Resulullah'ın (s.a.v.) Son Günleri - Müslüman Ahmediye Cemaati

Resulullah’ın (s.a.v.) Son Günleri

En nihayet, her insana gelecek olan gün yaklaşmıştı. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın görevi tamamlanmıştı. İnsanlığın hayrı için Allah’ın ona vahyedeceği her şey vahyolunmuştu. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in ruhu kavmine yeni bir hayat vermişti. Yeni bir millet, yeni bir hayat görüşü, yeni müesseseler, kısacası yeni bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzü  ortaya çıkmıştı. Yeni bir nizamın temelleri atılmıştı. Tarla sürülmüş, sulanmış ve yeni bir mahsul için tohum saçılmıştı; ve şimdi ekin yeşermeye başlamıştı. Fakat ekini biçmek başkalarına düşecekti. Onun işi sadece tarlayı sürmek, tohumu ekmek ve sulamaktı. O  bir işçi olarak gelmişti; bir işçi olarak yaşamıştı ve bir işçi olarak gidecekti. Emeğinin mükâfatını bu dünyaya ait şeylerde değil, Allah (C.C.)’ın rızasında ve hoşnutluğunda bulmuştu. Ekini biçme zamanı gelince, o bunu başkalarına bırakıp Allah (C.C.)’a dönmeyi tercih etti.

Allah’ın Habibi (S.A.V.) hastalandı. Birkaç gün mescide gitmeye ve namaz kıldırmaya devam ettiyse de, daha sonra bunu yapamayacak kadar zayıf düştü. Sahabeler her gün Resulüllah’ın sohbetine o kadar alışmışlardı ki, onun vefat edebileceğine inanmıyorlardı. Fakat Hz. Resulüllah (S.A.V.) vefat edeceğini onlara tekrar tekrar hatırlatıyordu. Bir gün bu konuya temas ederek şöyle dedi: “İnsan bir hata işlerse, öteki dünyada pişmanlık duymaması için daha bu dünyada iken hatasını tamir ermeye çalışması daha iyidir. Eğer ben içinizden birine bir fenalık yaptımsa bunu bilmeyerek yaptım. Binaenaleyh, öyle birisi varsa bana söylesin ve benden o fenalığı düzeltmemi istesin. Hatta farkında olmayarak dahi birinizi incittimse gelsin ve benden intikamını alsın. Öteki dünyada Allah (C.C.)’ın huzuruna çıktığım zaman mahcup duruma düşmek istemem.”

Sahabeler çok müteessir oldular. Hepsinin gözleri yaşla doldu. Onlar için Resulüllah’ın katlanmadığı hangi ıstırap, çekmediği hangi sıkıntı vardı? Başkalarının kâfi yiyeceği ve içeceği bulunsun diye kendisi açlığa ve susuzluğa göğüs germişti. Başkaları iyi giyinebilsin diye, o elbiselerini kendisi tamir etmiş, ayakkabılarını kendisi yamalamıştı. Böyle olduğu halde, başkalarına yapmış olduğunu sandığı muhayyel hataları bile düzeltmek istiyordu. Çünkü başkalarının hakkına karşı saygısı çok büyüktü.

Bütün sahabeler Resulüllah’ın teklifini acı bir sessizlik ile karşıladılar. Fakat içlerinden bir tanesi ortaya çıktı ve dedi ki: “Ya Resul Allah! Bir defa beni incitmiştin. Muharebeye başlamak üzere saf teşkil ediyorduk. Sen de o sırada yanımızdan geçerken dirseğinle böğrüme çarpmıştın. Bunu farkında olmadan yapmıştın. Fakat, madem ki bize istemeyerek yaptığın fenalıkların bile intikamını alabileceğimizi söyledin, o halde ben bu incinmenin intikamını almak istiyorum.”

Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın teklifine üzüntülü bir sessizlik ile karşılayan sahabeler fena halde içerlediler. Resulüllah’ın teklifinin ruhunu ve bu hadisenin yüceliğini hiç anlamamış olan bu adamın küstahlığı ve sersemliği onları ziyadesiyle hiddetlendirdi. Fakat, bu adam Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın son sözüne inanmış ve ona göre hareket etmeyi aklına koymuş gibi görünüyordu.

Allah’ın Habibi (S.A.V.) “İntikamını almakta serbestsin” dedi ve arkasını dönerek “Gel ve sana nasıl çarptımsa sen de bana o şekilde çarp” diye ilâve etti. bunun üzerine sahabe “Öyle amma, bana çarptığın vakit sırtımda gömleğim yoktu ve böğrüm çıplaktı” dedi.

Hz. Resulüllah (S.A.V.) sahabelere “Gömleğim yukarı kaldırılsın ve gelip dirseğiyle çarpsın” dedi. Sahabeler Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın dediğini yaptılar. Fakat bu sahabe Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın çıplak böğrüne vuracak yerde, nemli gözlerle eğildi ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın çıplak gövdesini öptü.

Allah’ın Habibi (S.A.V.) “Bu yaptığın ne?” diye sordu.

“Aramızda kalacağın günlerin sayılı olduğunu bize söylemedin mi? O halde, sana karşı sevgimizi ve saygımızı gösterebilmek için daha kaç kere senin mübarek bedenine el süreceğiz? Gerçi sen dirseğinle bana çarpmıştın amma, böyle bir şey için intikam almak kimin aklından geçer? Bu fikir burada hemen aklıma geldi. Bize intikam almamızı teklif ettin. Ben de intikam bahanesiyle seni öptüm.”

O ana kadar galeyan halinde bulunan sahabeler “Keşke aynı şey daha evvel bizim aklımıza gelseydi!” diye teessür duymaktan kendilerini alamadılar.

Bir Öncekini Oku

Allah’ın Habibi (s.a.v.) Dünyadan Göçüyor

Bir Sonrakini Oku

Halkın Emniyet ve İtimadını Kaybetmeme