Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 13 Ekim 2023’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı.
Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Bedir savaşında veya Bedir’den dönüşte Hz. Resulüllah’ın (sav) hayatında meydana gelen bazı olaylardan bahsediyordum.
O zaman, hz. Resulüllah’ın (sav) hz. Aişe (ra) ile evliliğinden de bahsedilmektedir. Bu yüzden burada ondan bahsedeceğim.
Ümmü’l Müminin hz. Hatice’nin (ra) vefatından sonra bir gün hz. Osman bin Maz’un’un hanımı Havle binti Hekim, hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna çıktı ve ey Allah’ın Resulü! Siz evlenmeyecek misiniz? Diye arzetti. Peygamber Efendimiz (sav), kiminle diye sordu. Havle (ra) siz isterseniz bekar da var dul da var, dedi. Peygamber Efendimizin sorması üzerine Havle şöyle dedi: Bekar olan Aişe binti Ebubekir’dir, dul olan ise Sevde binti Zem’a’dır. Hz. Resulüllah (sav), tamam git ve onların her ikisinin ev halkıyla benim için bu konuyu konuş. Hz. Havle ilk önce hz. Ebubekir’in (ra) evinde bu konuyu açtı. Hz. Ebubekir’in (ra) rızası üzerine Peygamber Efendimiz (sav) hz. Aişe (ra) ile nikahlandı. Hz. Aişe (ra) şöyle rivayet etmiştir: Evlendikten sonra Peygamber Efendimiz (sav) ona şöyle buyurdu: Ben seninle nikahlanmadan önce iki defa rüyamda sen bana gösterildin. El-İstîʿâb kitabının rivayetine göre hz. Ebubekir Sıddik (ra) Peygamber Efendimize şöyle arzetti: Siz neden eşiniz Aişe’yi koca evine taşımıyorsunuz? Peygamber Efendimiz, mehir miktarı yüzünden, buyurdu. Bunun üzerine hz. Ebubekir (ra) Peygamber Efendimize on iki buçuk evkiye verdi. Bir evkiye 40 dirheme eşittir. Peygamber Efendimiz bu meblağı mehir olarak hz. Ebubekir’in evine yolladı.
Hz. Aişe (ra) evlendiğinde, münafıklar ve şerli kimseler onun yaşının küçüktür filan diye herhangi bir itiraz ortaya atmadılar. Eğer hz. Aişe’nin yaşıyla ilgili öyle bir durum olsaydı o şerli kimseler mutlaka itirazlar yağdırmaya başlardı. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle der: Hz. Aişe’nin (evlenirken) 9 yaşında olduğu kesinlikle dayanağı olmayan sözlerdir.
Hz. Mirza Beşir Ahmed Bey, hz. Aişe’nin hususiyetlerinden bahsederek şöyle der: Yaşça genç olmasına rağmen hz. Aişe’nin hafızası ve zihinsel kabiliyeti olağanüstü kuvvetliydi ve hz. Resulüllah’ın eğitimi ve yetiştirmesiyle çok hızlı bir şekilde ilerledi. Aslında onu genç yaşında evine getirmesindeki amaç da zaten onu yetiştirebilmekti. Ki böylece olabildiğince uzun süre Peygamber Efendimizin sohbetinde kalma imkanı bulsun ve şeriat sahibi bir peygamberin hanımının sorumluluğu olan o nazik ve yüce işi yapma liyakati elde etsin. Nitekim hz. Aişe (ra) Müslüman kadınların eğitimi ve yetiştirilmesinde öyle bir iş başardı ki tarihte onun bir benzeri bulunmaz. Peygamber Efendimizin hadislerinin çok büyük ve gerekli bir kısmı onun rivayetlerine dayanmaktadır. Hz. Aişe’den (ra) nakledilen rivayetlerin sayısı 2210’u bulmaktadır. Onun dini anlama kabiliyetinin durumu şuydu ki en büyük sahabeler bile dini konularda kendisine danışırlardı. Peygamber Efendimiz (sav) bir defa şöyle buyurdu: Dünyada kamil kadınlar çok az oldular. Sonra Peygamber Efendimiz Firavun’un karısı Asiye ve İmran kızı Meryem’den bahsetti ve şöyle buyurdu: Aişe’nin kadınlar arasındaki fazileti, tirid yemeğinin Arapların diğer yemekleri karşısındaki üstünlüğü gibidir.
Hz. Aişe (ra) Peygamber Efendimizin ahirete irtihalinden sonra aşağı yukarı 48 sene hayatta kaldı ve hicri 57 yılında ramazan ayında Mahbub-i Hakikisi olan Allah’a kavuştu. Vefat ettiğinde yaşı 68 idi.
Bedir esirleri arasında hz. Resulüllah’ın (sav) kızı Zeyneb’in kocası Ebû’l-Âs bin Rebî de vardı. Onun kurtulması için hz. Zeynep, evlenirken annesi hz. Hatice’nin ona verdiği kolyeyi Mekke’den gönderdi. Peygamber Efendimiz o kolyeyi görünce çok müteessir oldu ve sahabelere şöyle dedi: Eğer uygun görürseniz Zeyneb’in esirini serbest bırakın ve onun bu kolyesini de geri verin. Sahabeler, elbette ya Resulallah, dediler. Hz. Resulüllah (sav) Ebul As’ı Mekke’ye gider gitmez Zeyneb’in hicret etmesine izin vermesi şartıyla serbest bırakmıştı.
Ebû’l-Âs, Mekke’ye gidip Zeyneb’e hicret izni verdi. Bir müddet sonra Ebû’l-Âs da hicret edip Medine’ye geldi ve böylece karı-koca tekrar birleştiler.
Hutbenin sonraki kısmında Huzur-i Enver şöyle dedi:
Şimdi ben dünyanın bugünlerdeki durumuyla ilgili bir dua çağrısında bulunmak istiyorum. Son birkaç gündür Hamas ile İsrail arasındaki savaş devam ediyor. Bunun sonucunda her iki taraftaki kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere vatandaşlar ayrım yapılmaksızın öldürülüyor ya da zaten öldürülmüş durumda.
İslam, savaş zamanlarında dahi kadınların, çocukların ya da savaşa katılmayan kişilerin öldürülmesine hiçbir şekilde izin vermez. Bu, Peygamber Efendimiz (sav)’ in çok kesin bir şekilde emrettiği bir konudur.
Dünya diyor ki -gerçekler de biraz bunu gösteriyor ki- bu savaşı ilk başlatan Hamas olmuştur ve İsrail’de yaşayanları ayrım gözetmeksizin öldürme suçunu işlemiştir. İsrail ordusunun daha önce ne kadar masum Filistinliyi bu şekilde öldürdüğünü tabii ki göz ardı etmiyoruz ama Müslümanların ne olursa olsun İslam’ın talimatına uygun amel etmesi gerekir.
İsrail ordusunun yaptıkları onların kendi fiilidir ve bunu başka bir şekilde çözmeliydi. Eğer savaş gerekiyorsa ordular arasında yapılabilir; kadınlarla, çocuklarla, masumlarla değil. Bu açıdan Hamas’ın attığı adımlar yanlıştı. Olumlu sonuçlardan çok olumsuz sonuçları oldu.
Yaşananlar ve sonuçları Hamas’la sınırlı kalmalıydı. Bu gerçek bir cesaret ve yiğitlik olurdu. Ancak İsrail hükümetinin şu anda gerçekleştirdiği eylemler de oldukça tehlikelidir. Bu durumun sonu yok gibi görünüyor. Kaybedilecek olan sayısız masum kadın ve çocuk yaşamının boyutu akıl almaz düzeydedir. İsrail hükümeti Gazze’yi tamamen ortadan kaldıracağını iddia etti ve bu amaçla birçok bomba attı. Şehri küle çevirdiler.
Son durum şu ki, bir milyondan fazla insanın Gazze’yi terk etmesini söylüyorlar ve bazıları gerçekten de ayrılmaya başladı. Çok şükür, ne kadar cılız olsa da BM sesini bir dereceye kadar yükseltti ve bunun insan hakları ihlali olacağını, yanlış olacağını, pek çok zorluğa yol açacağını dolayısıyla İsrail’in bu emri yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi. Bunun yanlış olduğunu kesin bir dille söylemek yerine, adeta ricada bulunuyor.
Her neyse, savaşa katılmayan masumların hiçbir suçu yok. Eğer dünya İsrailli kadınları, çocukları ve genel halkı masum görüyorsa Filistinliler de aynı derecede masumdur.
Bu Ehl-i Kitap’ın öğretileri de bu tür katliam ve gaddarlıkların caiz olmadığını söylüyor. Eğer Müslümanlar yanlış davranmakla suçlanıyorsa bu kişilerin kendilerine de bir bakması lazım.
Her durumda bol bol dua etmeliyiz.
Filistin’in elçisi burada TV’de – galiba BBC’de – bir demeç verdi. Soru sorana cevaben şöyle dedi: Hamas militan bir gruptur, hükümet değildir. Filistin hükümetinin onlarla hiçbir bağı yoktur. Aynı zamanda, haklı olarak şu soruyu gündeme getirdi: Eğer gerçek adalet tesis edilecek olsaydı, bu tür şeyler gerçekleşmezdi. Eğer büyük güçlerin çifte standartları olmasaydı, dünyada bu kadar huzursuzluk ve savaş yaşanmazdı. Dolayısıyla bu çifte standartlar ortadan kalkarsa bu tür savaşlar da ortadan kalkar.
Bunlar benim, uzun zamandır İslam’ın öğretileri ışığında dile getirdiğim şeylerdir. Karşımızdayken hep ‘evet doğrudur’ diyorlar ama ona göre davranmaya yanaşmıyorlar.
Artık tüm büyük güçler ya da Batılı güçler adaleti bir kenara bırakıp Filistinlilere zulüm yapmak için birleşiyor ve her yönden orduların gönderileceği konuşuluyor. Mazlumların resimleri gösteriliyor, ‘şöyle zulüm yapılıyor, böyle zulüm yapılıyor’ deniyor. Medyada yalan haberler yayınlanıyor. Birgün bir haber yayınlanıyor, İsrailli kadın ve çocuklara şöyle vahşet yapılıyor, durumları çok kötü deniyor. Ertesi gün onların İsrailli değil Filistinli olduğu anlaşılıyor. Ancak medya bu konuda hiç özür dilemiyor ve onların dertlerine ortak olmakla ilgili bir tek kelime bile söylemiyorlar. Bu insanlar kimin gücü varsa ona uyarlar. Dünyanın ekonomisi kimin elindeyse ancak onun önünde eğilirler.
Analiz edildiğinde, büyük güçlerin savaş alevlerini söndürmek yerine körüklemeye kararlı oldukları görülüyor. Bunlar savaşı bitirmek istemiyorlar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük güçler savaşlara son vermek amacıyla Milletler Cemiyeti’ni kurdular. Ancak adaletin gereklerini yerine getirmediğinden ve kendi hakimiyetini sürdürme çabasından dolayı başarısız oldu. Ardından İkinci Dünya Savaşı yaşandı ve söylenenlere göre 70 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. Aynı şey şimdi BM’de de oluyor. Dünyada adaleti tesis etmek, mazlumlara destek olmak ve savaşlara son vermeye çalışmak için kuruldu. Ancak bunların hepsi gerçeklikten uzaktır. Herkes sadece kendi çıkarlarıyla ilgileniyor.
Ortalama bir insan, bu adaletsizliklerin yol açacağı savaşın zararlı sonuçlarını tahmin bile edemez; ancak tüm büyük güçler bunun vahim sonuçlarının farkındadır. Ancak buna rağmen adaletin tesisi konusunda gereken özen gösterilmiyor. Kimse buna dikkat etmeye bile hazır değil.
Böyle bir durumda Müslüman ülkelerin en azından akıllarını başlarına almaları gerekir. Aralarındaki ihtilafları ortadan kaldırmalı, birliği sağlamalıdırlar.
Eğer Cenab-ı Hak Müslümanlara Kitap Ehliyle ilişkilerini geliştirmelerini şöyle emretmişse:
تَعَالَوۡا اِلٰی کَلِمَۃٍ سَوَآءٍۢ بَیۡنَنَا وَبَیۡنَکُمۡ
“Bizimle sizin aranızda eşit bir kelimeye gelin ” (Kuran, 3:65)
O halde neden hepsi aynı kelime-yi tevhid itikadına sahip olan Müslümanlar farklılıklarını bir kenara bırakıp birlik olamıyor? Düşünmeli ve birlik olmalıdırlar. Dünyadaki fesadı ortadan kaldırmanın yolu ancak bu olabilir. Adaletin gereğinin yerine getirilmesi ve mazlumların haklarının korunması için birlik olup güçlü bir ses çıkarmalılar. Birlik olurlarsa seslerinin arkasında da güç olacaktır.
Aksi takdirde masum Müslümanların hayatlarının kaybından bu Müslüman hükümetler sorumlu olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)’ in hem zalimlere hem de mazlumlara yardım edilmesi gerektiği yönündeki nasihatini her zaman hatırlamalıdırlar. Bu önemli noktanın anlaşılması lazım.
Yüce Allah, Müslüman hükümetlere akıl ve anlayış versin ve birlik olup adaleti tesis etsinler. Dünya güçlerine akıl ve anlayış versin ki, dünyayı yıkıma sürüklemek yerine, dünyayı yıkımdan kurtarmaya çalışsınlar. Amaçları egolarını tatmin etmek olmasın. Onların unutmaması lazım ki yıkım geldiğinde kendi güçleri de güvende olmayacaktır.
Her halükârda elimizde olan tek şey, dua silahıdır ve her Ahmedi’nin her zamankinden daha fazla onu kullanması gerekir.
Gazze’de bazı Ahmedi aileler de etkilenmiştir. Allah onları da korusun. Nerede olursa olsun tüm masumları ve mazlumları güvende tutsun.
Allah Hamas’a da akıl versin ki, kendi halkına yapılan zulümlerden sorumlu olmasın; kimseye haksızlık yapmasın. Eğer savaşmak zorunda kalacaklarsa bunu İslam’ın emirlerine göre yapmalıdırlar. Başka bir millete düşmanlık bizi adaletli davranmaktan alıkoymamalı. Bu, Yüce Allah’ın emridir.
Yüce Allah, büyük güçlerin her iki tarafta da adaleti tesis etmesini ve böylece barışı tesis etmesini nasip etsin. Bir tarafa meylederek diğer tarafın hakkını gasp etmemelidirler. Haksızlık ve zulüm yapmasınlar.
Allah, bizlere dünya barışına ve güvenliğine şahit olmayı nasip etsin.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver aşağıdaki merhumlardan hayırla bahsetti ve onların cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.
1- İngiltere’den, Fazl Camisi halkasından Doktor Beşir Ahmed Han. Onun cenazesi hazır idi. Merhum geçen gün 92 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum oruca, namaza düşkün, hilafete derinden bağlıydı. Musi idi. Arkasında hanımına ilaveten bir oğul ve altı kız bıraktı.
2- Naib Vekilul Tasnif olarak da görev yapan Dr Şefik Sehgal’in eşi Sayın Vesime Begüm. Merhume geçen gün vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhume musiye idi. Kocasından başka arkasında üç oğul bıraktı. Merhume yumuşak kalpli, kul haklarına riayet eden, yoksullara düşkün ve fedakarlık ruhuna sahipti. O, Ruhani Hazain’i çok derin bir şekilde mütalaa etmişti.
Huzur-i Enver merhumların mağfireti ve derecelerinin yükselmesi için dua etti.
٭…٭…٭