03.02.2017 - Jalsa Salana'nın amacı - Müslüman Ahmediye Cemaati

03.02.2017 – Jalsa Salana’nın amacı

TeşehhüdTaavvuz ve Fatiha suresini okuduktan sonra Huzur-i Enver şöyle dedi:

Bugün Bangladeş’te Calsa Salana (yıllık toplantı) başlıyor. Bu defa onların calsasalanasının son gününde ben konuşma yapmayacaktım. Bu yüzden onlar, hutbede bir şeyler söylemem için arzularını dile getirdiler. Allah’ın lütfu ile Bangladeş Cemaati de çok ihlaslı bir cemaattir. Burası da Ahmedilerin, can fedakarlığı bile yaptıkları ülkelerden birisidir. On iki, on üç şehit verdiler, şiddete maruz kaldılar ve kalmaktadırlar. Ancak Ahmediyet ve gerçek Dini Hakk’a (İslam’a) iman ve kesin inanç konusunda Allah’ın lütfu ile çok sağlamdırlar. Yüce Allah onların imanını hep artırsın.

Aynı şekilde Sierra Leone’da da bugün calsa salana başladı. Orada da mevsimden dolayı bazı sıkıntılar ve güvenlik endişeleri vardı. Onlar da dua için ve calsanın her bakımdan bereketli olması için ricada bulundular. Allah-u Teala bereketli kılsın.

Bu calsalar hangi maksat için düzenleniyorsa, dünyanın hangi ülkesinde yapılırsa yapılsın, bu maksadın ruhunu anlayanlar ve onu elde edenler olalım. O maksatları, hz. Mesih-i Mevud (as) değişik zamanlarda calsa ile ilgili olarak açıklamıştır. Dünyanın her yerindeki Ahmedi Müslümanların her zaman bu gayeleri göz önünde tutması gerekir. Çünkü bu amaçlar sadece üç günlük değil, tersine bir Ahmedi Müslümanın bütün hayatının amaçlarıdır. Kısacası bu gayeleri daima göz önünde tutmamız lazım.

Hz. Mesih-i Mevud (as), calsanın gayelerinden biri, zühd[1]ve takva oluşmasıdır, dedi. İşte bu geçici bir gaye değil, kalıcı olması gereken bir şeydir. Ayrıca, calsaya gelmek, sizin içinizde Allah korkusunun gerçek idrakini yaratmalıdır. Bu da kalıcı bir şeydir, yani Sevgilisini gücendirmek korkusu. Bir başka gaye de, calsaya gelmek ve manevi ortamda bulunmak vasıtasıyla, insanların birbirleri için kalplerinde yumuşaklık meydana gelmesidir. Allah sevgisini elde etmek için birbirine karşı sevgiyi artırsın. Birbirleri arasında öyle kardeşlik oluşsun ki, dünya, böyle bir örnek ancak gerçek İslam talimatının manzarası olabilir, diye gıpta etsin. Vadedilen Mesih ve Mehdi hazretleri, kendisine inananların tevazu ve alçakgönüllülük sergileyenler olmasının gerekli olduğu hissini aşıladı. Kibir ve bencilliği içinizden tamamen çıkarın. Bugün her yerde İslam’ınismi kötüye çıkarılmaktadır. Bizzat Müslüman ülkelerde Müslüman Müslümanın kanına susamıştır ve Müslümanların yaptıkları İslam talimatından uzaklaşmıştır. Böyle bir durumda dünyayı, Hak Din’in güzel talimatları hakkında bizAhmedi Müslümanlar bilgilendireceğiz. Bunun için en gerekli şey, Allah-u Teala ile bağ kurmaktır.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Bu ortamda kalarak, yani bu üç günde oluşan ortamda kalarak, kalplerin pasını atmak için bu calsalar düzenleniyor. Burada yaşayan Ahmedi Müslümanlar, inanç bakımından hiç şüphesiz çok sağlamdırlar. Dediğim gibi, Bangladeşli Ahmediler bunun için canlarını bile feda ettiler. Ancak Allah-u Teala aramızdan her birinden, İslam’ın bu ikinci yükseliş devrinde, amelî durumumuzu çok yüksek bir seviyeye ulaştırmamızı istemektedir. Namazlara bağlılığınızı, Yüce Allah’ın bildirdiği usule uygun hale getirin, namazlarınızın içine namazın ruhunu yerleştirmek için çaba sarfedin. Bu konuyu ben, geçen iki hutbede çok detaylı olarak açıkladım. Kulların haklarını bütün yeteneklerinizle eda edin.

Zikredildiği gibi calsanın gayelerinden birisi, zühd ve takva yaratmaktır. Takvayı açıklayarak hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde şöyle der: Takvanın anlamı, kötülüğün en ince yollarından dahi sakınmaktır. Ancak unutmayın ki, bir şahsın, “ben kimsenin malını yemem, kimsenin hakkını gasp etmem, hırsızlık yapmam, kötü bakışlı olmam, zina yapmam, bu yüzden ben iyiyim,” demesi iyilik değildir. Bu iyilik değil, alay etmektir. Çünkü eğer o hırsızlık veya yankesicilik yaparsa ceza görecektir.Bu, ariflerin gözünde değeri olan bir iyilik değildir. Bilakis asıl ve gerçek iyilik, insanoğluna hizmet etmek ve Allah-u Teala’nın yolunda tam doğruluk ve vefa  göstermek, O’nun yolunda canını bile vermeye hazır olmaktır. Bu yüzden

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذٖينَ اتَّقَوْا وَالَّذٖينَ هُمْ مُحْسِنُونَ

Yani, şüphesiz Allah, kötülükten sakınan ve bununla birlikte iyilik de yapanlarla beraberdir, buyrulmuştur.

Duanın hakikatini açıklayarak bir yerde hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Dua öyle bir iksirdir ki toprağı bile kimya haline getirir. Bir toprağı ele alın, dua ile o altın oluverir. Duada böyle bir etki olmalı. Dua, iç pislikleri temizleyen bir sudur. Ancak nasıl dua? Öyle bir dua ile insanın ruhu akıp gider, bir dua ki kalbin içinden çıkar ve ruh da onunla birlikte olur ve su gibi akarak Allah-u Teala’nın kapısına düşer ve Allah’ın huzuruna sunulur. O, Allah-u Teala’nın huzurunda ayakta da durur, rükuya da eğilir, secde de yapar. İşte bunun gölgesi, İslam’ın öğrettiği namazdır. Eğer namazın hakikatini öğrenmek isterseniz, o namaz insanı Allah-u Teâla ile buluşturur.

İnsanlar, çok namaz kıldık ama Allah’a ulaşamadık, diyorsa o halde bu durumu meydana getirmeniz şarttır. İslam şeriatı bu durumun, namaz şeklinde resmini çekip göstermiştir ki böylece bedensel namaz, manevi namaz gibi olsun. Çünkü Allah-u Teala insanın vücudunu öyle yapmıştır ki ruhun beden üzerinde ve bedenin de ruh üzerinde mutlaka etkisi olur. Eğer namazda sadece zahiri olarak kıyam, rüku, secde yaparsanız, bunlarla birlikte ruhun kendisinin de kıyam, rüku ve secdeden pay alması için çabalamadıkça bunun bir faydası olmaz. Bu pay alma marifete bağlıdır ve marifet ise Allah’ın lütfuna bağlıdır. Hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde bunu daha da açıklayarak şöyle dedi: Allah’ın lütfu Allah’tan elde edilir. Bu yüzden O’nun lütfunu elde etmek için de Allah’ın önünde eğilin, O’ndan isteyin. Allah’ın lütfu ile bu marifet elde edilirse o zaman gerçek namaz da eda edilir. Bunun için mücahede ve çaba gereklidir, hiç durmadan çabalamak lazım. Çaba olursa o zaman yaratılışın gayesi elde edilecektir. Aslolan şudur ki hepsinden zor ve nazik olan aşama kulların haklarının eda edilmesidir. İnsanlar namaz kılarlar, camilere de gelirler, çanda da verirler, bazen canlarını bile feda ederler. Ancak bazen öyle bir durum olur ki insanların hakkını vermek çok zor olur. İşte bu aşamada çok dikkatli adım atmak gerekir. Benim yolum şudur ki, düşmana bile haddinden fazla sert davranmayın. Bazı insanlar mümkün olduğu kadar onun mahvedilmesini isterler, sonra bu düşünceye kapılıp caiz olan ve olmayan emirleri dahi umursamazlar. Onun ismini kötüye çıkarmak için yalan töhmette bulunurlar, iftira ederler, gıybetini yaparlar ve başkalarını ona karşı kışkırtırlar. Şimdi söyleyiniz! Küçücük bir düşmanlıkla insan ne kadar kötülüklerin varisi oldu. Ve bu kötülükler çocuk doğuracaktır. Aynen çocukların doğduğu gibi bu kötülükler birden iki olacaktır. Bir kötülük başka bir kötülüğü doğurunca bu silsile nereye kadar varacaktır. Ben doğrusunu söylüyorum, hiç kimseyi kişisel düşmanınız zannetmeyiniz ve kin tutma âdetini terk ediniz. Eğer Allah-u Teala sizinle birlikteyse ve siz Allah’ın olursanız, O, bu düşmanı bile sizin hizmetçiniz yapabilir. Ama eğer Allah-u Teala ile alakanızı kesmiş iseniz ve O’nunla bir dostluk ilişkiniz yoksa, O’na muhalefet etmek, O’nun rızasına aykırı olmak sizin karakteriniz ise, o zaman sizin Allah-u Teala’dan daha büyük düşmanınız kim olacaktır? İnsan, yaratılmışların düşmanlığından korunabilir, ama eğer Hüda Teala düşman  olursa, bütün mahlukat dost olsa insan yine bir şey elde edemez. Bu yüzden sizin yolunuz peygamberlerin yolu gibi olmalı. Allah-u Teala’nın istediği şudur ki, hiç kimseye kişisel bir düşmanlığınız olmasın. Hiç unutmayın, insana şeref ve saadet ancak, insan hiç kimseye kişisel olarak düşman olmadığı zaman nasip olur. Allah ve Resulünün izzeti için ise emir ayrıdır. Allah ve O’nun Resulünün saygınlığı söz konusu olunca o zaman düşmanlık ortaya çıkar. Yani bir kimse Allah ve Resulüne saygı göstermiyorsa ve onlara düşman ise siz böyle birisini düşman sayın. Düşman saymanın manası, ona iftira atmanız, sebepsiz yere ona eziyet verme planları kurmanız, demek değildir. Hayır. Tersine öyle birisinden ayrılın, düşmandan ayrılın ve onun işini Allah’a havale edin. Mümkün ise onun düzelmesi için dua edin, düşmanın ıslah olması için dua edin. Kendiliğinizden yeni bir kavga başlatmayın onunla. İşte bu konular nefsin temizliği ile ilgilidir.

Hz. Ali (ra) kerremallahuvechehu, bir düşman ile savaşıyordu ve sadece Allah içindi onun bu savaşı, sonunda Hz. Ali (ra) onu altına aldı ve göğsüne oturdu, o düşman hz. Ali’nin yüzüne tükürdü. Hz. Ali (ra) derhal onun göğsünden kalktı ve onu bıraktı. Şu sebepten dolayı ki, şimdiye kadar ben yalnız Allah için seninle savaşıyordum, ancak şimdi sen benim yüzüme tükürünce benim nefsim de buna dahil oldu. Ben kendi nefsim için seni öldürmek istemiyorum. Bundan apaçık anlaşılıyor ki Hz. Ali (ra) kendi zatının düşmanını, düşman olarak görmüyordu. İçinizde, işte böyle bir fıtrat ve adet meydana getirmeniz gerekir. Eğer nefsani hırs ve gayeleriniz için birine sıkıntı veriyorsanız ve düşmanlık besliyorsanız, Allah-u Teala’yı bundan daha fazla öfkelendiren ne olacak?

Velhasıl, kişisel bir kırgınlıktan dolayı başkasına eziyet etmeyin ve Allah ve Resulünün düşmanını kendi düşmanınız sayın.  Oradan kalkın, onun için dua edin, onun ıslah olması için çalışın ve onun saldırılarına caiz olan yollarla cevap verin. Ancak onun her şeyini kötü sayarak düşmanlara dahi tam olarak yanlış yollarla düşmanlık yapmayın. Bu da yanlış bir şeydir.

Allah-u Teala bize takvanın gerçek anlayışını ve idrakini nasip etsin ve O’nun lütfu ile Allah’a yaklaşanlar olalım. Namazlarımız ve ibadetlerimiz bizi Allah’a yaklaştırsın. Allah-u Teala bizi, kul haklarını eda etmeyi derin bir şekilde anlayan kimseler yapsın. Bizim her fiilimiz, ister o dünyevî bir fiil bile olsa, Allah-u Teala’nın rızasını elde etmek ve onu üstün tutmak niyetiyle olsun. Yüce Allah bizi buna muvaffak kılsın. Amin.

Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-02-03.html


[1]Zühd: Dünyaya meyletmemek, nefsani zevk ve arzulara gem vurarak ibadete yönelmek.

Bir Öncekini Oku

İmsak vaktini erkene çekmek doğru mu? Tan yerinin ağarması ne zamandır?

Bir Sonrakini Oku

10.02.2017 – İslam Ahmediyet; Ruhsal gelişimin yolu