Hz.Ahmed’in kalbi dünya insanlarını doğru yola davet etmek aşkıyla tutuşmaktaydı. O, varolan gücüyle insanoğlunu Yüce Rabbi’nin yoluna davet etmiş ve nasihat ederek ıslah etmeye çalışmıştır. Hz.Ahmed’in öğütlerinden bir derleme aşağıdadır.
“Ey dostlarım uyanınız ve kendinize geliniz; çünkü çağdaş insan nesli için artık son derece tehlikeli bir dönem yaklaşmaktadır. Bu deryayı aşmak için artık takvadan başka hiçbir kayık yoktur.
Bir mümin korkulu bir durumda daima Allah’a yönelir çünkü Allah’ın yardımı olmadan hiçbir emniyet yoktur. Şimdi artık eziyet çekmek ve Allah’a yalvarmakla kendi kefaretinizi (günahı affettirmek ümidiyle yapılan ibadet) kendiniz ödeyiniz ve doğruluk yolunda kendinizi kaybederek kendi kurbanlığınız kendiniz olunuz, takva yolunda tam bir samimiyetle ilerleyerek kendi yükünüzü kendiniz taşıyınız. Bizim Rabbimiz çok Rahim (rahmet sahibi) ve Kerim (kerem sahibi, müsamahakâr) dir.
O, ağlayıp kendisine yalvaranlara kızmaz ve onları bağışlar. Fakat insanlar azap gelmeden ağlamalıdırlar…
…Hayır işleyiniz ve Allah’ın rahmetini ümit ediniz. Varolan gücünüzle Allah’a doğru hareket ediniz. Yoksa en azından bir hasta gibi düşüp kalkarak kendinizi Allah’ın rızası eşiğine ulaştırınız. Eğer bu bile yoksa, hiç olmazsa Allah yolunda sadaka dağıtarak ve hayır işleyerek bir ölü gibi kaldırılmanızı gerçekleştiriniz. Şimdiki zaman bir zorluklar zamanıdır ve gökyüzünde Allah’ın gazabı coşmaktadır. Bugün siz ancak sözlerinizle yolunuzu aşamazsınız. Öyle bir durum yaratınız içinizde öyle bir değişiklik gerçekleştiriniz ve takva yolunda öyle adım atınız ki rahim (rahmet eden) ve kerim (kerem sahibi) Rabbiniz sizden memnun olsun. Gizlilik ve yalnızlık yerlerinizi Rabbiniz’i zikretme yerlerine dönüştürünüz. Kalpleriniz üzerindeki günah ve temizsizlik paslarını gideriniz. Yersiz kinler, cimrilikler ve çirkin sözlerden çekininiz. İnsanları deli divaneye çevirecek zaman gelmeden izdırap ile yapılan dualarla kendiniz divane olunuz.”[1]
“Çaba sarf ediniz ve Allah’tan tam kuvvet ve irade gücü niyaz ediniz ki kalplerinizin temiz iradeleri, temiz fikirleri, temiz hisleri ve temiz arzuları bütün organlarınız ve bütün kuvvetleriniz vasıtasıyla belirlenip sona ersin ki hayırlarınız da böylece kemal mertebesine ulaşsın; çünkü kalp içinden çıkıp kalbe sınırlı kalan bir istek sizi hiçbir mertebeye ulaştıramaz. Kalplerinize Allah’ın yüceliğini yerleştiriniz ve Onun celalini gözleriniz önünde bulundurunuz. Hatırınızda olsun ki Kuran-ı Kerim’de beş yüze yakın emir vardır. Demek ki Allah her organınıza, her bir kuvvetinize, her bir durumuza, her bir halinize, her yaş her kavrayabilme mertebesi, her ermişlik mertebesi, her kişisel yahut içtimai duruma göre size nurani bir ziyafet çekmiştir. Siz bu ziyafeti şükranla kabul ediniz ve size hazırlanan bütün yemekleri yiyiniz ve her birisinden istifade ediniz. Herkim bütün bu emirlerden bir tanesini bile geçiştirirse, size doğrusunu söylerim ki o, adalet (mahşer) gününde yakalanacaktır… Allah çok değerli bir varlıktır, Ona erebilmeniz için musibetlere ve dertlere hazırlanınız. O, yüce bir murâttır, Onu elde etmek için canlarınızı feda ediniz. Azizlerim Allah’ın emirlerini değersiz bir şey gibi görmeyiniz. Çağdaş felsefe zehri sizi etkilemesin. Bir çocuk gibi olarak Onun emirleri altında yürüyünüz. Namaz kılınız, namaz kılınız ki namaz bütün saadetlerin anahtarıdır. Sen namaza durduğun zaman bir gelenek eda eder gibi yapma. Aksine namazdan önce zahirde alınan abdest gibi batında (ruhen) bile abdest al ve organlarını gayrüllah (Allah’tan başka varlıklar) fikrinden temizle. Ondan sonra her iki abdest ile namaza dur ve namazda çok dua et. Ağlayıp Allah’a yalvarmak adet edininiz ki o, size acısın……. Aranızdaki cimrilik, kin, kıskançlık, düşmanlık ve acımasızlığı terk ediniz ve birlik içinde olunuz. Kuran-ı Kerim’in en büyük iki emri vardır: Birincisi Allah’ın birliği ve Allah sevgisi ve Ona tabi olmak; ikincisi de kardeşler ve insanoğlu sevgisi.”[2]
“Kalpleriniz aldatmacılıktan pak, elleriniz zulümden uzak ve gözleriniz temizsizlikten münezzeh (tenzih edilmiş; pak) olmalıdır ve aranızda doğruluk ve insanlar sevgisi dışında başka bir şey bulunmamalıdır.”[3]
“İnsan kalbi Hacer-i Esved gibidir ve insan sinesi Beytüllah’a benzer, mâ sivellah (Allah’tan başka varlıklar) fikirleri bu Kabe’ye konulmuş olan putlardır. Bizim yüce Peygamberimiz pak ve temiz dostlarını on binlik bir cemaatiyle birlikte Mekke’ye saldırdığı ve böylece Mekke fethedildiği zaman Mekke-i Muazzame’deki putlar yok edilebildi… O yüzden ma sivallah putlarının yenilgiye uğratılması ve yok edilmesi için onlar aynı şekilde saldırılmalıdır… Kısacası bu haneyi putlardan pak ve temiz yapmak için bir cihada ihtiyaç vardır… İnsan sinesi mahbet-ül envardır (nurların düştüğü ve belirdiği yerdir). Zaten o yüzden ona Beytüllah denir. En büyük görevimiz şudur ki içindeki putları kıralım ve içinde yalnız Allah baki kalsın.”[4]
“Gözlerden gizli olan; bununla birlikte bütün varlıklardan daha fazla parlamakta olan, celalinden meleklerin bile korktuğu Allah hayasızlığı ve kurnazlığı sevmez. O, kendisinden korkanlara acır ve rahmet eyler. O yüzden Ondan korkunuz ve her sözü düşünerek ifade ediniz… Ey Allah’ın kulları! Kalplerinizi temizleyiniz ve içlerinizi yıkayınız. Siz münafıklık ve iki yüzlülük ile herkesi memnun edebilirsiniz, fakat bu özelliğinizle Rabbiniz’i gazaba getirirsiniz. Canlarınıza acıyınız ve neslinizi helâk olmaktan kurtarınız. Kalplerinizde Ondan daha fazla sevdiğiniz birisi varken Allah’ın sizlerden memnun olması mümkün değildir. Onun yolunda kurban olunuz, Onun için kendinizi kaybediniz ve eğer bu dünyada dahi Rabbiniz’i görmek istiyorsanız bütün varlığınızla Onun olunuz.”[5]
“Alçak gönüllü olunuz. Genel olarak insanoğlunu seviniz. Siz insanoğlunu cennete kavuşturmak gayesiyle onlara öğüt verirsiniz. Öyleyse bu birkaç günlük dünyada siz onların kötülüğünü isterseniz öğüdünüz nasıl doğru olabilir? Allah’ın farz ettiklerini bir iç korkusuyla yerine getiriniz çünkü bu vecibeler hakkında sorulacaksınız. Namazlarda çok dua ediniz ki Allah sizleri Kendi yönüne çeksin ve kalplerinizi temizlesin. İnsanoğlu zayıftır. Kendisinden uzaklaşan her kötülük ancak Allah’ın yardımıyla uzaklaşır. Bir insan Allah’tan yardım almadıkça hiçbir kötülüğü uzaklaştıramaz. İslâm yalnız bir gelenek olarak kendi kendinize Kelime-i Şehadet getirenler diye isimlendirmek değildir. Aksine İslâm hakikati şudur ki sizin ruhlarınız Allah’ın eşiğine düşsünler ve sizin fikrinizce Allah ve onun emirleri her bakımdan dünyanızdan daha önde olsun. (Siz Allah ve onun emirlerine dünyadan daha fazla değer veresiniz ve daha önde, daha üstün tutasınız.”[6]
“Gerçek Müslüman Rabbin’i sever ve O, benim sevgilim, mevlam (efendim), yaratanın, mühsinim (ihsan eden) dir diyerek ve kabul ederek O’nun eşiğine başını koyar. Gerçek bir Müslüman’a, yaptığın işler karşılığında ne cennet vardır ne de cehennem, ne rahat vardır ne de lezzetler, hiçbir şeyi elde edemezsin denirse bile o , yine de işlediği hayır işlerini ve Hak sevgisini hiçbir şekilde terk edemez. Çünkü onun ibadetleri, Allah ile alakası, O’na bağlılığı ve O’nun itaatinde kendini kaybetmesi hiçbir ceza korkusu yahut karşılık beklemekle değildir. Aksine, o, kendi vücudunu gerçekten Rabbin’i tanımak, O’nu sevmek ve O’nun itaati uğruna yaratılmış olan ve bundan başka hiçbir amacı ve gayesi olmayan bir şey zanneder. O yüzden o, Allah vergisi olan kuvvetlerini bu amaç ve gayeler uğruna sarf ettiği zaman Mahbub-ı Hakikîsinin çehresi gözünde olur. Cennet yahut cehennem asla gözünde olmaz.”[7]
“Rabbiniz’le saf ve temiz bir alaka kurunuz, alay etmek, başkasını hor görerek ona gülmek, kin tutmak, kötü söylemek, hırs, yalan, fuhuş, harama bakmak, kötü düşünmek, dünyaya tapmak, kibir, büyüklük taslamak, kendini beğenmek, yaramazlık, başkasıyla boşu boşuna tartışmak gibi bütün alışkanlıkları terk ediniz.”[8]
“Müttaki (Allah korkusu olan) bir müminin kalbinde şerr (kötülük, yaramazlık) olmaz. Bir mümin ne kadar fazla müttaki olursa o derecede başkasını cezalandırmayı ve ona eziyyet vermeyi sevmez. Bir Müslüman hiçbir zaman kin tutmaz, fakat diğer miller öyle kin tutarlar ki onların kalbinden başkalarına karşı kin ve nefret yok olmaz. Onlar daima intikam almak için çaba sarfederler… Sizler, hangi dinden olursa olsun herkesi seviniz ve din ile millet ayırımı gözetmeksizin her birisiyle iyi davranın ve ona karşı hayır işleyin.”[9]
“Sizlere şer (kötülük ve yaramazlık) den uzak durmanızı ve insanoğluyla dert ortağı olmak hususunda görevinizi yerine getirmenizi, kalplerinizi de garez ve kinden arındırmanızı öğüt ediyorum. Bu alışkanlıkla siz melekler gibi olursunuz. İnsanoğluyla dert ortaklığı talimatında olmayan din ne kadar pis ve çirkindir. Nefsanî kin ve garez dikenleriyle dolu olan yol ne kadar pak ve temiz olmayan yoldur… Allah için herkese merhamet eyleyiniz ki gökten size merhamet edilsin. Buyurunuz ben size, nurunuzun bütün nurlara üstün çıkabileceği bir yol göstereyim. O da şudur ki bütün düşük kin ve garazlarınızı terk ediniz ve insanoğluyla dert ortağı olunuz. Allah uğruna kendinizi kaybediniz ve Onunla tam olarak saf olunuz. Kerametlerin görülebildiği ve duaların kabul edildiği, meleklerin de müminlere yardıma indikleri yol işte ancak burdur.”[10]
“Haklar, Hukuküllah (Allah hakları) ile Hukukül ibad (kul hakları) olmak üzere iki çeşittir. Kulların hakları da iki çeşittir: Birincisi din kardeşleri olanlar; ister kardeş olsun, ister baba isterse evlat olsun, yanız aralarında bir din kardeşliği mevcut olsun. İkincisi de genel olarak insanoğlu ile gerçekten dert ortağı olmaktır. Allah’ın hakları arasında en büyük hak Ona ibadet etmektir. Bu ibadet şahsi bir menfaate dayanmamalıdır. Hatta eğer cehennem ile cennet olmasa dahi yine de Ona ibadet edilsin ve mahlukatın yaratana karşı gerekli olan şahsi sevgide bir değişiklik olmasın. O yüzden bu haklarda cehennem ile cennet sorusu olmamalıdır. İnsanoğluyla dert ortağı olmak konusunda tuttuğum yol şudur ki insan kendi düşmanı hayrına dua etmedikçe sinesi tam olarak temizlenmez… Allah kendisine ortak edinmeyi sevmediği gibi aynı şekilde bir insanın gerçekten eziyet edilmesinden ve haksız olarak cimrilikle ona düşmanlık gösterilmesinden de bizar (usanmış)dır. Bir yerde O, ayrılık sevmez, bir yerde de birlik sevmez. Yani O, insanoğlunun bir birinden ayrılmasını ve Kendisi’nin de başka bir varlıkla birleştirilmesini sevmez. Bu yol inkar edenler için bir dua etmeziniz gerektiren yoldur. Böylece insan sinesi temizlerin.”[11]
“Eğer siz sidk (doğruluk) ve imana bağlı kalırsanız melekler sizi eğitecekler. İlahi huzur ve kalp rahatlığı üzerinize inecektir. Ruh-ul Küdüs (Pak Ruh, Cebrail) vasıtasıyla yardım edileceksiniz. Allah attığınız her adımda sizinle birlikte olacaktır. Hiçbir kimse de size üstün çıkamayacaktır. Allah’ın keremini sabırla bekleyiniz. Küfürler dinleyiniz fakat susunuz,. Dayak yiyiniz fakat sabrediniz. Mümkün olduğu kadar kötülüğe karşılık vermekten çekininiz ki gökte (Allah katında) kabul edilesiniz. Kesinlikle hatırınızda olsun ki herkim Allah’tan korkarsa ve kalbi Allah korkusuyla erimeye başlarsa, Allah da bu gibi insanlarla birlikte olur ve onların düşmanlarına düşman kesilir.”[12]
“Yücelerin yücesi Allah, sizin içinizde olan ve biteni görür ve bilir. Öyleyse Onu nasıl aldatabilirsiniz? Bundan dolayı dürüst, temiz, iyi niyetli ve öz olunuz. Eğer içinizde zerre kadar bir karanlık kalmışsa, bütün aydınlığınızı silecek eğer kalbinizin bir köşesinde kibir yahut iki yüzlülük veya kendi kendinizi beğenmek veyahut ta tembellik varsa Allah indinde siz kabul edilebilir bir şey değilsiniz… Hemen aranızda karışınız ve kardeşlerinizin kabahatlerini (kusurlarını) bağışlayınız çünkü kardeşi ile barışmak istemeyen hayırsız ve yaramazdır. Gurur ve birinizi arttıran ve sizi kaba gösteren her şeyi terk ediniz çünkü içeriye girmek için davet edildiğiniz kapı, şişman bir kişinin girebileceği bir kapı değildir. Eğer gökte Rabbiniz’in sizlerden memnun kalmasını istiyorsanız aynı andan doğan iki kardeş gibi birleşiniz.”[13]
“Bu kadar yüce bir peygamberin ümmetinden olduğunuz halde niçin cesaretiniz kırılarak gayret göstermiyorsunuz? Siz imanın öyle kuvvetli örneklerini gösteriniz ki gökte melekler bile doğruluğunuza ve temiz kalpliliğinize hayret etsinler ve üzerinize selam göndersinler.”[14]
[1] Tebliğ-i Risalet; c.X; s.75-76
[2] İzale-i Evham; s.446-450
[3] Tebliği-i Risalet; c.X;s.45
[4] Melfuzat; c.1; s.179-180
[5] Raz-ı Hakikat; s.4-5
[6] Tezkire-tüş Şehadeteyen; s.61-62
[7] Melfuzat; c.III; s.182-183
[8] Keşt-i Nuh; s.60
[9] Takrireyn; s.29
[10] Govt.Angrezi O Cihad; s.13-14
[11] Melfuzat, c.III; s.96-97
[12] Tezkire-tüş Şehadeteyn; s.66
[13] Keşti-i Nuh, s.12
[14] Keşt-i Nuh; s.75