18.09.2020 - Hz. Resulüllah’ın (sav) yüksek mertebeli Bedir sahabesi Hz. Bilal Bin Rebah’ın güzel vasıfları - 2 - Müslüman Ahmediye Cemaati

18.09.2020 – Hz. Resulüllah’ın (sav) yüksek mertebeli Bedir sahabesi Hz. Bilal Bin Rebah’ın güzel vasıfları – 2

Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 18 Eylül 2020’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:

Bedir sahabelerinden Hz. Bilal ile ilgili rivayetler devam ediyordu. Hayber gazvesinden dönüşte konaklama yapıldığında Hz. Resulüllah (sav) Hz. Bilal’e, bu gece namaz vaktini kolla, buyurdu. Yani namaz vaktinde bizi uyandır. Hz. Bilal, gücü nispetince nafile namaz kılmaya devam etti, fakat sabah namazından önce onun da gözleri kapandı. Velhasıl, sabah namazına Hz. Bilal de uyanamadı, güneş çıkıncaya kadar başka kimse de uyanamadı. En önce Hz. Resulüllah (sav) uyandı ve Hz. Bilal’i çağırttı. Hz. Bilal, uykuya yenik düştüğünden dolayı özür diledi, bunun üzerine Hz. Resulüllah (sav) oradan hareket etme emri verdi. Biraz gittikten sonra Peygamber Efendimiz namaza hazırlanılmasını emretti. Bu durumda da Hz. Bilal kamet okudu. Namazdan sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: Birisi namazı unutursa, hatırladığında eda etmesi gerekir.

Mekke’nin fethedildiği gün Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Bilal’e Kabe’nin çatısında ezan okumasını söyledi. Aynı şekilde Hz. Resulüllah (sav) Kabe’ye girdiğinde, Kabe’nin iki sütunu arasında namaz kıldığında Hz. Bilal de kendisiyle birlikte idi.

Hz. Muslih Mevud (ra) Mekke’nin fethi ile alakalı olarak Hz. Bilal’den bahsederek şöyle der: Hz. Abbas (ra), Ebu Süfyan’ı alarak Hz. Resulüllah’ın huzuruna geldi, Ebu Süfyan orada Peygamber Efendimize biat etti ve akrabalık bağını dile getirerek Mekkeliler için aman diledi. Peygamber Efendimiz (sav), Kabe’ye veya Ebu Süfyan’ın evine girenler ile silahını bırakan veya evinin (içinde kalıp) kapısını kapatan herkese aman verileceğini ilan etti. Ebu Süfyan, sokaklardaki biçareler öldürülecek mi, diye arz etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) bir sancak hazırlattırdı ve şöyle buyurdu: Kim Bilal’in sancağı altına girerse ona da aman verilecektir. Bunun üzerine Ebu Süfyan rahatladığını belirterek bunları duyurdu ve Mekke’ye girdi. Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Bu olaydaki en önemli konu Hz. Bilal’in sancağıdır. Hz. Resulüllah (sav) liderdi, fakat kendisiyle beraber ileri gelen sahabeler ve etkili kimselerden hiçbirinde sancak yoktu.  O zaman sadece Hz. Bilal, öyle biriydi ki kendisinin Mekke’de hiçbir akrabası yoktu ve ona o kadar zulüm yapılmıştı ki öyle bir zulüm başka birine yapılmamıştı. Velhasıl o gün İslam ordusu on bin kişiyle Mekke’ye girerken Hz. Bilal, bana yapılan zulümlerin karşılığı alınacak, diye düşünüyordur herhalde. Bu esnada Hz. Resulüllah (sav) tarafından aman verileceği ilan edildiğinde Hz. Bilal, benim intikamım kaldı (alınmadı) diye düşünüyordur. Peygamber Efendimiz (sav) genel af ilan etmesinin sadece bir kişiye üzüntü verebileceğini görünce öyle bir intikam aldı ki dünya yaratıldığından beri ve birinin eline güç geçtiğinden beri böyle bir intikam alınmadı. Peygamber Efendimiz, bütün zalimleri,  eğer kendi canını, hanımının ve çocuklarının canını kurtarmak isterlerse Bilal’in sancağının altına girmeye mecbur etti. Hz. Bilal’in göğsüne ayağını basmış her şahısın başı Hz. Bilal’in ayakkabılarına doğru eğdirildi. Bu karşılık, Hz. Yusuf’un verdiği karşılıktan daha şanlıydı. Çünkü Hz. Yusuf, babasının hatırı için kendi kardeşlerini affetmişti, fakat Hz. Muhammed (sav) amcalarını ve kardeşlerini bir kölenin vasıtasıyla affetti.

Huzur-i Enver, “Seyr-i Ruhanî”den alıntı yaparak yukardaki ayrıntıları sunduktan sonra  “Dibaçe Tefsir-ül Kuran”dan bir miktar özet rivayetler de sundu.  Huzur-i Enver şöyle dedi: Bazı kimseler her iki anlatım arasındaki önemli noktaları bırakıp fark olduğunu göstermeye çalışırlar. Her iki anlatım arasında detaylar ve özet dışında olaylar ve neticeleri bakımından hiçbir fark yoktur.

Habeşistan kıralı Necaşi, Hz. Resulüllah’a (sav) hediye olarak üç mızrak göndermişti. Onlardan birini Peygamber Efendimiz (sav) kendisine ayırmıştı. Bayramlarda Hz. Bilal (ra) Peygamber Efendimizin önü sıra o mızrağı alıp yürür ve belirli bir yerde onu dikerdi, Peygamber Efendimiz (sav) ona doğru namaz kılardı. Hz. Resulüllah’tan sonra Hz. Bilal aynı şekilde Hz. Ebubekir’in önü sıra yürürdü.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra Hz. Bilal,  cihada gitmek için Hz. Ebubekir’den izin istediğinde Hz. Ebubekir şöyle dedi: Ben sana Allah’ın ismini anarak saygınlığını ve hakkını hatırlatıyorum. Ben artık yaşlı ve zayıf birisiyim, vefatım yakındır, bu yüzden benim yanımda kal. Hz. Bilal (ra), Hz. Resulüllah’tan sonra hiç kimse için ezan okumayacağı şartı ile Mekke’de kalmaya razı oldu. Hz. Ebubekir’in vefatından sonra Hz. Ömer de aynı şekilde ısrar etti, ancak Hz. Bilal cihada gitmek için ısrarcı oldu. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine izin verdi.

Hz. Bilal, Şam’da ikamet ederken bir defa Peygamber Efendimizi rüyasında gördü. Peygamber Efendimiz buyuruyordu ki ey Bilal! Bu ne taş yürekliliktir, bizim ziyaretimize geleceğin vakit daha gelmedi mi acaba? Hz. Bilal son derece üzgün bir şekilde uyandı, Medine’ye varıp Hz. Resulüllah’ın mübarek kabrine gitti ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin oraya gittiler. Hz. Bilal onları öptü ve boyunlarına sarıldı. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin şöyle dediler: Biz istiyoruz ki sabah ezanını siz okuyun. Rivayet eden der ki, o gün Hz. Bilal’in ezanını duyup duyguların coşmasıyla Medine sarsıldı ve insanlar Peygamber Efendimizin zamanını yad ettiler.

Bir rivayete göre Şam’a gittiğinde Hz. Ömer’in isteği üzerine Hz. Bilal ezan okudu.

Hz. Muslih Mevud (ra), Hz. Bilal’in (ra) son zamanlarından bahsederek şöyle der: Hz. Bilal (ra) ömrünün son günlerinde Şam’a gitmişti. Orada kendisi bir yerde evlilik için rica etti ve şöyle dedi: Ben Habeşliyim isterseniz kız vermeyebilirsiniz ama eğer beni Hz. Resulüllah’ın (sav) sahabesi sayarak kız verirseniz bu büyük bir iyilik olacaktır. Onlar kendisine kız verdiler ve o Şam’da kaldı.

Hz. Ömer (ra) Şam’da divanlar (maaş defterleri) tanzim ettirdiğinde Hz. Bilal’den, kendi hesap kitabı için kimi temsilci yapacağını sordu. Hz. Bilal şöyle cevap verdi: Ebu Revaha’yı seçeceğim, ben kendisini Hz. Resulüllah’ın benimle onun arasında tesis ettiği kardeşlik sebebiyle asla bırakmayacağım.

Hz. Bilal’in dürüstlüğü şu olaydan da anlaşılmaktadır: Onun kardeşi kendini Araplardan sayardı ve onlardan olduğunu düşünürdü. O bir Arap bayan ile nikahlanmak için mesaj gönderdi, onlar, eğer Bilal gelirse nikahlandırırız diye şart koydular.  Hz. Bilal oraya vardı ve kelime-yi şehadet okuyup şöyle dedi: Ben Bilal bin Rebah’ım ve bu benim kardeşimdir, ancak bu, ahlak ve din bakımından iyi bir adam değildir. Siz nikahlandırmak istiyorsanız nikahlandırın, istemezseniz vazgeçin. Onlar, madem ki senin kardeşindir, nikahlandıracağız, dediler.

Bir defa bazı kimseler Hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna çıktılar ve filan şahısla kızkardeşimizi evlendirin dediler. Peygamber Efendimiz, Bilal ile ilgili ne düşünürsünüz, buyurdu. O kimseler üç defa Peygamber Efendimizin huzuruna çıktılar ve Peygamber Efendimiz her seferinde aynı cevabı verdi. Üçüncü defa da Bilal’den bahsettikten sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: Cennet ehlinden olan bir kimseyle ilgili düşünceniz nedir? Bunun üzerine o kimseler kızkardeşlerini Hz. Bilal ile nikahladılar.

Bir defasında Hz. Ömer’in hilafet döneminde bayram günü Kureyş’in büyük liderlerinin çocukları Hz. Ömer’in huzuruna çıktılar Tesadüfen aynı vakitte Hz. Bilal, Hz. Ammar ve Hz. Süheyb vesaire de Hz. Ömer ile görüşmeye geldiler. Hz. Ömer, Hz. Bilal vesair ashaba kendi yakınında yer vermek için, o liderlerin çocuklarına geri çekilmelerini söyledi. Onlar geri gide gide ayakkabıların yanına kadar gerilediler. Dışarı çıkıp birbirlerine rezil olduklarından bahsedince onlardan birisi, bu bizim babalarımızın, dedelerimizin yaptıklarının neticesidir, dedi. Sonra onların hepsi Hz. Ömer’in huzuruna tekrar çıkıp bu rezil düşmenin lekesini temizlemenin yolunu sordular. Hz. Ömer, bundan dolayı o kadar duygulandı ki onlara herhangi bir cevap veremedi ve ancak eliyle Şam tarafını işaret etti. Şam’da o zaman İslam orduları cihatta idiler. O gençler hemen o anda develerine binip Şam’a doğru yola çıktılar. Tarihin söylediğine göre onlardan bir teki bile canlı olarak geri dönmedi.

Hutbenin sonunda Huzur-i Enver şöyle dedi: Velhasıl fedakarlıklar yapılırsa işte ancak o zaman makam elde edilir. İslamiyet’in bu güzel talimatıdır ki kim başlangıçtan itibaren fedakarlıklar yaparsa, ister Habeşistanlı bir köle bile olsa her halükârda onun makamı yüksek olur. Hz. Bilal ile ilgili konular daha devam ediyor, kalanını inşallah gelecek sefer anlatacağım.

٭…٭…٭

 

 

Bir Öncekini Oku

Çalıştığım için düzenli namaz kılamıyorum. 5 vakit namaz kılamayan, 2 vakit kılsa sevabını alır mı?

Bir Sonrakini Oku

Dinden dönmenin cezası ölüm müdür?