Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 9 Ekim 2020’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:
Geçen hutbede Hz. Ebu Ubeyde’den bahsediyordum, bugün onunla ilgili kalan kısımları anlatacağım. Şam’da en büyük muharebe Hicri 15 yılında Yermük nehrinin kenarında gerçekleşti. Bu savaşta Romalıların sayısı iki yüz elli bin iken Müslümanların sayısı otuz bine yakındı ve onlardan bin tanesi Hz. Resulüllah’ın sahabesi; ve yüze yakını da Bedir sahabesi idi. Müslümanlar hikmetli hareket etmek için geçici olarak Humus bölgesindeki askerlerini geri çağırdı ve oradaki Hıristiyan halktan alınmış olan yüzbinlerce liralık vergiyi geri verdi. Müslümanların insaflı davranışının o Hıristiyanlar üzerinde büyük bir etkisi oldu. Diğer taraftan Müslümanların Humus’tan geri çekilmeleri sebebiyle Romalıların özgüveni daha da arttı. Savaştan önce Romalıların baş komutanı Bahan, Corc isimli bir elçiyi Müslümanların tarafına yolladı ve o, Hz. Ebu Ubeyde’ye birkaç soru sordu. Onun sorması üzerine, Hz. Ebu Ubeyde, Hz. İsa (as) hakkında Müslümanların inançlarını anlattı. Bunun üzerine o elçi, Mesih’in vasıfları aynen budur, dedi ve böylece Müslüman oldu. Hz. Ebu Ubeyde ilkönce Hıristiyan askerleri İslam’a davet etti, ancak onların reddetmesi üzerine savaş hazırlıkları başladı.
Müslümanların ordusunda, askerlere su içirmek ve yaralılara bakmak için Müslüman kadınlar da vardı. Savaştan önce Hz. Ebu Ubeyde kadınlara ve erkeklere nasihat etti. Düşman askerlerinin önünde altın bir çarmıh vardı. Aynı şekilde düşmanın silahlarının parlaması yüzünden gözler kamaşıyordu. Roma ordusu başından ayağına kadar demir zırhların içindeydi. Hıristiyan papazlar İncil’den alıntılar okuyarak askerleri coşturuyorlardı. Onlar önceden bilgi toplayarak Müslüman ordusunda kimlerin sahabe olduğunu öğrenmişlerdi ve Romalı okçular sahabeleri hedef alıyordu. Bu durumda Hz. İkrime, sahabeler yerine dört yüz genç askere fırsat verilsin ve onlar düşman ordusunun kalbine saldırsın diye Hz. Ebu Ubeyde’ye arz etti. Hz. Ebu Ubeyde, böyle olursa giden bütün gençler öldürülecek, diyerek bu öneriye karşı çekincesini belirtti. Bununlar birlikte Hz. İkrime’nin sık sık ısrarı üzerine Hz. Ebu Ubeyde izin verdi. Bunun üzerine genç mücahitler öyle güçlü bir şekilde saldırdılar ki Roma ordusu bozguna uğradı. Bu savaşta gençlerin çoğu şehit oldu. Yermük savaşında yaklaşık üç bin Müslüman şehit olurken seksen bin kafir askeri Yermük nehrinde boğularak öldü ve aynı şekilde yüz bin kafir askeri de savaş meydanında Müslümanlar tarafından helak edildi.
Yermük savaşında Müslümanların karşılıksız fedakarlığı üzerine bir olaydan bahsederek Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Savaş sona erdiğinde Hz. İkrime ve onun on iki arkadaşı arandı. Bir Müslüman sipahi, çok kötü durumda olan Hz. İkrime’yi gördü ve ona su vermek istedi. Hz. İkrime yanı başında olan Hz. Fazıl bin Abbas’ı gördü ve şöyle dedi: Benim Hz. Resulüllah’a şiddetli düşman olduğum dönemde ona yardım edenlerin ve onların evlatların susuzluktan ölüp de benim su içip hayatta kalmama gönlüm elvermiyor. O Müslüman sipahi bunu duyunca Hz. Fazıl bin Abbas’ın yanına gitti. O da diğer yaralıya işaret etti ve o daha layıktır önce ona içir dedi. Bu şekilde her bir yaralı bir diğerini işaret etti ve o sipahi son yaralının yanına vardığında o vefat etmişti. Bunun üzerine o tekrar diğerinin yanına geldi o da vefat etmişti. En nihayet Hz. İkrime’ye kadar geri geldi ama tamamı vefat etmişti.
Şam halkı değişik dinlere mensup idi. Onlar Hz. Ebu Ubeyde’nin adalet ve insafını görüp İslamiyet’e girdiler. Yermük savaşından birkaç gün önce Hz. Ebubekir Allah’ın rahmetine kavuştu ve Hz. Ömer halife seçilince Şam’daki ordunun sorumluluğunu Hz. Ebu Ubeyde’ye verdi. Bu yazılı mektup kendisine ulaştığında savaş kızışmış haldeydi. Nitekim Hz. Ebu Ubeyde, kalp kırıklığı olur korkusuyla savaş sona erinceye kadar eski komutan Hz. Halit bin Velid’e bundan hemen bahsetmedi. Savaştan sonra Hz. Halit bin Velid’in ordusu Irak’a gitmeye hazırlandığında o, Hz. Ebu Ubeyde hakkında insanlara şöyle dedi: Ne mutlu sizlere ki bu ümmetin “emini” sizin başınızdadır. Bunun üzerine Hz. Ebu Ubeyde şöyle buyurdu: Ben Hz. Resulüllah’tan işittim ki Halit bin Velid Allah’ın kılıçlarından bir kılıçtır.
Huzur-i Enver bu olay ile ilgili görüşünü belirterek şöyle dedi: Velhasıl, iki başkan, işte bu sevgi ve muhabbet havası içinde ayrıldılar. İşte müminin takvası budur ki nam, şöhret yahut başkanlık arzusu yoktur. Bir tek maksat vardır, o da Allah’ın saltanatını dünyada kurmak. Kısacası bu insanlar bizim için örnektir ve her cemaat görevlisi, hatta her Ahmedi bu örnekleri göz önünde tutmalıdır.
Hz. Amr bin As’ın komutasında İslam ordusu, Filistin’in şehirlerini fethederek Beytül Mukaddes’i kuşattığında Hz. Ebu Ubeyde’nin birliği de onlarla birleşti. Kalenin içinde kapanıp kalmaktan usanan Hıristiyanlar sulh teklif ettiler, fakat sulh için Hz. Ömer’in bizzat gelip sulh anlaşması yapmasını şart koştular. Hicri 16 yılı Rebiülevvel ayında Hz. Ömer (ra) Medine’den yola çıkıp sulh için oraya vardı ve Hz. Ebu Ubeyde’nin ikametgahına teşrif etti. Evde kılıç, kalkan, bir hasır ve bir tastan başka bir şey yoktu. Hz. Bilal’in kalpleri coşturan ezan okuması da bu olayda oldu.
Hicri 17’de Rumlar Şam’ı Müslümanlardan geri almak için son çabayı sarfettiler. Kuzey Şam, Elcezire, Kuzey Irak ve Ermenistan’ın Kürtleri, Bedevileri, Hıristiyanları ve İranlılar, Müslümanlara karşı Herkül’den yardım talep ettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer’in emriyle Hz. Saad bin Ebi Vakkas, Kufe’den yardım kuvvetleri gönderdi. Buna rağmen Rum ordusu ile Müslüman ordularının sayısı arasında çok büyük fark vardı. Hz. Ebu Ubeyde askerleri coşturan bir konuşma yaptı. Bu yenilgiden sonra Kayser bir daha asla Şam tarafına saldırmaya cüret edemedi.
Rimle’den Beytülmukaddes’e giden yol üzerinde altı mil mesafede Taun Umvas isimli bir yerleşim vardır. Burada Hz. Ömer ile Hz. Ebu Ubeyde ve onun birlikleri buluştular. Bu buluşmada Şam bölgesinde veba patlak verdiği haberi geldi. Bu durumda, danışmalar sonucu daha fazla ilerlemek yerine geri dönüş kararı verildi. Bu durumda Hz. Ebu Ubeyde, Hz. Ömer’e, acaba Allah’ın kaderinden kaçmak mümkün mü, diye sordu. Hz. Ömer, biz Allah’ın kazasından O’nun kaderine doğru gidiyoruz, dedi. Hz. Muslih Mevud şöyle der: Allah-u Teala’nın bir özel ve bir genel kararı vardır. Nitekim Hz. Ömer şöyle demek istedi: Ben Allah’ın kararından kaçmıyorum, aksine O’nun bir kararından diğer kararına doğru gidiyorum.
Hz. Ömer (ra), geri gittiğinde sıkıntı hissederek Hz. Ebu Ubeyde’yi çağırdı. Ancak Hz. Ebu Ubeyde, vebanın yayılma tehlikesini göz önünde tutarak geri gitmedi ve askerlerle birlikte kaldı. Ne zaman bir Müslüman asker vebadan şehit olsa Hz. Ebu Ubeyde ağlar ve Allah’tan şehitlik isterdi. En sonunda kendisi 58 yaşında iken Hicri 18’de vefat etti.
Hutbenin ikinci kısmında Huzur-i Enver üç merhumdan hayırla bahsetti ve onların gaip cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.
İlk bahsettiği merhum, Profesör Doktor Naimüddin Hatak bey idi. Cemaatin muhalifleri 5 ekimde Peşaver’de ateş açarak kendisini şehit ettiler. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum mikroçevresel biyoloji konusunda doktora yapmıştı ve Yüksek Bilim Kolejinde profesör idi. Şehit merhum, halkın dert ortağı olmak ve misafirperverlik gibi birçok güzel vasıflara sahipti. Cemaat hizmeti için güvenlik görevi yapmaya bile amade olurdu. Arkasında hanımından başka üç kız ve iki oğul bıraktı.
İkinci cenaze Almanya Camia Ahmediye’nin öğrencisi sevgili Üsame Sadık idi. Merhum geçen günlerde Rain nehrinde boğularak yirmi yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum, az konuşan, alçakgönüllü, ciddi yaradılışlı, ibadete düşkün ve tebliği seven bir şahsiyetti. Arkasında anne babasına ilaveten beş kız kardeş ve bir ağabey bıraktı.
Hayırla yad edilen üçüncü cenaze Selim Ahmed Melik bey idi. Kendisi seksen yedi yaşında 24 Eylül’de vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum hep eğitim alanında idi ve jeolojik kimya profesörü idi. Emekli olduktan sonra Camia Ahmediye’de öğretmen olarak devam etti. Camia Ahmediye’nin kurulması ile ilgili kurulan ilk komitenin üyesi oldu. Aynı şekilde İngiltere Camia Ahmediye başladığında şef yönetici olarak tayin edildi. Merhum, İngiltere Ahmediye Cemaatinde talim-terbiyet sekreteri ve Umur-i Hariciye sekreterliği de dahil çeşitli şubelerde hizmet etme fırsatı buldu. Arkasında hanımından başka üç kız ve torunlar bıraktı.
Huzur-i Enver, bütün merhumların mağfireti ve derecelerinin yükselmesi için dua etti ve şöyle dedi: Allah-u Teala onların çocuklarına ve nesillerine de hilafet ve Cemaate vefa ile bağlı kalmayı nasip etsin. Amin.
٭…٭…٭