Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 11 Haziran 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra, şöyle buyurdu:
Hz. Ömer’i (ra) anlattığım geçen hutbemde Hudeybiye anlaşmasından bahsediyordum. Kureyş’in taraftarı olan Beni Bekir kabilesi, Hudeybiye anlaşmasına aykırı davranarak Müslümanların taraftarı Beni Huzaa kabilesine saldırdı. Üstelik o saldırı da Kureyş de Beni Bekir’e yardım etmişti. Bunun üzerine Ebu Süfyan anlaşmayı yenilemek için Medine’ye geldi. Dr. Ali Bin Selabî şöyle yazar: O zaman hz. Resulüllah’ın (sav) amcası hz. Abbas (ra) Ebu Süfyan’ı alıp Peygamber Efendimizin yanına gitti. Yolda hz. Ömer (ra) o ikisini Peygamber Efendimizin yanına giderken görünce kendisi de oraya vardı. Hz. Ömer (ra) Hz. Resulüllah’a (sav), “Allah’ın düşmanı Ebu Süfyan’ı boynunu uçurmam için bana izin verin,” diye arzetti. Bunun üzerine hz. Abbas (ra); Ya Resulallah! Ben Ebu Süfyan’ı korumam altına aldım, dedi. Hz. Ömer (ra) ile hz. Abbas (ra) arasında tartışma oldu ve hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Ey Abbas! Ebu Süfyan’ı yanında götür ve sabahleyin al gel.
Hicri 7 yılı Şaban ayında hz. Resulüllah (sav), Hz. Ömer’i (ra) bir seriyyede otuz kişi ile birlikte Havazin kabilesinin kolu Tarba’ya doğru yolladı.
Siret ve sair kitaplara göre Hz. Resulüllah’ın (sav) sancağından ilk olarak Hayber gazvesinde bahsedilmektedir. Ondan önce küçük bayraklar olurdu. Hz. Resulüllah’ın (sav) Ukab isimli sancağı siyah renkliydi ve Ümmü’l Müminin hz. Aişe’nin kumaşından yapılmıştı. Peygamber Efendimiz (sav) Hayber’de kalırken migren ağrısı sebebiyle dışarı çıkamadı. O durumda Peygamber Efendimiz (sav) sancağını hz. Ebubekir (ra), ondan sonra hz. Ömer (ra), ondan sonra da hz. Ali’ye (ra) verdi. Allah-u Teala hz. Ali’nin (ra) eliyle fetih nasip etti.
Hayberin fethinden sonra, elde edilen fey (yani gayrimüslimlerin kendi elleriyle verdikleri) malların beşte biri hz. Resulüllah (sav) içindi, Peygamber Efendimiz onu Müslümanlar arasında taksim etti. Yahudilerden sürgüne razı olup kaleden çıkanların malları, ondan elde edilecek meyvelerin onlarla Müslümanlar arasında paylaştırılması şartıyla, kendilerine geri verildi. Hz. Resulüllah’tan (sav) sonra hz. Ebubekir’in (ra) döneminde de aynı sistem, adaletli bir şekilde devam etti. Peygamber Efendimiz (sav), son hastalığı sırasında “Arap yarımadasında iki din bir arada kalmayacak,” buyurmuştu. Hz. Ömer (ra) kendi hilafet döneminde bunu öğrendiğinde, Peygamber Efendimizle herhangi bir sözleşmesi olmayan Yahudileri sınır dışı etti.
Hz. Hatib, Hz. Resulüllah’ın (sav) Mekke’yi fethetme niyetini Mekkelilere haber vermek için bir kadına gizlice bir mektup vermişti ve o kadın yakalanmıştı. O zaman hz. Ömer (ra) hz. Hatib’i öldürmek için Peygamber Efendimizden (sav) izin istedi. Fakat hz. Resulüllah (sav), Bedir gazvesine katılmış olması sebebiyle, Hz. Hatib’in bu hatasına göz yumdu.
Huneyn’den dönüşte hz. Ömer (ra), cahiliyet döneminde kendisinin adamış olduğu itikafta oturma adağı hakkında Peygamber Efendimiz’e (sav) sordu. Bunun üzerine hz. Resulüllah (sav) ona adağını yerine getirmesini söyledi.
Tebük gazvesi için hz. Resulüllah (sav) bağış çağrısı yaptığında hz. Ömer (ra), ben bugün hz. Ebubekir’i (ra) geçebilirim diye düşündü ve malının yarısını getirdi. Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: O dönem, İslam için son derece sıkıntılı günlerdi. Ancak hz. Ebubekir (ra) malının hepsini getirip hz. Resulüllah’a (sav) sundu.
Hz. Mesih-i Mevud (as) bu olayı anlatarak şöyle der: bazı öyle kimseler var ki biat etmiştir ve dini dünyadan üstün tutacağız diye söz de vermiştir. Ama yardım yapması gerektiğinde bir türlü eli cebine gitmez. Peki böyle dünya sevgisi ile herhangi bir dini gaye elde edilebilir mi?
Hz. Resulüllah’ın (sav) son hastalığı çok şiddetlendiğinde kendisi şöyle buyurdu: Bana yazmam için bir şeyler getirin, ben size öyle şeyler yazayım ki daha sonra siz yoldan sapmayın. (O zaman hz. Ömer (ra) bunun gereksiz olduğunu söylemişti.) Hz. Seyyid Zeynelabidin Veliyullah Şah şöyle yazar: Hz. Resulüllah’ın (sav) vefat edeceği hz. Ömer’in (ra) aklının ucundan bile geçmiyordu. Bu yüzden o insanlara demişti ki, bizde Allah’ın Kitabı var ve bize yeter, Peygamber Efendimizi zahmete sokmaya gerek yok. Bu yüzden orada var olan insanlar arasında anlaşmazlık oldu ve gürültü o kadar arttı ki Hz. Resulüllah (sav), kalkın benim yanımdan gidin, buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki o kadar rahatsızlık içinde iken bile Peygamber Efendimiz Kitabullah’ın saygınlığına o kadar dikkat ediyordu ki Ömer’in sözünü duyduktan sonra kağıt kalem getirtme isteğinde bulunmadı. Hz. Resulüllah (sav) bu olaydan sonra birkaç gün daha yaşadı ve o gün başka bazı vasiyetlerde de bulundu, fakat o düşüncesini tekrarlamadı.
Hz. Resulüllah (sav) vefat ettiğinde hz. Ömer (ra) ayağa dikildi ve şöyle demeye başladı: Allah adına andolsun ki, hz. Resulüllah (sav) ölmedi, kim Muhammed (sav) öldü derse ben kılıcımla onun kellesini uçuracağım. Bazılarının ellerini ayaklarını kesmek için Allah mutlaka kendisini kaldıracaktır. Hz. Ebubekir (ra), Peygamber Efendimizin (sav) vefat anında Medine’den dört kilometre uzakta bir yerdeydi, hz. Ömer’in (ra) bu konuşması sırasında oraya ulaştı. O, Peygamber Efendimizin mübarek çehresinden örtüyü kaldırıp öptü. Daha sonra dışarıya çıktı ve insanlara hitaben konuşma yaptı. Allah’a hamd ve senadan sonra hz. Ebubekir (ra) şöyle dedi: Bakın! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse o iyice duysun ki Muhammed (sav) kesinlikle vefat etti; Ve kim Allah’a tapıyorsa o hiç unutmasın ki Allah sağdır ve asla ölmeyecek. Sonra hz. Ebubekir (ra) şu ayeti okudu:
وَ مَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُوۡلٌ ۚ قَدۡ خَلَتۡ مِنۡ قَبۡلِہِ الرُّسُلُ ؕ اَفَا۠ئِنۡ مَّاتَ اَوۡ قُتِلَ انۡقَلَبۡتُمۡ عَلٰۤی اَعۡقَابِکُمۡ ؕ وَ مَنۡ یَّنۡقَلِبۡ عَلٰی عَقِبَیۡہِ فَلَنۡ یَّضُرَّ اللّٰہَ شَیۡئًا ؕ وَ سَیَجۡزِی اللّٰہُ الشّٰکِرِیۡنَ ﴿۱۴۵﴾
Yani, Muhammed (sav) Allah’ın resulüdür, kendisinden önceki bütün resuller öldüler, peki şimdi o da ölür veya öldürülürse sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim (dininden) gerisin geriye dönerse, Allah’a hiç bir zarar veremez. Allah şükredenlerin mükâfatını mutlaka verecektir. (Al-i İmran suresi, 145)
Bu ayeti duyunca insanlar o kadar ağladılar ki hıçkırıkları kurudu. Hz. Ömer (ra) şöyle dedi: Allah adına yemin ederim ki ben Ebubekir’in (ra) bu ayeti okuduğunu duyunca o kadar sarsıldım ki üzüntüden ayaklarımın üzerinde duramadım ve yere düştüm. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Ravi diyor ki insanlar sanki Allah’ın bu ayeti daha önce indirmiş olduğundan habersiz idiler. Hz. Ömer (ra) şöyle dedi: Vallahi ben bu ayeti Ebubekir’den (ra) dinledim.
Başka bir yerde hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Düşünün, bütün peygamberlerin vefat ettiğine dair hz. Ebubekir’in (ra) sunduğu açık ve kati delil, Kuran’dan olmasaydı, o zaman sayıları yüz binden fazla olan o sahabeler yalnız zanna dayanan ve şüpheli bir şeyi nasıl kabul ettiler. Neden karşılık olarak şu delili sunmadılar ki; Efendim, sizin sunduğunuz delil tam değildir. Kur’an-ı Kerim “râfiuke ileyye” ayetinde hz. İsa’nın maddi bedeniyle gökyüzüne gittiğini beyan ediyor, sizin bundan haberiniz yok mu? Acaba “bel Rafeahullahu ileyhi” ayetini duymadınız mı? Peki hz. Resulüllah’ın gökyüzüne gitmesi neden farklı olsun. Sahabeler Kur’an-ı Kerim’e vakıf idiler, onlar bu ayeti dinlediklerinde “halet” kelimesinin açıklamasını “efe in mate ev gutile” kelimelerinde bulup derhal anladılar ve Hz. Resulüllah’ın (sav) vefatından dolayı son derece üzüntüye garkolup kalpleri parçalandı. Böylece anladılar ki geçmiş bütün peygamberler vefat etmiştir.
Başka bir yerde hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Allah-u Teala hz. Ebubekir’e (ra) binlerce güzel mükafat versin ki o, bu fitneyi çarçabuk yok etti ve açık ayetler sunarak geçmiş peygamberlerin öldüğünü anlattı. Eğer bu ayette “halet”in manası, bazı peygamberlerin canlı olarak gökyüzüne gittiği şeklinde kabul edilirse o durumda hz. Ömer (ra) sözünde haklı olur ve bu ayet onu destekler. Velhasıl “halet” kelimesinin manası iki durumla sınırlıdır; Ya tabii ölüm veya öldürülmek.
Hz. Ebubekir’in (ra) hilafete seçilmesi vaktinde Ensar, Beni Saide’nin evinde hz. Saad Bin Ubade’nin etrafında birleşti ve bir emir sizden ve bir emir bizden olsun dediler. Hz. Ebubekir (ra), hz. Ömer (ra) ve hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah onların yanına gittiler. Hz. Ebubekir (ra) çok görkemli bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: Biz emiriz siz de vezir, çünkü Kureyş soy bakımından bütün Araplardan üstün ve köklüdür. Bu yüzden Ömer yahut Ebu Ubeyde’ye biat edin. Bunun üzerine hz. Ömer (ra) şöyle buyurdu: Hayır! Aksine biz size (yani Ebubekir’e) biat edeceğiz, çünkü siz bizim liderimiz, hepimizden iyi ve hz. Resulüllah’ın (sav) hepimizden daha fazla sevdiği idiniz. Hz. Ömer (ra) bunları söyleyip hz. Ebubekir’in (ra) elini tuttu ve biat etti.
Hz. Ebubekir’in hilafetinde mürtedler başkaldırınca ilk önce hz. Ömer (ra) onlarla savaşma fikrine karşı çıktı. Ancak Hz. Ebubekir’in (ra) kararı karşısında boyun eğdi. Hz. Ömer (ra) şöyle der: Allah’ın, Ebubekir’in göğsünü savaş için açtığını görünce doğrunun bu olduğunu anladım.
Yemame savaşında yetmiş hafız şehit edilince hz. Ömer (ra), hz. Ebubekir’e (ra) Kur’an-ı Kerim’in cemedilmesini önerdi.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver şöyle dedi: Bu konu daha devam ediyor, inşallah gelecek sefer de devam edeceğim.
٭…٭…٭