Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 17 Temmuz 2020’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Geçen hutbelerde Hz. Saad bin Muaz’dan bahsediyordum. Ahzap gazvesinden bahsederek Hz. Mirza Beşir Ahmed şöyle yazar: Bu savaşta Müslümanlarda fazla can kaybı olmadı, sadece beş altı kişi şehit oldu. Kafirlerden de sadece üç kişi öldü. Fakat bu savaşta Kureyş o kadar şaşkınlığa uğradılar ki bir daha asla Müslümanlara karşı birleşerek saldırma gücü bulamadı.
Hz. Saad bin Muaz (ra) Ahzap gazvesinde bileğinden yara aldı ve bunun neticesinde şehit oldu. Saad (ra) uzun boylu ve iri cüsseli birisiydi. Hz. Aişe (ra) Hendek Gazvesinde Hz. Saad’ın bedeninde bir zırh gördü, onun iki tarafı zırhın dışına taşmıştı. Hz. Saad (ra) yaralandığında şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Beni Kureyza’dan (hainliklerinin intikamı alınıp) kalbim soğuyuncaya kadar bana ölüm verme. Hz. Saad’ın koluna ok saplanınca Hz. Resulüllah (sav) kendi eliyle okun ucunu çıkarttı ve yarayı dağladı. Sonra Peygamber Efendimiz (sav) yakınında olup durumuna bakabilmek için ona mescitte çarşaf ile bir bölüm ayırttı. Aynı şekilde hemşirelik konusunda uzman olan Rufeyda isimli bir bayanı ona hizmet için görevlendirdi.
Yarası kuruyup iyileşmeye başladığında Hz. Saad (ra) şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Kureyş ile savaş daha bitmediyse Sen beni, onlara karşı koymam için hayatta tut, eğer Sen onlarla bizim aramızdaki savaşı sona erdirdiysen o halde bu yarayı benim şehit olmam için bir vesile kıl. Aynı gece onun yarası patladı ve kanamaya başladı. Hz. Resulüllah (sav) Hz. Saad’ın başını kucağına koydu ve onu bağrına bastı. Hz. Saad’ın kanı Peygamber Efendimizin (sav) yüzüne ve sakalına bulaşıyordu. Hz. Resulüllah (sav) onun için şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Hayır ile kabul buyurduğun ruhlarla birlikte Saad’ın ruhunu da hayırla kabul et. Hz. Saad şehit olduğunda otuz yedi yaşındaydı.
Hz. Mirza Beşir Ahmed şöyle der: Hz. Saad’ın vefatı Müslümanlar için telafisi olmayan bir kayıptı. Saad’ın (ra) Ensar arasındaki makamı, muhacirler arasında Hz. Ebubekir’in makamına yakındı. Onun vefatı Hz. Resulüllah’ı (sav) çok üzdü ve Peygamber Efendimiz sabır ile bunu karşıladı, Saad’ın (ra) cenaze namazını kıldırdı ve defin için bizzat teşrif etti. Galiba bu olayda buyurdu ki Saad’ın ölümü üzerine Rahman olan Allah’ın arşı sallandı.
Hz. Resulüllah (sav) Saad’ın (ra) annesine şöyle buyurdu: Senin oğlun, Allah’ın gülümsediği ilk şahıstır. Yine aynı şekilde Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Saad bin Muaz’ın cenazesine, yetmiş bin melek geldi, bundan önce yeryüzüne asla inmemişti. Hz. Saad’ın (ra) cenazesinden geri dönerken Peygamber Efendimizin gözyaşları sakalına akıyordu.
Bir müddet sonra Peygamber Efendimize bir miktar ipek örtü, hediye olarak sunuldu. Sahabeler onun yumuşaklığından ve güzelliğinden çok etkilendiler ve onu olağanüstü bir şey olarak gördüler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Vallahi! Cennette Saad’ın elbisesi bundan çok daha yumuşak ve iyidir.
Huzur-i Enver ikinci olarak, bir diğer sahabe Hz. Saad bin Ebi Vakkas’tan bahsetti. Onun künyesi Ebu İshak idi. Kendisi, peygamber Efendimizin annesinin kabilesi olan Kureyş’in Beni Zühre kabilesinden idi. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz Hz. Saad’a dayı derdi. O, aşere-yi mübeşşere (hayattayken cennetle müjdelenen on kişi) den biri idi. İslamiyet’i kabulü ile ilgili Hz. Saad bir rüya gördü; Rüyasında kendisi karanlık içindeydi ki birdenbire ay doğdu, bunun üzerine o tarafa doğru yürümeye başladı, bu esnada bir de ne görsün, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Hz. Zeyd bin Harise de o yöne doğru gidiyorlar. Hz. Saad bin Ebi Vakkas, Hz. Ebubekir’in tebliği ile İslam’ı kabul etti ve o zaman yaşı 17 veya 19 idi.
Hz. Saad’ın annesi, Saad İslam’ı inkâr etmedikçe onunla konuşmayacağına yemin etti, nitekim hiçbir şey yemez içmez oldu. Saad’ın (ra) annesinin durumu iyice kötüleşince Hz. Saad ona şöyle dedi: Ey annem! Eğer senin bin tane canın olsa ve hepsi teker teker çıksa bile yine de ben dinimi bırakacak değilim.
İslam’ın ilk günlerinde Müslümanlar Mekke’nin kuytu yerlerinde gizlenerek namaz kılıyorlardı. Kafirler bunu görüp alay ediyorlar ve İslam dinini ayıplıyorlardı, nihayet bu durum kavgaya kadar vardı. Hz. Saad, bir müşriğin kafasına deve kemiği ile öyle sert bir şekilde vurdu ki kafası yarıldı. İslam’da bu akan ilk kandı.
Şeb-i Ebi Talip’teki muhasara günlerinde, sıkıntı çekenler arasında Hz. Saad da vardı. Bir gece Hz. Saad ayağının altında yumuşak bir şey olduğunu hissetti, şiddetli açlıktan dolayı onu alıp yuttu. O derdi ki, ben onun ne olduğunu hala bilmiyorum. Aynı şekilde bir defa eline bir deri parçası geçti, o onu temizleyip kaynattı ve üç gün onunla idare etti.
Hz. Saad bin Ebi Vakkas ilk hicret edenlerden idi. Peygamber Efendimiz (sav) onunla Hz. Mus’ab bin Umeyr yahut Saad bin Muaz arasında muvahat (kardeşlik) kurdu.
Hz. Saad bin Ebi Vakkas, Kureyş’in cesur binicilerindendi. Gazvelerde Peygamber Efendimizi korumakla sorumlu sahabeler arasında o da vardı. Bir rivayete göre ashab-ı kiram arasında dört kişi, Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Zübeyr ve Hz. Saad bin Ebi Vakkas çok güçlü bir şekilde saldıran kimselerdi.
Medine hicretinin ilk günlerinde Müslümanlar için her zaman kafirlerin saldırma tehlikesi vardı, bu yüzden Müslümanlar çoğu geceler uyanık dururlardı. Yine böyle bir gece Hz. Resulüllah (sav) uyuyamayınca keşke sahabelerimden birisi bu gece nöbet tutsa, buyurdu. Hz. Aişe (ra) şöyle beyan eder. Aynı esnada bizler silah sesleri duyduk. Peygamber Efendimiz (sav) kimsin, deyince dışardan, ben Saad bin Ebi Vakkas’ım diye ses geldi. Peygamber Efendimiz (sav) niye geldin deyince o, nöbet tutmak için hazırım diye arz etti. Hz. Resulüllah (sav) Hz. Saad için şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Saad Sana dua ettiği zaman Sen onun duasını kabul buyur.
Peygamber Efendimizin bu duasının bereketiyle Hz. Saad (ra) duaları çok kabul edilen birisiydi. Bir defa bir adam Hz. Ali’ye küfür ediyordu, bunun üzerine Hz. Saad (ra) onun lafını kesti ve Hz. Ali’nin (ra) faziletlerini anlattı. Sonra şöyle dua etti: Ey Allah’ım! Eğer bu adam Hz. Ali’ye küfür ettiyse bu ortam dağılmadan önce Sen kudretinin alametini göster. Nitekim o adamın bineği onu yere düşürdü ve başı taşa çarptı, bunun sonucu kafası yarıldı ve öldü.
Ahzap Gazvesinde hendekte bir yerde zayıflık olunca Hz. Resulüllah (sav) orayı korumak için üst üste uyanık kaldı, o kadar ki tamamen bitap düştü. Peygamber Efendimiz (sav), keşke ihlaslı bir Müslüman olsa da ben azıcık istirahat etsem, buyurdu. Bu esnada dışardan Hz. Saad bin Ebi Vakkas’ın sesi geldi. Peygamber Efendimiz sorunca, nöbet tutmaya geldiğini söyledi. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Hendeğin yıkılan yerine git ve orada nöbet tut.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver iki merhumdan hayırla bahsetti. Onlardan birincisi sayın Master Abdussemi Han, 6 temmuzda Rabvah’ta vefat etti. İnna Lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum 1937’de doğdu. Dedesi Katgari’li Çodri Abdusselam Han bey, Hz. Mesih-i Mevud’un (as) sahabesiydi. Merhum, Rabvah’ta Talim-ül İslam yüksek okulunda müdür olarak görev yaptı. Aynı şekilde Zaim Ensarullah ve Dar-ür Rahmet halkasının sadırı olarak da hizmet etme saadeti nasip oldu. Huzur-i Enver dedi ki, merhum benim de öğretmenimdi. Okulda çok güzel bir şekilde okutur, yüzünde her zaman yumuşaklık olur ve güzel bir şekilde anlatırdı. Merhumun bir oğlu ve bir kızı vardır.
İkincisi sayın Seyyid Mucibullah Sadık, 28 mayısta 83 yaşında vefat etti. İnna Lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum Korlzfild (UK) sadır cemaat olarak hizmet etti. Aynı şekilde İngiltere Cemaati emirinin ofisinde 16 yıl gönüllü çalıştı. Merhum teheccüd namazına düşkün, cemaati ve hilafeti seven, birçok iyi özelliklere sahip idi. Arkasında eşine ilaveten iki oğul ve iki kız bıraktı.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Bizim eski çalışanımız ve Esir-i Rah-i Mevla olan sayın Rana Naimüddin bey merhumdan daha önce bahsetmiştim. Onun da cenaze namazını inşallah bugün eda edeceğim. Allah-u Teala hepsine mağfiret ve rahmet ile davransın. Amin.
٭…٭…٭