Teşehhüd Taavvuz ve Fatiha suresini okuduktan sonra Huzur-i Enver şöyle dedi:
Müslümanlara namazın farz olduğunu bilmeyen mi vardır. Kuran-ı Kerim’de bir çok yerde namazın önemi çeşitli yönlerden açıklanarak buna dikkat çekilmiştir. Resulüllah ﷺ da, “namaz, ibadetlerin özüdür,” buyurdu. Bundan da öte, “namazı terk etmek insanı küfr ve şirke yaklaştırır,” buyurdu. Sonra Peygamber Efendimiz ﷺ namazın önemini anlatarak şöyle buyurdu: Kıyamet günü insanlardan ilk olarak hesap sorulacak olan şey, namazdır. Çocukları da namazı bağlı insanlar yapmak için Resulüllah ﷺ şöyle buyurdu: Yedi yaşına geldiklerinde çocuklara namazı telkin edin, on yaşına geldiklerinde çocuğu namaza bağlı yapmak için sert davranmanız gerekirse, sert davranın.
Eğer çocuklar toplantılarında ya da başka vesilelerle bu hadisleri dinlediyse ve Resulüllah’ın ﷺ emrini duyduysa; ama o, evde anne babasının namaza bağlı olmadığını görüyorsa, bunun onun üzerinde nasıl etkisi olacak? Kesinlikle böyle ebeveynlerinin çocukları, bu emrin pek önemi olmadığını düşünecekler. Çocukların dünyevi ilerlemesi için anne babalar endişelerini gösterirler, ancak asıl endişelenmeyi gerektiren şey ise umurlarında bile olmaz. Resulüllah ﷺ şöyle buyurdu: Eğer birinin kapısının önünden ırmak geçiyorsa ve o, bu ırmakta günde beş defa yıkanıyorsa onun bedeninde herhangi bir kir kalır mı? Sahabeler, ya Resulüllah ﷺ! Kesinlikle hiçbir kir kalmayacaktır, dediler. Bunun üzerine Resulüllah ﷺ işte beş vakit namazın misali de aynen böyledir, buyurdu. Allah-u Teala bunun sayesinde günahları affeder ve zaafları giderir. Beş vakit namaz kılanların ruhunda herhangi bir kir kalmaz. İşte namazın önemi budur, Resulüllah ﷺ bunu çok güzel bir örnekle anlatmıştır.
Resulüllah ﷺ şöyle buyurdu: Birisi evinde abdest alırsa, sonra o, Allah’ın evine, yani camiye farz namazı eda etmek için giderse, camiye giderken ne kadar adım atarsa, onun bir adımında bir günahı bağışlanacak, diğer adımında onun bir derecesi yükselecek. Yani onun her adımı ona sevap kazandıracak. Bir yerde cemaatle namaz kılmanın önemini şu şekilde açıkladı: Ben size, Allah’ın günahları uzaklaştırdığı ve dereceleri yükselttiği şeyi söylemeyeyim mi? Sahabeler zaten her zaman, her fırsatta Allah’ı razı etmek için çabalamak, O’nu razı etmenin yollarını öğrenmek, O’nun yakınlığını elde etmek, günahlarından uzaklaşmayı elde etmek için heyecan içindeydiler. Sahabeler, ya Resulallah! Mutlaka söyleyiniz, diye arz ettiler. Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu: Canı istemese bile iyi bir şekilde abdest almak, camiye uzaklardan gelmek ve bir namazdan sonra diğerini beklemek; Bu, günahlardan uzaklaşmayı sağlar. Bu kadar da değil, bu irtibatın bir şeklidir. Yani sınırlarda birlikler kurmakla aynıdır. Devletler nasıl sınırlarını korumak için sınırlara birlik kurarlar ve askerler koyarlarsa, bu da aynı şekildedir. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, tek başına kılınan namaza göre 27 kat daha fazladır. Resulüllah ﷺ bu konuda da emir verdi.
Hz. Mesih-i Mevud (as) cemaatle namazın önemini anlatarak bir yerde şöyle der: Cemaatle namaza daha fazla sevap konmasının gayesi, bu sayede birlik oluşmasıdır. Ve sonra birliği de fiili renge büründürmek için o kadar yol gösterilmiş ve vurgu yapılmıştır ki, ayaklar birbirine hizalı olsun, saflar düzgün olsun ve herkes birbirine bitişik olsun, bunun anlamı, sanki tek bir insan gibi olundur. Şunu iyi hatırlayın ki, insanda başkasının nurlarını cezbetme kuvveti vardır.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Eğer biz bir taraftan, manevi durumumuzu güzelleştirmek ve birliği sağlamak için hz. Resulüllah’ın ﷺ gerçek aşığı olan vadedilen Mesih ve Mehdiye inandığımızı iddia ediyorsak; Diğer taraftan da bizim amelî durumumuzda, özellikle de temel İslami emirleri yerine getirmede zaaf varsa, temel farzlarda zaaf varsa, doğuşumuzun maksadı olan şeyde zaafiyet varsa, en az seviyesini Allah-u Teala’nın belirlediği o maksadı elde etmekte zaaf varsa; peki o zaman biz, maneviyatımızı ilerletmek ve Allah’ın emrine göre hareket etmek için hz. Resulüllah’ın ﷺ emrine lebbeyk (hazırız) diyerek Vadedilen Mesih ve Mehdiye inandığımızı nasıl iddia edebiliriz?
Her akıllı ve büluğa ermiş erkeğe cemaatle namaz kılmak farzdır. Ancak görüyoruz ki buna tam olarak ilgi gösterilmiyor ve bu konuda zaaf vardır. Hiç şüphe yok ki gerçek bir mümine namaz farzdır ve buna bizzat kendisi dikkat etmesi gerekir. Ancak Cemaatimizde de bir sistem vardır, bu nizamın da bu konuya sürekli dikkat çekmesi gerekir. Bunun hakikatini devamlı açıklaması gerekir. Ben genellikle hutbelerimde bu konuya dikkat çekerim, ancak bunu daha da genişletmek mürebbilerin ve cemaat nizamın işidir. Namazın önemli olduğu mesajını Cemaatin her üyesine sık sık ulaştırın. Gerçek şu ki biz Ahmedi Müslüman oluşumuzun hakkını ancak, namazlarımıza sahip çıkarak ondan manevi lezzet alan birisi olduğumuzda eda edebileceğiz. Ve bu manevi haz ve sevinç elde edilmeye başlandığında namazların eda edilmesine ilgi ve dikkat, kendiliğinden oluşacaktır.
Allah-u Teala, namaz kötülüklerden alıkoyar, buyurduğunda bu kesinlikle doğrudur, Allah’ın kelamı yanlış olamaz. Namaz kılmalarına rağmen kötülükleri devam eden insanların namazları sadece zahiri (yani görünüşte) namazdır, onlar namazın ruhunu anlamazlar. İşte bu çok endişe duyulacak bir konudur, aramızdan her birinin kendi durumunu muhasebe etmesi gerekir.
Bazı cemaatlerimizde namazlarda güzel cemaat olur, ancak yine de herhangi bir namaz öyle veya böyle zayi olmaktadır. Birçokları öyledir ki yarı namaz bile kılmaz ve bunun bir sebebi demin söylediğim gibi cemaat nizamının bu konuya dikkat çekmemesidir. Nizamın bile başka tercihleri vardır. Bir kere, benim hutbelerimi herkes dinlemez, insanların yüzde yüzü dinliyor demek doğru değildir. Dinliyor olsalar bile yine de sürekli olarak hatırlatmak cemaat nizamının işidir. Terbiyet konusuna ilgi olsun diye nizam kurulmuştur.
Geçen günlerde buradaki bir cemaatin amila meclisinin benimle mülakatı vardı. Sadır bey dedi ki, ben başkan olduğumdan beri mali nizama çok dikkat çektim ve biz şimdi bu konuda çok hızlı ilerliyoruz. Ben de ona, “Pekala! Sen bu çabayı sarf ettin. Ancak bir mümin için temel ve farz olan şey, yani namaz ile ilgili ne çaba sarf ettin? Dedim. Bunun üzerine o, bu konuda sessiz kaldı. Sabah ve yatsı namazlarına katılım ile ilgili yaptığım araştırmaya göre karşıma çıkan sayının çok iyi olmasına rağmen cemaat nizamının bunda hiçbir çabası yoktu. Eğer namazlarından lezzet ve sevinç elde eden namaz kılanlar oluşursa malî nizam kendiliğinden düzelecektir. Çünkü takvanın seviyesinin artmasıyla mali fedakârlık konusuna da ilgi oluşacaktır. Hatta Umur-i Amme ve Kaza şubelerinin meseleleri de büyük oranda hallolacaktır. Hatta ve hatta eğer herkes namazlarını sahih bir şekilde eda etmeye başlarsa diğer şubeler bile aktif olacaktır.
Dünyanın genel durumu öyledir ki, savaş ve felaket tehlikesi büyük bir hızla artmaktadır. Birçokları bana, savaş başlarsa ne olacak, biz ne yapacağız, diye yazmaktadır. Onlara cevabım ancak şudur: Eğer bu tehlikelerden korunmak istiyorsanız o halde, hz. Mesih-i Mevud’un (as) buyurduğu gibi, şaşılacak işlerin sahibi Allah’ı sevmeniz gerekir. Ve bu sevginin bir tek yolu vardır: O’nun emrine uyarak namazlarınızda ve ibadetlerinizde lezzet ve mutluluk elde etmeye çalışın.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: İyi hatırlayın, kesin bir şekilde aklınızda olsun ki Allah’tan başkasına eğilmek Allah’tan kopmak demektir. Tevhidi ağzınızla iddia ettiniz ama tevhidin fiilî ikrarı namazdır. Her ne olursa olsun tevhidin fiili göstergesi namazdır. Kendini hiç saymadıkça, tevazu ve ihlaslı ve kararlı bir gönül olmadıkça namaz bereketsiz ve faydasızdır. Dinleyiniz! “Üd’unî estecib leküm” Yani Beni çağırın, Ben size cevap vereceğim, ayetindeki kabul edeceğim sözü için bu gerçek ruh şarttır. Eğer o yalvarış ve huşu gerçek ruhtan yoksunsa o boş bir laftan öte geçmez.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Duada tevazu ve teslimiyet varsa o zaman Allah-u Teala kabul buyurur. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: İnsanın ruhu tamamıyla bir hiç olunca o zaman o bir suyun aktığı gibi Allah’a doğru akmaya başlar. Ve o Allah dışındaki hiç kimseye bel bağlamaz, böyle olunca Allah sevgisi onun üzerine iner.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Allah sevgisi insana düştüğü zaman, günahlar yanıp yok olur ve ondan sonra da kalıcı olarak namazlarda lezzet ve haz oluşur. Kısacası şikayet etmek veya kalbine, namazlarımız bir tat vermiyor, düşüncesini getirmek yerine bizim Allah-u Teala ile o özel bağı kurmaya çalışmamız lazım. Kendi durumumuzu kontrol etmeliyiz ki acaba biz namazın hakkını veriyor muyuz yoksa sadece başımızı mı vuruyoruz?
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Namaza düzenli devam etmek ve bağlı kalmak çok gereklidir ki böylece ilk olarak o kökleşmiş alışkanlık halini alsın ve Allah’a dönme düşüncesi oluşsun. Ondan sonra yavaş yavaş, insanın (Allah dışında) her şeyden el çektiği durumda onun bir nur ve lezzete varis olduğu vakit, kendiliğinden gelecektir.
Huzur-i Enver şöyle dedi: İşte, ilk önce namaz alışkanlığı şarttır, kendini namaza bağlı birisi yapmak gereklidir. Namazın faydası görünsün veya görünmesin, ne olursa olsun namazı kılmak gerekir, çünkü bu farzdır. Her durumda Allah’a yönelmek, her zaruret için O’na gitmek ve O’ndan istemek gerektiğini anlayıp, bunu adet haline getirmek şarttır. Bu kararlılık olursa o zaman bir zaman gelecek ki namazların hakkı verilmeye de başlanacak, namazlarda lezzet de gelmeye başlayacak.
Allah-u Teala bizi, namazlara sahip çıkmaya muvaffak kılsın, bunda kararlılık edinmeyi nasip etsin. Namazlarımızı ihlas ile Allah rızası için eda etme gücü versin. Namazlarımızda haz ve lezzet yaratsın, biz bu konuda asla tembellik yapanlar olmayalım. Dünyanın afet ve musibetlerinden ancak, Allah’a ibadetin hakkını verenler olduğumuzda korunabileceğimiz gerçeğini anlayanlardan olalım. Allah-u Teala bizi buna muvaffak kılsın. Amin
Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-01-20.html