Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 2 Nisan 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra, şöyle buyurdu:
Geçen hutbeden önce Hz. Osman’dan (ra) bahsediyordum, bugün de devam edecek. Hz. Osman’da (ra) iffet ve haya çok yüksekti. Nitekim Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Benim ümmetimde en fazla merhamet eden Ebubekir, dinde en fazla sağlam Ömer, en fazla haya sahibi Osman, iyi karar veren Ali, Kur’an’ı bilen Ebi Bin Kaab, helali haramı bilen Muaz bin Cebel, farzları bilen Zeyd bin Sabit ve ümmetin emini Ebu Ubeyde bin Cerrah’tır. Hz. Aişe (ra) şöyle der: bir defa hz. Resulüllah (sav) benim evimde, bacaklarından yahut ayak bileklerinden elbisesi kaymış şekilde uzanmıştı. Bu esnada birbiri ardına hz. Ebubekir ve hz. Ömer oraya geldiler. Hz. Resulüllah (sav) aynı şekilde uzanmaya devam etti. Ancak hz. Osman gelince Peygamber Efendimiz (sav) doğrulup oturdu ve elbisesini düzeltti. Daha sonra hz. Aişe’nin sorması üzerine, Meleklerin bile haya ettiği kimseden ben haya etmeyeyim mi?, buyurdu. Hz. Muslih Mevud (ra) bu olayı, Allah-u Teala’nın Kerim sıfatından bahsederken anlattı. Kendisi şöyle der: Bakın, hz. Resulüllah (sav), Osman’ın (ra) utanmasını dikkate aldı, hz. Osman insanlardan utanırdı, Peygamber Efendimiz (sav) ondan utandı. Allah-u Teala’nın “kerim” oluşu sebebiyle insanların günahlardan sakınmaya çalışması gerekir. Allah’ın sıfatı kerim olduğuna göre kulların da haya etmesi ve günahlardan sakınmaya çalışması lazım. Bunun göz önünde tutmalıyız.
Hz. Osman’da (ra) o kadar tevazu ve sadelik vardı ki gece abdestini kendi kendine alır, hiçbir hizmetçiyi uyandırmazdı. Cömertliğinin alemi şöyleydi: Kendisi dedi ki, İslam’ı kabul ettikten sonra, benim herhangi bir köle azat etmediğim hiçbir Cuma geçmedi. Hz. Osman (ra) evinin muhasara edildiği süre içinde bile 20 köle azat etti. Bir savaş sırasında Müslümanlar açlık sıkıntısıyla karşılaştıklarında hz. Osman, hububat yüklü 9 deveyi Hz. Resulüllah’a (sav) yolladı. Bunun üzerine Peygamber Efendimizin yüzüne mutluluk ve hoşnutluk yayıldı ve şöyle dua etti: Ey Allah! Osman’a çok ver. Ey Allah! Osman’a Kendi lütfunu ve keremini indir.
İbni Said bin Yerbuğ şöyle der: Ben çocuk idim ve mescitte oynuyordum, o esnada orada çok güzel bir yaşlı ermiş başının altına tuğla parçası koymuş yatıyordu. Ben ona hayret ile bakmaya başladım. O esnada o gözlerini açıp, sen kimsin, diye bana sordu. Sonra bir gence emredip bir elbise ve bin dirhem istedi ve onları bana verdi. Ben babamın yanına gittiğimde bana dedi ki, o, Emirü’l Müminin Osman bin Afvan’dır.
Hz. Osman’ın (ra) hilafet döneminde Kerman tarafına yapılan bir harekat sırasında Müslüman askerler, yağmur suları yüzünden büyük bir zorlukla karşılaştılar. Askerlerin komutanı Katan bin Avf Hilali, zorlu ve çetin alana gidecek askerler için bin dirhem ödül ilan ettiğinde teker teker bütün askerler vadiyi geçtiler. Böylece onlara kırk milyon dirhem verildi. Ancak bu konu valiye ulaştığında o bu rakamı vermeyi reddetti ve konu bu konu yazı ile hz. Osman’a sunuldu. Hz. Osman (ra) şöyle buyurdu: Katan’a bu meblağı ver, çünkü o, Allah yolunda Müslümanlara yardım etti.
Hz. Osman’a (ra) vahiy katipliği de nasip oldu. Nitekim hz. Aişe (ra) şöyle beyan eder: Son derece sıcak bir gece, Cebrail hz. Resulüllah’a (sav) vahiy indiriyordu ve Osman (ra) Peygamber Efendimizin karşısında oturmuş onu yazıyordu. Allah-u Teala, hz. Resulüllah’a (sav) böylesine bir yakınlığı ancak, son derece saygın ve muhterem bir şahsa nasip eder.
Hz. Ebubekir’in döneminde Kur’an-ı Kerim’in yazılı sayfaları bir araya toplanmıştı ve hz. Ömer’in hilafet döneminden sonra hz. Hafsa binti Ömer’de idi. Hz. Osman’ın hilafet döneminde, kıraatlardaki ihtilaf korkusunu göz önünde tutarak hz. Osman (ra) o yazılı sayfaları hz. Hafsa’dan istetip, hz. Zeyd bin Sabit, hz. Abdullah bin Zübeyr, hz. Said bin Âs ve hz. Abdurrahman bin Haris bin Hişam’a emir vererek Kureyş lehçesine uygun olarak o sayfaların kopyasını hazırlattı ve o kopyalar İslam ülkelerine gönderildi.
Hz. Muslih Mevud (ra) سَنُقْرِئُکَ فَلَا تَنْسٰی ayetinin tefsirinde şöyle der: Bu ayetin manası şudur: Biz sana, kıyamete kadar unutmayacağın kelamı öğreteceğiz. Ve bu kelam, şimdi olduğu gibi daima korunmuş olarak kalacak. Bu iddianın delili şudur: İslam’ın en şiddetli düşmanı bile bugün açıkça kabul ediyor ki, Kur’an-ı Kerim, hz. Resulüllah’ın (sav) sunduğu gibi aynı şekilde ve aynı surette korunmuştur. Nöldeke, Springer ve Villiam Muir, hepsi şunu kabul etmişlerdir: Bir kitap bir cemaatin kurucusu tarafından nasıl sunuldu ise onun aynı şekilde dünyada mevcut olduğunu Kur’an-ı Kerim dışında hiçbir kitap hakkında söyleyemeyiz.
Vadedilen Mesih’in birinci halifesi şöyle der: Hz. Osman (ra) hakkında “Kur’an’ı cemeden (bir araya toplayan) denir, bu yanlıştır. Elbette, Kur’an’ı kitap şeklinde yayan, derseniz bir yere kadar münasiptir. Onun zamanında İslam, uzaklara kadar yayılmıştı. Bu yüzden hz. Osman (ra) birkaç nüsha kopya yaptırtıp Mekke, Medine, Şam, Basra ve Yemen beldelerine göndermişti. Kur’an’ın cemedilmesi ise Allah-u Teala’nın beğendiği tertip ile Peygamber Efendimiz (sav) tarafından yapıldı ve aynı güzel tertip ile bize kadar ulaştırıldı.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Medine’nin uzun zamandan beri başkent olması sebebiyle Hz. Osman (ra) zamanında bütün kavimler bir olmuştu. O zaman Medineliler hakim durumda idiler ve aralarında muhacirlerin büyük bir tabakası vardı. Bizzat Medineliler de Mekkelilerin sohbetinde kalmak suretiyle Hicaz Arapçasını öğrenmişlerdi. İktidar onlarda olduğu ve diğer bölgelerdeki halk da dini muhacir ve ensardan öğrendikleri için bütün ülkenin ilmî dili tek olurdu. Savaşlar vesilesiyle de kabileler bir araya gelme imkânı bulurlardı. Sahabelerin sohbetinde kalıp onları taklit etme arzusu da tek renklilik meydana getirmişti. O zaman ilim zevki olan insanlar Kur’an diline tam olarak vakıf olmuşlardı. Nitekim hz. Osman (ra), gelecekte sadece Hicaz kıraatine göre Kur’an’ın okunmasını emretti. Onun bu emrine Şiiler itiraz ederek mevcut Kur’an ‘’Beyaz-ı Osmani’’dır (Osman’ın nüshasıdır), derler. Halbuki bu itiraz kesinlikle yanlıştır. Hz. Osman (ra) zamanına kadar Arapların adetleri üzerinden uzun bir süre geçmiş ve birbirlerinin dilleri arasındaki farkı tam olarak öğrenmişlerdi. Asıl olan şudur: Kur’an-ı Kerim Hicaz dilinde nazil olmuştu. Kıraat farkları ise kabilelerin İslam’a girmesi ile oldu. Bazen bir kabile kendi lehçesi bakımından diğer kabileden biraz farklı olurdu ve böylece bazı kelimelerin manasında fark olurdu. Bu yüzden hz. Resulüllah (sav) Allah’ın isteğine tabi olarak bazı ihtilaflı kelimelerin lehçesini değiştirme veya başka kelimeler koyma izni vermişti. Hz. Osman’ın (ra) döneminde medeniyet ve hükümet vasıtasıyla ayrı ayrı kabilelerin yerini bir milliyet ve tek dil aldı ve herkes Hicaz lehçesine tam olarak aşina oldu. İşte o zaman hz. Osman (ra) anladı ki, artık bu kıraat farklarını devam ettirmek ihtilafları devam ettirmeye sebep olacaktır. Bu yüzden bu kıraatlerin gelişi güzel kullanımına son vermek gerekir.
Huzur-i Enver, hz. Osman (ra) ile ilgili konunun gelecek sefer devam edeceğini söyledikten sonra Pakistan ve Cezayir’li Ahmediler için duaya çağırarak şöyle dedi: Dua edin ki Allah-u Teala onların sıkıntılarını gidersin. Özellikle Pakistan’da kanunlar yüzünden çeşitli zamanlarda Ahmedilere zorluklar çıkarılıyor ve artık onların hiçbir şekilde özgürlüğü kalmadı. Aynı şekilde Cezayir’de de bazı devlet görevlileri zorluk çıkartıyorlar.
Daha sonra Huzur-i Enver, merkezi IT grubunun yardımıyla hazırlanan, Çin Masası internet sayfasının yayına geçeceğini ilan ederek şöyle dedi: Cuma namazından sonra bu web sayfasına start vereceğim. Bu internet sayfası vasıtasıyla Çince olarak İslam ve Ahmediyet hakkında detaylı bilgiler elde edilebilecek. Allah lütfetsin ki bu internet sayfası Çin halkı için hidayete vesile olsun onların kalbini İslam ve Ahmediyete açsın.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver aşağıdaki merhumlardan hayırla bahsetti ve gaip cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.
1- Muhterem mürebbi Muhammed Yunus Halid bey, 15 Mart’ta kalbinin durması sebebiyle 67 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
2- Fildişi Sahili’den sayın doktor Nizamüddin Badan bey, 15 Mart’ta 73 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
3- Sayın Selma Begüm Hanım, 24 Ocak’ta 85 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
4- Sayın Kişver Tenvir hanım, 27 Şubat’ta 87 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
5- Sudan’dan sayın Abdurrahman Hüseyin Muhammed Hayr bey, 24 Aralık’ta 56 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Huzur-i Enver, bütün merhumların mağfireti ve derecelerinin yükselmesi için dua etti.
٭…٭…٭