Hz. Emir-ül Müminin, Halifetü’l Mesih 5 (atba) 5 Haziran 2020’de İslamabad Mübarek Camisinde Cuma hutbesi verdi. Hutbe, MTA televizyonu vasıtasıyla bütün dünyada canlı olarak yayınlandı. Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Ben bugün tekrar Bedir sahabelerinden bahsedeceğim. İlk bahsedeceğim sahabenin ismi Hz. Süheyb bin Sinan. O, kızıl tenli, orta boylu ve gür saçlı idi. Kisra’nın hükümetinde onun babası yahut amcası Ubulla şehrinin yöneticisi idi. Dicle’nin kenarında yer alan bu şehire daha sonra Basra denildi. Romalılar bu bölgeye saldırdıklarında Hz. Süheyb küçük yaşta esir edildi, böylece o Romalılar arasında büyüdü. Bir rivayete göre Hz. Süheyb akıllı ve şuurlu yaşa ulaştığında Rumlardan kaçarak Mekke’ye geldi.
Hz. Resulüllah’ın (sav) Kuran-ı Kerim’i yabancıların yahut kölelerin yardımıyla meydana getirdiği, itirazına cevaben hz. Muslih Mevud hz. Süheyb’in (ra) örneğini sundu. Suheyb (ra) Abdullah bin Cud’an’ın kölesiydi, Peygamber Efendimize iman etti ve Allah ve Resulüne iman kendisine sebat nasip etti. Huzur şöyle dedi: Bu itiraz son derece boş bir itirazdır. Acaba o köleler musibetlere katlanmak için mi Peygamber Efendimize yardım etmişlerdi?
Süheyb (ra) otuzdan fazla kişiden sonra İslam’ı kabul etti. Ama Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: İslam’da ilk olanlar dört kişidir. Araplar arasında ben (Resulüllah s.a.v.), Rumlardan Süheyb, İranlılardan Selman ve Habeşistanlılardan Bilal. Hz. Süheyb, güçsüz olduğu için haddi hesabı olmayan eziyetlere maruz kalan müminlerdendi. Hz. Ammar bin Yasir, Ebu Faid, Amir bin Fuheyra ve diğer sahabeler de aynı durumdaydılar. Hz. Ali ve hz. Suheyb Medine’ye en son hicret etmişlerdi.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Süheyb (ra) varlıklı birisiydi ve Mekke’de önemli kimselerden sayılırdı. Kendisi daha önceden özgürlüğünü elde etmiş olmasına rağmen Mekkeliler onu bayılıncaya kadar döverlerdi. O, Medine’ye hicret etmeye niyetlenince kafirler dediler ki senin Mekke’de kazandığın zenginliği Mekke’den dışarı çıkarmana izin vermeyeceğiz. Nitekim Hz. Süheyb bütün varlığını Mekkelilere bırakıp elleri boş bir şekilde Hz. Resulüllah’ın (sav) yanına ulaştı. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Ey Süheyb! Senin bu alışverişin öncekilerin hepsinden daha karlı oldu. Hz. Süheyb, Bedir gazvesi de dahil bütün gazvelere katıldı. Yaşlılığında insanları toplayıp son derece ilgi çekici bir şekilde savaşlarda başardığı işleri anlatırdı.
Bir rivayete göre, hz. Selman, Hz. Süheyb ve Hz. Bilal oturuyorlarken yanlarından Ebu Süfyan bin Harb geçti. İnsanlar dediler ki Allah’ın kılıcı bile Allah’ın düşmanının boynunu kesmedi. Hz. Ebubekir, insanların dile getirdiği bu görüşten hoşlanmayarak onlara mani oldu. Peygamber Efendimiz (sav) bunu öğrendiğinde Ebubekir’e (ra) şöyle buyurdu: Sen belki de onları kızdırmışsındır, eğer onları kızdırdıysan Rabbini kızdırdın demektir.
Hz. Ömer (ra) Hz. Suheyb’i çok severdi, hatta Hz.Ömer yaralandığında şöyle vasiyet etti: Cenaze namazımı Süheyb (ra) kıldıracak ve Şura heyeti Halifeyi seçinceye kadar üç gün boyunca Müslümanlara imamlık da o yapacak. Bir defa Hz. Ömer şöyle dedi: Ey Suheyb! Ben üç şey dışında sende hiçbir kusur görmüyorum, eğer onlar da olmasaydı hiç kimseyi senden üstün tutmazdım. Birincisi, sen kendini Arap sayıyorsun, halbuki dilin acemi, yani yabancıların Arapçasıdır. İkincisi, sen bir peygamberin ismi olan Ebu Yahya künyesini kullanıyorsun. Üçüncüsü sen malını israf ediyorsun. Hz. Suheyb şöyle cevap verdi: Ben malımı, harcanması hak olan yere harcıyorum. Benim künyemi Hz. Resulüllah (sav) vermişti, ben onu asla terk edemem. Aynı şekilde Rumlar beni küçükken esir etmişlerdi, bu yüzden ben onların dilini öğrendim. Ben Numer bin Kasıt kabilesindenim.
Hz. Suheyb (ra) Hicri 38 yahut 39 yılında Şevval ayında vefat etti. Vefat ettiğinde 73 yaşında, veya bazı rivayetlere göre 70 yaşındaydı.
Bir başka sahabe Hz. Saad bin Rebiğ (ra). Kendisi Ensar’ın Hazrec kabilesinin Beni Haris kolundan idi. O, cahiliyet döneminde bile okuma yazma bilirdi. Saad (ra) birinci ve ikinci Ukbe biatine katıldı. Hz. Resulüllah (sav) hicret ettiğinde Hz. Saad ile Hz. Abdurrahman bin Avf arasında muvahat (kardeşlik) kurdu. O zaman Hz. Saad (ra), Hz. Abdurrahman bin Avf’a şöyle dedi: Ben Ensar arasında varlıklı birisiyim, malımı bölüp yarısını size veriyorum. Aynı şekilde benim iki hanımım var, hangisini istersen ben onu boşayacağım. İddet müddeti geçtikten sonra siz onunla evlenin. Hz. Abdurrahman bin Avf (ra) şöyle cevap verdi: Benim bunlara ihtiyacım yok, siz bana sadece burada ticaret yapılan bir pazar var mı onu söyleyin.
Hz. Saad bin Rebiğ (ra) Bedir ve Uhud gazvelerine katıldı ve Uhud savaşında şehit oldu. Huzur-i Enver, Hz. Saad’ın şehit olmasıyla ilgili olarak diğer rivayetlerle birlikte Hz. Mirza Beşir Ahmed ve Hz. Muslih Mevud’un anlattığı ayrıntıları sundu.
Hz. Mirza Beşir Ahmed Uhud savaşının duygu dolu bir resmini çekerek şöyle der: Savaş sona erince, Hz. Resulüllah (sav) kendisi de yaralıydı, fakat yine de meydana geldi. Şehitlerin naaşları aranmaya başladığında Müslümanların önünde gözyaşlarını akıtan bir manzara vardı. 70 şehidin toza ve kana bulanmış naaşları, Arapların vahşiyane müsle adetinin korkunç manzarası görülüyordu. Bu sırada Peygamber Efendimizin emri üzerine Ensardan Hz. Ebi bin kaab, Hz. Saad bin Rebii’nin durumuna bakmak için savaş meydanına gitti. Her tarafa bakıp seslendikten sonra Ubey Bin Kaab (ra) yüksek sesle dedi ki Saad bin Rebiğ nerede? Resulüllah (sav) beni onun için gönderdi. Bunu duyunca Hz. Saad’ın ölü gibi olan bedeni birden elektrik çarpmış gibi oldu. O, üstüste naaşların arasında ölü gibi duruyordu. İrkilerek fakat kısık bir sesle dedi ki kimdir o, ben buradayım. Ubey bin Kaab, kendisini Hz. Resulüllah’ın (sav) gönderdiğini Saad’ın durumunu öğrenmek istediğini söylediğinde Hz. Saad (ra) Peygamber Efendimize (sav) selam söyledi ve dua etti. Sonra Müslümanlara selam söyledikten sonra şöyle dedi: Kavmime söyle, eğer siz nefes alabilir durumda olduğunuz halde Hz. Resulüllah’a herhangi bir sıkıntı dokunursa o zaman sizin Allah’ın huzurunda hiçbir mazeretiniz olmayacak. Bunu söyleyip Hz. Saad (ra) can verdi.
Hz. Muslih Mevud (ra) Hz. Saad bin Rebiğ ile ilgili olayı anlattıktan sonra şöyle der: Bakın, öyle bir durumda insanın kalbinde kendi hanımı ve çocukları için nasıl düşünceler gelir. Ancak bu sahabe öyle bir mesaj yollamadı, yolladığı mesaj sadece şuydu: Biz Hz. Resulüllah’ı (sav) koruyarak bu dünyadan ayrılıyoruz, siz de aynı yoldan bizim peşimizden gelin.
Bir defa Hz. Saad’ın kızı Hz. Ebubekir’in (ra) yanına geldi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir kendi şalını onun oturması için yere serdi. Hz. Ömer geldi ve o bayanın kim olduğunu sordu. Hz. Ebubekir şöyle buyurdu: Bu, senden de benden de iyi olan adamın kızıdır. O, Hz. Resulüllah’ın zamanında vefat etti ve cennette kalacak yer edindi ve ben ve sen geride kaldık.
Hz. Saad (ra) varlıklı birisiydi. Şehit olduğunda geride hanımı ve iki kızı kaldı. O zamana kadar miras ile ilgili emirler inmemiş olduğu için şehidin kardeşi eski geleneğe göre onun bütün mallarına sahip oldu. Bunun üzerine Hz. Saad’ın hanımı bütün meseleyi Hz. Resulüllah’a (sav) arzetti. Peygamber Efendimiz (sav) ona sabır telkin etti. Ondan sonra çabucak miras hükümleri nazil oldu, bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) Saad’ın kardeşini çağırarak yeni miras emirlerine göre mirası bölüştürdü.
Huzur-i Enver, kadın hakları ile ilgili İslamî talimat ve Hz. Resulüllah’ın (sav) güzel örneğini kapsayan, Hz. Sahipzade Mirza Beşir Ahmed’den bir alıntı da sundu.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver, bir kere daha, korona virüs, dünyanın içinde bulunduğu durum, özellikle de Amerika’da yayılan fesat ve huzursuzluk hakkında duaya çağırarak şöyle buyurdu: Allah-u Teala, halkı, doğru bir şekilde taleplerini sunmayı ve hükümetleri de insaf ile bütün vatandaşların haklarını vermeye muvaffak kılsın.
Aynı şekilde Pakistan’da Ahmedilere karşı artmış olan zulüm ve eziyetlerle ilgili şöyle buyurdu: Pakistan hükümetinin tarihinden ders alması ve insaf ile hükümeti idare etmesi lazım. Ahmediyeti ortaya atarak ve zulmederek ne önceki herhangi bir hükümet ayakta kalabildi ne de ilerde ayakta kalabilecekler. Elbette bu zulümler neticesinde Ahmediyet dünyada öncesinden daha fazla ilerledi ve inşallah gelecekte de hep ilerleyecek. Allah-u Teala insanlara akıl ve idrak versin, onların bekası ve kurtuluşu tek olan Allah’a yönelmek ve birbirinin hak hukukuna riayet etmekle mümkündür.
(ÖZET)
٭…٭…٭