Müslümanların çoğu hadislerde tekrar geleceği bildirilen Hazret-i İsa (a.s.) ile Mehdi Resul Hazretlerinin (a.s.) iki ayrı kişi olduğuna inanıp her ikisini ayrı ayrı beklemektedirler.
Oysa Ahmedî Müslümanlar, Hazret-i Resulüllah’ın (S.A.V.) buyurduğu gibi geleceği önceden haber verilen Mehdî ile İsa’nın (a.s.) aslında tek kişi olduğuna inanırlar. Peygamber Efendimiz Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Mehdî, İsa’dan başkası değildir.”[1]
Şimdi eğer Mehdi aslında İsa (a.s.) ise, ve bir taraftan tekrar geleceği bildirilmiş başka yönden de vefat etmiş olduğu belirtilmişse, o zaman “Geleceği hakkında haber verilmiş İsa ve Mehdî (a.s.), Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) ümmetinden doğacaktır” diye inanmak en mantıklı yoldur. Bu da Ahmedî Müslümanlarla diğer Müslümanlar arasındaki inanç ayrılıklarından birisidir.
Genelde Müslümanlar Ayet-i Kerimesinden de[2] anlaşıldığına göre İsrailoğullarının resûlü olan Hazret-i İsa’nın geleceğini beklemektedirler. Oysa Ahmedi Müslümanlar gelecek olanın Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) ümmetinden doğacağına inanmaktadırlar. Vefat etmiş bir insan tekrar dirilip dünyaya gelebilir mi? Tabii ki gelemez. Yüce rabbimiz:Diyerek kıyamet gününe kadar ölülerin arkalarında bir engel bulunmaktadır[3] demiştir. O hâlde gelecek olan İsa (a.s.), İsrailoğullarının resulü olan Meryem oğlu İsa (a.s.) değildir. Gelecek olan İsa (a.s.) Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) ümmetinden doğacak olan bir insandır ve kendisine İsa (a.s.) adı, bir lakap olarak verilmiştir. Bugün genelde Müslümanlar bir taraftan Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) in Allah’ın son peygamberi olduğuna inanırlar, fakat diğer taraftan bir peygamber olan Hazret-i İsa’nın (a.s.) gelmesini de beklemektedirler. Bu Hazret-i Muhammed’in haysiyetini alçaltacağı gibi aynı zamanda bir tezat değil midir? Ahmedi Müslümanlar ise, Hazret-i Muhammed’i yücelten bir inanç taşımaktadırlar. Bu inanca göre Mehdî ve Mesih olarak dünyâya gelmiş olan Ahmed Hazretleri, yabancılardan değil, Hazret-i Muhammed’in kendi ümmetindendir ve hangi mertebeye ermiş ise Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) bereketiyle ve yüce teveccühüyle o mertebeye ermiştir. Bakın bu konuda kendisi ne demiştir:“Eğer ben Hazret-i Resulüllâh’ın (S.A.V.) ümmetinden olmasaydım ve kendisine itaat etmeseydim, bu durumda, eğer amellerim ve yaptığım hayırlı işler dünyânın bütün dağlarına eşit bile olsaydı yine de ben asla Allah ile mukâleme ve karşılıklı konuşma şerefine nâil olamazdım.”[4]İsrâiloğullarına peygamber olarak gönderilmiş olan Hz. İsa’yı (a.s.) bekleyeceğimize, Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) ümmetinden olan Ahmed Hazretlerini (a.s.) niye kabul etmeyelim?
[1] İbn-i Mâceh, Bab-ü Şiddet-iz Zaman, ilmiye Matbaası, Mısır, H. 1313, S. 257
[2] Al-i İmran Suresi;a..50
[3]Mü’minûn Suresi; a.101
[4] Tecelliyât-ı İlâhiye, S. 24; Ruhani Hazain, C.20, S.411-412