Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 25 Ekim 2024’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Ahzap savaşında Benü Kureyza’nın antlaşmayı bozması üzerine Ahzap savaşından sonra onların kalelerinin muhasarası ve böylece Müslümanlara zarar vermelerinin ve antlaşmayı bozmalarının cezasının verilmesinden bahsediyordum. Bunun detayları şöyledir: Kuşatma şiddetlenince Benü Kureyza, Hz. Resulüllah’ın (sav) kararı üzerine kalelerinden çıktılar. Kuşatma ile ilgili on beş, on dört yahut yirmi beş gün şeklinde değişik rivayetler vardır.
Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) çeşitli tarihi rivayetleri inceleyerek bu kuşatmayı aşağı yukarı yirmi gün olarak beyan etti. Bu kararın uygulanması için Hz. Sa’d bin Muaz’a görev verilmiştir. Peygamber Efendimizin (sav) Yahudileri esir alma emri üzerine, onlar iplerle bağlanmış ve kadınlar ile çocuklar ayrı tutulmuştur. Onların kalelerinden bin beş yüz kılıç, üç yüz zırh, iki bin mızrak, bin beş yüz deri kalkan ve birçok kap kacak ele geçirilmiştir. Deve ve diğer hayvanlar da bulunmuş ve hepsi toplanmıştır.
Evs Kabilesinin saygın kimseleri, Hz. Resulüllah’a (sav), “Benü Kureyza bizim müttefikimizdir, bizim hatırımız için onları affediniz” dediler. Onların ısrarı üzerine Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Onlar hakkında karar vermek için sizin aranızdan birisinin seçilmesine razı mısınız? Onların kabul etmesi üzerine bu iş, Hz. Sa’d bin Muaz’a havale edildi. Başka bir rivayete göre Peygamber Efendimiz (sav), “Benim sahabelerimden kimi isterseniz onu seçin” buyurdu ve onlar Hz. Sa’d bin Muaz’ı seçtiler. Hz. Sa’d bin Muaz, Evs kabilesinin reisiydi ve Beni Kureyza’nın müttefikiydi. Bu yüzden onlar, işin artık kendi ellerinde olduğunu ve Arap âdetlerine göre Hz. Sa’d bin Muaz’ın müttefik kabilesi için kolaylık göstereceğini düşünüyorlardı. Ancak Hz. Sa’d bin Muaz’ın temiz ve samimi kalbi, Allah ve O’nun Resulü’nü (sav) her türlü akrabalık ve ilişkiden üstün tuttu.
Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) şöyle yazar: Evs kabilesinden bazı kişiler, Hz. Sa’d’a ısrarla rica ettiler: “Kureyza bizim müttefikimizdir. Hazrec kabilesi kendi müttefiki olan Beni Kaynukâ’ya nasıl yumuşak davrandıysa, siz de Kureyza’ya öyle davranın ve onlara ağır ceza vermeyin.” Sa’d bin Muaz ilk önce sessizce onları dinledi, ancak ısrarları üzerine şöyle dedi: ‘Bu, Sa’d’ın hak ve adalet konusunda kimsenin kınamasından çekinmeyeceği bir zamandır.’ Bu cevabı duyunca insanlar sustular.
Hz. Sa’d bin Muaz, her iki taraftan vereceği kararı kabul etme sözü aldıktan sonra hükmünü açıkladı: ‘Beni Kureyza’nın savaşçı erkekleri öldürülsün, kadınları ve çocukları esir alınsın ve malları Müslümanlar arasında paylaştırılsın.
Hz. Resulüllah (sav) verilen hükmü duyunca gayri ihtiyari şöyle dedi: “Verdiğiniz bu karar İlahî bir takdirdir.”
Peygamber Efendimiz bu sözüyle şunu demek istemişti: Benü Kureyza ile ilgili bu kararda açık bir şekilde İlahî bir takdir olduğu görülüyor, bu yüzden Peygamberin (sav) merhamet duyguları bunu durduramaz. Bir rivayete göre Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Saad’ın bu kararı hakkında şöyle buyurdu: Bu kararla ilgili bana melekler sahur vakti haber vermişlerdi.
Hz. Sa’d bin Muaz’ın kararından sonra Peygamber Efendimiz (sav) 9 Zilhicce bazı rivayetlere göre de 7 Zilhicce’de, Perşembe günü Medine’ye döndü. Peygamber Efendimizin emrine göre esirler Medine’de Hz. Usame bin Zeyd’in evine, kadınlar ve çocuklar ise Hz. Ramla bint Haris’in evine getirildi. Sahabeler, Beni Kureyza’ya bol miktarda meyve hazırladılar ve bu Yahudilerin gece boyunca meyve yedikleri yazılmıştır.
Hz. Sa’d’ın bu kararına itiraz eden ve bazen gençlerimizi zehirleyerek “Peygamber Efendimiz (sav) Beni Kureyza’ya zulmetmiş” diyenler olur. Bunun çok açık bir cevabı vardır ki, bu kararı kesinlikle Peygamber Efendimiz (sav) vermemiştir. Aksine Allah Teala, onların kendi müttefiki olan Hz. Sa’d’a verdirmiştir ve o, Peygamber Efendimizden (sav) de bu konuda kesin bir söz almıştır.
O durumda Hz. Resulüllah (sav) üzüntü içinde şu sözleri söyledi:
لَوْ اٰمَنَ بِیْ عَشَرَۃٌ مِنَ الْیَھُوْدِ لَاٰمَنَتْ بِیَ الْیَھُوْدُ
Yani, eğer Yahudilerden on tane etkin adam bile bana inansaydı Allah’tan ümit ederdim ki bütün bu millet bana inanır ve bunlar İlahî azaptan kurtulurdu.
Ertesi gün sabah, Hz. Sa’d bin Muaz’ın kararının uygulanacağı gündü. Peygamber Efendimiz (sav) de yakın bir yerde bulunarak, kararın uygulanması sırasında herhangi bir durumda hidayete ihtiyaç duyulursa hemen müdahale edebilmek için hazır bulundu. Hz. Sa’d’ın kararına karşı yargısal bir itirazda bulunulması mümkün olmasa da, Peygamber Efendimiz (sav) bir kral veya devlet başkanı gibi özel bir sebeple merhamet talebinde bulunan bir kişinin talebini dinleyebilirdi.
Peygamber Efendimiz (sav), merhametin gereği olarak şu emri verdi: Suçlular idam cezası ayrı ayrı uygulansın, yani birisi öldürülürken diğer suçlu onun yanında olmasın.
Benü Nazir’in reisi Huyey bin Ahtab, getirildiğinde Peygamber Efendimize bakarak şöyle dedi: Ey Muhammed! (sav), ben sana muhalefet ettiğim için üzülmüyorum ama gerçek şu ki kim Allah’ı terk ederse Allah da onu bırakıyor. Bu, ancak O’nun hükmü ve takdiridir.
Aynı şekilde Benü Kureyza’nın reisi Kaab bin Esed, idam meydanına getirildiğinde Peygamber Efendimiz işaret ile onu Müslüman olmaya davet etti. O dedi ki, ey Ebu’l Kasım! Ben Müslüman olmasına olurdum da halk benim için ölümden korktu der. Bırak Yahudi olarak öleyim.
Rufaa adlı bir Yahudi’yi ise Peygamber Efendimiz (sav), bir Müslüman kadının ricasıyla affetti. Velhasıl o zaman kimin için ricada bulunulursa, Peygamber Efendimiz (sav) hemen onu affederdi. Bu durum, Peygamber Efendimizin Hz. Sa’d’ın kararından dolayı mecbur kaldığını, aksi halde kalben onların öldürülmesini istemediğinin ispatıdır.
Tarihî rivayetlere göre sadece bir Yahudi kadın öldürülmüştür. Bu kadın, bir Müslüman sahabiyi kale duvarından bir taş atarak şehit etmiş ve ceza olarak kendisi de öldürülmüştür. Bazı siyer yazarları bu kadının öldürülmesi hadisesini doğrulamazlar. Allah en iyi bilendir.
Bazı tarihçiler, Beni Kureyza esirleri arasında Peygamber Efendimiz (sav) tarafından köle olarak alıkonulduğu iddia edilen Reyhane bint Zeyd adında bir kadın olduğunu yazarlar. Sir William Muir gibi bazı yazarlar da bu iddiaya dayanarak Peygamber Efendimiz’e (sav) çok ağır ithamlarda bulunmuşlardır. Ancak gerçek şu ki, bu rivayet tamamen yanlış ve temelsizdir. Reyhane hakkında böyle bir rivayet nakleden tarihçilerin çoğu, aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in (sav) onu azat edip kendisiyle evlendiğini de belirtmişlerdir. Özetle, Buhari gibi güvenilir kaynaklarda ve İsabe adlı eserde de belirtildiği üzere, Peygamber Efendimiz (sav) Reyhane’yi asla köle olarak alıkoymamış, aksine onu azat ederek kendi ailesine geri göndermiştir. Üstelik Reyhane’nin adı, soy ağacı ve kabilesi hakkında rivayetlerde o kadar çok ihtilaf vardır ki, onun varlığı hakkında bile şüphe etmek yersiz değildir. Özellikle de onun dünyanın en güvenilir tarihi şahsiyetlerinden birinin eşi olduğu iddia edildiğini göz önünde bulundurursak. Allah en iyisini bilir.
Bu gazvede elde edilen ganimet malları da Peygamber Efendimiz (sav) tarafından sahabeler arasında dağıtılmış ve bazı kadınlara da pay verilmiştir. Tutsaklarla ilgili olarak Hz. Mirza Beşir Ahmed Sahib, çeşitli tarih kitaplarından yaptığı araştırmalarda, bazı rivayetlere göre Peygamber Efendimiz’in (sav) onları Necd bölgesine gönderdiğini ve bazı Necd kabilelerinin fidye ödeyerek onları kurtardığını yazmaktadır. Bu sayede Müslümanlar, savaş ihtiyaçları için at ve silah almışlardır. Eğer böyle bir şey olmuşsa, Necd kabileleri ile Beni Kureyza arasında ittifak olduğu için bu pek uzak bir ihtimal değildir. Ancak doğru rivayetlere göre bu esirler Medine’de kalmış ve Peygamber Efendimiz (sav) tarafından farklı sahabelerin gözetimine dağıtılmıştır. Bunlardan bazıları fidye vererek özgürlüğüne kavuşmuş, bazıları ise Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ihsanda bulunularak bağışlanmıştır.
Bu kimseler sonraları yavaş yavaş kendi istekleriyle Müslüman oldular.
Bunlardan Atiye Kureyzi, Abdurrahman bin Zubeyr bin Batiya, Kab bin Süleym ve Muhammed bin Kab gibi isimler tarihte yer almıştır. Bunlardan sonuncusu olan Muhammed bin Kab, büyük bir Müslüman olarak bilinir. Her ne kadar bu kadın esirler dağıtılmış veya satılmış olsa da, bu sırada Peygamber Efendimiz (sav), rahmetinin genişliği ve kadınlara karşı merhametiyle altın harflerle yazılacak bir emir vermiştir. Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: Herhangi bir kadın dağıtılır veya satılırsa, yanında küçük bir çocuk veya kız çocuğu varsa, o çocuk veya kız çocuğu buluğa erinceye kadar annesinden ayrılmasın. Aynı şekilde eğer iki küçük kız kardeş varsa onlar da buluğa erinceye kadar birbirinden ayrılmasın.
İşte alemlere rahmet Peygamberin (sav), kadınlara, esirlere ve muhaliflerine karşı davranışı buydu. Bir de bugünkü Müslümanların haline bakın! Allah ve Resulünün (sav) adıyla insanları evlerinden ediyorlar, sürüyorlar, öldürüyorlar ve bunun sonucu da Müslümanların kendi saygınlığı yok oluyor. Allah Teala bu Müslümanlara da akıl ve anlayış versin. Amin.
٭…٭…٭