24.02.2017 – İbadet, sadaka ve istiğfar

Teşehhüd, taavvuz ve Fatiha suresini okuduktan sonra Huzur-i Enver (atba) şöyle dedi: Bugünlerde dünyanın her yerinde fitne ve fesat artmıştır ve bundan Müslümanlar sorumlu tutulmaktadır. Bazı yerlerde Müslüman kuruluş veya örgütlerin  zulüm ve barbarlıktan başka bir şey olmayan işler yaptığı doğrudur. Onların yaptıklarının İslam ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ancak şu da bir gerçektir ki bu durum, İslam’a muhalif güçler tarafından bir plana göre Müslümanlar arasında ortaya çıkarıldı, çıkarılıyor. İslam’a genellikle, kendi çıkarları için böyle güçlerle işbirliği yapan bencil  Müslümanlar ve münafıklar tarafından zarar verildi.  Her ne olursa olsun dünyanın durumu berbattır. Bazı Müslümanların yanlış davranışları yüzünden, İslam’a muhalif güçlerin eline, İslam’ın adını kötüye çıkarma fırsatı geçiyor. Açıktır ki biz Ahmedi Müslümanlar da bu yüzden hedef alınıyoruz. Bizi tanıyanlar ahmediyetin öğreti ve davranışlarının, sevgi, muhabbet ve kardeşlikten başka bir şey olmadığını biliyorlar.  Ancak genel halk bizim hakkımızda da, medyanın Müslümanlar ve İslam hakkında yaydığı genel düşünceye sahiptirler. Bazı ülkelerin milliyetçi kuruluşları ve partileri hiçbir sözü dinlemek istemiyorlar ve sadece olumsuz tavırlar ve düşünceler ve ona uygun davranışlar üzerinde ısrar ediyorlar.  Bu muhalefet Almanya’nın doğu bölümünde de, yakında seçim yapılacak olan Hollanda’da da karşımızdadır. Aynı şekilde Avrupa’daki diğer ülkelerde de sağcılar güç kazanmaktadır ve Amerika’nın durumu da ortadadır. Ayrıyeten Ahmediler sadece Müslüman olmak bakımından değil, Müslüman ülkelerde de Ahmedi oldukları için bu zorluklardan geçmektedirler.  Bunun sebebi sadece, Allah’ın vaadine uygun olarak gelen münadi’yi (çağırıcıyı) bizim kabul etmiş olmamızdır.  Pakistan’da zaten insaftan uzak yasalar sebebiyle mollalara açık izin verilmiştir, mollaların korkusuyla mahkemeler de insaftan uzak davranmaya mecburdur. Ancak şimdi Cezayir’de de mahkemeler aynı kötü tarzı benimsediler. Onlar  da mollaların korkusuyla, suçsuz Ahmedileri asılsız suçlamalarla hapse attırmaktadır. Şu anda da orada 16 Ahmedi Müslüman  Ahmediyet yüzünden hapis cezası çekmektedir. Böyle bir durumda bir Ahmedi ne yapabilir? Bizde ne dünyevî hükümetler var, ne dünya zenginliği, ne de petrodolarlar var. Evet elbette, bizde bir şey vardır ve her Ahmedinin buna çok dikkat etmesi lazım. İşte bu, ibadetler, sadakalar ve istiğfar vasıtasıyla Allah-u Teala’nın yakınlığını elde etmektir. Bunlar Allah’ın rahmetini coşturur ve insanı Allah’ın himayesine getirir. Bunlar Allah’ın rahmetini elde etmenin vesileleridir. İnsanda birçok zaaflar vardır, bazen dünyevî işlerin meşguliyeti yüzünden ibadetlerin hakkını bile veremez. Eğer kişisel bir zorlukla karşı karşıya kalınırsa o zaman azıcık sadakaya ilgi uyanır, yoksa o da olmaz. Eğer Allah-u Teala’nın lütuflarını elde etmek istiyorsak, O’nun rahmetini coşturmak, düşmanların, muhaliflerin çabalarını sonuçsuz bırakmak istiyorsak o zaman ne olursa olsun bu konulara dikkat etmemiz gerekecek. Çünkü bunlardır, O’nun rızasına ve affına nail eden.

Allah-u Teala’nın, “Ben tövbe, istiğfar ve sadakaları kabul ederim,” buyurması şu yüzdendir ki siz tövbe ve istiğfara yönelin ki böylece sizin zorluklarınızı gidereyim, sizin huzursuzluklarınızı yok edeyim, sizi Kendime yakın kılayım, geçmiş günahlarınızı affedeyim, sizi doğru bir kul olmaya muvaffak kılayım, size merhamet edeyim. Allah-u Teala şöyle buyurur:

اَلَمْ يَعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهٖ وَيَاْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Yani, Onlar Allah’ın kullarının tevbelerini kabul ettiğini ve sadakaları kabul ettiğini ve Allah’ın tevbeleri kabul eden ve çok rahmet eden olduğunu bilmiyorlar mı?

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: sadaka, sıdk (kelimesinden) alınmıştır. Birisi Allah yolunda sadaka verdiğinde anlaşılıyor ki onun Allah-u Teala ile sıdk bağı vardır, doğruluk bağı vardır. Dua ile kalpte bir tazarru, yumuşaklık ve yanma oluşur. Duada bir özveri vardır. Sadaka ve dua, eğer her ikisi insana nasip olursa, bunlar iksirdir. İstiğfar da duadır. İnsan kendi günahlarından, kendi zaaflarını göz önünde tutarak dua ettiğinde bir kalp yumuşaklığı ve coşku oluşur. Sadece ağızdan estağfirullah estağfirullah demekle ve ilgisini Allah-u Teala yerine başka bir tarafa çevirmekle bu maksada ulaşılmaz. Velhasıl, Allah-u Teala duaları dinler ve huzursuzluk anında Allah’ın merhametini elde etmek için verilen sadakaları kabul eder. Kul, gelecekte zaaflarından kurtulmak için var gücüyle çabalayacağına söz verirse ve kul, Allah’ın rahmetini cezbetmek için çabalarsa, bu durumda Allah-u Teala, Resulüllah (sav) vasıtasıyla bize şu müjdeyi de vermiştir: Kullarıma söyle, eğer Benim kulum Bana bir adım gelirse ben ona iki adım gelirim, eğer Benim kulum Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak gelirim. Kısacası Allah’ın rahmetinin sınırı yoktur.

Daima hatırımızda olmalı ki Allah-u Teala bizim kalbimizin durumunu bilir, bu yüzden göstermelik ameller O’nun katında kabul olmaz. Allah-u Teala o kadar sevecen ve şefkatlidir ki Resulüllah (sav) şöyle buyurdu:  Sadaka vermeye gücü yetmeyenin iyi ameller yapması ve kötülüklerden uzak durması da ona sadaka sevabı verecektir.

Kısacası zorluklardan çıkmanın yolu ancak, halis ibadetler ve dualarımızla Allah’ın önünde eğilmek, istiğfara sarılmak, sadaka ve hayırlara önem vermektir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) istiğfarın hakikatini açıklayarak şöyle der: Günah insanın kanına girmiş olan bir kurttur, onun tedavisi ancak istiğfar ile olabilir. İstiğfar, işlenen günahların kötü sonuçlarından Allah-u Teala korusun ve henüz işlenmemiş günahlar işlenmesin, yapma kuvveti insanın içinde olan günahlar meydana çıkmasın diyedir. O günahlar işlenmesin ve içimizde yanıp yok olsun, diyedir. Bu vakit, çok korkulacak vakittir, bu yüzden tövbe ve istiğfar ile meşgul olun ve devamlı nefsinizi muhasebe edin. Her din, her millet ve ehli kitap inanır ki sadaka ve hayır yapmakla azap ertelenir, ancak azap inmeden önce. Eğer azap inerse o asla ertelenemez. Bu yüzden siz şimdiden istiğfar edin ve tövbeye sarılın ki sıra size gelmesin ve Allah sizi muhafaza etsin.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Şimdilik bunlar küçük problemlerdir. Ancak dünyanın gittiği taraf, insanların vurdumduymazlığı, Allah’ın gazabına yol açan şeyler, insanları, kendi elleriyle hazırladıkları felakete doğru götürmektedir. Dünya, Allah’ın öfkesini kışkırtıyor. İşte böyle bir vakitte hz. Mesih-i Mevud’a inananların işi, bir taraftan kendimizi kötü sonuçlardan korumak için tövbe ve istiğfara sarılmak, öbür taraftan da genel olarak ve dünya insanları için Allah onlara akıl versin diye dua etmektir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: İstiğfarın asıl gerçeği, ibadet edebilmek için Allah’tan güç istemektir. Bu yüzden istiğfara ihtiyaç duymayan birisi edepten yoksundur. Dua, başarı için çok büyük bir siperdir. Yunus’un (as) kavmi ağlayıp sızlamak ve dua sebebiyle azaptan kurtuldu. Bundan bir ders öğrendik ki ağlamak ve sadaka vermek sanık durumuna düşmekten kurtarır.

Rüya tabiri ilminde ciğer, mal demektir. Bu yüzden hayır yapmak can vermek olur. İnsan hayr işlerken ne kadar sıdk ve sebat gösterir. Asıl olan şudur ki bir şeyi fiili duruma getirip göstermedikçe sadece sözlerle bir şey olmaz. Ona şu sebeple sadaka denmiştir ki o sadıkların (doğruların) alameti olur.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur:  Nasıl ki ağaçlar ve tarlalar tam olarak sulanmadığında meyve vermiyorsa aynı şekilde iyiliğin suyu kalbe verilmedikçe insanın hiçbir işine yaramaz.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Evlerde devamlı olarak iyiliklerden bahsetmek gerekir. Ta ki dualara da ilgi uyansın, istiğfara da ilgi oluşsun ve eksik kalan iyiliklere de ilgi yaratılsın. İşte, iyiliği geliştirip büyüten, imanı sağlam kılan bu sudur.

Allah’ın lütuflarını elde etmek için nasıl ki ibadetlere bağlı kalmak şart ise aynı şekilde her türlü zulüm ve aşırılıktan kaçınmak da şarttır, insanlara faydalı olmak da şarttır. Evlerde, vaktin çoğunu dünyevî işlerle meşgul olarak geçirmek yerine hayırlı sözlere ilgi çekmek zarureti vardır. Dalga geçilen, başkalarıyla alay edilen ortamlardan uzak durmak gerekir.

Resulüllah (sav) bir yerde şöyle buyurdu: Sadaka, Allah-u Teala’nın kızgınlığını giderir ve kötü ölümü uzaklaştırır. Yarım hurma ile de olsa sadaka vererek ateşten korunun. İşte bunları daima dikkate almamız gerekir. Kalpten çıkan istiğfar gelecekteki günahlardan bile kurtarır ve Allah-u Teala’nın merhametini de coşturur, Allah’a yaklaştırır.

Resulüllah (sav) bir defa şöyle buyurdu: Allah’tan istenilen şeyler arasında, Allah’ın en çok sevdiği şey, O’ndan afiyet istenmesidir. Yine şöyle buyurdu: Dua, gelmiş olan ibtilalara ve henüz inmemiş olan ibtilalara karşı korur. Ey Allah’ın kulları! Size gereken duayı benimsemektir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Unutmayın ki gaflet günahı, pişmanlık günahından daha büyüktür. Bu günah, zehirli ve öldürücüdür. Tövbe eden, günahı hiç yapmamış gibi olur. Doğrulukla tövbe eden, istiğfar eden, geçmiş günahları için af dileyen, gelecekte günahlardan kaçınacağına söz veren, sanki hiç günah işlememiş gibidir.

Bütün dinler ittifak ederler ki sadaka vermek ve hayır işlemekle belalar uzaklaşır. Belanın geleceğine dair Allah-u Teala önceden haber verirse o, vaid haber (azabın ineceği haberi) olur. İşte, sadaka ve hayır ile, tövbe etmek ve Allah’a dönmek ile vaid haberleri dahi ertelenir. Allah-u Teala, Ben sadakaları kabul ederim dediğinde bunu, bazen peygamberleri ve seçkin kulları vasıtasıyla böyle olacaktır dediği durumlarda da kabul etme gücüne sahiptir ve kabul eder. Yunus’un (as)kavmine verildiği gibi inzar (korkutma ve uyarma) haberi de verilebilir. Yunus’un (as) kavmi dua, sadaka ve ağlayıp yalvarmakla kurtuldu ve helak olacaklarına dair verilen gaybi haber de kalktı. Eğer peygamberlerin verdiği gaybi haberler bile sadaka ve hayır ile uzaklaşıyorsa o halde, insanın kendi amelleri neticesinde, Hüda Teala’yı unutmak neticesinde karşılaştığı zorluklar, Allah’a yönelmek, istiğfar ve tövbe etmek vasıtasıyla neden uzaklaşmasın. Kesinlikle uzaklaşır. Ancak şu şartla ki bizim ağlayıp yalvarmamız, dua etmemiz, sadaka ve hayırlar yapmamız da Allah’ın emrine uygun olsun.

Allah-u Teala bize, duanın hakikatini anlamayı nasip etsin. Halis olarak Allah’ın önünde eğilenler olalım. İstiğfara dikkat edenler olalım. Allah’ın huzurunda eğilerek geçmiş günahların affını dileyenler olalım. Gelecekte günahlardan sakınmaya söz veren ve bunun için var gücüyle çalışanlar olalım. Belaları uzaklaştırmak için, Allah katında makbul olan sadaka ve hayırları yapanlar olalım. Allah-u Teala bizi daima Kendi korumasında tutsun, düşmanların ve muhaliflerin her saldırısından korusun ve onların saldırısını kendilerine çevirsin. Bizler, Allah’ın korkusunu daima kalplerinde taşıyan kullarından olalım. Resulüllah’ın (sav) ve Mesih-i Mevud’un (as) dualarının varisi olan ve ondan pay alanlardan olalım. Amin.

Önceki

17.02.2017 – Muslih Mevud Hakkında gaybi haber

Sonraki

03.03.2017 – Evlilik birliği ve sorunları