Hazret Mirza Tahir Ahmed (ar) Halifetü’l Mesih-ir Rabi, merkezi Hüdamü’l Ahmediye’nin yıllık içtimasında konuşma yaparak şöyle buyurdu:
Hüda Teala’nın o kulları; Yani ibadetin hakkını veren ve insanoğluna rahmet ve şefkat ile yönelen ve onlar için fedakarlıklar yapan kullar, daima fetih için yaratılır ve onların kaderine mağlup olmak yazılmaz. İşte sizler, Allah’ın ibadet eden kulları olun.
İbadet’in geniş mefhumu, insan hayatının Allah ile alakalı tüm dairelerini kapsamaktadır ve Rahmetün lil Alemin kavramının içindeki anlamlar ise kullarla ilgili daireleri kapsar. Ancak ben, hakkını verecek şekilde tam olarak ibadete ilgi gösterilmediğini görmekteyim. İbadetin bir çok aşamaları vardır ve bu sizlerin, yani Hüdamü’l Ahmediye’nin ibadet zamanıdır. Gençken ibadet etmeyi bilmeyenlerin yaşlılığındaki ibadeti de faydasız olur; Hüda Teala’nın lütfu bu konuda birisine olağanüstü bir güç bahşederse o hariç. Gerçek şudur ki, gençlik, ibadet etmekten zevk de alınan, ibadet etme fırsatı da daha fazla elde edilen bir devirdir. Yaşlılıkta zayıflıklar ve hastalıklar vardır, kemikler ağrır. İnsan bazen arzu etse bile gözleri açılmaz, gözü açılsa zihin tembelliğe ve zaafa avlanmış olur. Bedeninde güç kalmaz ve ibadete can veremez. Söylediğim gibi istisna da vardır, ancak gördüğünüz istisnalardan çoğu gençliğinde ibadet alışkanlığı edinmiş olanlardır. İşte bu ibadet, yaşlılığında da onlara yardım eder. Sözün özü sizler ibadete dikkat edin. Ve büyük bir özen ve dikkatle cemaatle namaz kılmayı kökleştirin. Sadece cemaatle namaz kılmayı kökleştirmekle kalmayın hatta sık sık Hüddamlara hatırlatmaya devam edin ki onlar namazlarında daima Allah-u Teala ile bağ kurmayı ve canlı tutmayı hatırlarında tutsunlar. Çoğu namaz kılanlar, namaz kılma alışkanlığı edinmiş olsa bile gaflet içinde namaz kılanlardır. Fatiha suresi hiç tükenmeyen büyük bir hazinedir, ancak ona bile tam olarak dikkat etmezler.
İşte, ben ibadeti kökleştirin derken, bundan kasdettiğim ibadeti onun gerçek ruhu ile kökleştirindir. Kadınlar da, çocuklar da, erkekler de, yaşlılar da, gençler de. Her nerede Ahmediler varsa onlar herkesten daha fazla Allah’ın ibadet eden kulları olsunlar ve ibadet bayrağını taşısınlar. Çünkü Hüda Teala ibadet edenleri asla zayi etmez. Allah-u Teala’nın, dünyayı değil de ibadeti tercih edenleri helak etmesi mümkün değildir. Bu yüzden dışardan ne kadar muhalefet varsa sizin o kadar çok ibadet etmeniz gerekir. Bedir savaşı günü Resulüllah’ın (sav) dua için seçtiği işte bu temel noktaydı. Siz bunu bilirsiniz. Öyle bir hassas durumdu ki, birkaç dakika içinde düşmanın kuvvetli ordusu, aralarında yaşlılar, çocuklar, çok zayıf, hasta ve sakatların olduğu birkaç zayıf Müslümanı yok edip bırakacaklar gibi görünüyordu. Onları parçalara ayıracaklar gibiydi. O anda açıkça görünen şuydu ki, Resulüllah’ın (sav) irfanı kendisine şu püf noktasını öğretti: Bugün en makbul olacak dua, ibadetten bahsedilen dua olacaktır. O gün Resulüllah (sav) ağlayarak Allah’ın Huzuruna şöyle arzetti: Ey Hüda! Eğer bugün Sen bu zayıf topluluğun helak olmasına izin verirsen,
Fe len tuğbede fil arzı ebeden
Bir daha asla kıyamete kadar Sana ibadet edilmeyecek, çünkü ben ibadet edenleri yetiştirdim, ve ibadetin püf noktasını ben Senden öğrenmiştim. Hiç kimse Sana, benim muhabbet, sevgi ve aşkla ibadet ettiğim gibi ibadet etmemişti. Bu insanlar benim yetiştirdiklerimdir, onlara ibadetin sırrını ben öğrettim. Eğer bugün Sen onların yok olmasına izin verirsen bir daha Sana kim ibadet edecek? Bu bir tehdit değildi (neuzü billahi ala zalike) Resulüllah’ın (sav) sanki Allah-u Teala’yı tehdit ettiği tasavvur dahi edilemez. Bu bile onun aşkının göstergesiydi ki, dünyada Sana ibadet eden hiç kimsenin olmayışına benim kalbim dayanmaz. Ben çabaladım, bu yolda kendi kanımı akıttım, sıkıntılara katlandım, neden? Sana ibadet edenler meydana getirmek için. Ve bugün ben görüyorum ki, eğer Senin lütfun olmazsa, bunlar, zahiren güçlü bu düşmana mağlup olacaklar. Hüda Teala bu duayı ne şekilde duydu? Bu azıcık insana öyle bir güç verdi ki, onlar bütün Mekke’nin ciğerini kesip attılar. Kuran-ı Kerim diyor ki Mekkeliler kendi ciğerlerini ortaya koymuşlardı ama Müslümanların kılıcıyla parça parça edildi. Onların bütün kibri o gün kırıldı ve İslam’ın fethinin temeli Bedir günü atıldı. Çok büyüktü o gün, ancak ibadetin gücü ile kazanıldı, herhangi insanî bir güçle kazanılmadı. Hazreti Muhammed Mustafa’nın (sav) işte bu arifane duasıydı o günü yüzde yüz değiştirdi.
Bizim En Büyük Servetimiz
Bugün biz, bütün dünyaya karşı koymak için ortaya çıktık. Bugün bizim için o mukayese bile yok. 313 ve 1000 arasında mukayese yapılabilir ancak milyarlarca insana karşılık biz Ahmedilerin ağırlığı nedir? Tahminen 1 milyon, hatta tam 1 milyon da olmayabilir. Bundan biraz az veya çok olabilir ancak buna karşılık kaç milyar halk var ve sonra bütün güçler de bu insanların elinde. Bu insanlar dünya güçlerinin kaynağında oturuyorlar. Siyaset onların elinde, hükümetler onların yanında. Dünyanın diğer düzenleri, felsefe, bilim ve diğer ilimler, bunların hepsinin başında bu insanlar oturmuşlar ve güçleri yettiğince dünyaya dağıtıyorlar. Peki Ahmedilerde ne var? Bu dünyaya nispetle hiçbir şey. Ancak dünyanın elinde olmayan bir şey var. Bu bakımdan dünya muhtaç, fakir ve elleri boş oturmaktadır. İşte bu Allah-u Teala’ya ibadettir.
Eğer bu hazineden de ellerinizi çekerseniz; bu servete de ilgisiz kalırsanız; Toplantılara katılıp, beş vakit namaz ve teheccüd bile kılıp geri döndüğünüzde bu yükü kaldırıp atarsanız; sanki bir eşeğin yolculuk zahmetinden sonra eve varınca üzerindeki yükünün indirilip atıldığı gibi siz de atarsanız; o zaman bu hayatın hiçbir maksadı olmayacak. Bu toplantıların güzelliğinin hiçbir amacı olmayacak. Kesinlikle faydasız olacak. Benim gözümde bunun hiçbir değeri yoktur, çünkü benim Rabbimin nazarında bunun bir kıymeti yoktur. Sizler buraya ibadet öğrenmeye geldiniz. İbadeti öğrenerek gidin ve ibadetlerinize ruh katın ve Hüda Teala sevgisi ve aşk şurubu karıştırın. Sonra da görün ki sizler değişmiş bir topluluk olacaksınız. Yeni bir millet olarak dünyada belireceksiniz. Her nerede Hüda Teala’ya ibadet eden Ahmediler yaşıyorsa orada Allah’a sevgi ve aşk görünecek. Ondan sonra dünyanın sizi yenilgiye uğratması nasıl mümkün olabilir? Nasıl olabilir ki siz kazanmayın da düşman kazansın? Hazreti Mesih-i Mevud’un (as);
(Ey Allah’ım) Sen bütün düşmanları çukura düşürdün,
Bizim minaremizi yükselttin.
Buyurduğu, yükseltilen minare ibadetin minaresiydi. Ve düşmanın düşürüldüğü çukur, Hüda Teala’dan uzak olmanın çukuruydu. İşte bu yüksek minareye atın adımınızı, Allah-u Teala’nın Huzuruna eğilin ve ruhunuzu daima Hüda Teala’nın Huzurunda secdede tutun. Eğer bir müddet ibadet ile geçip gözlerinizde yaş olmazsa ve kalbinizde heyecan ortaya çıkmazsa kendi durumunuz için endişelenin.
Bir Alman Ahmedi’nin Anısı
Bir Alman Ahmedi arkadaş vardı. O ileri yaşında Ahmedi olmuştu ve Ahmedi oluşundan iki üç yıl henüz geçmişti, bir defa o benimle görüştü. Onun bir sözü benim çok hoşuma gitti. O şöyle dedi: Benim şanssız gözlerim Allah yolunda yaş akıtmadan bir hafta geçerse ben çok sıkıntı duyarım ve derim ki bu gözlere yazıklar olsun, Allah yolunda yaş üstüne yaş akıtmayı bilmeyen bu gözler bana niye geldi? Ve sonra benim kalbim bu üzüntüyle öyle dolar ki ondan sonra Allah aşkıyla kaynayarak gözlerimden akmaya başlar. İşte, siz de buna muvaffak olamazsanız, bu Alman’a Hüda Teala’nın nasip ettiği gibi üzüntülü şeyler düşünün. Çaba sarfedin ve suni yollara başvurun ancak sevgide yapmacılık olmasın, üzüntü yaratmak için suni yollar seçin. Eğer bu üzüntü bir defa kalbinizde ortaya çıkarsa kendisi sizi yakalayacak ve bütün benliğinize üstün gelecek. Bu yüzden Allah-u Teala’ya öyle ibadet edin ki onda sevgi ve muhabbet olsun.
İnsanoğluyla dert ortaklığı
İkinci kısım alaka, yani insanoğluna dert ortağı olmaya gelince, bu konuda Allah-u Teala Resulüllah’a (sav) “Rahmetün lil alemin” diye hitap etmişti. İşte bu, bu savaşta bizim elimizi kuvvetlendiren ikinci önemli silahtır. Sizi korumak için sağ tarafta ibadet olacak ve sol tarafta ise, insanoğluna gerçek manada dert ortağı olmak, sizi koruyacak. Dert ortağı olmaktaki sır ve rahmet denmesindeki hikmet şudur: İlahi cemaatlere şiddetle muhalefet edilir, onlar aleyhinde nefret yaratılır ve bazen, dayanma gücü az olan insanlar yolda azimlerini kaybedip kalırlar ve sonra nefrete nefret ile karşılık vermeye başlarlar veya bir yerde ellerine güç geçerse zannederler ki, nefrete nefretle, taşa taş ile ve ayakkabı fırlatmaya ayakkabı fırlatarak karşılık vermek şimdi bizim hakkımızdır! “Rahmetün lil alemin” öyle bir durumdur ki hiçbir zaman nefrete dönüşmez, hiçbir durumda insanı intikamcı yapmaz. İnsanoğlunun gerçek dert ortağı olmak kesintisiz devam eder.
İşte, Hazreti Muhammed-i Mustafa’nın (sav) köleliği altında rahmet olmak için çabalamak, Ahmediye Cemaati için çok gereklidir. Dünya size yüzbinlerce küfürler savursun; sizi taş yağmuruna tutsunlar; evlerinizi ateşe vermeye azimler etsinler; yüzbinlerce entrika hazırlasınlar; dünyanın her ülkesinde aleyhinizde tahriklerde bulunsunlar; sizi kökünüzden söküp atmak için emniyetinizi yok eden yüzbinlerce çaba ortaya koysunlar; teker teker her Ahmediyi evlerinde, evleriyle beraber yakarak toprağa çevirsinler; nefret hangi çirkin şekle bürünebiliyorsa bürünsün; Hangi kabus şeklinde doğruluğun düşmanı olabiliyorlarsa olsunlar; Bütün bunlara rağmen “Rahmetün lil alemin”in köleliği sizden şunu beklemektedir ki sizin rahmetiniz bozulmasın. Eğer sizin rahmetinize ateş düşmezse, sizin zatınıza da ateş düşmeyecek. Her nefrete muhabbet ile karşılık vereceksiniz. Ellerinizle yoklaya yoklaya nefret düşüncelerini kalbinizden çıkarıp atmanız gerekecek. Kalplerinizi tertemiz yapın ve Hazreti Muhammed-i Mustafa’nın (sav) sevgisinin güzelliğiyle süsleyin ve ondan sonra Hüda Teala’nın size her seviyede, her meydanda, her ülkede ve her kıtada hangi azimüşşan fetihler nasip edeceğini ve etmeye devam edeceğini görün. Bugün dünyaya Allah sevgisi gereklidir.
Allah’ın Sevgisini Benimseyin
İbadet ve rahmet, bu her ikisinin özü insanın Allah sevgisinde yok olmasıdır. Gerçek rahmet de Allah sevgisinden fışkırır. Hazreti Muhammed Mustafa (sav) âbid (Hüda Teala’ya ibadet eden) ve abd (Allah’ın kulu) olduğunda ve insanoğlu için rahmet olduğunda bu, bir tek şeyin iki ismi idi. Buraya ulaştığımızda tevhid konusu tamamlanır. Allah sevgisidir ki, bazen Allah’a ibadet şeklini benimser bazen insanoğlu için rahmet şekline girer. Kısacası, siz Allah’ın sevgi nağmelerini söyleyeceksiniz. Dünyanın her yerinde o nağmeyi söylemelisiniz ki o, bütün dünyayı tek Allah’a çekip geri getirsin.
Alfazl, 1983, sayfa 7-15