Huzur-i Enver (Eyyedehullahu binasrihill aziz) Kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra şöyle dedi:
Allah-u Teala’nın büyük bir rahmetidir ki O bize Kendi lütfu ile, Peygamber Efendimizin (sav) bizim Mehdimiz kelimeleriyle andığı hz. Mesih-i Mevud’a (as) inanmayı nasip etti. Hz. Resulüllah’ın (sav) “bizim” diyerek hz. Mesih-i Mevud’a (as) verdiği bu yüksek makam, sevgi ve yakınlığın göstergesidir. Hz. Mesih-i Mevud (as) büyük bir sancı ile kendisine inananları biatin hakkını vermeye ve gerçek bir mümin olmaya çağırdı. Bizim bunu daima göz önünde tutmamız gerekir, manevi ilerlememizin yolu ancak budur. Biz ancak bu yolla dini idrak edebiliriz, ancak bu yolla Allah’a yakınlaşmanın yollarını arayabiliriz. Bu yolla Kuran-ı Kerim’in sırlarına ve irfanına ulaşabiliriz ve ancak bu yolla hz. Resulüllah’ın (sav) makam ve mertebesini tanıyabiliriz. Biz ancak bu yolla itikatlarımızı düzeltebiliriz ve amelî durumumuzu iyileştirebiliriz. Bu hazinenin mevcut olmasına rağmen eğer bundan istifade etmezsek bu büyük bir şanssızlık olacaktır.
Hz. Mesih-i Mevud’un (as) kelimelerindeki kuvvet ve tesir gücü başka birisinin kelimelerinde olamaz. Zaten nasıl olabilir ki, o, Allah-u Teala’nın, Peygamber Efendimizin (sav) kölesi olarak İslam’ın ikinci yükselişi ve Allah’a yakınlık için gönderdiği imamdır. Velhasıl, o İmamın sözlerini okumak, dinlemek ve ona göre davranmaya çalışmak bizim sorumluluğumuzdur. Hz. Mesih-i Mevud’un (as) nasihatleri ışığında herkes kendini muhasebe edebilir. Nerede olduğunu ve nerede olması gerektiğini, takva nedir ve takvanın seviyesi ne olmalıdır, iyilik nedir ve iyiliğin seviyesi ne olmalıdır, sorumluluklarımız nelerdir, bütün bunları anlayabilir.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Yüce Allah’ın razı olduğu gerçek takvayı elde etmek için Allah-u Teala sık sık şöyle buyurdu:
Ey iman edenler! Allah’ın takvasını benimseyin. Şöyle de buyurdu:
Allah, takvayı benimseyenleri korur ve yardım eder. Takva kötülükten sakınmaya denir ve “muhsinun” ise sadece kötülükten sakınana değil aksine iyilik de yapana denir. Ve yine şöyle de buyurdu:
Onlar iyiliği süsleyerek yaparlar.
Hz. Mesih-i Mevud (as) der ki, bana şu vahiy sık sık indi. o kadar ki sayamayacağım kadar çok indi. Allah bilir ya iki bin defa inmiş olacak. Bunun gayesi şudur: Böylece cemaat üyeleri, cemaate katıldık diye sadece bununla sevinmemek gerektiğini anlasınlar. Allah’ın yardımı ancak, gerçek takva olduğunda ve beraberinde iyilikler de yapıldığında nasip olacaktır.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Birçok kötülükler kötü zandan dolayı oluşur. Birisi hakkında bir şey duyar duymaz derhal ona kesin bir şekilde inanmak, çok kötü bir şeydir. Bir şey hakkında kesin bilgi ve kuvvetli delil olmadıkça kalbinizde ona yer vermeyin.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Eğer kötü zan yok olursa, toplumumuzdan fesat, kavga ve sıkıntıların yarısı gider, birlik oluşur. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Başkalarıyla ilgili iyi düşünceler besleyin. Yahut bir şey duyduğunuzda onun doğruluğunu araştırın. İnsan zayıftır, düşünceler kalbine gelmesine gelir ama insan ona göre davranmazsa Allah-u Teala affeder. Kalpten anılar ve gelişigüzel düşünceler geçer, bunun için ceza yoktur. Mesela birisinin kalbinden, filan malı elde etsem ne iyi olur diye bir düşünce geçebilir. Bu bir çeşit tamahtır, ama tabii olarak kalpte oluşan bu kadarlık düşünce sadece gelip geçerse bir ceza yoktur. Fakat böyle bir düşünceye kalbinde yer verirse ve üstüne bir de, ne şekilde olursa olsun mutlaka o malı elde edeceğim diye azmederse, o zaman Allah-u Teala onu yakalar.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: Öyle insanlar vardır ki hiçbir zaman kan dökmemiştir, birini öldürmemiştir, hırsızlık yapmamıştır, yankesicilik yapmamıştır yahut bunlara benzer herhangi bir büyük günah işlememiştir. Fakat soru şu ki, hiçbir şüphe beslemeyen, hiç kimsenin arkasından konuşmayan, yahut yalan konuşarak günah işlememiş kaç kişi vardır. Ben kesin olarak söyleyebilirim ki, bunlara riayet eden, birine eziyet vermemiş, birisi hakkında şüphe beslememiş, suizanda bulunmamış, yalan konuşmamış, kalbinde kötü düşünceler beslememiş insanlar çok azdırlar.
Allah-u Teala buyurur ki, birinci aşama takvayı benimsemektir. Yüce Allah dünyada birlik yaymak istemektedir, ancak bir kimse kardeşine sıkıntı veriyorsa, zulüm ve hainlik yapıyorsa o, birliğin düşmanıdır. Kalpten kötü düşünceler uzaklaşmadıkça gerçek birliğin yayılması mümkün değildir. Kuran-ı Kerim’i sık sık okuyun, kötü işlerin detaylarını yazmanız, sonra da Allah’ın lütfu ve yardımı ile o kötülüklerden uzak durmaya çalışmanız lazım. Bu takvanın birinci aşamasıdır, siz böyle çaba sarfettiğinizde Allah-u Teala sizi korunmaya muvaffak kılacak ve de size, günah isteklerini tamamıyla soğutacak “kafûrî şerbet” verilecek. İnsan muttaki olmadıkça bu kase ona verilmez ve de onun ibadet ve dualarında kabul edilmenin belirtileri oluşmaz. Çünkü Allah-u Teala buyurur ki;
Şüphesiz Allah ancak muttakilerin ibadetlerini kabul eder. Şu kesinlikle doğru bir şeydir ki, namaz ve oruç bile ancak muttakilerden kabul edilir.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: namazın kabul edilmesinden murat, namazın etki ve bereketlerinin namaz kılanda oluşmasıdır ve o etki ve bereketler oluşmadıkça boş bir iştir.
Yine hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde şöyle buyurur: takva sadece kaba (belirgin) kötülüklerden uzak durmanın adı değildir, aksine inceden daha ince kötülüklerden kaçınmaktır. Zihninizde tutun ve Kuran-ı Kerim’i sık sık okuyup düşünün, çünkü Allah-u Teala’nın emri vardır. Bir mümin, hiçbir kötülük yapmadım diye sadece bununla mutlu olmaz. Allah-u Teala, sadece bu kadarla razı olunmaz buyurur. Aksine kötülüklerden kaçınmakla beraber iyilikler de yapmak gerekir. Bunun dışında ihlas yoktur. Kötülük yapmamakla gururlanan delidir. İslam insanı bu seviye kadar ulaştırıp bırakmaz, aksine her iki şıkkı da tamama erdirmek ister, yani kötülükleri tamamıyla bırakın ve iyilikleri ihlas ile yapın. Bu ikisi de olmadıkça necata kavuşulamaz.
Allah-u Teala ister ki fiilen doğruluk gösterin. Yani amel ile doğruluğu gösterin ki O sizinle birlikte olsun. Merhamet, ihsanda bulunmak, güzel ameller, dert ortağı olmak, tevazu konularında eğer eksiklik olursa bana öyle geliyor ki en önce böyle bir cemaat helak olacaktır. Sonra hz. Mesih-i Mevud (as) ashab-ı kiram’ın örneğini vererek şöyle buyurur: Ashab-ı Kiram’ın ortaya koyduğu örnek ne idi. onlar Allah yolunda canlarını vermeye amade oldular. Böyle bir durumun insanın içinde oluşması, yani insanın Allah yolunda canını vermeye razı olması kolay bir şey değildir. Fakat sahabelerin durumu, onların bu sorumluluğu eda ettiklerini söylüyor. Onlara bu yolda canlarını vermeleri emredildiğinde onlar bir daha dünyaya meyletmediler. Velhasıl sizin dini dünyadan üstün tutmanız çok gereklidir. İşte bizim için usve-i hasene budur. Dünyayı elde etmek isteyen Allah’ın nazarında bu cemaatten değildir. Allah indinde bu cemaate dahil sayılan ancak dünyadan el çekmiş olanlardır.
Unutmayın ki Allah indinde mümin olan ve biate dahil sayılan ancak dini dünyadan üstün tutandır. Eğer dünyevî gayeleri üstün tutarsa o sözünü bozmuş olur ve Allah’ın nazarında suçlu sayılır. Kesin olarak bilin ki insanın fiili durumu düzgün olmadıkça dildekiler hiçbir şey değil, ancak boş laftan ibarettir. Gerçek iman ancak, kalbe giren ve etkileriyle onun amellerini parıldatandır. Sahabelerin durumu işte aynen böyle olmuştu, onların kalpteki istekleri ve nefsani arzuları tamamıyla uzaklaşmıştı. Biat ettikten sonra bir Ahmedinin ne olması ve cemaat ile nasıl güçlü bir ilişkisi olması gerekir? Bir dalın ağaç ile bağı kalmazsa sonunda o dal kuruyup düşer. Canlı imanı olan birisi dünyayı umursamaz. Dini dünyadan üstün tutandır mübarek olan. Fakat dünyayı dinden üstün tutan, pis bir şey gibidir ki asla İlahî yardımın yüzünü göremez. Bu biat ancak, din dünyadan üstün tutulduğunda ve imanda ilerlemeye çalışıldığında işe yarayabilir.
Hz. Mesih-i Mevud (as) uyarmıştır. Bu yüzden kendimizi ıslah etmeye dikkatimizi vermeliyiz. Dünyaya da söylemeliyiz ki bu belalar öyle sıradan belalar değildir. Bunlar yüz yıl önce bildirilmiş gaybi haberlerdir ve bunlardan kurtulmanın tek yolu insanın Allah’a yönelmesidir. Eğer şimdi bile ayıkmazsanız kurtulmak imkansızdır. Aynı şekilde insan bizzat kendi kendini sıkıntılara sokmaktadır, savaşlar olmaktadır, zulmedilmektedir, fakat Allah-u Teala mühlet vermektedir. Bu zulümler Allah indinde son sınıra ulaştığında, zulmeden o milletler de helak olacaktır. O zaman kurtulabilecek olanlar ancak, hz. Mesih-i Mevud’un (as) bir şiirinde zikrettiği kimselerdir.
Ateş olacak, fakat o ateşten, “inanılmaz işleri yapabilen Allah’ı” sevenler kurtarılacak.
Velhasıl bu yöne dikkatlerin çevrilmesi şarttır. Kendinizi kurtarmak için de dünyayı kurtarmak için de çabalamamız gerekir. Ve Allah-u Teala’yı elde etmek için bütün güçlerimizi ve yeteneklerimizi kullanmak şarttır.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Bu cemaat, insanlar Allah-u Teala’ya doğru gelsin diyedir. Allah’a doğru gelmek çok zor ve bir çeşit ölüm olsa da yine de hayat bundadır. İçinden şeytanın payını çıkarıp atan mübarek bir insan olur ve onun evi, zatı ve şehri, kısaca her yere onun bereketleri ulaşır.
Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Allah lütfetsin ki bizler biatin hakkını eda ederek kendi içinde pak değişiklik yapan kimseler olalım. Dünyada yaşadığımız halde dini dünyadan üstün tutma sözünü yerine getirenler olalım. Ve Allah-u Teala’nın hz. Mesih-i Mevud ‘a (as) olan vaatlerine varis olalım. Amin.