15.12.2017 - Yüce İnsanlar - Müslüman Ahmediye Cemaati

15.12.2017 – Yüce İnsanlar

Huzur-i Enver (Atba) Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra Tevbe Suresinin 100. Ayetini okudu.

وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرٖينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذٖينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖى تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ

Tercüme: Muhacirler ve Ensâr’ın ilklerinin önde gelenlerinden ve iyi amellerle itaat ederek kendilerini izleyenler­den, Allah razı oldu ve onlar (da) O’ndan razı oldular. O onlara, içinden ırmaklar akan Cennetler hazırlamıştır. Orada ebediyen kalacaklar. İşte en büyük başarı (da,) bu­dur.

Bu ayette hz. Resulüllah’ın (sav) ashabından bahsedilmiştir ki onlar öne geçenler ve manevi mertebe olarak herkesten yukarda olanlardır, iman seviyelerine ve Allah-u Teala’nın hükümlerine göre amel edenler arasından diğer herkesi geride bırakanlardır. Onlar herkesten önce iman ettiler ve diğerleri onların örneğini taklit etsin diye sonradan gelenler için örnek oldular.

İşte Allah-u Teala burada sahabeleri, sonradan gelenler için taklit edilmeye değer bir örnek olarak gösterdi ve ilan etti: Allah onların iman seviyesinden ve amellerinden razı oldu ve onlar da Allah’ın rızasını elde etmeyi hayatlarının maksadı kıldılar, her durumda Allah’ın şükreden kullarından sayıldılar. Velhasıl Allah-u Teala buyurur ki, kim bu örneğe uyarsa, iman, vefa, ihlas ve salih ameller yapmaya devam ederse, nimetleri elde edenler olacaklar. Nitekim hz. Ömer (ra) şöyle rivayet eder: Resulüllah (sav) buyurdu ki, ben ashabın ihtilafları hakkında Allah’a sorduğumda Yüce Allah bana vahiy indirdi: Ey Muhammed (sav)! Senin ashabının mertebesi Benim nezdimde göğün yıldızları gibidir, onların bazısı bazısından daha parlaktır, fakat nur ise, her birinde vardır, kim senin ashabını takip ederse benim katımda hidayet bulmuştur.

Yüce Allah, hz. Resulüllah’ın (sav) sahabelerine bu makam vermiştir. Onlardan her biri bizim için örnektir. Ashabın makam ve mertebesinden, Allah’ın onlardan razı oluşu ve onların da Allah’tan razı oluşundan bahsederek bir yerde hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Ashab-ı Kiram Allah ve Resulünün yolunda öyle bir sıdk (doğruluk, vefa) gösterdiler ki “radıyallahu anhüm ve radü anh” nidası geldi. Bu, sahabelere nasip olan yüce makamdır, yani Allah-u Teala onlardan ve onlar Allah’tan razı oldular. Bu makamın güzelliği ve mükemmelliği kelimelerle anlatılamaz. Allah’tan razı olmak, kişinin işi değildir, aksine bu, tevekkül, tebettül[1], rıza ve teslim oluşun yüksek mertebesidir, insan bu makama vardığında Mevlasına karşı hiçbir şikayet ve itirazı kalmaz. Ve Allah’ın kulundan razı olması,  kulun tam sıdkı, vefalı oluşu ve ileri derecede pak oluşu, tertemizliği ve tam itaatkar oluşuna bağlıdır. Bundan anlaşılıyor ki Ashab-ı Kiram (rıdvanullahi aleyhim ecmain) irfan ve “sülük”un (yani manevi yolculuğun) bütün derecelerini aşmışlardı.

Kısacası ashab-ı kiram, bizim için örnektir. Hz. Resulüllah (sav) sahabelerin makam ve mertebeleri hakkında şöyle buyurur: Benim sahabelerime karşı Allah korkusuyla davranın, onları ayıplama ve eleştirinin hedefi yapmayın. Onları sevecek olan birisi aslında bana olan sevgisinden dolayı sevecektir ve onlara kin besleyen, aslında bana olan kininden dolayı onlara buğzedecektir. Kim onlara üzüntü verirse o, beni üzdü ve kim beni üzdüyse o, Allah’ı üzdü. Ve kim Allah’ı üzdü ve öfkelendirdi ise o Allah’ın gazabı altındadır.

Hz. Resulüllah (sav) başka bir yerde yine şöyle buyurmaktadır: Benim ashabım hakkında ileri geri konuşmayın, onları tenkit etmeyin. Canım elinde olan Allah adına yemin ederim ki, eğer sizler Allah yolunda Uhud dağı kadar altın harcasanız bile, onların bir, iki yahut bunun yarısı kadar harcamakla elde ettiği ecir ve sevabı elde edemezsiniz.

İşte bunlar, makam ve mertebesi çok yüksek olan ve bizim için örnek olan insanlardır. Eğer Allah rızasını elde edeceksek o zaman onlar aleyhinde konuşmak, düşünmek veya onların mertebesini kafamızdaki (sözde) ölçülere göre tayin etmek şöyle dursun biz onların izleri üzerinde yürümek zorundayız. Onlar bizim için örnektir, makam ve mertebeleri çok yücedir.

Hz. Mesih-i Mevud (as), ashab-ı kiramın makam ve mertebesini bizim daha fazla idrak etmemizi sağladı. O şöyle buyurur: Peygamber Efendimizin (sav) sahabeleri, Rableri ve Peygamberleri için hangi  fedakarlıkları yaptılar, insafla bakmak gerekir. Vatanlarından hicret ettiler, zulme maruz kaldılar, türlü türlü musibetlere katlandılar, canlarını verdiler, ancak adımları sadakat ve vefa üzerinde sabit kaldı. Onları böylesine fedakar yapan neydi? Bu, nuru onların kalplerine vurmuş olan hakiki İlahî sevginin coşkusuydu. Bu yüzden hangi peygamberle mukayese edilirse edilsin, hz. Resulüllah’ın (sav) öğretisi, nefisleri pak kılması, kendisine bağlananları dünyadan nefret eder hale getirmesi, doğruluk için cesaretle kanlarını akıtmaları; bunun bir örneği başka hiçbir yerde bulunamaz.

Hz. Resulüllah’ın (sav) sahabeleri ile aralarındaki sevgiyi, Kuran-ı Kerim iki yerde şöyle resmetmiştir:

وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا مَا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ

Yani, onlardaki muhabbet, dağ gibi altın verilse de yaratılamaz.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: Şimdi başka bir cemaat Vadedilen Mesih’in cemaatidir ki kendinde ashabın rengini yaratması gerekir. Sahabelerin cemaati,  Kuran-ı Kerim’in, kendilerinin methiyle dolu olduğu o pak cemaat idi. Peki siz öyle misiniz? Çünkü, Allah-u Teala, Mesih ile birlikte olacak insanlar, sahabelerle müsavi olacaklar buyurdu.

Sahabeler, malını, vatanını Hak yolunda veren, her şeyi bırakan insanlardı. Hz. Sıddık-ı Ekber (Ebubekir) radiyallahü anhünün davranışını çoğunuz duymuşsunuzdur. Bir defa Allah yolunda mal verilmesi emri verildiğinde, evdeki her şeyi alıp geldi. Hz. Resulüllah (sav) evde ne bıraktın diye sorduğunda, Allah ve Resulünü bıraktım, dedi.

O şöyle buyurur: Hem Mekke reisi, hem de çok sade hayat, onlar sanki Allah yolunda şehit idiler. Onlar için, kılıçların gölgesinde cennet vardır, yazılmıştır. Ancak bizim için şartlar bu kadar zor değildir. Çünkü bizim için,  “yadaul harp” yani Mehdi geldiğinde savaşılmayacaktır, yazılmıştır. Ondan sonra Vadedilen Mesih ve Mehdi hazretleri sahabelerin yaşam tarzını şöyle resmeder: Dikkat ediniz, acaba Peygamber Efendimizin (sav) yüce ashabı (ra) rahatına ve keyfine düşkün insanlar olduğu için mi kafirlere galip geldi? Sadece kolaylıklara talip oldukları için mi kafirlere üstünlük sağladılar? Hayır! Kesinlikle hayır. Çünkü önceki kitaplarda da onlar hakkında “geceleri ibadetle, gündüzleri oruçla geçirenler olacaklar” denmiştir.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Hz. Resulüllah’ın (sav) manevi tesir kuvveti neticesinde sahabelerde meydana gelen örnek nasıldı? Bunun bazı örneklerini sunuyorum.

Hz. Ömer’in (ra) tevazusu ile ilgili bir olay şöyle anlatılır: Birisi hz. Ömer’e (ra), sen Ebubekir’den daha iyisin, dedi. Bunun üzerine hz. Ömer (ra) ağlamaya başladı ve şöyle dedi: Vallahi Ebubekir’in bir gecesi ve bir gündüzü, Ömer ve evlatlarının bütün hayatından daha iyidir. Ben size o gece ve gündüzü anlatayım mı? O gece şuydu: Resul-i Kerim (sav) hicret ederek gece vakti gitmek zorunda kaldığında hz. Ebubekir (ra) kendisine destek oldu. Ve o gün şuydu: Hz. Resulüllah (sav) vefat ettiğinde ve Araplar namaz ve zekatı reddettiğinde, o zaman benim önerime aykırı olarak cihada azmetti ve Allah-u Teala kendisini bunda başarılı kılarak onun haklı olduğunu ispat etti.

Hz. Resulüllah’ın (sav) başka bir yüce sahabesi, üçüncü halife de olan  hz. Osman (ra) idi. Hz. Aişe (ra) buyurur ki, Hz. Osman (ra) en fazla sıla-ı rahim yapan (akrabaları ziyaret edip gözeten), en fazla Allah’tan korkan birisiydi. Mescid-i Nebevi’nin genişletilmesi gündeme gelince hz. Resulüllah (sav), etrafında ne kadar yer varsa Mescid-i Nebevi’ye dahil edilsin buyurdu. Tabii ki o yerlerin satın alınması gerekiyordu, o zaman hz. Osman derhal ben alırım diyerek önce öne çıktı ve  on beş bin dirhem vererek o yerleri satın aldı.

Müslümanların su sıkıntısı baş gösterdi. Bir Yahudinin kuyusu vardı ve fakat oradan su almak sıkıntılı idi. Bunun üzerine hz. Osman, o Yahudi ne kadar istediyse verip kuyuyu satın aldı ve Müslümanlara su kolaylığı sağladı.

Yine Hz. Ali (ra) vardı. Emir Muaviye birisine hz. Ali’nin vasıflarını anlatmasını söyledi. O adam şöyle dedi: O, çok cesaretli  ve mücadeleci idi, yılmaz yeteneklere sahip idi. Sözü kesin ve adaletli olurdu. Ondan ilim pınarları fışkırır ve her yanından hikmet akardı. Dünya ve onun çekiciliğinden nefret eder, geceyi ve yalnızlığı severdi. Çok ağlayan ve tefekkür eden birisi idi. Bizlerin arasında, bizim gibiydi, çok sade bir hayatı vardı. Vallahi, onunla sevgi ve yakınlık ilişkimiz olmasına rağmen onun heybetinden dolayı söz söylemekten çekinirdik. O, dindar insanlara saygı gösterir, yoksullara sığınak olurdu.  Güçlünün duruşu haksız ise ona taviz vermezdi. Emir Muaviye, doğruyu söyledin dedi ve ağlamaya başladı.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: Peygamber Efendimiz (sav) ve ashabının dönemine bir göz attığımızda, onların çok sade bir yaşantısı olduğunu anlıyoruz. Bir kap kalaylandıktan sonra nasıl tertemiz olursa, sahabelerin kalbi de İlahî kelamın nuru ile nurlanmış ve nefsani pisliğin paslarından tamamıyla arınmıştı. Sanki “kad eflaha men tezakka” (kendini pak eden başarıya ulaştı) ayetinin gerçek tezahürleriydiler. Eğer insan bu şekilde temiz olursa ve kendisini kalaylanmış kap gibi parlatırsa İlahî nimetler bir yemek gibi onun içine konur. Ancak bu devirde “kad eflaha men tezekka” ayetinin tezahürü olan kaç kişi vardır.

İşte biz kendimizi ıslah etmek ve kaplarımızı parlatmak için çaba sarfetmeliyiz. Bu çağda Peygamber Efendimizin (sav) gerçek aşığına  iman etti isek, onun bütün söylediklerini hayata geçirdiğimiz takdirde gerçek Müslüman sayılabiliriz. Allah bunları yapmaya bizi muvaffak kılsın. Amin.

Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2017-12-15.html


[1] Tebettül, Allah dışındaki her şeyden ilgisini kesip ihlas ile hakka yönelmek demektir. (çev.)

Bir Öncekini Oku

8.12.2017 – Allah’ın rızasını arayın

Bir Sonrakini Oku

22.12.2017 – Yüce insanlar-Ashab-ı Kiram