30.12.2016 - Yeniyıl kutlamanın İslami yolu - Müslüman Ahmediye Cemaati

30.12.2016 – Yeniyıl kutlamanın İslami yolu

TeşehhüdTaavvuz ve Fatiha suresini okuduktan sonra Huzur-i Enver şöyle dedi:

İki gün sonra inşallah yeni sene başlayacak. Biz Müslümanlar kameri (ay) takvime göre de yeni seneye başlarız, şemsi (güneş) takvime göre de. Kameri takvim sadece Müslümanlar arasında değil bir çok millette eski zamanlarda revaçta idi. Kameri takvime göre yeni sene başlatılırdı. Buna, Çinliler, Hindular ve birçok millet ve dinde rastlanılır. İslam’dan önce Araplar arasında da günlerin hesabı için kameri takvim revaçta idi. Her ne ise, dünyada genel olarak bu Gregoryen takvim revaçtadır ve herkes onu anlar. Bu yüzden her millet ve her ülke, günlerin ve ayların hesabı için bu takvimi benimsemiştir. Bu sebepten dolayı da dünyanın her yerinde her sene 1 ocak’da yeni yıl başlar ve 31 aralıkta sona erer. İster kameri ayların yılı olsun, ister revaçta olan gregoryen takviminin yılı olsun;Her halükarda yıllar gelir, on iki ay geçer ve geçer gider. Ancak dünyaya düşkün insanlar, günleri, ayları ve yılları, dünyevi sarhoşluk gürültüsü, hayhuy, dünyevi rahatlık işleriyle geçirir dururlar. Bu durum Müslümanlarda da aynıdır gayrimüslimlerde de.

Bir ocakta başlayan yeni yılın başlangıcında, dünyaya düşkün insanlar neler yapmazlar ki. Özellikle batılı yahut gelişmiş ülkelerde ve dünyanın geri kalanında da 31 aralığı 1 ocağa bağlayan gece saçmasapan gürültülerden başka bir şey olmaz. Gece yarısına kadar bilhassa uyanık kalınır, hatta bütün gece uyanık kalırlar;Sırf şamata yapmak için, yiyip içmek, dans edip şarkı söylemek için. Böylece biten yılın sonu da boş ve beyhude şeylerle olur, yeni yılın başlangıcı da. Dünyanın ekseriyetinin din gözü kör olmuştur, bu yüzden onların bakışları, müminlerin bakışlarının ulaştığı ve ulaşması gereken yere kadar ulaşamaz. Bir müminin şanı şudur ki, o sadece bu boş işlerden korunup bıkkınlığını göstermekle kalmaz, bilakis bir mümin kendini muhasebe eder ve şuna dikkat eder: Bizim ömrümüzden bir yıl geçti, bu bize ne verip geçti ve bizden ne alıp götürdü. Biz bu sene ne kaybettik, ne elde ettik. Ve eğer dini ve manevi bakımdan bakılacaksa hangi seviyeyi göz önünde tutarak bakılması lazım ki böylece ne kaybedip ne kazanıldığı anlaşılsın.

Biz Ahmedi Müslümanlar çok şanslıyız. Bize Allah-u Tealavadedilen Mesih ve vadedilenmehdi’yi (as) kabul etmeyi nasip etti. O, Allah ve Resulü’nün (sav) öğretisinin özünü bize gösterdi. Bize şöyle dedi: Siz bu seviyeyi gözünüzün önünde tutarsanız, hayatınızın amacını elde ettiniz mi yahut elde etmek için çaba sarfettiniz mi sarfetmediniz mi öğreneceksiniz. Bu ölçüyü gözönünde tutarsanız gerçek mümin olursunuz. Şartlar bunlardır, eğer bunlara bağlı kalırsanız doğru bir şekilde imanınızı ölçebilirsiniz. Hz. Mesih-i Mevud (as) her Ahmedi’den biat sözü aldı. Bu biat sözünde biat şartlarını bizim önümüze koyarak bizim için bir plan hazırladı. Ona göre hareket etmesini, bu amelleri her gün, her hafta, her ay ve her yıl muhasebe etmesini her Ahmedi’den bekledi.

İşte biz, yılın son gecesini ve yeni yılın başlangıcını kendi iç muhasebemizle ve dua ile geçirirsek akıbetini süsleyenlerden oluruz. Ama eğer biz de zahiri kutlamalar ve dünyadar insanların yaptıklarıyla yeni yıla başlarsak kaybettiğimiz çok şey olacak, kazandığımız ise hiçbir şey, yahut çok az şey olacak. Eğer zaaflar kaldıysa ve iç muhasebemiz bizi müsterih etmiyorsa şöyle dua etmemiz lazım: Ey Allah’ım! Bizim gelecek yılımız, geçen yılımız gibi manevi zaaflar gösteren bir yıl olmasın, tersine her adımımız Allah’ın rızasını elde etmek için atılan adımlar olsun, her günümüz Resulüllah’ın (sav) güzel örneğine göre hareket etmeyi sağlasın. Her günümüz ve gecemiz hz. Mesih-i Mevud (as) ile yaptığımız biat sözleşmesini korumaya bizi götürsün. Verdiğimiz söz bize şu soruyu sorar: Acaba bizşirk koşmayacağız sözünü yerine getirdik mi? Putlara, güneşe aya tapma şirki değil, bilakis Resulüllah’ın (sav) hükmüne göre olan şirk; yani amellerde riya ve gösteriş yapma şirki, gizli emellere müptela olma şirki. Acaba bizim namazlarımız, oruçlarımız, sadakalarımız, mali fedakarlıklarımız, halka hizmet işlerimiz, cemaat işleri için vakit harcamamız, Allah-u Teala’nın rızasını elde etmek yerine Allah’tan başkalarını memnun etmek yahut dünyaya göstermek için miydi? Kalplerimizdeki gizli arzular Allah_uTeala’nın karşısında dikilmiş olmasın.

Sonra şu soru var: Acaba bizim senemiz, yalandan tam olarak uzak ve tam doğruluk üzerinde kaim olarak geçti mi? Hz. Mesih-i Mevud (as) bunun yüksek seviyesini şöyle belirtmiştir: İnsan, doğru söylemekten alıkoyan nefsani amaçlarından ayrılmadıkça gerçek manada doğru kimse sayılamaz. Doğru söylemenin en zorlu yeri, can, mal yahut namus endişesinin olduğu durumdur.

Başka bir soru şudur: Acaba biz, kalbimizde pis düşünceler oluşturabilecek ortamlardan kendimizi uzak tuttuk mu? Yani, bugünlerde televizyon, internet vardır, onlarda düşünceleri kötüleştiren programlar vardır, acaba bunlardan kendimizi koruduk mu? Eğer bunlar vasıtasıyla kötü filmlere ve programlara bakıyorsak, biat sözünden uzaklaştık demektir ve bizim durumumuz endişelenmemizi gerektirecek bir durumdur, çünkü bunlar zinanın bir şekline götürür.

Başka bir soru şudur: Acaba biz kötü bakışlardan kendimizi korumak için mümkün olan her çabayı sarfettik mi, sarfediyor muyuz? Çünkü bu emir hem erkekler hem kadınlar içindir. Açık bakışlarla görme imkanı olabilir diye gözlerinizi yere indirin ve (Kuran’ın emri olan) gassibasar ile (bakışlarınızı yere indirin.)

Sonra, acaba biz bu yıl her çeşit pislik ve günahtan uzak durmaya çalıştık mı? Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Müminin sövüp küfür etmesi günahtır. Bir tartışma olduğunda insanlar sert ve büyük laflar söylerler. Eğer bir mümin başka bir mümine bunu yapıyorsa bu fısktır (günahtır) hatta herhangi birisine karşı bunu yapmak fısktır.

Sonra kendimize şunu sormalıyız ki acaba biz kendimizi her türlü zulüm yapmaktan koruduk mu? Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Birinin bir karış toprağını gasp etmek veya birinin bir tek çakıl taşını zorla almak zulümdür.

Kendimize sormalıyız ki acaba biz kendimizi her türlü hainlikten uzak tuttuk mu? Resulüllah (sav), size hıyanet edene bile hıyanet etmemelisiniz, buyurdu.

Sonra, biz her türlü fesattan uzak durmaya çalıştık mı diye kendimize sormalıyız.

Başka bir soru şudur: Acaba biz her türlü isyan tavırlarından korunuyor muyuz?

Sonra soru şudur: Acaba biz nefsani coşkulara yenik düşüyor muyuz? Bu çağda her tarafa ahlaksızlık yayılmışken nefsani coşkulardan korunmak da bir cihaddır.

Başka bir soru, biz beş vakit namaza düzenli olarak devam ediyor muyuz, sorusudur. Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’in bir çok yerinde bunu emretmiştir ve Resulüllah (sav) de; Namazı terk etmek insanı şirk ve küfre yaklaştırır, buyurdu.

Sonra kendimize şu soruyu da sormalıyız: Teheccüd namazı kılmaya ilgi gösteriyor muyuz? Resulüllah (sav) bu konuda şöyle nasihat etmiştir: Teheccüd namazını düzenli olarak kılın ve bunda süreklilik sağlamak için çaba sarfedin, bu salihlerin yoludur. Bu, Allah’a yaklaşmanın yoludur, teheccüd alışkanlığı günahlardan alıkoyar, kötülükleri yok eder, ayrıca bedensel hastalıklardan bile korur.

Sonra şu soruyu sormalıyız: Acaba biz, Resulüllah’a (sav) salavat göndermeye sürekli olarak çabalıyor muyuz? Ki bu Allah-u Teala’nın müminlere verdiği özel emirlerinden bir emirdir ve duaların kabulünün bir vesilesidir.

Sonra, acaba biz düzenli olarak istiğfar ediyor muyuz, diye sormalıyız. Resulüllah (sav) şöyle buyurur: Bir kimse istiğfara bağlı kalırsa Allah-u Teala onun darlıktan çıkması için bir yol yaratır, her türlü zorluktan çıkaracak kolaylık yolu açar ve ona hiç düşünemediği yollardan rızk verir.

Sonra kendimize sormamız gereken başka bir soru şudur ki acaba bizim Allah’a hamd etmeye dikkatimiz var mı? Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Allah’a hamdetmeden başlayan her iş eksik kalır, bereketsiz olur, etkisiz olur.

Bir başka soru şudur: Acaba biz, yakınlarımıza ve başkalarına herhangi bir eziyet vermekten sakınıyor muyuz? Acaba biz elimizi ve dilimizi başkalarına eziyet vermekten koruyor muyuz? Acaba biz af ve gözardı ederek davranıyor muyuz? Acaba tevazu ve alçakgönüllülük bizim bir özelliğimiz midir?

Acaba biz, mutluluk, üzüntü, darlık ve ferahlık, her durumda Allah-u Teala’ya vefa ile bağlı kalmaya devam ediyor muyuz? Benim duam niye kabul edilmedi veya ben niye bu sıkıntıya düçar oldum diye asla bir şikayet oluşmamalı.

Sonra, biz her türlü kötü adetten, heva ve hevesten tam olarak korunmaya çalıştık mı? Resulüllah (sav), bu (kötü) gelenekler ve bidatler sizi sapıklığa götürür, onlardan uzak durun, buyurdu.

Bir diğer soru şudur: Kuran-ı Kerim’in ve Resulüllah’ın (sav) emir ve nasihatlerini tam olarak benimsemeye çalıştık mı?

Acaba kibir ve bencilliği tam olarak bıraktık mı yahut terk etmeye çabaladık mı? Ki şirkten sonra en büyük bela kibir ve bencilliktir.

Acaba biz ahlak vasıflarının en yüce seviyesine varmaya çalıştık mı? Biz halim (yumuşaklık) ve acizlik vasfı edinmeye çabaladık mı?

Sonra soru şudur ki, her yeni gün bizim içimizde dinde ilerleme ve onun izzet ve yüceliğini ikame etmeye sebep oldu mu? Genellikle tekrarladığımız, dini dünyadan üstün tutmak, sözü acaba boş bir söz olarak mı kaldı?

Bir diğer soru şudur: Bizler İslam sevgisini, onu malımızdan, onurumuzdan ve evladımızdan daha aziz ve sevgili tutacak seviyeye ulaştırmak için çabaladık mı?

Acaba biz Allah’ın mahlukatına dert ortağı olmakta ilerlemek için çaba sarfettik mi?

Acaba bütün yeteneklerimizle HüdaTeala’nın mahlukatına fayda sağlamak için çabalamaya devam ettik mi?

Hz. Mesih-i Mevud’a (as) itaat, bizim aramızda daima kaim olsun, yüce bir seviyede ve o seviyeyi artırarak biz ona daima itaat edelim, diye dua ettik mi ve bunu çocuklarımıza da nasihat ettik mi?

Sonra soru şudur: Hz. Mesih-i Mevud (as) ile kardeşlik ve itaat ilişkisinde, diğer bütün akrabalık ilişkilerinin bu ilişki karşısında bir hiç mertebesinde ve sıradan olduğu bir seviyeye kadar ulaştık mı?

Sonra, Ahmediye Hilafeti ile vefa ve itaat bağında sebatlı olmak ve bu bağı artırmakta yıl boyunca dua etmeye devam ettik mi? Ahmediye Hilafetine bağlı kalmaya ve vefa ilişkisi kurmaya çocuklarımızın dikkatlerini çektik mi?

Acaba zamanın Halifesi ve Cemaat için düzenli olarak dua ettik mi?

Eğer bu soruların ekseriyetine olumlu cevap vererek seneyi geçirdiysek, bazı zaaflar kalmasına rağmen yine de bir çok şey elde ettik demektir. Yok eğer benim sorduğum soruların cevabı çoğunlukla olumsuz ise o zaman endişelenecek bir durum var demektir, durumumuza dikkat etmemiz gerekir. Bunun telafisi şu şekilde olabilir ki bu gecelerde, bugün de (30 aralık gecesi) yarın son gecede de şöyle dua edin ve kuvvetli irade ile sağlam bir söz verin. Özellikle yeni yılın ilk başlangıcında şöyle dua edin: Ey Allah’ım! Bizim geçmiş eksikliklerimizi affeyle ve yeni yılda olabildiğince fazla Seni bulmaya çalışmamızı nasip et, kaybedenlerden olmayalım ve biz, Allah’ın rızasını elde etmek için herşeyi feda etmeye hazır olan müminlerden olalım ya Rabbi.

Hz. Mesih-i Mevud’un (as) bir yazısını sunuyorum. Bu yazıda kendisi Cemaatine nasihat etmiş ve bunu bir broşür şeklinde yayınlamıştı.Şöyle dedi: Benim bütün cemaatim, burada hazır olanlar ve evlerinde olanlar, bu vasiyeti dikkatle dinlesinler: Bu cemaate girerek benimle müritlik bağı kurmaktan maksat şudur ki onlar takvada yüksek seviyeye ulaşsınlar ve herhangi bir fesat, yaramazlık ve kötülük onlara yaklaşmasın, onlar beş vakit namazı cemaatle kılmaya bağlı olsunlar, yalan söylemesinler, hiç kimseye diliyle eziyet vermesinler, herhangi bir kötülüğe müptela olmasınlar, herhangi bir yaramazlık, zulüm, fesat ve fitnenin düşüncesi dahi kalplerine gelmesin. Kısacası her türlü günahtan, suçtan, bedeniyle de diliyle de bütün nefsani coşkulardan ve kötü hareketten korunsunlar. Her türlü günahtan kendilerini korusunlar.

Hz. Mesih-i Mevud (as), kötü ve boş işlerden kendilerini korusunlar, buyurdu.

Dedi ki, Allah-u Teala’nın temiz kalpli, şerli olmayan ve fakir mizaçlı kulları olsunlar ve onların bedenlerinde hiçbir zehirli tohum kalmasın. Bütün insanoğluna dert ortağı olmak onların usulü olsun. Yalnız mümin mümine dert ortağı olmasın, bilakis bütün insanoğlunun dert ortağı olmak onların vasfı olsun.HüdaTeala’dan korksunlar, dillerini, ellerini ve kalplerindeki düşüncelerini her pis ve fesat yaratan yollardan ve hıyanetten korusunlar. Beş vakit namazı son derece düzenli bir şekilde ikame etsinler. Zulüm, taşkınlık, yaramazlık, rüşvet, başkalarının hakkını yemek ve sebepsizce boşu boşuna adam kayırmaktan uzak kalsınlar. Hiçbir kötü sohbette oturmasınlar. Onların yanına gelip giden birisinin Allah’ın buyruklarına bağlı olmadığı veya Allah’ın kullarının haklarına aldırış etmediği, zalim tabiatlı, şerli ve kötü karakterli olduğu sonradan  anlaşılırsa veya sizin biat bağı kurduğunuz zat hakkında haksız ve sebepsiz kötü kelimeler kullanıyorsa, ona küfrediyorsa, iftira ediyorsa ve bu alışkanlığı devam ettirerek Allah’ın kullarını saptırmak istiyorsa, o takdirde size gereken bu kötülüğü aranızdan uzaklaştırmaktır. Böyle tehlikeli insanlardan uzak durun. Benim cemaatimin her ferdinin bu vasiyetlere bağlı kalması gereklidir. Sizin toplantılarınızda hiçbir pislik ve alay etmek olmasın, yeryüzünde temiz kalpli, temiz tabiatlı ve temiz düşünceli olarak dolaşın.

Allah-u Teala bize, hz. Mesih-i Mevud’un (as) bu nasihatlerini ve tembihlerini göz önünde tutarak hayatlarımızı geçirmeyi nasip etsin. Verdiğimiz biat sözlerini yerine getirenler olalım. Bizim hayatlarımız Allah’ın rızasını elde etmek için geçsin. Hayatlarımızı hz. Mesih-i Mevud’un (as) isteğine uygun hale getirerek insanların önüne yaşantımızın iyi örneğini sunan ve sergileyenler olalım. Allah-u Teala bizim eksikliklerimizi örtsün ve bizi nimetlendirsin. Hz. Mesih-i Mevud’un (as) cemaati için mukadder olan başarıları bize göstersin. Yeni başlayan yıl bereketlerle gelsin ve düşmanların cemaate muhalefet için kurdukları planları başarısız ve muratsız kalsın. Pakistanlı Ahmediler bu sene Kadiyancalsasına gidemediler ve bundan dolayı çok üzüldüler, Allah-u Teala onların bu hasretini giderecek imkanlar yaratsın. Düşmanlar aşırılıkta ve zalimane hareketlerde ilerliyorsa, bizim de kendi durumumuzu Allah’ın rızasına uygun hale getirerek dualara daha fazla yönelmemiz lazım. Allah-u Teala bizi buna muvaffak kılsın. Amin

Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2016-12-30.html

Bir Öncekini Oku

23.12.2016 – Ahmedi Müslümanlara zulüm: Sebat ve dua

Bir Sonrakini Oku

06.01.2017 – Wakf-ı Cedit 2017