Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ilk vahiy geliyor - Müslüman Ahmediye Cemaati

Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ilk vahiy geliyor

Hz. Peygamber (S.A.V.) otuzunu geçtikten sonra, Allah aşkı ve Allah’a tapma aşkı gittikçe onun benliğini sarmaya başlamıştı. Mekkelilerin rezaletlerinden, putlara tapmalarından ve kötü âdetlerinden tiksinen Hz. Peygamber (S.A.V.) tefekkür ve murakabe amacıyla, iki üç kilometre uzaktaki bir yere çekilirdi. Burası bir tepe üzerinde bir mağara idi. Karısı Hz. Hatice Anamız (R.A.) ona birkaç gün yetecek kadar yiyecek hazırlar ve o da bunu alıp Hira mağarasına giderdi. Mağarada gece gündüz ibadet ederdi. Kırk yaşında iken bu mağarada bir varlık gördü. Gördüğü bu varlık okuyacağını bilmediğini söyledi. Aynı varlık ısrar etti ve en sonunda Hz. Peygamber (S.A.V.)’e şu ayetleri okuttu: “Yaratan Tanrının adıyla oku. O, insanı, kan pıhtısından yarattı. Kalem ile öğreten, insana bilmediğini öğreten, payansız kerem ve ihsan sahibi olan Tanrının adıyla oku.” (96:2-6)

Hz. Peygamber (S.A.V.)’e ilk vahyedilen bu ayetler, daha sonra vahyedilen diğer ayetler gibi, Kur’an’ın metnine dahildir. Muazzam manalar taşıyan bu ayetlerde Hz. Peygamber (S.A.V.)’e harekete geçmesi; insanı yaratan ve Allah sevgisi ile insanlık sevgisinin tohumlarını beşerî fıtrat içine ekilmiş olan tek Tanrının, tek yaratıcının -Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ve bütün varlıkların tek Tanrısı ve yaratıcısının- adını âleme yayması emredilmektedir. Bu Tanrının tebliğini âleme yayması Hz. Peygamber (S.A.V.)’e emredilirken, bu hususta kendisine yardım edileceği ve korunacağı va’dolunmuştu. Aynı âyetler, dünyaya kalem vasıtasıyla her çeşit bilginin ve daha (önce) hiç işitilmemiş şeylerin, öğretileceği bir zaman geleceğini de önceden haber vermişti. Bu âyetler Kur’an’ın özüdür. Daha sonraki âyetlerde Hz. Peygamber (S.A.V.)’e bildirilmiş olan her şey rüşeym halinde bu ayetlerde mevcuttur. İnsanlığın manevî gelişmesinde evvelce bilinmeyen büyük bir gelişmenin temeli o âyetlerde atılmıştı. Yazdığımız Kur’an tefsirinde bu âyetlerin manası ve açıklaması mevcuttur. Burada o ayetlerden bahsetmemiz, onların vahyolunmasının Hz. Peygamber (S.A.V.)’in hayatında büyük bir hadise teşkil etmesinden ötürüdür. Hz. Peygamber (S.A.V.) bu vahyi aldığı vakit, omuzlarına Allah’ın yüklemeye karar verdiği mesuliyet kendisini çok korkutmuştu. Onun yerinde başka kim olsa gurur duyardı- büyük bir adam olduğu düşüncesine kapılırdı.  Hz. Peygamber (S.A.V.) böyle değildi. Büyük işler başarabilirdi, fakat başarısıyla kendisinden geçmezdi. Başından geçen bu büyük tecrübeden sonra, halecan ve heyecan içinde ve yüzü süzülmüş bir halde eve döndü. Hz. Hatice Anamız (R.A.) ne olduğunu sorunca, Hz. Peygamber (S.A.V.) her şeyi ona anlattı ve korkusuna “Zayıf ve âciz bir adamım; Allah’ın omuzlarıma yüklemek kararında olduğu mesuliyeti bilmem nasıl taşıyabileceğim,” sözleriyle özetledi. Hz. Hatice Anamız (R.A.) derhal şu cevabı verdi: “Vallahi. Allah, başarısızlığa uğrayasın ve liyakatsizlik gösteresin de ondan sonra Kendisi de terk etsin diye bu Kelâmı sana göndermedi. Sen akrabalarına karşı şefkat ve saygı ile muamele ederken, fakirlere ve kimsesizlere yardımda bulunup onların yükünü taşırken, Allah sana öyle bir şeyi nasıl yapabilir? Memleketimizde ortadan kaybolan faziletleri sen geri getiriyorsun; misafirlerine hürmet ediyorsun, ve sıkıntıda olanlara yardım eli uzatıyorsun. Allah hiç senin başını derde sokar mı?” (Buharî)

Bu sözleri söyledikten sonra, Hz. Hatice Anamız (R.A.) Hz. Peygamber (S.A.V.)’i Varaka bin Nevfel’e götürdü. Hatice (R.A.)’nin yeğeni olan Varaka bin Nevfel Hristiyandı. Hz. Peygamber (S.A.V.)’in başından geçeni işitince: “Musa’ya indirilen melek eminim ki sana da indirilmiştir” dedi. (Buharî)

Print Friendly, PDF & Email

Bir Öncekini Oku

İlk Müminler

Bir Sonrakini Oku

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hz. Hatice (r.a.) ile evlenmesi