Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 16 Nisan 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet, Fatiha suresi ve Bakara suresinin 184 ila 187 ayetlerini okuyup tercümesini sunduktan sonra, şöyle buyurdu:
Allah’ın lütfu ile bu sene de ramazan ayını yaşama imkânı buluyoruz. Aklımızda olmalı ki sadece ramazana ulaşmak, sahur ve iftar yapmak yeterli değildir; bilakis oruçla birlikte içimizde pak bir değişiklik meydana getirmemiz de emredilmiştir. Oruçla ilgili Allah-u Teala bazı emirler verdi, onlara uygun amel etmenin neticesinde kendine yakınlık ve duaların kabulüne dair müjde verdi. Okuduğum ayetlerde Allah-u Teala, orucun farz oluşuna dikkat çekti. Hastalık ve caiz sebepler yüzünden orucun tutulmamasına müsaade ve daha sonra oruç sayısını tamamlama, ayrıca eğer gücü yetiyorsa fidye verme emri vardır. Kuran-ı Kerim’in önemi ve onun nüzulünden bahsederek şunu anlattı ki bu öğretiye göre davranmak bizim için hidayet ve imanın kuvvetlenmesinin vesilesidir. Sonra bize şu müjde verilmiştir: Ey Nebi! Kullarıma söyle ki ben onlara yakınım. Duaları dinler ve kabul ederim.
Duanın kabulü için bazı şartlar var, biz o şartlara uygun bir şekilde dualarımızda güzellik meydana getirdiğimizde Allah-u Teala’yı yakınımızda ve duaları duyan olarak bulacağız. Şimdi ben duanın önemi, duanın kabulünün şartları ve felsefesi hakkında hz. Mesih-i Mevud’un (as) bazı sözlerini sunacağım. Duanın kabulü konusunda hep akılda tutulması gereken şey, ilk adımı kulun atması gerektiğidir, sonra bu son haddine varınca Allah’ın rahmeti ve şefkati coşar.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Dua İslam’ın gururudur ve Müslümanlar bununla çok övünürler. Dua dilin bık bık etmesinin adı değildir, aksine kalbin Allah korkusu ile dolması ve kalbin Allah’ın kapısına düşmesidir. Bu öyle bir durumdur ki başka bir kelime ile ona ölüm diyebiliriz.
Duanın kabulü konusunu beyan ederek hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Dualara cevap meselesi aslında dua konusunun bir dalıdır. Duanın mahiyeti şudur ki, takva sahibi bir kul ve onun Rabbi arasında bir ilişki ve çekicilik olur. Kul, çok büyük bir zorlukla karşılaşıp tam bir yakin ve kâmil muhabbet ve vefa ile Allah-u Teala’ya eğilip gaflet perdelerini yırtarak fani olma meydanında öne çıkar ve Allah huzuruna varır ve ruhu O’nun dergahında secde edip tam manasıyla teslim olur; işte o zaman onun içine konmuş olan cezb gücü (çekim gücü) Allah’ın yardımlarını kendine çeker.
Peygamberlerin eliyle ortaya çıkan ne kadar mucize varsa, yahut evliyaların bu güne kadar gösterdiği kerametler varsa, onların aslı ve kaynağı kesinlikle duadır ve türlü türlü olağanüstü mucizeler ancak dualar vasıtasıyla görülür ve Allah’ın kudretini gösterir.
Allah-u Teala, kim bizim yolumuzda çaba sarfederse biz ona kendi yolumuzu göstereceğiz, buyurur. Çaba sarfetme, önce kula sorumluluk yükledi sonra bize sırat-ı müstakimi göster diye dua öğretti. O halde insanın bunu gözönünde tutarak namazda içtenlikle dua etmesi gerekir. O cihanı müşahede etmek için bizim bu dünyadan gözler götürmemiz gerekir.
Nitekim bu günlerde “ihdines sıratal müstakim” duasını çok yapın. Allah-u Teala bizi doğru yolda yürütsün. Kalpleri temiz kılarak gerçek ibadet edenler yapsın ve Allah’ın kullarının haklarını eda eden kimseler kılsın. Bugünlerde şiddeti sever gruplar Allah ve O’nun Resulü adına zulüm ederler, onlar gibi olmayalım.
Bazı insanlar, biz o kadar günahkâr olduk ki artık Allah bizi bağışlamaz, derler. Bu vesveseyi sokan şeytandır. Hz. Mesih-i Mevud (as) şeytanın bu saldırısından korunmanın yolunu anlatarak şöyle der: Günah işleyen birisi, günahların çokluğu düşüncesiyle duadan asla vazgeçmesin. Günahlara batıp duanın kabulünden ümitsiz olan ve tövbeye yönelmeyen kimseler, sonunda peygamberleri ve onların manevi tesirlerini de inkâr eder.
Hz. Mesih-i Mevud (as) kendisine inen “اُجِیْبُ کُلَّ دُعَائِکَ” (Ben bütün dualarına icabet edeceğim) vahyinden bahsederek şöyle der: “küllü” (hepsi)’den kastedilen, kabul edilmediği takdirde senin zarara uğrayacağın konulardaki duaların hepsi demektir. Eğer Allah-u Teala terbiye ve ıslah isterse, O’nun bu durumda duayı reddetmesi de duaya icabettir. Sır şudur ki dua eden için hayır ve iyilik duanın reddedilmesindedir. Allah-u Teala duayı kabul ederken bizim endişe ve isteklerimize tabi olmaz. Ben bu konuda bir tecrübeye sahibim; Duanın bir kısmı zararlı olduğunda dua asla kabul olmaz.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Hergün insanların mektupları gelir. Dua ederler ve zorla bir işi yapmak için çaba da sarfederler ama yine de onun sonucu iyi çıkmaz, o zaman Allah’tan şikayet ederler. Buyurdu ki, ilk konu şudur ki, acaba o duayı son mertebeye kadar (yani ne kadar gerekiyorsa o kadar) yaptı mı? Eğer sonuna kadar duaya devam ettiyse ve yine de sonucu çıkmadıysa o halde (anlayın ki) Allah’ın hikmeti böyleydi ve insanın faydası bunda idi.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Şu doğru ve kesin bir konudur ki Allah-u Teala kullarının dualarını dinler ve onları kabul etme şerefi de verir, ancak her lüzumsuz şeyi değil. Çünkü nefsin coşkusu sebebiyle insan sonucunu düşünmez ve dua eder; ancak, gerçek manada iyiliği isteyen ve sonucunu gören Allah-u Teala, o zarar ve kötü sonucu göz önünde tutarak duayı reddeder. İşte bu reddetme, o (dua eden) için duasının kabul olmasıdır.
Duanın kabulünün şartlarını açıklayarak Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Dua isteyenin, Allah’ın korkusunu ve yüceliğini göz önünde bulundurması şarttır. O, barışseverliği ve ibadete düşkünlüğü kendine şiar edinmeli. Takva ve doğruluk ile Allah-u Teala’yı memnun etmeli; İşte o durumda dua için, kabuliyet kapısı açılır. Sonra duanın kabulü için, insanın itikat bakımından sağlam olması ve salih ameller yapan birisi olması da şarttır. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Bir şahıs, (dua ederken) hiç çaba göstermiyorsa o dua etmiyor, aksine Allah’ı deniyor. Dua varsa (dua ettiği konu için) çabalamaya ne gerek vardır diyen akılsızın düşünmesi lazım ki dua kendi zatında gizli bir vesiledir ve diğer vesileleri meydana getirir. Fatiha suresindeki iyyakenağbüdü yani ancak Sana ibadet ederiz duasının önce; iyyake nestain ancak Senden yardım isteriz duasının sonra gelmesi bu konuyu açıklıyor. “Aziz” ve “Hakim”, Allah-u Teala’nın iki ismidir. Aziz, herşeyi yapabilme gücüne sahip olan ve hakim ise her bir işi hikmet ile zamana ve duruma uygun olarak yapan demektir.
Şöyle buyurdu: Takvaya şeriatın özeti ve özü denebilir. Eğer Hakka talip olan kimse, ilk aşamaları ve mertebeleri sebat ve ihlas ile geçerse bu takva ve doğruluk isteği sebebiyle yüksek mertebelere ulaşır. Allah-u Teala, muttakilerin dualarını kabul ettiğini, söyler.
Hz. Mesih-i Mevud (as) “rahmet”in çeşitlerini beyan ederek şöyle der: Rahmet iki kısım olur; Biri rahmaniyet, ikincisi rahimiyyet. Rahmaniyet öyle geniş kapsamlıdır ki, bizim yaratılışımızdan bile önce, yeryüzü ve gökyüzü cisimleri şeklinde başladı. İkinci rahmet, rahimiyettir, yani dua ettiğimizde Allah-u Teala bize ihsan eder. İkinci kısım rahmet şunu öğretir ki, siz istemeye devam ettikçe size verilmeye devam edecek. İstemek insanın özelliğidir ve karşılık vermek Allah-u Teala’nın özelliğidir. Allah’ın nimetlerinin kadrini bilin ve onları kullanın. Doğa kanunlarında, duanın kabul oluşunun örnekleri vardır ve her devirde Allah-u Teala canlı örnekler gönderir. Bu yüzden “ihdines sıratal müstakim” duasını öğretti.
Dua ile ilgili olarak namazın amacı ve önemini beyan ederek hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Namazın asıl amacı ve özü duadır ve dua etmek doğa kanunlarına uygundur.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Ben, Hz. Mesih-i Mevud’un verdiği hazinelerden bu birkaç şeyi sundum. Bunlara göre amel ederek Allah’ın lütüflarını cezb edenler olabiliriz. Pakistan ve Cezayir de dahil, her nerede Ahmedilere sıkıntı veriliyorsa onlar için özel olarak dua etmek gerekir. Başkaları için dua eden melekler dua ederler, velhasıl bu faydalı bir alışveriştir. Bu yüzden bu yöntemi de daima hatırlamak gerekir. Allah-u Teala bu ramazanda bize özellikle bu yönteme göre amel etmeyi nasip etsin. Amin.
٭…٭…٭