13.12.2024 – Kurata Seriyyesi ve Hz. Resulüllah’ın (sav) sireti

5. Halifetü’l Mesih Hazretleri (Allah yardımcısı olsun) 13 Aralık 2024’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Hz. Resulüllah’ın (sav) sireti ile ilgili olarak bugün bir seriyyeden bahsedeceğim. Kurata Seriyyesi denen bu seriyye 10 Muharrem 6 Hicri’de oldu. Hz. Resulüllah (sav), Muhammed bin Mesleme’yi (ra) otuz atlı birlik ile Kurata’ya doğru gönderdi. Bu görev sırasında hz. Muhammed bin Mesleme on dokuz gece Medine dışında kaldı ve 29 Muharrem 6 Hicri’de Medine’ye geri döndü.

İşte bu olayın detaylarıyla ilgili olarak, Hazret-i Sahibzade Mirza Beşir Ahmed Sahib tarafından farklı kitap ve tarih kaynaklarından derlenen bilgiler şöyledir: “Henüz hicretin altıncı yılı başlamış ve kameri yılın ilk ayı olan muharrem ayının ilk günleriydi ki, Peygamber Efendimize (sav) Necid bölgesinden tehlike haberleri ulaştı. Bu endişe, Beni Bekir kabilesinin bir kolu olan Kuratâ kabilesinden geliyordu. Kuratâ kabilesi, Medine’ye yedi günlük mesafede bulunan Necid bölgesindeki Zariye yerleşim yerinde ikamet ediyordu.

Huzur-i Enver bununla ilgili açıklama yaptı: Bu düşman bir kavim idi ve Medine’ye saldırı planı yapıyordu. Bunun önünü kesmek için Hz. Resulüllah (sav) bu seriyyeyi göndermişti. Böyle bir durumda bile Hz. Resulüllah (sav)  kadınlara ve çocuklara zarar vermemeyi tembih etti ve çok müsamahakar davrandı.

“Bu sırada, Sümame bin Üsal’ın esir düşmesi ve İslam’ı kabul etmesi de zikredilir. Bu olayın detayları, Sîret Hatemün Nabiyye’de şu şekilde anlatılır:

“Bu seriyye, yani Kuratâ seferinden dönüşte, Sümame bin Üsal’ın esir alınması olayı yaşandı. Bir keresinde Peygamber Efendimizin bir elçisi onun bölgesine gitmişti ve Sümame, tüm savaş kurallarını hiçe sayarak onu öldürmek için bir komplo kurmuştu. Hatta bir keresinde Peygamber Efendimizin kendisini öldürmeye bile niyetlenmişti. Muhammed bin Mesleme (r.a.) ve arkadaşları Sümame’yi esir alıp getirdiklerinde onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Sadece şüphe üzerine onu esir almışlardı. Sümame de büyük bir kurnazlıkla kimliğini belli etmedi. Çünkü İslam’a karşı büyük suçlar işlediğini biliyordu ve İslam’ın bu onurlu askerleri, onun kim olduğunu anlarsa belki ona eziyet ederler veya öldürürlerdi. Ancak Peygamber Efendimizden daha iyi bir muamele bekliyordu. Böylece Medine’ye dönene kadar Muhammed bin Mesleme ve arkadaşları Sümame’yi tanımadılar.

“Medine’ye varıldığında Sümame, Peygamber Efendimizin huzuruna getirildi. Peygamber Efendimiz onu görünce hemen tanıdı ve Muhammed bin Mesleme (ra) ve arkadaşlarına, ‘Biliyor musunuz bu kim?’ diye sordu. Onlar bilmediklerini söyleyince Peygamber Efendimiz onlara gerçeği açıkladı. Sonra her zamanki gibi Sümame’ye iyi davranılması emrini verdi ve eve giderek, ‘yemek için ne varsa bir kısmını Sümame için dışarı gönderin’ buyurdu. Aynı zamanda sahabelere, Sümame’yi başka bir yere değil, Mescid-i Nebevi avlusunda bir sütuna bağlayarak hapsetmelerini emretti. Peygamber Efendimizin amacı, Sümame’nin gözlerinin önünde kendi sohbetlerinin ve Müslümanların namazlarının kılınmasıyla onun kalbinin bu manevi manzaralardan etkilenerek İslam’a meyletmesini sağlamaktı.”

“O günlerde Peygamber Efendimiz her sabah Sümame’nin yanına gelir, halini hatırını sorar ve ‘Sümame! Söyle bakalım, şimdi ne düşünüyorsun?’ diye sorardı. Sümame de cevap verirdi: ‘Ey Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)! Eğer beni öldürürsen buna hakkın var, çünkü ben kan döktüm. Ama eğer bana iyilik edersen beni iyiliğin kadrini bilen bir kimse olarak bulacaksın. Ve eğer fidye almak istersen fidye vermeye de hazırım.’ Üç gün boyunca bu soru cevap böyle devam etti. Sonunda üçüncü gün Peygamber Efendimiz kendisi sahabelere, ‘Sümame’yi serbest bırakın’ buyurdu. Sahabeler hemen onu serbest bıraktılar ve Sümame hızla mescitten dışarı çıktı. Herhalde sahabeler onun kendi vatanına döneceğini düşünmüşlerdir. Ancak Peygamber Efendimiz Sümame’nin kalbinin fethedildiğini, üzerine Peygamber Efendimizin kutsi gücünün tesir ettiğini anlamıştı ve sonuç da böyle oldu. Nitekim Sümame yakınlardaki bir bahçeye giderek yıkandı ve geri dönerek Peygamber Efendimizin elini tutup Müslüman oldu. Sonra Peygamber Efendimize şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! Bir zamanlar ben senin şahsına, dinine ve şehrine dünyadaki her şeyden daha çok düşmandım. Fakat şimdi senin şahsın, dinin ve şehrin bana dünyadaki her şeyden daha sevgili oldu.’

Müslüman olmasının ardından Sümame (ra), Peygamber Efendimize şöyle arz etti: ‘Ya Resulullah! Sizin adamlarınız beni esir aldığında ben Kâbe’ye umreye gidiyordum; şimdi bana ne emredersiniz?’ Peygamber Efendimiz ona izin verdi ve dua etti. Sümame Mekke’ye doğru yola çıktı. Oraya varınca Sümame, iman coşkusuyla  açıkça Kureyş içinde tebliğe başladı. Kureyş bu manzarayı görünce gözlerine kan indi ve Sümame’yi yakalayıp öldürmek istediler. Ancak sonra onun Yemame bölgesinin reisi olduğunu ve Yemame ile Mekke arasında derin ticari ilişkiler bulunduğunu düşünerek bu düşüncelerinden vazgeçtiler ve Sümame’yi kötüleyerek serbest bıraktılar. Ancak Sümame’nin (ra) içinde büyük bir coşku vardı ve Kureyşlilerin Peygamber Efendimiz ve sahabelerine yaptıkları zulümler Sümame’nin (ra) gözlerinin önündeydi. Mekke’den ayrılırken Kureyş’e şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki,  Hz. Resulüllah (sav) izin vermedikçe bundan sonra Yemame bölgesinden size bir tane bile buğday tanesi gelmeyecektir.”

“Vatanına döndüğünde Sümame (ra) gerçekten de Yemame’den Mekke’ye giden kervanların geçişini durdurdu. Mekke’nin büyük bir kısmı Yemame’den gelen yiyeceklerle besleniyordu. Bu ticaretin durmasıyla Mekke halkı büyük bir sıkıntıya düştü. Çok geçmeden endişelenerek Peygamber Efendimize şöyle bir mektup yazdılar: “Sen hep merhamet etmeyi emredersin ve biz senin kardeşleriniziz, bizi bu sıkıntıdan kurtar.”

O zaman Mekke’li Kureyş, o kadar çok korkmuştu ki sadece bu mektupla yetinmeyip, reisleri Ebu Süfyan bin Harb’ı da Peygamber Efendimizin yanına gönderdiler. Ebu Süfyan, Peygamber Efendimizin huzurunda ağlayarak yakardı ve sıkıntısını dile getirerek merhamet diledi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Sümame bin Üsal’a Mekkelilerin yiyeceklerini taşıyan kervanlara engel olunmaması yönünde emir gönderdi. Nitekim ticaret tekrar başladı ve Mekkeliler bu musibetten kurtuldular.

Daha sonra Huzur-i Enver, hutbe saniyeden önce, Birleşik Krallıktan muhterem Abdullatif Sahib’in  hazır cenaze namazını ve onun dışında beş merhumun da gaip cenaze namazını kıldıracağını bildirdi. Bunlar, Ravapindi’den sayın Manzur Ahmed’in oğlu  muhterem Tayyip Ahmed Şehid; Filistin Gazze’den sevgili Muhannid Muayyed ebu Avvad; Kadiyan dervişlerinden Molvi Muhammed Eyyüb Batt Sahip; Amerika’nın eski naip emiri Muhterem Doktor Mesud Ahmed Melik Sahip; Merhum Miya Muhammed Şefi’  Sahib’in oğlu Muhterem Şebir Ahmed Lodhi Sahip. Huzur-i Enver bu altı merhumdan hayırla bahsetti  ve onların derecelerinin yükselmesi için dua etti.

  1. Mukarrem Abdül Latif Han Sahib of UK: 11 Eylül’de 85 yaşında vefat etti. Middlesex bölgesinin eski Emir’i idi. Hazret-i Mesih-i Mevud’un (as) sahabesi Hz. Muhammed Zühur Han Sahib Patiyalvi’nin (ra) oğlu ve Hazret-i Muslih-i Mevud’un (ra) doktoru Hz. Dr. Haşmetullah Sahib’in (ra) yeğeni idi. İngiltere cemaatinin ilk üyelerinden biriydi. 55 yıl boyunca yerel ve merkez seviyesinde hizmet etme şerefine nail oldu. Hounslow cemaatinin ilk sadrı idi. Merhum musi idi ve geride iki oğul ve dört kız bıraktı. Allah-u Teala kendisine  rahmet eylesin ve çocuklarını ve neslini de vefa ile hilafet ve cemaate bağlı kılsın.
  1. Ravapindi’den sayın Manzur Ahmed’in oğlu muhterem Tayyip Ahmed Şehid 5 Aralık’ta Rawalpindi’de bir Ahmediyet düşmanı tarafından baltayla şehit edildi. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Ailesinde Ahmediyet, Kadiyan’dan büyük dedesi Ömer Din Sahib vasıtasıyla  başlamıştır. Şehidin dedesi Ahmed Din Sahib, Minare-tül Mesih’in inşası ve Furkan taburunun hizmetinde bulunma şerefine nail olmuştur. Pakistan’ın kuruluşunda 2. Halifetü’l Mesih’in (ra) kafilesiyle birlikte Pakistan’a hicret etti ve Sind’de Kandahar yerleşiminde cemaat kurdu. Merhumun çocuğu yoktu.
  2. Filistin Gazze’den sevgili Muhannid Muayyed ebu Avvad 20 yaşında bir drone saldırısında şehit oldu. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Kebabir Cemaatinin emiri Şerif Ode Sahib, şehidin 20 yaşında beyefendi, az konuşan ve savaş koşullarına rağmen her zaman iyi giyimli bir genç olduğunu yazmaktadır. Ailede Ahmediyet, babası Müeyyid Sahib aracılığıyla olmuştur. Muhtemelen 2009 veya 2010’da ailesiyle birlikte biat etmişti. Şehid, Humanity First ekibinde gönüllü olarak hizmet etme şerefine nail olmuş, çok aktif bir üyeydi.
  3. Kadiyan dervişlerinden Molvi Muhammed Eyyüb Batt Sahip geçtiğimiz günlerde 100 yaşında Kadiyan’da vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Annesi Kerim Bibi Hanımefendi aracılığıyla ailesinde Ahmediyet yerleşmişti. Merhumun yazdığına göre gençliğinde Hz. Resulüllah’ı (sav) bir at üzerinde görmüştü. Bu rüyanın tabirini annesi, Allah Teala’nın ona din görevi yapma şerefi vereceği şeklinde yapmıştı. 1939’da hayatını dine adadı ve idare tarafından İran’a gönderildi, beş yıl orada din hizmetinde bulundu. Daha sonra Kabil, Afganistan’a gönderilmek üzereyken, Kuetta’da iken Kuetta Amir’i, onun Kadiyan’a çağrıldığını söyledi. Hindistan’ın bölünme zamanıydı, Hazret-i Muslih Mevud (ra) hicret etmiş ve Lahor’da ikamet ediyordu. Molvi Sahib Lahor’a vardığında ona Kadiyan’a gitmek için son kamyonun kalkmak üzere olduğu ve bundan sonra başka bir kamyonun gidemeyeceği, bu yüzden Kadiyan’a gitmesi söylendi. Orada çeşitli güvenlik noktalarında görev yapma fırsatı buldu, Hazret-i Muslih Mevud’un (ra) talimatıyla Hindistan’da tebliğ muallimi olarak Jhansi eyaleti, UP’ye gönderildi ve orada çok güzel bir şekilde tebliğ yaptı.
  4. Amerika’nın eski naip emiri Muhterem Doktor Mesud Ahmed Melik Sahip geçtiğimiz günlerde 86 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. O, Hz. Mesih-i Mevud’un (as) sahabesi Hacı Muhammed Abdullah Sahib’in (ra) ikinci kuşak torunu ve Melik Abdurrahman Sahib’in torunu idi. Allah-u Teala’nın lütfu ile musi idi ve 2000 yılında hac farizasını yerine getirmek de kendisine nasip oldu. Pakistan’da eğitimini tamamladıktan sonra Amerika’ya gitti, orada Nebraska Üniversitesi’nden Hayvan Beslenmesi alanında doktora yaptı ve daha sonra çeşitli yerlerde çalıştı. Cemaat hizmetlerinde merhum, 2013’ten vefatına kadar Amerika Ahmediye Cemaatinin Emir yardımcısı ve 1988’den 2013’e kadar Amerika Ahmediye Cemaatinin genel sekreteri olarak hizmet etme şerefine nail oldu. Bunun yanı sıra, Washington dahil olmak üzere ikamet ettiği çeşitli cemaatlerde de başkanlık yaptı. 4. Halifetü’l Mesih’in (rh) kitabı “Revelation, Rationality, Knowledge and Truth” için farklı bilimsel dergilerden referanslar bulma konusunda ekibiyle birlikte hizmet etme şerefine nail oldu ve bu çalışma yıllarca sürdü.
  5. Merhum Miya Muhammed Şefi’ Sahib’in oğlu Muhterem Şebir Ahmed Lodhi Sahip geçtiğimiz günlerde 62 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Ailesinde Ahmediyet, dedesi Miya Şehabuddin Sahib of Lodhi Nangal aracılığıyla olmuş, o da Hilafet-i Saniye’nin başlangıcında biat ederek cemaate katılma şerefine nail olmuştu. Merhum musi idi. En büyük oğlu Ferh Şebir Lodhi, Liberya’da mübelliğdir ve son birkaç yıldır orada hizmet etmektedir. Görevde olduğu için babasının cenazesine ve definine katılamadı.

 

٭…٭…٭

 

 

Önceki

Bebeklik dönemindeki bir çocuğa nasıl davranılmalıdır?

Sonraki

İlk yaşından önce bebeğe nasıl davranılmalı?