ABDULLAH UWE WAGİSHAUSER: “Tecrübelerimizi paylaşmaya hazırız”
Almanya‘da ilk tüzel kişilik statüsünü elde eden İslami cemaat olarak gündeme düşen Ahmediye hakkında Türklerin çoğu bilgi sahibi değil. Tam olarak nasıl bir cemaat olduklarını ve elde ettikleri statünün Almanya‘da yaşayan diğer Müslümanlar için ne ifade edebileceğini, projelerini öğrenmek için, internet sitelerinde ‘Almanya‘nın emiri’ olarak tanımladıkları Abdullah Uwe Wagishauser ile görüştük.
Cemaatin ‘Almanya‘nın emiri’ olarak tanımladığı Abdullah Uwe Wagishauser 1976 yılındaki Hindistan seyahatinde Ahmediye Cemaati ile tanışmış.
1950 yılında memur bir ailenin çocuğu olarak doğan Wagishauser, gençlik yıllarında hippiliğe merak salmış, 1976 yılındaki Hindistan seyahati esnasında da Ahmediyye Cemaati ile tanışıp İslamiyet’i seçmiş. 1984 yılından bu yana dünya çapında 10 milyon takipçisi olduğunu iddia ettikleri cemaatin Almanya temsilciliğini yapan Wagishauser ile Frankfurt‘un sanayi bölgesinde yer alan Ahmediyye Cemaati’nin merkezinde buluştuk.
Binanın kapısında yoğun güvenlik önlemleri, park yerinde ise Almanya‘nın her yerinden arabalarla karşılaştık. İçeri girdiğimizde ise 5. Halife olarak kabul ettikleri Mirza Masrur Ahmed‘in da orada ziyarette olduğunu öğrendik. Görüşmemize cemaatin hukuk ve basın danışmanı da dahil oldu. Yüzlerce misafirin bulunduğu binada tek bir kadına rast gelmeyişimiz, Almanya’da sıkça tartışılan ve diyaloğu engelleyen ‘İslam’da kadının konumu’ önyargısından bu cemaatin pek de muzdarip olmadığını aklımıza getirdi. Wagishauser ile mülakatımızdan Almanyalı Müslümanlar, özellikle de İslami kuruluşların ilgisini çekecek açıklamalar çıktı.
ZAMAN: Reform hareketi olarak nitelendirdiğiniz cemaatinizin Almanya‘da 35 bin üyesi ve 36 kubbeli minaresi var. Üyeleriniz hangi milletlerden oluşuyor ve planlama aşamasında olan kaç caminiz var?
WAGİSHAUSER: Şu aralar toplam 12 arsa satın alınmış ve inşaatlar başlamış durumda. Cemaatimizin yüzde 80’i Pakistanlı Ahmediyye Müslümanları, diğer yüzde 20’si ise Alman, Türk ve diğer milletlerden oluşuyor. Çoğunluğun Pakistanlı olması bu hareketin o ülkede oluşmasından ve bizlerin orada ciddi bir takip altında olmamızdan kaynaklanıyor. 2011 yılında iki camiimize saldırıldı. 70 kişi öldü ve çok sayıda yaralı vardı. Takibi yapanlar radikal Talibancılar ve hükümet bizi gerektiği şekilde korumuyor. Bu takip dalgaları esnasında birçok Ahmediyye mensubu Batı ülkelerine yerleşti.
CAMİ İNŞAATINDAN ÖNCE YEREL SİYASETLE DİYALOG ÖNEMLİ
ZAMAN: Birçok Avrupa ülkesinin minare ve kubbe ile sorunları var. 36 rakamı bu ortamda hedef olarak hiç de fena değil. Bu sorunu nasıl aştınız?
WAGİSHAUSER: 36 caminin 36 farklı öyküsü var. 25 yıl önce çok daha kompleks ve zordu. Bizimle birlikte sanırım çevre de nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini öğrendi. Bir cami inşa edilmesi sadece Müslümanlar için değil yerel halk için de temel anlamda önemli hale geldi. Çünkü bu şekilde aniden herkes aktif hale geliyor. Hıristiyanlar ve tabii sağcılar aktifleşiyor. Yine sessiz kalan çoğunluk da aniden aktif hale gelip bu fenomenle vakit geçirmeye başlıyor ve bu süreçte gerçekten heyecan verici şeyler olabiliyor. Durum artık git gide pozitif hale geldi. Bazı cami projeleri gerçekten aşırı derece zordu. İlk cami projemizi Doğu Almanya‘da Berlin‘de başlattık. Çok ciddi bir direnç söz konusuydu. Sağcılar yaklaşık 6 bin kişiyi sokağa döktü. Fakat projenin hukuki anlamda dokunulmazlığı vardı. O esnada aynı zamanda dünya futbol turnuvasının olması çok olumlu oldu. Uygar ve hoşgörülü bir tablonun sergilenmesi gerektiği bir zamanda proje siyasi destek gördü. Edindiğimiz tecrübelere göre en geç altı ay sonra durum sakinleşmiş ve komşularla iyi iletişim sağlanmış oluyor. Bence bu hususta işin sırrı cami projesi başlamadan yerel siyasetle münasebetlerin iyi olmasında saklı. Almanya‘daki 220 şubemizin sosyal faaliyetleri sayesinde yerel siyasiler ile ilişkiler iyi. İnsanlarla iletişime geçmek gerekiyor, biz bu tecrübeyi edindik.
ZAMAN: Riedstadt‘ta yerli imamların eğitimi için bir İslam Teoloji Enstitüsü kurmuşsunuz. Bu enstitünün katılımcıları nereden geliyor? Şu an eğitim alan kaç kişi var? Oradan mezun olanların işyerleri nereler olacak?
WAGİSHAUSER: Kaydolan öğrenciler cemaatimizin üyeleri. Çoğu burada doğup büyümüş, okul eğitimini tamamlamış, Abitur ve benzeri bir mezuniyeti olan gençler. Sınav sonucu seçilen gençler yedi yıllık bir eğitime tabi tutuluyor. Bu eğitimde İslam teolojisi, fıkıh, hukuk, kıyaslamalı din bilimleri, tefsir, Kuran gibi dersler görüyorlar. Bu çok yoğun eğitimin yanı sıra Urduca, Arapça, Almanca, Alman tarihi ve edebiyatı gibi eğitimler de alıyorlar. Kurumlarımızda cemaat üyelerine sosyal danışmanlık edecek imamlarımızın aynı zamanda İslamiyet hakkında bilgi verebilmelerini de istiyoruz. Bunun için bu ülkede olup biteni de çok iyi bilmeleri gerekiyor. Bu bakanlıklara da de çok enteresan geldi. Eğitimin beşinci yılını tamamlamak üzereyiz ve iki yıl sonra ilk mezunlarımız vereceğiz. Tüzel kişilik statüsünü elde etmemizle birlikte bu enstitüyü devlet onayı olan bir eğitim kurumuna dönüştürme çabamız olacak. Gießen Üniversitesi’nden yüksekokul delegasyonu ile birlikte üniversite başkan yardımcısı ziyarete geldiler ve Müslümanların bu şekilde akademik bir enstitü kurabilmesine hayran kaldılar. Eğitimi genel olarak Pakistan ve Hindistan’dan gelen 17 öğretim görevlisi veriyor.
ZAMAN: Mezunlar gelecekte hangi alanlarda istihdam edilecek?
WAGİSHAUSER: Alman okullarında İslam öğretmenliği yapmayacaklar. Kendi kurumlarımızda imam ve ilahiyatçı olarak vazife görecekler. Sosyal danışman olarak evlilerin sorunlarının çözümünü, çocuk ve gençlerin dini eğitimini üstlenecekler. Kendi camilerimizde çalışacaklar. Çok düzenli bir yapıya sahibiz. 220 şubemizin tamamında bir erkek ve kadın başkanımız var. Sanırım radikal ve siyasi kanadı olmayan tek kuruluş biziz. Barışseverlik yaşam felsefemiz. Aslında çocuklarımızın okuldaki İslam dersine ihtiyaçları yok diyebiliriz, çünkü onlar gerekli repertuara sahipler zaten.
ZAMAN: İnternet sitenizde “Çoğu Müslümanlardan farklı olarak Peygamber Hz. Muhammed‘in yanı sıra cemaat kurucusu Mehdi Hazreti Mirza Ghülam Ahmed‘i de saymaktayız” ibaresi geçiyor. Bu ne ifade ediyor? Sıradan bir Müslüman olarak bundan ne anlamalıyız?
WAGİSHAUSER: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Hatm-i Nebi olduğuna inanıyoruz. Bu tartışılamaz. Fakat biz aynı zamanda Efendimiz’in Hicri takvime göre 14. yüzyılda, yani 20. yüzyılda İmam Mehdi ve Mesih‘in geleceğini ifade ettiğine inanıyoruz. Kimi Müslümanlar bunun iki ayrı şahıs olduğuna inanır. Bir hadise göre bu tek bir kişidir. Biz bu şahsın Ahmediyye Cemaati’nin kurucusu olduğuna inanıyoruz. Asıl vazifesinin İslam’ı kurtarma olduğuna inanıyoruz. Doktrini temizliyor, fakat yeni bir doktrin getirmiyor. Aynı zamanda da Müslümanları tekrar başlangıca geri döndürmekten ziyade günümüzde aktif hale getirip dindarlığını tekrar yaşama ve insanları Allah ile tekrar barıştırıyor. Allah‘ın canlı olduğunu kavramak ve bugün hala İbrahim (a.s) zamanındaki gibi insanlara seslendiğini anlamak gerektiğini söylüyoruz. Diğer Müslümanlardan farklı olarak nazaran Hz. İsa’nın canlı olarak göğe yükseldiğine inanmıyoruz. Her insanın ölümü tadacağına dair açık ve net ayetten yola çıkarak asıldığı çarmıhta ölmediğine, tedavi edilip şifa bulduğuna inanıyoruz.
DİTİB BU RÜZGARDAN İSTİFADE ETMELİ
ZAMAN: Almanya‘da İslami bir kuruluş olarak tüzel kişilik statüsünü elde ettiniz. DİTİB Hessen ile birlikte önümüzdeki yıl 27 ilkokulda ilk defa İslam din dersi başlatacaksınız. Elde ettiğiniz tüzel kişilik statüsü Almanya‘daki Müslümanlar için ne ifade edecek?
WAGİSHAUSER: Bizim için tüzel kişilik statüsü önemliydi, çünkü bu şekilde İslamiyet diğer yerleşmiş dini kurumlar ile eşit oluyor. Müslümanlar bugün hala bir spor veya kültür derneği şeklinde organize olmuş durumda. Fakat bu bir dini kuruluşa yakışır bir statü değil. Bu statünün verdiği önemli haklar ve vazifeler var. Kendi mezarlıklarımızı idare etme imkânımız olacak. Bu Müslümanların baştan beri ihtiyaç duyduğu bir şey. Müslümanların kamu alanında yer almaları önemli bir hak. Hıristiyanlar gibi devlet televizyonlarında ve radyo kanallarında yayın hakkımız olacak. Etik Kurulu’na dahil olup topluma ilişkin sorunları tartışabileceğiz. Bu statüyü herhangi bir finansal kaynağa ulaşmak için elde etmedik. Baştan beri kendi kendimizi finanse edecek şekilde organize olduk. Petrol şeyhleri veya başka hükümetlerden para almıyoruz. Bu bağlamda gerçekten tamamen bağımsızız ve kimseyle uzlaşma zorunluluğumuz yok. Tüzel kişilik statüsü ile uzun zamandır ilgileniyorduk. Bundan 25 yıl önce bir girişimimiz olmuştu. Fakat o dönem siyasi istek ve desteğin olmadığını fark ettik. İslam din dersi gündeme gelip yeterlilik için ‘10 Kriter Kataloğu’ gündeme gelince statü düşüncemiz tekrar canlandı. Bence DİTİB de bu müspet rüzgardan istifade etmeli. Bu hususta tüm tecrübe ve bilgimizi paylaşmaya hazırız. Ne kadar çok Müslüman bu statüyü elde ederse, İslamiyet Almanya‘da o kadar iyi yer edip, doğal bir algıya kavuşacaktır.
ZAMAN: Bazı Müslümanlar kendilerini Ahmediyye Cemaati tarafından yeterince temsil edilmiş hissetmiyor. Ayrıca Müslümanların Koordinasyon Konseyi de (KRM) cemaatinize mesafeli. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
WAGİSHAUSER: Bundan, İslam aleminin birlikteliğinde yeterince ilerleme kaydedilmediğini anlıyoruz. Farklılıklarda teolojik, entelektüel fikir teatisine aşina değiliz. Onun yerine ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi biliyoruz. Kısmen karalama yapılıyor. KRM’nin açıklaması çok teessüf edici. Bunun aşıldığına inanıyordum. Bu şekilde yakınlaşmamız mümkün olamaz. Bir şey söylemeden önce karşı tarafı araştırıp iyi tanımak gerekir. Ben DİTİB‘in felsefesini de çok merak ediyorum. Hep ‘Biz Sünni’yiz, Hanefi’yiz’ deniyor. Biz de Sünni’yiz. Hanefiliği en önemli mezhep olarak kabul ediyoruz. Fakat diğer mezhepleri karalamıyoruz. Bu alanda diyaloğa ihtiyacımız var. Birlikte çalıştığımız Hıristiyanlar da bundan 60 yıl önce aynı durumda olduklarını anlatıyorlar.
ZAMAN: Ahmediyye, birçok grupların, örneğin Türk cemiyetlerinin karşısında küçük bir grup. Buna rağmen son yıllarda çok gündemde, aktif, hatta birçok projesinde başarılı. Başarınızın sırrını neye bağlıyorsunuz?
WAGİSHAUSER: Bence işin sırrı, her bir cemaat üyesinin kendini aktif Müslüman olarak algılaması ve birbirimizi desteklediğimiz manevi bir sistemimizin olması. Kendi aramızda sürekli vurgu yaptığımız asıl gücümüz ise Hilafet. İslamiyet manevi bir idare ile yükselir veya düşüş yaşar. Bu Efendimiz’in vaat ettiği bir söz. Bununla ilgili uzun bir hadis var. Hübsch‘ün yazdığı güzel bir şiir de ne diyor?: “Müslümanlar Hilafetsiz solungaçsız balığa benzer.” Hilafet Müslümanların sürekli hatırlamalarını sağlar. 200’ü aşkın ülkede Ahmediyye cemaati var. Nereye giderseniz gidin, aynı düzeni ve dini içeriği bulursunuz. Bir ümmet ancak idaresi olursa var olabilir.
HİLAL AKDENİZ / FRANKFURT
Link: http://zaman-online.de/42931/tecrubelerimizi-paylasmaya-haziriz