08,2007, Sızıntı, "Nobel Ödüllü Abdüsselam" - Müslüman Ahmediye Cemaati

08,2007, Sızıntı, “Nobel Ödüllü Abdüsselam”

Abdüsselâm’ın çalışma arkadaşlarından fizik profesörü John Ziman, onu tarif ederken: “Sadece birleştirmek… Abdüsselâm’ın hayatının ve eserlerinin ana fikri budur.” demektedir. O, Kur’ân-ı Kerîm’den ve tevhidden aldığı ilham ile iki temel kuvveti birleştirmeyi başarmış ve bütün kuvvetlerin birleştirilmesi yolundaki teorik çalışmaların önünü açmıştır. İslâm’ın evrensel mesajını hem dinî, hem ilmî, hem de sosyal ve kültürel alanlarda uygulamaya gayret gösteren Abdüsselâm, geleceğin Müslüman ilim adamları için çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Nobel Mükâfatı almış ilk ve tek Müslüman ilim adamı olan, geliştirdiği teoriyle iki farklı kuvveti birleştirmeyi başaran, İslâm medeniyet ve kültür mirasının tesiri altında kaldığını iftiharla söyleyen Abdüsselâm’ın hayatından genç nesillerin alacağı mühim mesajlar vardır.

Abdüsselâm’ın bilim dünyasına katkısı, sadece teorik çalışmalardan ibaret değildir. Bilimin dünya barışı ve milletlerin bir araya gelebilmesi için kullanılmasında da büyük katkıları olmuştur. Sanayileşmiş ülkelerle bu yolda ilerleyen ülkeleri birleştirme ve aradaki farkları kapatacak köprüler kurma idealiyle büyük bir merkez açılmasını sağlamıştır. Kurulmasına vesile olduğu Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi (ICTP), her yıl bilhassa gelişmekte olan ülkelerdeki bilim adamlarını ağırlayarak bilimin yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir. Bu merkez, vefatından sonra ‘Abdüsselâm Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi’ olarak anılmaya başlanmıştır. Abdüsselâm bu merkezi plânlarken iki hedefleri olduğundan bahseder. Bu hedeflerden birincisi Doğu ve Batı fizikçilerini bir araya getirmek; ikincisi de gelişme yolundaki ülkelerin aktif ve üst seviyedeki fizikçileri için olabildiğince kolaylıklar temin etmektir. Önemli başarılara imza atmış olan Abdüsselâm 21 Kasım 1996 tarihinde vefat etmiştir. Abdüsselâm, Türkiye’de yapmış olduğu bir konuşmasında: “Sizden hep, konuşmasına Allah’ın ismiyle başlayan bir ilim adamının var olduğunu hatırlamanızı isterim. Bunu sadece burada (İstanbul’da) yapmış değilim. Batı’da, nerede olursa olsun, konuşmama hep besmele ile başlamışımdır. Böyle konuşmamdan, onlar da memnun oluyorlar. Bu, benim için bir ümit kaynağı.” demiştir. Bu sözlerle de inancının gereklerini samimi bir şekilde yerine getirmenin diğer insanların tepkisine değil saygısına mazhariyet getireceğini belirtmiştir.Abdüsselâm, ülkemizde yaptığı konuşmada Türkiye’nin İslâm dünyasına tesirinden ve bilimde önder olma potansiyelinden bahsetmiştir: “Türkiye, kardeş milletlerle olan münasebetleriyle dâima hep lider olagelmiştir. Bu ülke, İslâmî ilimlere ve müspet ilme çok şey kazandırmış büyük bir milleti temsil eder. Günümüzde bilimde ilerlemiş bazı ülkelerin önde gelen akademik kuruluşlarında çalışan mümtaz Türk ilim adamları ve uzmanları İslâm âlemindeki meslektaşlarının medâr-ı iftiharıdır. Bu yüzden Türkiye’nin fıtrî canlılığıyla ilim liderliğindeki rolünü alacağından eminim. İlme gerekli öncelikler verildiği takdirde, Türkiye’nin 2025 yılına kadar ilimde lider olmaması için hiçbir sebep yoktur.” Abdüsselâm’ın bu konuşmasından bugüne kadar geçen süre zarfında bizleri daha da ümitvâr olmaya sevk eden gelişmeler oldu. Okullarımızda yetişen gençlerimizin milletlerarası bilim olimpiyatlarındaki üstün başarıları ile millet olarak bilimde müspet yönde ivme kazanmaya başlamış bulunuyoruz. Fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin ortaöğretimden başlanarak sistemli bir şekilde öğretilmesinin bu başarılara katkısı büyüktür. Olimpiyatlarda madalya kazanmış gençlerimizin çokluğu ve bu gençlerin 5–10 yıl içerisinde bilim dünyasına adım atacakları göz önüne alındığında Abdüsselâm’ın Türkiye için belirlediği 2025’te bilimde söz sahibi olma hedefinin çok da uzak olmadığını söyleyebiliriz. Son yıllarda akademik çalışmalarıyla bilim dünyasında adını duyurmaya başlayan başarılı genç Türk bilim adamları da geleceğine umutla bakmamıza vesile olan gelişmelere imza atmışlardır. Burada unutulmaması gereken en önemli husus, bu gençlerin akıl ve kalbin rehberliğinde araştırmaya yönlendirilmeleridir.Türkiye hakkındaki düşünceleri

Evet “Bir toplum durumunu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumun hâlini değiştirmez.” (Rad-11) Dolayısıyla öncelikle ferdî plânda ilme verdiğimiz önemi gözden geçirmeli, gücümüz yettiğince ilimlerle meşgul olmaya gayret etmeliyiz. Bugün hiçbir gayret göstermeden bilimde söz sahibi olmayı istemek, yukarıdaki Kur’ânî gerçekle bağdaşmayacaktır. Abdüsselâm, İslâm’ın bilime katkısını görmezden gelen bilim adamlarına en büyük dersi yine Nobel alırken yaptığı konuşmada vermiştir: “Bilim dünyası bütün insanlığın ortak mirasıdır. Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney eşit olarak bilime iştirak etmiştir.” O, 8. asır ile 12. asır arasında gelişen ilmin tamamıyla Müslümanlara ait olduğunu üstüne basarak ifade etmekte ve “Ben sadece bu geleneği devam ettiriyorum.” demektedir. Fakat daha sonraları ilmî gelişmenin İslâm dünyasında duraklamaya girmesi ve bugünün bilim alanında Müslümanların söz sahibi olamayışı Abdüsselâm’ın içinde bir ukde olarak kalmıştır. Bilimin İslâm ülkelerinde yeniden canlandırılması gerektiğini düşünür ve bu geri kalmışlığa çözüm yolları arar: “Tarihin sayfalarını geriye çevirip, tekrar ilimlerde liderliğimize kavuşabilir miyiz? Bizler, bilhassa da genç nesil bunu takip edilmesi kaçınılmaz bir hedef olarak kabul etmek durumundayız. Yeter ki, fikri inançlarımıza sarılalım ve İslâm’ın ilk çağlarındaki hayatlarımızı unutmayalım. Ancak bu rönesansa gidişin hiçbir kestirme yolu olmadığını da aklımızdan çıkarmayalım. Bugünün şartlarında bunu yapacak bir ülkenin gençliği teşvik edilmeli ve millet arzulu bir fedakârlıkla kendisini bu yola adamalı, insanlara müspet ilim eğitimi verilmelidir.” Abdüsselâm modern bilimin düştüğü hataya düşmemiş ve her zaman Hakk ve hakikat karşısında haddini bilmiştir. Yüce Yaratıcı’nın sonsuz ilmine teslimiyetini: “Fiziğin bugün sessiz kaldığı, belki yarın da sessiz kalacağı problemler hakkındaki şahsî inancım, İslâm’ın zamanlar üstü mânevî mesajıyla ifade edilmiştir. ‘İşte kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere. O muttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar…” (Bakara/2-3) diyerek belirtmiştir. Abdüsselâm’ın ilmin sınırlı olduğunu belirtmesi ve gözüyle görmediğine inanmayan bilim adamlarına ‘gayb’ı hatırlatması dikkate değerdir. Bilim tarihine bakıldığında bilim adamlarının yoğun çaba sarf ettikleri hâlde çoğu zaman hakikate ulaşamadıkları, sınırları zorlamalarına rağmen öteye geçemedikleri görülecektir. Abdüsselâm bu gerçeği ifade bâbında: “Bizler, Allah’ın hikmetini keşfetmeye çalışıyoruz. Elbette ki çoğu zaman tam mânâsıyla buna muvaffak olamıyoruz; ama bazen hakikatin küçük bir parçasını görmekle büyük bir memnuniyet duyuyoruz.” demiştir. Ünlü fizikçi Newton’un ölümüne yakın söylediği: “Ben kendimi sahilde oynayan ve parlak, güzel çakıl taşları arayan bir çocuğa benzetiyorum. Öte tarafta büyük bir hakikat okyanusu keşfedilmemiş olarak duruyor.” sözleri de aynı noktaya işaret etmektedir. Allah’ın (cc) sonsuz ilmine teslimiyeti
Abdüsselam’la Einstein’ın ilk buluşmalarında bütün konuşmaları din üzerine olmuştur. Abdüsselâm, Einstein’a İslâm’daki tevhid hakikatini anlatmıştır. Einstein, onun fikirlerini dikkate almış, hattâ bu konuşmalar, aralarında belli bir yakınlığın doğmasına vesile olmuştur. Abdüsselâm derslerinde ve konuşmalarında yeri geldiğinde Kur’ân’dan âyetler okuyor ve inancını diğer insanlarla da paylaşıyordu. O, hiçbir zaman inancını saklama gereği hissetmemiş, inandığı değerleri hep savunmuş ve bu samimi davranışları dolayısıyla meslektaşları ve öğrencilerinden her zaman saygı görmüştür. Abdüsselâm Imperial’da iken Bertrand Russell, Einstein, Robert Oppenheimer ve Wolfgang Pauli gibi tanınmış düşünce ve bilim adamlarıyla bir arada bulunmuştur. Abdüsselâm bir konuşmaları esnasında Allah’a iman etme şerefine eremeyen Bertrand Russell’a; “Allah’a iman olmadan insan, hata yapmaya daha çok meyillidir. Tarih gösteriyor ki Allah’a imanı olan insanlar, imanı olmayanlara kıyasla daha çok fedakârlıkta bulunarak insanlığa daha faydalı olmuşlardır.” diyerek imanın bu dünya için bile ne kadar gerekli ve önemli olduğunu vurgulamıştır.Abdüsselâm’ın inancında samimiyeti
“İslâm’ın Mukaddes Kitab’ında Allah şöyle buyuruyor: ‘Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner. (Mülk:3-4)’ Netice olarak bu, bütün fizikçilerin inancıdır; araştırmalarımız derinleştikçe, hayranlık ve heyecanımız artar, gözlerimiz daha fazla kamaşır.” Bu büyük fizikçi, kendisine Nobel takdim edilirken yaptığı kısa konuşmasında da yine Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler okumayı ihmal etmemiştir:ufkunu Abdüsselâm’ın hayatında ve eserlerinde görmek mümkündür. ‘İslâm ve İlim’ konulu bir konuşmasına başlarken sarfettiği şu sözler, Abdüsselâm’ı daha yakından tanımamızı sağlayacaktır: “Her şeyden önce ifade edeyim ki, ben Müslümanlığa hem inanan, hem de onu tatbik eden bir insanım. Ben bir Müslüman’ım; çünkü Kur’ân’ın ruhî davetine inanıyorum. Kur’ân benimle kozmolojiden, fizikten, biyoloji ve tıptan alınan misâllerle, tabiat kanunları üzerindeki ilâhî in’ikasların bütün insanlığa hitap eden deliller olduğuna dikkat çekerek konuşuyor.” Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı.”“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı, Mehmet Akif Ersoy’un veciz ifadelerle açıkladığı:Kendine Nobel kazandıran çalışmada Abdüsselâm tevhidden ilham almıştır. Onun böylesine büyük bir buluşa dinî inançlarından yola çıkarak ulaşmış olması, günümüzde din ile bilimin çeliştiğini iddia eden materyalist düşünce sisteminin ne kadar yanlış bir yolda olduğunu gösteren en güzel örnektir. Abdüsselâm aynı zamanda temel parçacıkların simetri özellikleri üzerine de bazı çalışmalarda bulunmuştur. Simetrilerle neden ilgilendiğini Abdüsselâm: “Kainatın güzellik, simetri, âhenk ve intizam içinde, kargaşaya yer verilmeden Allah tarafından yaratıldığını düşünmek belki de benim İslâm mirasımdan geliyor olabilir. Bu yüzden benim ilim anlayışımda İslâm’ın büyük rolü var.” sözleriyle açıklamaktadır. Abdüsselâm: “İslâm tevhid dinidir. Dinde böyle olduğu gibi marifette de tevhid-i efâl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i Zât mertebeleri vardır. Niçin bütün eşyada birlik tecelli etmesin?” diyor ve Allah’ın zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında bir ve tek olmasıyla, sözü edilen dört kuvvetin birliği ve tekliği arasında münasebet kuruyordu. 20. asrın büyük mütefekkirlerinden Bediüzzaman Hazretleri ise: “Her birliği bulunan, yalnız birden sudûr edecektir. Mâdem her şeyde ve bütün eşyada bir birlik var; demek onlar bir tek zâtın îcâdıdır.” (30. Söz) demiştir. Dolayısıyla, bugün fizikçilerin peşinden koştukları bu teori gösterildiği takdirde, bilhassa Bediüzzaman’ın Kur’ân’ı tefsir eden eserlerinde vurguladığı tevhid hakikatinin binlerce delilinden biri daha aydınlığa kavuşacaktır. Çalışmalarında tevhid ve Kur’ân’ın tesiri
20. yüzyılın teorik fizikçileri arasındaki en popüler çalışmalardan biri de, bu dört temel kuvvetin aslında tek kuvvet olarak ifade edilip edilmeyeceğini araştırmak olmuştur. Isaac Newton’un keşfettiği ‘Evrensel Kütle Çekim Kanunu’ ile dünya ve uzaydaki mekanik, bir mânâda fizik ile astronomi birleşmişti. Daha sonraları James Clark Maxwell, elektrikî ve manyetik kuvvetlerin aslında tek bir kuvvet olarak ifade edilebileceğini gösterdi. Einstein ise ömrünün son 30 yılını, bütün kuvvetleri tek çatı altında toplayacak bir teori üzerine çalışmaya adadı. Fakat o zamanlardaki teorik altyapının bu zor problemin çözülmesi için yeterli olmayışı, Einstein’ın bu büyük hayalinin gerçekleşmesini engelledi. Teorik fizikçiler arasında Einstein’ın öncülüğünü yaptığı ‘Büyük Birleşik Teori’ (Grand Unification Theory) geniş bir alâka uyandırmıştı. Bu konuda yaptığı çalışmalar neticesinde Abdüsselâm elektromanyetik ve zayıf kuvvetlerinin yüksek bir enerji seviyesinde birleştirilebileceğini, tek kuvvet gibi ifade edilebileceğini matematikî olarak ispatladı. Bu ispatı kendisine, aynı konuda benzer çalışmalar yapan Weinberg ve Glashow ile birlikte 1979 yılı Nobel Fizik Mükâfatı’nı kazandırdı. Abdüsselâm’ın Nobel Mükâfatı almasını sağlayan çalışması, elektromanyetik ve zayıf nükleer kuvvetleri birleştirdiği ‘elektro-zayıf’ teorisidir. Yüce Allah, mikro-âlemden makro-âleme kadar bütün sistemlerde dört temel kuvvet (etkileşim) vazetmiştir. Bunlar kütle çekim (gravistasyon) kuvveti, elektromanyetik kuvvet, nükleer güçlü ve zayıf etkileşimlerdir. Çekim kuvveti, kütlesi olan bütün parçacıklar arasında yaratılır. Her kütleye, diğer bir kütleyi aralarındaki uzaklık arttıkça azalan bir kuvvetle çekme istidadı verilmiştir. Elektromanyetik kuvvet ise yüklü parçacıklar arasında yaratılır. Atom ve moleküllerin bir arada bulunması, elektronların atomun çekirdeği etrafında belirli bir yörüngede tutulması bu kuvvet vasıtasıyla gerçekleştirilir. Güçlü etkileşmeler, atom çekirdeklerinde tesirini gösterir ve dört temel kuvvet içerisinde en güçlü olanıdır. Proton-nötron, nötron-nötron, proton-proton etkileşimleri, bu kuvvet vesilesiyle olur. Zayıf etkileşimler ise, proton ve nötronların içindeki parçacık (nükleon) bozunmalarında vazife alırlar. Radyoaktif bozunmalar ve radyoaktivite bu kuvvetin vazife alanına girmektedir.Nobel kazandıran çalışması
Abdüsselâm (1926–1996), Pakistan’ın küçük bir şehri olan Jhang’da dünyaya gelir. Pencab Üniversitesi’nde başladığı lisans eğitimini Cambridge Üniversitesi’nde tamamlar. Girdiği bütün imtihanlardan en yüksek notu alır ve 1949’da matematik ve fizik bölümlerinden birincilikle mezun olur. 1952’de kuantum elektrodinamiği üzerine yazdığı doktora teziyle de bilim dünyasında yavaş yavaş tanınmaya başlar. 1954–1957 yılları arasında Cambridge Üniversitesi’nde fizik dersleri veren Abdüsselâm’a, 1957’de ‘Imperial College’da profesörlük unvanı verilir. Böylece, 16 yaşında Lahor’a gelene kadar elektrikle tanışmamış bir köy çocuğu, 31 yaşında Imperial College tarihinin en genç profesörü olur.

Mehmet Said MUTLU

[email protected]

Bir Öncekini Oku

2012 Almanya Jalsa Salana (1-3 Haziran)

Bir Sonrakini Oku

Nobel ödüllü ilk Müslüman Bilim Adamı Prof. Abdussalam