Peygamber Efendimizinsav pak ahlakını tek tek zikretmeden önce, bu konuya genel olarak açıklık getirmek arzusundayız. Bunu okuyan herkes, Peygamber Efendimizinsav her açıdan kâmil olduğunu ve ahlakın her alanında diğerlerinden çok ileride bulunduğunu anlayacaktır. Bu konuyu ayrıntılarla anlamak üzere öncelikle hadislerin incelenmesi gerekir. Onun sahabelerine olan muamelesini ve sahabelerinin de kendisine olan aşkını görünce, insan kendini tutamaz ve tüm içtenliği ile canım sana feda olsun demek ister.
Ancak burada biz, özetle Arapların yabani bir millet olduğunu ve başkasına itaat etmeyi kendilerine hakaret addettiklerini belirtmek isteriz. Bu sebeple onlar, tek bir hükümdarın emri altında olmaktan hiç hoşlanmazlardı. Kabile reisleri, işlerini ancak kabile mensupları ile danışarak yürütebilirlerdi. Yabani ve özgürlüklerine düşkün olmalarından dolayı, Arabistan çevresinde bulunan Roma ve Fars İmparatorlukları bile, bu toprakları fethetmeyi akıllarından geçirmezlerdi.
Amr Bin Hind, bölgesinde güçlü ve heybetli bir hükümdar olarak kabul edilirdi. Buna rağmen o, bedevi kabileleri ancak para v.s. vererek kontrol altında tutabilmişti. Yine de onlar, ikide bir isyan edip, “Biz senin hizmetçilerin değiliz. Neden sana itaat edelim,” demek suretiyle kendisine karşı çıkarlardı. Nitekim tarihin bize aktardıklarına göre, Amr Bin Hind bir keresinde arkadaşlarına şöyle sormuştu: “Annesi, benim anneme hizmet etmeyi kendisine hakaret olarak gören bir kimse var mı?” Bunun üzerine çevresindeki ileri gelenler ona, Arap kabilelerinden Beni Taglip kabilesinin reisi Amr Bin Kulsum’dan bahsettiler ve annesinin hiçbir suretle hükümdarın annesine hizmet etmeyeceğini anlattılar. Bunun üzerine hükümdar bir mektup yazarak, Amr Bin Kulsum’u davet etti ve gelirken annesini de beraberinde getirmesini istedi. Bunun sebebini ise, kendi annesinin onun annesini görmek istemesi olarak bildirdi. Sonuçta kabile reisi, annesi, birkaç arkadaşı ve ileri gelen bazı hanımları mahiyetine alarak, hükümdarın huzuruna geldi. Önceden yapılmış olan plana göre, hükümdarın annesi Amr Bin Kulsum’un annesinden ufak tefek bile olsa bir hizmet alacaktı. Her iki hanım harem bölümünde otururlarken, hükümdarın annesi kendisine, “Lütfen şu kabı bana getirir misin?” dedi. İsmi Leyla olan Amr Bin Kulsum’un annesi, ihtiyacı olan gidip kendisi alsın diye cevap verdi. Hükümdarın annesi ise bu konuda ısrar edince, Leyla Hanım kendisine itaat etmek yerine, yüksek bir sesle, “Ey Beni Taglip koşun; Siz küçük düşürüldünüz!” diye bağırdı. Annesinin sesini işitir işitmez, hükümdarın yanında oturmakta olan Amr Bin Kulsum’un gözlerine kan indi ve aniden ayağa kalktı. Kendisinin silahı yoktu ve sağa sola bakındıktan sonra duvarda asılı olan hükümdarın kılıcını kapıp, tek bir darbeyle hükümdarın başını kesti. İntikam duygusu bununla da tatmin olmayınca, dışarıya çıkıp hükümdarın malının yağmalanmasını emretti. Hükümdarın korumalarının toparlanmasına bile fırsat kalmadan, o her şeyi yağmalayıp vatanına geri döndü. Nitekim o, bir kasidede Amr Bin Hind’e hitap ederek özgürlüğüne olan düşkünlüğü şu şekilde anlatmıştır:
Ey Ebu Hind! Hakkımızda aceleci davranma ve bize fırsat ver ki, sana kesin olanı haberi verelim.
Bil ki biz, bembeyaz sancaklar eşliğinde savaşa gider ve onlar kana bürünmüş olarak döneriz.
Nice meşhur ve uzun (savaş) günlerimiz vardır ki, tabi olmayalım diye hükümdara isyan etmişizdir.
Araplar, şeref ve asaletin varisleri olduğumuzu bilirler ve şeref ortaya çıkana dek bizler savaşırız.
Dikkat et ve bizim aciz ve tembel olduğumuzu düşünme!
Kimse cahilliğinden ötürü bize zulmetmesin, yoksa biz zalimlerin zulmüne şiddetle karşı koyarız.
Ey Amr Bin Hind! Sen hangi sebeple bizlerden, valine itaat etmemizi istersin?
Tehdit edip, korkutmak mı amacın? Vazgeç bundan! Ne zamandır biz, senin annenin hizmetçisiyiz?
Ey Amr! Senden önce de mızraklarımız, düşmanlarımız için yumuşak olmayı reddetmişlerdi.[1]
Bu mısraları incelediğinizde, kabile reisinin hükümdarı son derece büyük bir öfke ile azarladığını ve özgürlüğünden de hiç taviz vermediğini görürsünüz. Bütün Arap kabilelerinin durumu aşağı yukarı Beni Taglip gibiydi. Özellikle Mekke’de bulunan Kureyş kabilesi, bir an için bile hiçbir kimsenin emrine tabi olmayı kabul etmezdi. Kâbe’nin varisi olmalarından dolayı bütün Arap kabilelere olan üstünlükleri sebebiyle onlar, diğer Araplara nispetle özgürlüklerine daha da düşkündüler. Diğer bir deyişle, onlar yalnızca yönetmeye alışıktılar. Bunun bir neticesi olarak, onların başkalarının yönetimini kabul etmeleri imkânsız bir durumdu. İşte böylesi bir kavmin içinde, Peygamber Efendimizsav zuhur etti. O, Arapların bir, iki değil, bütün gelenek, örf ve adetlerini, hatta her türlü inanışlarının kökünü kazıyıp ortadan kaldırdı. Bunun sonucu Arapların kendisine karşı öfke ve kinlerini anlamak hiç de zor değildir.
Ancak Peygamber Efendimizinsav ahlakının etkisine bir bakın. Böylesine özgürlüğüne düşkün bir kavim, binlerce kin ve öfkeye rağmen öyle bir şekilde kendisine tabi oldu ki, onlar kendilerinden geçmiş bir şekilde tüm benliklerini terk edip, onun aşkında yok oldular ve tüm özgürlük hayallerinden de vazgeçtiler. Bir zamanlar her hangi birinin emrine girmeyi hakaret sayan bu millet, Peygamber Efendimizinsav kölesi olmaktan gurur duymaya başladı. Kana susamış, dinleri ve milletleri için kıskanç bir sürü yabani Arap, deliler gibi onun canına kastetmek üzere geldiklerinde, kendisinden etkilenip ona âşık oldular. Hz.Ömerra gibi çabuk öfkelenen bir insan, onu öldürmek niyeti ile evinden çıktı, kızgınlıkla kılıcını çekip Peygamber Efendimizesav geldiğinde, Allah’ın Resulününsav yumuşak, vakur ve sakin tavrı ve Allah’a tevekkülü karşısında, onu öldürmek yerine nefsini öldürerek İslam’ı kabul etti ve Peygamber Efendimizesav iman etti. Acaba yeryüzünde buna benzer başka bir tek örnek mevcut mu? Bu denli özgürlüğe düşkün ve kan akıtan bir kavmi, kendisine tabi kılabilen başka bir kimse var mı? Bu kavim özgürlüğünü terk edip, onun köleliğine rıza gösterdi ve her türlü itaatin en güzel örneklerini sergiledi. Eğer dünya üzerinde böyle başka bir kavim varsa, ondan bizi de haberdar edin. Dünyaya Peygamber Efendimizsav gibi kapsamlı bir ahlaka sahip başka bir ıslah edici gelmedi. İşte bundan dolayı hiçbir ıslah edicinin cemaati ashab-ı kiram gibi fedakârlık gösteremedi. Nitekim Buhari’nin bildirdiğine göre, Hudeybiye antlaşmasını anlatırken Misver Bin Mahreme şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimizsav Hudeybiye’de ikamet ederken, ben, Allah’ın Resulüsav tükürdüğünde, ashabı onu kapıp yüzlerine ve ellerine sürerlerken gördüm. O abdest aldığında, artan abdest suyunu almak üzere sahabeler, adeta birbirlerini öldüreceklermiş gibi tartışırlardı. O emir verdiğinde, bir an evvel yerine getirilmesi için birbirleriyle yarışırlardı. Peygamber Efendimizsav konuşmaya başladığında ise, herkes sessizce dururdu. İşte sahabelerin bu ihlâs ve sevgisi, Mekkeliler tarafından elçi olarak gelenleri öylesine etkiledi ki, onlar Mekke’ye döndüklerinde, kavimlerini Peygamber Efendimizinsav muhalefetinden vazgeçirmek için ikna ettiler.
Aynen buna benzer başka bir rivayet yine Buhari’de yer almaktadır. Uhud savaşına katılmak için Peygamber Efendimizsav Ensar sahabelere sorduğunda, Sa’d Bin Ubadera ona cevaben şöyle karşılık vermiştir: Ey Allah’ın Resulü! Sanma ki, Musa’yaas ümmetinin dediği gibi biz de sana, sen ve Rabbin gidin ve onlarla savaşın, biz de burada otururuz[2] diyeceğiz. Allah adına yemin olsun ki, bizler senin hem önünde ve arkanda, hem de sağında ve solunda senin düşmanlarınla savaşacağız.
Ey basiret sahibi insanlar! Verilen bu cevap ile Musa’nınas ümmetinin verdiği cevabı, Allah için bir karşılaştırın. İsaas yakalanırken, havarilerinin yaptıkları ile ashab-ı kiramın bu muamelesini bir mukayese edin. Sahabelerin bu fedakârlıklarından, Peygamberimizinsav eşsiz ve benzersiz bir ahlak taşıdığı anlaşılmıyor mu? Dünyevi krallar bir yana, din âleminin kralları olan peygamberler arasında bile, bunun bir benzeri mevcut değildir. Herhangi bir peygamber, eğer onun sahip olduğu ahlaka sahip bulunsaydı, şüphesiz ümmeti de ashab-ı kiramın gösterdiği fedakârlıkları gösterirdi. Peygamber Efendimizinsav ahlakının bıraktığı etkileri diğer peygamberlerinki ile karşılaştırırken, Arapların özgürlüklerine olan düşkünlüklerini de gözden kaçırmamak gerekir.
Burada başka bir örnek daha vermekte fayda vardır. Bununla sadece erkeklerin değil, kadınların da ihlâs timsali oldukları ortaya çıkmaktadır. Hz.Ayşe’ninra rivayetine göre, Hind Binti Utbe Peygamber Efendimiz’esav gelerek şöyle demiştir: Ey Allah’ın Resulüsav! Yeryüzünde bir zamanlar senden ziyade başka hiç kimsenin zilletini temenni etmezdim. Ancak şimdi, yeryüzünde senden ziyade hiç kimsenin şerefini ve izzetini temenni etmiyorum.[3]
Bu hanımın durumu üzerinde bir düşünün. Bir zamanlar nefret ve kin ile dopdolu olan bu hanım, Peygamber Efendimizinsav güzel ahlakı, iyilik ve takvasından etkilenerek, ona karşı büyük bir sevgi beslemeye başlamıştır. Bunun sebebini anlatırken Allah-u Teâlâ Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rahmetinden dolayı sen, onlara karşı çok yumuşaksın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, bu insanlar çoktan senin etrafından dağılıp giderlerdi.[4]” Kısacası Peygamber Efendimizinsav güzel karakteri insanları öylesine etkilemiştir ki, Arap kabilelerin hepsi ona kesinlikle tabi oldular. Bu durumun Amr Bin Hind’in olayı ile mukayese edilmesi mümkün müdür? Her iki durumun mukayese edilebilir bir benzerliği bile yoktur.
Peygamber Efendimizinsav güzel ahlakı hakkında eşinin şahitliği
Şimdiye dek Peygamber Efendimizinsav güzel ahlakını, sahabelerinin onun uğruna yaptıkları fedakârlıkları ile göstermeye çalıştık. Şimdi ise, diğer bir yolla bunu anlatmaya çalışacağız. Bir erkeği en iyi tanıyan onun hanımıdır, çünkü zamanının büyük bir kısmını her gün onunla geçirir. İhtiyaç duydukları birçok konuda, onlar birbirlerine ortak olurlar. Diğer taraftan bir insanın, dışarıdaki diğer insanlara göstermelik bir ahlak ile davranması mümkündür. Böyle yapmakla bir kimse, bir zamana kadar içinde gizli tuttuğu pisliği saklayabilir, ama onun pisliklerini ve kötü karakterini eşinden gizleyebilmesi hiç mümkün değildir. Hayat ortağı olmakla beraber, erkek kadın üzerinde söz sahibidir. O, bu durumdan faydalanarak, fıtri ahlaksızlığını en geniş şekli ile hanımına gösterir. Bundan dolayı, bir erkeğin karakterinin en iyi şahidi, bizzat onun eşidir. Onun tanıklığı diğerlerine oranla daha fazla tecrübeye ve gerçek müşahedeye dayanmaktadır.
Peygamber Efendimizinsav ahlakı ile ilgili Hz.Hatice’ninra tanıklığı Resulullah’ınsav yüce karakterini ispatlamak üzere fazlasıyla yeterlidir. Onun bu şahitliğinden sonra, başka bir kimsenin tanıklığına da ihtiyacımız yoktur. Hz.Ayşera vahyinin başlangıcını anlatırken şöyle demiştir: İlk kez vahiy nazil olduğunda, Peygamber Efendimizsav çok korktu ve Hira mağarasından eve döndüğünde kalbi dehşet içinde çarpmaktaydı. Hz.Hatice’yera geldiğinde kendisine, üstümü ört diye buyurdu. O da Peygamber Efendimizinsav üstünü örttü. Korkusu bir derece azaldığında, Peygamber Efendimizsav Hz.Hatice’yera başından geçeni anlatarak, ben kendimle ilgili korkuya kapıldım dediğinde, Hz.Haticera ona şunları söyledi, “Allah adına yemin olsun ki, O seni asla küçük düşürmeyecek, çünkü sen akrabalarına iyi davranırsın, zayıf olanların yükünü üstlenirsin, dünyadan yok olmuş her iyiliği de sen yapmaktasın. Misafirperversin ve halk musibet içindeyken, sen onlara yardımcı olursun.[5]”
Bu sözlerin diğer kısımlarını daha sonra ele alacağız. Ancak şimdilik ifadenin bir bölümüne bakacağız. Hz.Hatice’ninra, “…dünyadan yok olmuş her iyiliği sen yapmaktasın…” diye yaptığı şahitliği kendi başına yeterli iken, o Allah adına yemin ederek, bunu daha da güçlü kılmıştır. Böylelikle o, Peygamber Efendimizdesav her güzel vasfın bulunduğunu anlatmakla kalmayıp, o zamanlar hiç kimsede görülmeyen ahlaka sadece onun sahip bulunduğunu, bu cümle ile ifade etmiştir. Hz.Hatice’ninra bu şahitliği ne kadar güçlü ve berraktır. Daha önce de yazdığımız gibi, o Peygamber Efendimizinsav hanımı olduğu için, onun şahitliği ileri derecede itibarlıdır. Hz.Haticesav öyle güzel buyurmuştur ki: Dünyadan yok olmuş her iyiliği, sen yapmaktasın.
Hz. Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmedra Halifetü’l Mesih II
[1] Muallakat-ı Seb’a Şiirleri, Kaside 5 (Amr Bin Kulsum) s.37-44, Saidi Matbaası-Karaçi/Pakistan
[2] Maide suresi, ayet 25
[3] Buhari, Kitabı Minakıb
[4] Al-i İmran, ayet 160
[5] Buhari, Vahyin Başlangıcı