HUTBE ÖZETİ
29 MAYIS 2020
Vadedilen Mesih’in (as) 5. Halifesi (Allah yardımcısı olsun) 29 Mayıs 2020’de İslamabad’da Mübarek Camisinde Cuma hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Hz. Mesih-i Mevud (as) bir yerde şöyle buyurdu: Ben Allah’a şükrediyorum ki O bana ihlaslı ve vefalı bir cemaat bahşetti. Görüyorum ki ben hangi iş ve maksatla onlara seslenirsem, onlar çok çabuk ve şevk ile gücüne ve imkanına göre birbirinden önce ilerliyorlar ve onlarda doğruluk ve ihlas olduğunu görüyorum.
Hz. Mesih-i Mevud’a (as) karşı bu bağlılık ve ihlas, ilişki ve muhabbetin örneklerini biz gördük. Hz. Mesih-i Mevud’un (as) sahabelerinin sayısız örnekleri var. Eski Ahmedi ailelerde bu rivayetler, literatürümüz, Halifelerin hutbeleri ve hitaplarında da bunlardan bahsedilmektedir. Ve işte bu ilişki, cemaatin birliğinin ve tek vücut oluşunun alameti ve garantisidir. Hz. Mesih-i Mevud (as) Allah-u Teala’dan haber alıp bu dünyadan ayrılacağı Cemaate bildirdiğinde Cemaatin teselli bulması için Allah’tan haber alarak Cemaatte hilafet nizamının kurulacağı müjdesini de verdi. Nitekim kendisi El-Vasiyet kitabında şöyle buyurdu:
‘’İkinci kudreti görmeniz de sizin için gereklidir ve onun gelmesi sizin için iyidir. Çünkü o daimidir, o zincir kıyamete kadar kopmayacaktır. Bu ikinci kudret ben gitmedikçe gelemez. Ancak ben gittikten sonra Allah-u Teala bu ikinci kudreti size gönderecek ve o daima sizinle kalacak.’’
Huzur-i Enver şöyle dedi: Allah’ın bu vaadine uygun olarak Hz. Mesih-i Mevud’un (as) vefatından sonra hilafet nizamı kuruldu. Cemaat üyelerinin Hilafet ile öyle bir ilişkisi vardır ki eski Ahmediler de buna dahildir yeni gelenler de, gençler de buna dahildir çocuklarda, erkekler de kadınlar da, vaktin halifesini hiçbir zaman görmemiş olan uzak yerlerde yaşayan Ahmediler de, hepsi bunlara dahildir. Ancak bütün bunlar, ihlas ve vefada ileri seviyededir ve ilerlemek için çaba sarfetmektedirler. Vaktin Halifesinin mesajı ulaştığında ona uygun davranmaya çalışırlar. Muhabbet ve bağlılıklarını öyle gösteriyorlar ki insan hayret eder. Bütün bunlar Allah’ın vaadinin gerçekleşmesinin fiili şehadetidir ve cemaatin ilerlemesi de bu ilişkiye bağlıdır. Cemaatin hilafet ile ilişkisi ve vaktin halifesinin Cemaatle ilişkisi, Allah’ın destek ve yardımının delilidir. Bunlar sadece laflar değil, cemaat üyelerinin gösterdiği binlerce yüzbinlerce olay var ki onlar bir araya toplansa bir çok kalın ciltler oluşur.
Huzur-i Enver, vaktin halifesi ile her zaman olagelen ve halen devam eden cemaat üyelerinin bazı olaylarından, duygularından ve hislerinden bahsetti. Hz. Mesih-i Mevud’un (as) vefatından sonra, bugün 112 yıl geçmiş olduğu halde aynı şekilde devam etmektedir. Muhalifler, Hz. Mesih-i Mevud’un (as) vefatından sonra bu cemaatin sona ereceğini zannediyorlardı. Fakat Cemaat üyelerinin Hilafet ve Hz. Mesih-i Mevud (as) ile bağlılık, sevgi, ihlas ve vefa bağı artarak devam ediyor. Neden olmasın ki, bu, Hz. Resulüllah’ın (sav) bildirdiği gaybi haberlere uygundur. Huzur-i Enver bazı olaylar anlattı. Özet olarak okuyuculara sunuyoruz.
El-Bedir gazetesinin editörü, Birinci Halife hazretlerinin hastalık günleriyle ilgili şöyle yazar: ‘’Bugünlerde cemaat üyelerinin geçmiş olsun mektupları çok fazla geliyordu. Bu mektuplarla ilgili olarak Birinci Halife hazretleri buyurdu ki, geçmiş olsun mektubu yazanların hepsi için dua ediyorum. Editör bey şöyle yazıyor: Sevenleri acayip bir şekilde sevgilerini belirtiyorlar.’’
Sonra Hz. Ebu Abdullah Bacva bey Hz. Mesih-i Mevud’un (as) sahabesi idi. Bir gün o, Birinci Halife Hazretlerinin sohbetinde iken, bana bir nasihatte bulunun dedi. Bunun üzerine Birinci Halife Hazretleri şöyle buyurdu: Ben zannetmiyorum ki yapılması gereken bir şey olsun da siz onu çoktan yapmış olmayın. Şimdi geriye kalan sadece Kuran’ı ezberlemektir. Nitekim o Birinci Halife Hazretlerinin bu sözünü duyunca yaklaşık 65 yaşında Kuran-ı Kerim’i ezberlemeye başladı ve yaşı o kadar ilerlemiş olmasına rağmen hafız oldu. Vadedilen Mesih’in Halifesinin emrini nasıl yerine getireyim, nasıl ona uygun davranayım coşkusunun örneği işte buydu.
Huzur-i Enver şöyle buyurdu: İkinci Halife Hazretleri döneminde, (Hindular tarafından başlatılan) Şuddi hareketi Malkana bölgesinde güç kazandığında, Hz. Muslih Mevud (ra) bu durumu görünce huzursuz oldu ve o yıl 9 martta Cuma Hutbesinde Ahmedilere şöyle seslendi: Kendi masrafınızı kendiniz karşılayarak bu bölgelere gidin ve Davet İlallah vasıtasıyla o dinlerini değiştirmiş kimseleri geri getirin. Kendisi bu planı Cemaatin önüne sunduğunda Cemaat büyük bir coşkuyla lebbeyk (hazırız) dedi. Yüksek tahsilli devlet memurları, öğretmenler, tüccarlar, kısacası her kesimden insan o bölgelerde Davet İlallah yaptı ve onların çabaları sonucu binlerce insan yeniden tek olan Allah’a dönüp Lailahe illallah okumaya başladılar.
Üçüncü Halife Hazretlerinin dönemine ait bir olayı Hanival şehrinden Nezir Ahmed Sanol şöyle anlattı: Bagersargana’da, Mükerrem Mihr Muhtar Ahmed isimli İhlaslı bir Ahmedi vardı. 1974’deki sıkıntılı dönemde muhalifler kendisini sürekli rahatsız etmişlerdi. Onun çok gayretli bir tebliğci olması yüzünden eş dost akrabalar da ona şiddetle muhalefet etti ve tama manasıyla boykot ettiler. Bu yüzden onun imanı eskisinden daha çok arttı ve arkadaş çevresini genişletti. Muhalifler de faaliyetlerini artırdılar ve düşmanların kötü hareketleri artmaya başladı. Kendisi, çocukların eğitimini sağlamak ve temiz bir ortamda yetiştirmek için arazilerini satarak Rabvah’ta tarla kiralayıp çiftçilik yapmaya başladı. Üçüncü Halife Hazretleri ile görüştüğünde Bagersargana’daki toprağını satıp Rabvah’ın yakınında tarla kiralayıp çiftçilik yapmaya başladığını anlattı. Huzur, bundan hoşlanmadı ve bölgeyi boş bırakmamalıydın buyurdu. Bunun üzerine o derhal emre uydu. Tarla sahibinden ödediği kirayı geri istedi ama o bunu reddedince ektiği ürünü ve kirayı almaksızın memleketine geri döndü ve uğraşıp didinerek, sattığı arazisini daha pahalı olarak geri aldı. Daha sonra Üçüncü Halife Hazretlerinin huzuruna çıkıp verdiği emre uyduğunu arzetti. Huzur da bundan dolayı hoşnutluğunu belirtti ve Mihr Sahip de bundan dolayı çok mutlu olurdu.
Sonra Dördüncü Halife Hazretlerinin dönemi gelir. O buyurur ki, Afrika’da meydana gelen olağanüstü değişiklik eski vakfe zindigilerin fedakarlıkları ile oldu. Bugün orada görülen olağanüstü değişim o kadar hayret verici idi ki oradaki cemaatler bile bunu hayal edemezdi ki ne kadar acayip ülkelerin içinde değişim gerçekleşti. Büyük tecrübe sahibi ve ülkesindeki hükümette etkili olan bazı Ahmediler bana bizzat şunu anlattılar: Milletimizin Ahmediyeti sevmek ve yardım etmek konusunda bu kadar ilerlediklerini biz de bilmiyorduk, onlar şimdi kendilerine mesajın ulaştırılması için hazırdırlar. Nitekim o şöyle anlatır: İsmini ve ülkesinin adını açıklamak uygun olmayan bir bey dedi ki, neler olduğunu aklım almıyor. Bizim milletimizin Ahmediye Cemaatinin bir Halifesine böyle hizmet edeceği ve böylesine sevgi göstereceği benim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ben bunu hayal bile edemezdim. Burada hükümet yetkililerine böyle davranıldığını tabii ki gördüm ama o da dünyevi açıdan olur, bunun dışında başka hiç kimseye böyle davranıldığını görmedim. O şunu da söyledi ki üstelik bunda bizim cemaatimizin bir çabası da yoktur. Her ne oluyorsa gaipten oluyor ve çok hayret verici bir şekilde oluyor. İşte bütün bunlar Allah-u Teala’nın yaptıklarıdır.
Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Şimdi sıra geldi benim zamanımdaki olaylara. 2004’de ben Nijerya’da tura çıktım. İki günlük tur idi. Planlanmış değildi, tesadüfen ve mecburiyetten oluştu. Çünkü uçuş oradan oluyordu. Ancak oraya varınca, hissedildi ki oraya gitmenin zaten çok gerekliymiş, eğer gitmeseydim büyük hata olurdu. Bundan bir müddet önce Nijerya Cemaatinin Calsa Salanası yapılmıştı ve çok büyük sayıda insan bu calsaya katılmıştı. Bu yüzden benim oraya gitmemden dolayı uzak uzak yerlerden insanların gelebileceği düşünülmüyordu. Ancak sadece iki saatliğine benimle görüşmek için insanlar oraya geldiler. Otuz bine yakın erkek ve kadın toplandı. Onlarda gördüğümüz ihlas ve vefa görülmeye değerdi… Hilafet ile ihlas bağı ve muhabbetleri kelimelerle anlatılamaz. Zamanın Halifesini hiçbir zaman görmemiş olan o insanlar direk olarak gördüklerinde öyle bir sevgi ve ihlas gösterdiler ki hayret vericiydi. Dönüş vaktinde dua sırasında bazı hanımlar ve insanlar o kadar duygulu idiler ve öyle yalvarıyorlardı ki insanı hayrete düşürüyordu. Ve bu muhabbeti sadece ve sadece Allah-u Teala yaratabilirdi ve ancak Allah’ın hatırı için olabilirdi.
2008’de Gana turu vardı. Orada Cemaat bir yer satın aldı, çok geniş bir arazi idi, yaklaşık iki yüz dönüm idi. Orada calsa vardı, erkek ve kadınların çoğu benim gelişimden önce oraya ulaşmışlardı. Bu yeni alınan yer daha önce tavuk çiftliği idi ve oranın cemaati tavuk kümesi olan büyük binaları biraz değiştirerek ikametgah yapmıştı. Pencere kapı takarak baraka yapılmıştı. Ancak yerlerin darlığına rağmen, bundan hiç kimse şikayet etmedi, yakınmadı. Bir çok insan oraya gelmişti, calsaya katılmıştı. Onlardan birçoğu çok iyi yiyecekler ve içeceklere alışkın kimselerdi, iş adamları vardı, okullarda okutmanlık yapan ve diğer bazı işler yapanlar vardı. Kalacak yer bulamayanlar açık havada yer örtü serip umursamadan uyudular. Gana halkı sabırlı olmasına sabırlıdır ama o günlerde özellikle büyük sabır gösterdiler. Birisi, bu şekilde dışardan kalan birkaç kişiye, siz çok sıkıntı çekmiş olmalısınız dediğinde onlar şöyle dediler: Biz calsayı dinlemeye geldik, üstelik zamanın Halifesinin de mevcut olduğu bir calsadır. İki günlük geçici sıkıntıdan dolayı ne fark eder, bu calsaya katılmayı Allah bize nasip ettiği için biz mutluyuz.
Burkina Faso’dan da oraya insanlar gelmişlerdi, komşu ülkelerden gelmişlerdi. Öğrendim ki Burkina Faso’dan gelen kafile çok büyük idi ve onlardan bazılarına yemek yetmedi. Onların sayısı üç bine yakındı, oraya gelenler arasında en büyük sayı onlarınkiydi. Üç yüz genç Ahmedi, bisiklet ile 1600 kilometre mesafeden oraya gelmişlerdi. Ben oranın bir mürebbisine dedim ki, onlar yemek bulamadılar, onlardan özür dileyin ve gelecek sefer buna dikkat edin. Onlara özür mesajı iletildiğinde dediler ki biz hangi amaçla geldiysek onu elde ettik, yemek nedir ki, onu her gün yiyoruz. Şimdi bu fakir insanlar hergün ne yiyorlardır ki. Onlar ne zaman derse biz o zaman yiyoruz, manevi fayda elde ediyoruz, bu başka hangi gün nasip olur. Burkina Faso cemaati öyle eski bir cemaat değil. Benim düşünceme göre ben oraya tura gittiğimde o zaman on onbeş yıllık olmalıdır. Ancak bu insanlar ihlas, vefa ve muhabbette ilerledikçe ilerliyorlar. Yoksulluk öyle bir durumda ki bazıları bir kat elbise ile gelmişlerdi, yanlarında getirdikleri de sadece oydu. Onunla üç, dört yahut beş gün veya bir hafta geçirdiler. Hilafet jübilesi calsasıydı ve de Vaktin Halifesinin mevcut olduğu bir calsaydı, bu yüzden biz buna mutlaka katılmalıyız diyerek para biriktirerek calsaya gelmişlerdi. Velhasıl böyle bir muhabbeti Allah-u Teala’dan başka kim yaratabilir. Bisiklet ile gelen hüdamların ihlası şundan anlaşılıyor ki onlar değişik yerlerden konaklaya konaklaya yedi gün devamlı yolculuk yaptılar ve oraya vardılar. O bisikletliler arasında elli, atmış yaşındakiler bile vardı ve bazı on üç on dört yaşındaki çocuklar da vardı. Oranın sadırı, kendisi de Hüdam-ül Ahmediye üyesidir, birisi ona, “nasıl oldu, çok sıkıntılı olmuştur herhalde” deyince o şöyle cevap verdi: İlk Müslümanlar İslam için sayısız fedakarlıklar yaptılar, biz, bizim Hüdam-ül Ahmediye gençleri de her türlü fedakarlığa hazır olsunlar ve Vaktin Halifesine, biz fedakarlığa hazırız ve her meydan okumayı göğüslemeye hazırız, diyebilelim istiyorduk. Bisikletlerle yola çıkmak üzereyken TV muhabiri onlara, sizin bisikletleriniz berbat durumda, Avrupa’daki gibi değil, kırık dökük ve basit bisikletler, dediğinde Cemaatimizin temsilcisi şöyle cevap verdi: Bisikletler berbat olsa da imanımız ve azmimiz çok büyük, biz Hilafet nimetinin şükrünü eda etmek için bu yolculuğu yapıyoruz. Ulusal televizyon bu haberi yayınladığında, bu haberin manşetini şöyle yaptı: ‘’Allah için, Vaga’dan Akra’ya Hilafet jübilesine yolculuk.’’ Vaga, Burkina Faso’nun başkentidir ve Akra da Gana’nın başkentidir. Ve şöyle yazdılar: Bisikletleri harap durumda olmasa da imanları çok kuvvetlidir. Bu gazetenin manşete taşıdığı Ahmedi, doğuştan Ahmedi değil, bir sahabenin evlatlarından değil, aksine binlerce kilometre uzakta, bazı toprak yolları olan yerlerde yaşayanlardır. Hatta bazı yerlerde yol bile yoktur. Fakat su, elektrik imkanlarının bile olmadığı yerlerde yaşayan ve daha birkaç yıl önce Ahmediyeti kabul etmiş olan bu insanlar, öyle bir ihlas ve vefa sergilediler ki insan hayret eder.
Bazı yerlerde yoksulluk ve imkânsızlık onları çok çaresiz bırakmıştır. Ancak Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) sadık kölesinin Cemaatine girince onlarda öyle bir ihlas oluştu ki her ne zaman din söz konusu olduysa, yahut olursa o zaman onların azmi kaya gibi sağlamdır ve her türlü fedakarlığa hazırdırlar ve de muhabbet ile doludur. Velhasıl dua etmemiz lazım ki Allah-u Teala onların ihlas ve vefasını da artırsın bizim de ihlas ve vefamızı artırsın.
Aynı şekilde Huzur-i Enver, çeşitli ülkelerden cemaat üyelerinin Ahmediye Hilafetine olan itaat, muhabbet, ihlas ve vefalarını gösteren iman verici olaylar anlattı. Şöyle buyurdu: İşte ben birkaç örnek verdim, bunlar, ihlas ve vefa ilişkisini Allah’ın yarattığını, hiçbir dünyevî gücün bunu yok edemeyeceğini apaçık göstermektedir. Hz. Mesih-i Mevud (as), Allah’ın vaatlerinin gerçekleştiğini siz göreceksiniz, demişti. Allah-u Teala, bu vaatlerin gerçekleştiğini görmeyi aramızdan ekseriyetine nasip etsin.
Huzur-i Enver son olarak MTA TV ile ilgili bir duyuru yaparak şöyle buyurdu: 27 Mayıs Hilafet gününden itibaren televizyonumuzun kanalları yeni sisteme başlamıştır. Huzur-i Enver, MTA 1’den MTA 8’e kadarki kanalların dünyanın değişik kıtalarına göre düzenlenmesi ve onların çeşitli dillerde yayınlayacağı programları detaylı olarak anlattı. Sonra şöyle buyurdu: Yapılan bu düzenlemeye Allah-u Teala bereket indirsin ve MTA’yı eskisinden daha fazla bir şekilde İslam’ın hakiki mesajını dünyaya ulaştırmaya muvaffak kılsın.