İlk soru meleklerin yaratılmış olup olmamaları ile ilgilidir çünkü onlara verilen makam yaratılmamış olduklarına dair fikir verebilir. Bu sebeptendir ki Hıristiyanlar yanılgıya düşüp kutsal ruhu Allah’ın bir parçası sanmışlardır; yaratılmamış olup hep var olduğunu düşünmüşlerdir. Oysa İslamiyet’e göre meleklerin mahluk[1] olmaması bir yalandır; onlar kesinlikle mahlukturlar. Kuran-ı Kerimden bunu ispatlamak mümkündür. Şöyle der; (Saffat süresi 151. ayeti)
“Melekler yaratıldıkları vakit bunlar orada mıydılar ki dişi olduklarını iddia ediyorlar?”
Bu ayet-i-kerime meleklerin yaratılmış olduklarını gösterir. Yok edilip edilemeyecekleri ise başka konudur. Acaba insanlar gibi yok edilmeyecekler mi? Yoksa bazıları yok edilip, bazıları mı yok edilmeyecekler? Bunlar hepsi ayrıca ele alınmaları gerekir. Yahudilere göre vahiy indiğinde oluşan hareket sebebiyle binlerce melek yoktan var olurlar ve o hareket dindiğinde yok olurlar. Zerdüştlere göre ise melekler fani değildirler.
İkinci unutulmaması gereken şey şudur ki melekler öyle bir ruhani varlıktır ki bu cismani gözlerle onları cismani olarak görmemiz mümkün değildir. Eğer bu gözlerle görünüyorlarsa bilin ki asıl hallerinde değillerdir. Başka bir vücudun içindedirler. Yani ya zahiri değil, iç ve batini gözlerimizle onları görmemiz mümkündür ya da temsili olarak başka bir vücudun içindeyken cismani olarak görebiliriz. Kuran-ı Kerim Enam süresi 10. ayetinde bu konuya açıklık getiriyor.
Bunlar meleklerin neden inmediğini söylerler. Oysa melek gelse bile görünsün diye insan şeklinde gelecektir ve olay yine öne sürdükleri şüpheyi gidermeyecektir. İnsan mıdır yoksa melek mi şüphesi yine kalacaktır. Bu kelamın Allah tarafından değil; insan işi olduğuna dair iddiaları baki kalacaktır. Meleği ancak bir fayda olursa yollarız ama zahiri gözlerle görünmedikleri için ancak temsili olarak insan şeklinde gelen meleğe yönelik yine aynı itiraz devam edecektir. Bu sebeple istekleri yerine getirilmeyecektir.
Bu gösteriyor ki meleklerin varlığı ruhani ve algılama ötesidir ve zahiri gözlerle görünmeleri mümkün değildir.
Üçüncü hatırlamaya değer şey şudur ki melekler ne erkektirler ne de dişi. Bunu da biraz önce okuduğum ayetten anlamak mümkündür. (Saffat süresi 151. ayeti)
Burada Allah “Oysa onlar erkektir” demiyor. Sadece “Melekler yaratıldıkları vakit bunlar orada mıydılar ki dişi olduklarını iddia ediyorlar” diye buyurmaktadır. Yani dişi olduklarını inkar ederken diğer alternatifi de kabul etmemektedir. Bu sebeple meleklere erkek veya dişi demek doğru olmaz. Bu sadece maddi şeylerle alakalı bir kavramdır. Ruhani varlıklar erkek veya dişi olmaz. Bu kavramlar sadece ruhun barındığı cisimle alakalıdırlar. Ruhun kendisinin özü aynıdır; erkek veya dişi değildir.
Dördüncü şey şudur ki meleklerin üç derecesi vardır. Hepsi aynı seviyede değillerdir. Bu konuda Allah (cc)Mümin süresi 8. ayetinde açıklama getirmiştir.
Bu ayetten üç çeşit meleklerin varlığını anlayabiliriz. İki çeşitten zaten ayet doğrudan bahsederken üçüncü çeşidi ima etmektedir. Birinci çeşidi doğrudan Allah’ın arşını taşımaktayken ikinci çeşidi arşın etrafında yaşamaktadır. Birinci çeşidi doğrudan Allahtan emir alan çeşididir. İkinci çeşidiyse yardımcıları olup bunlardan Allah’ın emrini alıp aşağı seviyelere götüren çeşittir. Bu aşağı götürme bir üçüncü ve en alt seviyesinin de olduğunu ima eder.
Bazı hadisler de bunu tasdik etmektedirler. Bu hadislere göre bazı melekler doğrudan eşyaların (ve dolayısıyla maddenin) davranışını kontrol etmektedirler. Bu çeşit, ayet-i kerimede doğrudan bahsedilen iki çeşitten değildir. Zerdüştlerin akideleri de bu konuya ışık tutmaktadırlar çünkü onlara göre dünya işlerini yürüten yedi melek vardır. Kuran-ı Kerime göre kıyamet gününde sekiz melek Allah’ın tahtını taşıyor olacaklardır.
Unutmamak gerekir ki tahttan kastedilen bildiğimiz altın veya elmasla işlenmiş taht değildir. Taht dini bir terim olarak Allah’ın yüceliğini ortaya çıkaran sıfatları temsil eder. Öteki dünyada sekiz melek vasıtasıyla cilvesi gözükecektir. Oysa bu dünyada (Zerdüştlere göre) yedi melek bunu sağlamaktadır. Sözün özü üç çeşit melek vardır.
Birincisi Allah’ın arşını taşıyanlardır;
ikincisi onların yine Allah’a yakın olmalarına rağmen ilk grubun yardımcılarıdır ve
üçüncüsü daha edna türdendir.
Şöyle özetleyebiliriz;
Allah’ın sıfatlarını doğrudan ortaya çıkaran melekler[2]
Bu ilk grubun yardımcıları ve Allah’a da yakın olanlar
Muhtelif sıradan işlerle uğraşan ve adedi sayılamayacak kadar fazla olan edna melekler.
Bunlar hakkında Kuran-ı Kerim şöyle buyurmaktadır; (Müddessir süresi 32. ayeti)
“Rabbinin ordularını Kendisinden başka hiç kimse bilemez.”
Yani kimse bu konuda fikir yürütemez. Peygamberlerin de söyledikleri gibi her işin ayrı meleği vardır.
Beşinci öğrendiğimiz şey şudur ki melekler kötülük işlemeleri mümkün olmayan varlıklardır. İnsan peygamberleri reddeder; hatta Allah’ı bile reddetmeye kalkışır. O’na küfür eden insanlar bile vardır. Ama Kuran-ı Kerime göre meleklerin böyle bir kabiliyeti yoktur; amelleri bu açıdan sınırlıdır. İnsan çizilen sınırları aşıp param parça edebiliyorken melekler hep bu sınırların içinde kalan varlıklardır. Allah bu konuda şöyle buyurur; (Tahrim 7)
“Allah’ın kendilerine verdiği buyruğa karşı gelmezler. “
Kendilerine ne buyrulursa onu yerine getirirler.
Altıncı konu şudur ki herhangi bir emre karşı çıkmadıkları gibi verilen emri yerine getirebilme kabiliyetine de sahiptirler. Karşı çıkmak başkadır; yapabilmek, yerine getirebilmek ise başka. Örneğin zayıf birine “şunu kaldır” dediğimizde eğer denemesine rağmen kaldıramazsa kimse “emre karşı çıktı” diyemez. Gücü yeten yapmazsa ancak o zaman emre karşı çıkmış sayılır. Ama melekler hakkında Allah böyle olmadığını söyler. Söylenen her şeyi yapabildiklerini buyurur. Hepsi buna kadirdirler. İnsan ise böyle değildir. Bazılarında bazı emirleri yerine getirme kabiliyeti olur ama bazılarında olmaz. Melekler hakkında Allah yine başka yerde de şöyle der; (Nahl süresi 51. ayeti)
Yani “Söylenen her şeyi yaparlar.”
Dediğim gibi insan böyle değildir. Bazen bir şeyi yapmak ister ama gücünü kendisinde bulamaz. Örneğin hastayken namaz kılmak ister ama ayakta duramadığı için ancak yatarak kılar.
Meleklerin yedinci özelliği şudur ki dış etkenlerden etkilenmezler. Diğer yaratılanlar ne kadar kuvvetli ve yüce olursa olsun etkiyi kabul eder; etkilenir. Evet belli şeylerden etkilenir ve diğer şeylerden uzak durur ama muhakkak şu veya bu şekilde etkilenir. Örneğin peygamberler sadece iyiliğe götüren etkenleri kabul ederler. Ya da maddi dünyadan örnek verecek olursak bir savaşa katıldıklarında doğanın kanunu gereği kendilerine düşen payı alırlar; etkilenmiş olurlar ama kötüye sürükleyen unsurlardan tamamen korunmuş olurlar; etkilenmezler. Söz konusu melekler olunca iyi veya kötü her tür değişim imkan dışındadır; etkilenme şansları yoktur[3]. Onlar hakkında Allah (cc) şöyle buyurur; (Tahrim süresi 7. ayeti)
Melekler “Ghalaz” ve “Şaddad” sıfatlarına sahip varlıklardır. Başka herhangi bir şey onları etkileyemez ve onlar neyi isterlerse etkileyebilirler. Bu güç bu şiddette insanlara verilmemiştir. Bazı konularda böyle olsa da bir bütün olarak böyle değildir. Bu sebeptendir ki Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurur; (Fetih süresi 30. ayeti)
Yani müminler de Şaddad özelliğine sahip olabiliyorlar ama sadece kafirlere karşı[4]. Kendi aralarındaysa birbirinin etkilerini kabul ediyorlar. Başka bir yerde ise şöyle buyurur; (Tövbe süresi 73. ayeti)
Meleklerin sayısını sadece Allah bilir; başka kimse bilemez.
Dokuzuncu husus şudur ki meleklerde de ast üst ilişkisi mevcuttur. Sadece büyük veya küçük meleklerin olması bunu gerektirmiyor çünkü büyük veya küçük olup bağımsız da olabilirlerdi. Ama Kuran-ı Kerime göre onlarda ast üst ilişkisi vardır. Bunu ispatlayan ayetler aşağıda verilmiştir. (Secde süresi 12. ayeti)
“Size görevli kılınan ölüm meleği canınızı mutlaka alacaktır. Sonra hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz de.” Başka yerdeyse şu ayet vardır; (Enam süresi 94. ayeti)
“Bu zalimlerin can çekişmeleri sırasındaki hallerini bir görsen! Melekler ellerini onlara uzatacak. “Canlarınızı çıkarın bakalım; bugün Allah’a karşı haksız yere söylediklerinizden ve O’nun ayetlerine karşı kibirlendiğinizden dolayı aşağılatıcı bir azapla cezalandırılacaksınız” diyecekler.” Yine başka yerdeyse şöyle buyuruyor; (Nisa süresi 98. ayeti)
“Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken onlara “siz ne düşünüyordunuz” diyeceklerdir.”
Şimdi bu üç ayet-i kerimeyi bir arada okuyalım.
İlki sadece bir meleğin can alma işi için görevlendirildiğini söylerken diğer ayetlerdeyse birçok meleğin bu işi yaptığını söylenmektedir. Bu gösteriyor ki asıl vekâlet eden tek melek vardır ama onun altında çalışan ve itaat eden birçok melek işlerini yerine getirmektedir.
Ölümle ilgili kurulan sistemde ast üst ilişkisi varsa diğer sistemlerde de bunun olacağını varsaymak yanlış olmaz. Yani tüm işleri belli başlı büyük melekler vekaleten yürütürler ama onların altında sayısı çok fazla olan melekler kadrosu hep olur.
Meleklerle ilgili onuncu husus şudur ki güçleri insanlara nazaran sınırlıdırlar. Melekler hep aynı seviyede kalırken insanlar ise sonsuz terakki edebilir; gelişebilir. Bu konuda Allah (cc) şöyle buyurur; (Bakara süresi 32-33 ayetleri)
Yani Allah önce Âdeme tüm isimleri öğretmiş. Arkasından meleklere aynı şeyleri gösterip “şimdi eğer haklıysanız bunların isimlerini söyleyiniz” demiş. Onlar da “Sen paksın; biz ise bir şey bilmeyiz. Ancak öğrettiğin kadar biliriz. Muhakkak ki Sen herşeyi bilen hikmet sahibisin” demişler. Allah da Ademe dönüp ona sormuş ve o da cevaplamış.
Burada Allah’ın kendisinin neden isimlerini söylemediğini ve Âdeme söylettirdiğini de anlatmakta fayda görüyorum. Bunda ki hikmet şuydu ki eğer Allah kendisi anlatsaydı tüm sıfatları beyan edilmiş olacaklardı ama hazreti Âdeme söylettirince meleklerin ilgisi de Âdeme çevrilmiş oldu ve sadece gereken sıfatları anlatıldı.
Sözün özü meleklerin güçleri insana nazaran daha sınırlıdır. Ama buna rağmen melekler ne yaparlarsa yapsınlar, Allah’ın emrinden bir zerre kadar sapmazlar; itaatsizlik etmezler.
Onbirinci özellik şudur ki meleklerde zati irade vardır ama son derece sınırlıdır. Bunun örneği belli uzunlukta olan bir iple bir yere bağlanmış bir at gibidir. Böyle bir at azıcık hareket edebilse bile belli sınırları aşamaz. Melekler de aynı şekilde belli bir merkez etrafında biraz serbest hareket edebilirler ama bu çember sınırlıdır; sınırları ise “Allah’ın kendilerine verdiği buyruğa karşı gelmezler. Kendilerine ne buyrulursa onu yerine getirirler” ayetiyle çizilmiştir. Bir başka ayet de meleklerin sınırlı iradesini ima eder. Âdemin yaratılışını duyunca melekler şöyle der; (Bakara süresi 31. ayeti)
“Sen orada fesat yapacak, kan dökecek birilerini mi yaratacaksın?”
Burada melekler Allah’a neden böyle bir şey yapmaya karar verdiğini soruyorlar. Bu şekilde soru sormak gösteriyor ki bir yere kadar irade sahibidirler; tamamen robot gibi değiller. Bu sınırlı irade ne kötülük sınırına geçebiliyor ne de iyilik yönünde belli hadleri aşabiliyorlar. Ama ne de olsa soru sormak iradenin bir belirtisidir. Denilebilir ki belki Allah onlara soru sorsunlar diye vahiy yollamıştır ama bu doğru olmaz çünkü biraz sonra Allah yani “eğer bunu sormakta haklıysanız.” der ki kendisi teşvik etmiş olsaydı böyle bir cümle uygun olmazdı.
Ayrıca hadislerden de meleklerin iradesi olduğunu anlamak mümkündür. Bir hadiste anlatılan bir rivayete göre birisi bir âlime gitmiş ve ne kadar günah işlediğini anlatmış. Sonra da tövbesinin kabul olup olamayacağını sormuş. Alim de “olmaz artık” deyince bu onu öldürmüş ve tövbe etme niyetiyle başka bir alimin yoluna koyulmuş ama yoldayken kendisi de ölmüş. Bunu gören cennet melekleri “biz bunu cennete götürelim çünkü tövbe için niyet etmişti” dediler ama cehennem melekleri “cehenneme götürelim çünkü daha niyetini gerçekleştirmemişti” diyerek farklı bir çözüm getirdiler. Bu meleklerin sınırlı iradesini gösteren bir örnektir. Sonra aşağıdaki ayet de sınırlı iradenin olduğunu gösterir. Kuran-ı Kerim şöyle der; (Sad süresi 70. ayeti)
Yüce meleklerin tartışmalarından hiç bilgim yoktu.Tartışmak da iradenin alametidir ama unutmamak gerekir bu irade son derece sınırlıdır.
Onikinci özellik şudur ki melekler gaybden[5] haberdar olmazlar çünkü Kuran-ı Kerim şöyle der; (Saba süresi 41-42 ayetleri)
“Allah onların hepsini toplayacağı gün meleklere “bunlar size mi tapıyorlardı?” diyecek. Melekler de “Sen kutsalsın; dostumuz Sensin, onlar değil[6]. Doğrusu onlar birtakım cinlere[7] taparlardı; çoğu bu gibi varlıklara inanırlardı.”
Bu ayet meleklerin gaybden haberdar olmadıklarını gösterir çünkü herşeyi biliyor olsaydılar böyle bir inanç yokmuş gibi davranmazlardı. “Belki de Allah öylesine sormuştur” denemez çünkü bu gibi durumlarda öylesine veya yanıltmak için soru sormak da yalan söylemenin bir şeklidir ve Allah’ın zatı bu gibi eksikliklerden münezzehtir; paktır. Ayrıca eski kitaplardan meleklere tapıldığı malumdur. Yani bazı melekler kıyamet gününde bu gerçeğin farkında olmayacaklar.
Meleklerin gayb hakkında bilgi sahibi olmadıkları bazı hadislerden de anlaşılmaktadır. Peygamber efendimize göre bazen kişi mümin gibi durur, mümin gibi davranır ve melekler de onun amellerini Allah’ın huzurunda sunmak için götürdükleri vakit göklerden gelen bir ses onlara “gidin ve bu namazları onun yüzüne vurun çünkü bunların hiçbirisini Benim için kılmadı” der. Bu da meleklerin alim-ul-gayb, (gaybı bilen) olmadıklarını gösterir çünkü bilseydiler zaten böyle eksik ve kabul görmeyecek namazları Allah’a sunulmak üzere götürmezlerdi.
Onüçüncü husus şudur ki her şeyin kontrolü için ayrı ayrı melekler vardır. Hadislere göre bir seferinde hazreti Ayşe peygamber efendimize (sav) “hiç Uhud savaşının yapıldığı günden daha fazla üzüldüğünüz olmuş mudur?” diye sordu. Peygamber efendimiz de “Evet, akba gününde Mekke ahalisinin ilgisizliğini görünce ben yüzümü Abdi Yalil’in[8] kavmine çevirdim. Ama onlarda sözümü dinlemediler; söylediklerimi reddettiler. İşte o zaman içim kan ağlıyordu ve nereye gittiğimi pek umursamadan öylesine bir tarafa yürümeye başladım. Yürürken bulutların arasından hazreti Cebrail’i gördüm ve o bana ‘Allah kavminin bu hareketini gördü ve yaptıkları muhalefet yüzünden bu dağın meleğine senin istediğini yapsın diye emir verdi’ dedi. Sonra dağın meleği bana selam verdi ve ‘isterseniz Mekke’nin etrafındaki iki dağ ile bunları yerle bir edeyim[9]’ dedi. Ama ben “hayır; bunların evlatlarının iyi çıkacağını ve tek bir Allah’a inanacağını ümit ediyorum’ dedim”
Bu hadis gösteriyor ki Cebrail yardım için kendisini sunmadı; “Ben geldim” demedi. Dağın meleğini gösterdi. Bu her şey için ayrı ayrı melekler olduğunu gösteren bir hadistir.
Ondördüncü husus şudur ki melekler Allah’ın çeşitli sıfatlarını ortaya çıkaran varlıklardır. Bazıları sadece bir sıfatın cilvesini gösterirken bazıları ise birden fazla sıfatı temsil etmektedirler. Bu konuda Kuran-ı Kerim şöyle der; (Fatir süresi 2. ayeti)
“Her türlü övgü göklerle yeri yaratan ve melekleri elçi yapıp yollayan Allah içindir. Bu melekler bazen Allah’ın iki, bazen üç ve bazen de dört sıfatının zuhurunu sağlarlar ve Allah bunu daha da artırır; ilave yapar eğer isterse. O’nun gücü her şeye yeter.”
Bu ayet gösteriyor ki çeşitli melekler çeşitli sıfatların ortaya çıkmasını sağlarlar. Bazıları az sıfatları temsil ederken bazıları ise çok sıfatları temsil ederler.
Ayetten bir şey daha çıkartmak mümkündür ve o da şudur ki durumun gerektirdiği seviyeye uygun melekler yollanır ve kime yollanıyorsa onun kabiliyetine uygun sıfatları olan melek yollanır. İnsanların ruhani evrimi son noktaya gelince Allah hazreti Cebrail’i tüm kabiliyetleri verip yolladı. Öyle bir şekilde yolladı ki peygamber efendimiz onun hakkında “kitabı getirenin altı yüz kanadı[10] vardır” demiş. Bu gösteriyor ki hazreti Cebrail Allah’ın altı yüz sıfatının temsilcisidir. “Sıfatları azdır; altı yüz nasıl olur?” demek doğru olmaz. Allah’ın sıfatları çok fazladır. Altı yüzü sadece insanlarla alakalı olanlarıdır.
Vaat edilen Mesih “peygamber efendimizin Kuran bilgisi Cebrail’den fazlaydı” diyerek son derece ince bir noktaya temas etmiştir. Bu gerçekten de doğrudur çünkü Cebrail dışında başka melekler de ona itaat ederlerdi, desteklerlerdi. İşte onlar da peygamber efendimizin diğer sıfatlarının temsilcileriydi. Bunlar gösteriyor ki çeşitli melekler çeşitli sıfatların mazharıdırlar ve ayette kullanılan “kanat” kelimesi aslında “sıfat” anlamındadır. Şimdiye kadar anlattıklarım meleklerin özellikleriyle ilgili şeylerdi; nasıl varlıklar olduğuna ışık tutan bilgilerdi. Dikkatle dinleyenler melek diye adlandırılan varlıkların sıfatlarını ve özelliklerini anlamıştır. Şimdi ise onların işlerine biraz göz atalım.
Hz Mirza Beşuriddin Mahmud Ahmed
Melaiketullah adlı Jalsa hitabından alıntıdır.
[1] Yaratılmış bir varlık. Allah’ın Halik sıfatının sonucunda oluşan bir şey.
[2] Yani doğrudan emir alanlar
[3] Unutmamak gerekir ki her tür değişimin temelinde etkilenmek kabiliyeti yatmaktadır. Bu olmazsa değişim de durur.
[4] Yani onlardan etkilenmezler
[5] Gayb İslamiyet ve Kuran-ı Kerimin kullandığı özel bir terimdir. Anlamı sadece gelecekle ilgili haber veya bilgi değildir. Detayları için vaat edilen Mesih’in Berahin-e-Ahmediyye adlı eserine bakınız.
[6] Yani durum kafirlerin anlattığı gibi değil.
[7] İslamiyet’te “cin” kavramı çok derin anlamlar taşımaktadır. Halk arasında rayiç olan hurafelerle hiç alakası yoktur. Detayları için vaat edilen Mesih’in dördüncü halifesi olan Mirza Tahir Ahmed hazretlerinin “Revelation Rationality Knowledge & Truth” adlı eserini okuyunuz.
[8] Tam ismi Abdi Yalil bin Amr bin Ümeyr olan Taif’in zenginlerinden birisi.
[9] Yani öyle bir deprem yaratayım ki bunlar helak olsunlar.
[10] İslamiyet’in terminolojisine göre kanatlar sıfatları temsil ederler.
“Ey peygamber; kâfirler ve münafıklara karşı savaş ama onlardan etkilenme.”
Yani müminler başkalarını etkilerler ve diğerlerinden sadece bazı konularda etkilenirler; her konuda değil. Melekler ise hiçbir zaman etkilenmezler.
Sekizinci husus şudur ki meleklerin sayısı insan için sonsuzdur. Allah bu konuda şöyle buyurur; (Müdessir süresi 32. ayeti)