Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 3 Aralık 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra, şöyle buyurdu:
Bugün, hz. Ebubekir Sıddık’ı (ra) anlatmaya başlayacağım. Onun ismi, cahiliyet döneminde Abdul Kabe idi.Hz. Resulüllah (sav) bu ismi değiştirerek Abdullah koydu. Künyesi Ebubekir, lakabı Atik ve Sıddık idi. Onun doğumu Fil Yılı’ndan iki buçuk yıl sonra 573’de oldu. O, Kureyş’in Teym bin Mürre kabilesindendi. Babasının adı Osman bin Amir ve künyesi de Ebu Kuhafe idi. Annesinin ismi Selma Binti Sahr bin Amir ve künyesi de Ümmü’l Hayr idi. Hz. Ebubekir’in soyu yedi kuşak geride Mürre’ye kadar gidip hz. Resulüllah’ın (sav) soyu ile birleşir. Hz. Ebubekir’in anne-babası, kendisi vefat ettikten sonra da yaşadılar ve oğullarının yani hz. Ebubekir’in (ra) varisi oldular. Hz. Ebubekir’in vefatından sonra önce annesi vefat etti ve sonra da Hicri 14 yılında babası 97 yaşındayken vefat etti. Hz. Ebubekir’in (ra) babası Mekke’nin fethinde İslam’ı kabul etmişken annesi ise İslam’ı ilk kabul edenlerdendi. Hz. Resulüllah (sav) ve sahabelerin sayısı daha henüz 38 iken ve henüz Dar-ı Erkam’da gizlenerek ibadet ediyorlarken hz. Ebubekir (ra), Peygamber Efendimize rica ederek onları Mescid-i Haram’a (Kabe’ye) götürdü ve orada halkı Allah’a davet etti. Orada var olan kimseler Müslümanlara saldırdılar ve aşırı şekilde dövdüler. Hz. Ebubekir (ra) ayaklar altında o kadar ezildi ki sanki öldüğünden hiçbir şüphe kalmamıştı. O, azıcık kendine gelince her şeyden önce hz. Resulüllah’ın (sav) durumunu sordu. Sonra annesini, hz. Ömer bin Hitab’ın (ra) kızkardeşi olan Ümmi Cemil’in yanına yolladı. Ümmi Cemil hz. Ebubekir’in (ra) yanına geldi ama onun annesinin önünde Peygamber Efendimiz ile ilgili konuşmaktan çekindi. Hz. Ebubekir (ra) ona, annesinin bu sırrı açığa vurmayacağına dair güvence verince Ümmi Cemil, Peygamber Efendimiz (sav) Dar-ı Erkam’da iyi durumdadır, dedi. Hz. Ebubekir (ra) dedi ki, Vallahi, ben önce hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna çıkmadıkça bir şey yemeyeceğim, içmeyeceğim. Hz. Ebubekir (ra) o durumda iken tutunarak tökezleye tökezleye Peygamber Efendimizin (sav) yanına gitti. O anda kendisi çok duygulu bir haldeydi. Peygamber Efendimiz (sav) onun halini görünce öpmek için hz. Ebubekir’e eğildi. Hz. Ebubekir (ra) annesinin iyi davranışından bahsetti ve belki de Allah-u Teala sizin sayenizde onu ateşten kurtarır, diye arzetti. Hz.Resulüllah (sav) dua etti ve hz. Ebubekir’in (ra) annesini İslam’ı kabul etmeye davet etti, nitekim annesi böylece İslam’a girdi.
Hz. Ebubekir’in (ra) lakabı “Atik” ile ilgili hz. Aişe’nin şu sözü bulunur: Bir defa hz. Ebubekir (ra) Peygamber Efendimizin (sav) yanına geldiğinde Efendimiz ona اَنْتَ عَتِیْقُ اللّٰہِ مِنَ النَّارِ yani, sen Allah tarafından ateşten azat edilmiş birisin, dedi. Bazı tarihçiler “Atik” onun adıydı deseler de bu doğru değildir. Onun ikinci lakabı olan “Sıddık” ile ilgili şöyle bir şeyden bahsedilir: Bu lakap ona cahiliyet döneminde verilmişti. Şöyle de denmektedir ki, kendisi Peygamber Efendimizin haberlerini derhal tasdik ettiği için adı sıddık olmuştu. Nitekim hz. Aişe (ra) şöyle beyan eder: Hz. Resulüllah (sav) gece vakti Beytü’l Makdes’e götürüldüğünde sabahleyin insanlar bununla ilgili konuşmaya başladılar. Hz. Ebubekir (ra), Peygamber Efendimizin böyle söylediğini öğrenince kendisi derhal, kesinlikle bu doğrudur, dedi. Hz. Muslih Mevud (ra) bu olayı beyan ederek şöyle der: Hz. Ebubekir (ra) Peygamber Efendimizi tasdik edince insanlar, acaba sen bu akla aykırı şeye de inanacak mısın, dediler. Hz. Ebubekir (ra) ise şöyle dedi: Ben şuna bile inanıyorum ki ona sabah akşam gökten İlahî kelam inmektedir.
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Hz. Resulüllah (sav) Ebubekir’e (ra) “sıddık” lakabı verdiğine göre Allah bilir onda daha ne faziletler vardı. Hz. Ebubekir’in (ra) gösterdiği ihlas ve vefanın benzerini bulmak zordur.
“Atik” ve “Sıddık” dışında hz. Ebubekir’in diğer lakapları arasında şunlar da vardır: “Halifetü’r Resulüllah” yani Allah’ın Resulü’nün Halifesi, “Evvah” yani çok şefkatli ve yumuşak kalpli, “Emirü’ş Şakirin” yani şükredenlerin serdarı, “Saniyesneyn” bu ise Allah-u Teala’nın onunla ilgili kullandığı kelimedir. Medine’ye hicret çerçevesinde Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
اِذۡ اَخۡرَجَہُ الَّذِیۡنَ کَفَرُوۡا ثَانِیَ اثۡنَیۡنِ اِذۡ ہُمَا فِی الۡغَارِ اِذۡ یَقُوۡلُ لِصَاحِبِہٖ لَا تَحۡزَنۡ اِنَّ اللّٰہَ مَعَنَا۔
Yani, kâfirler onu (evinden) çıkardıklarında, (Allah ona yardım etmişti.) Hani iki kişiden biri olarak mağarada bulundukları zaman, o dostu (Ebubekir’e:) “Üzülme, Allah bizimle beraberdir,” diyordu.[1]
Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Allah-u Teala, sıkıntılı vakitte ve zor durumda iken Peygamberini (sav) onun (hz. Ebubekir’in) vasıtasıyla teselli etti ve “Sıddık” adı ve iki cihan padişahının yakınlığı hususiyetini nasip etti ve de Allah-u Teala onu “Saniyesneyn” hilatiyle bereketlendirdi. Acaba siz, Kuran-ı Kerim’de böyle apaçık bir şekilde övülmüş başka birini tanıyor musunuz?
Hz. Ebubekir’in bir lakabı da “Sahibü’r Resul” (Peygamberin arkadaşı) idi. Bir defa hz. Ebubekir’in (ra) emriyle Tevbe Suresi okundu, “iz yegulü li sahibihi” ayetine gelince hz. Ebubekir (ra) ağlamaya başladı ve Vallahi, Efendimizin (sav) yanında olan bendim, dedi.
Onun bir lakabı da “İkinci Adem”dir. Bu lakabı ona hz. Mesih-i Mevud (as) verdi. O, bir mektubunda, Ebubekir (ra) İslam’ın ikinci Adem’idir, der. Sirru’l Hilafe kitabında şöyle buyurdu: Vallahi o (Ebubekir r.a.) İslam için ikinci Adem ve Hayrü’l Enam (yaradılmışların en hayırlısı) olan hz. Muhammed’in (sav) nurlarının ilk mazharı idi.
Onun bir lakabı da “Halilü’r Resul” (Peygamberin dostu) idi. Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Eğer ben birini dost edinecek olsam Ebubekir’i dost yapardım. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle der: İnsanın her damarına ve hücresine girmiş olana dost denilir ve böyle bir dostluk sadece Allaha özgüdür. Hz. Resulüllah’ın (sav) bu pak kelamının manası şudur ki Allah-u Teala’nın muhabbetinde hiç kimse ortak olamaz. Dünyada eğer birini dost edinseydim Ebubekir’i edinirdim.
Onun “Ebubekir” künyesi ile ilgili çeşitli sebepler beyan edilir. Mesela “bekir” genç deveye denir. Kendisi develerin yetiştirilmesi ve bakımına ilgi duyduğu için ona bu künye verildi. Bazılarının düşüncesine göre kendisi, İslam’ı kabul etmekte diğerlerinden önce davrandığı için yahut bazılarına göre onun pak özellikleri arasında “ibtikar” yani hayırlı işlerde hep önde olması sebebiyle Ebubekir dendi.
Hz. Aişe (ra), hz. Ebubekir Sıddık’ın (ra) şekli şemailini şöyle beyan eder: O, teni açık renkli, zayıf bedenli, beli öne eğik, geniş alınlı idi. Yüzü etli ve dolgun değildi ve gözleri içe çöküktü. Kına ve katam bitkisinden yapılan boya ile saçını sakalını boyardı. Yumuşak huylu ve kavmi arasında sevilip sayılan birisiydi. Mesleği ticaret idi ve ticarette başarılı olmasında karizmatik kişiliğinin ve benzersiz güzel ahlakının büyük etkisi vardı. Hz. Resulüllah (sav) peygamberlik ile görevlendirildiğinde hz. Ebubekir’in sermayesi kırk bin dirhemdi.
İslam’dan önce bile hz. Ebubekir (ra) güzel ahlakı ve varlıklı oluşu sebebiyle Kureyş’de yüksek makam sahibiydi. Rüya tabiri konusunda çok derin bilgisi vardı. Aynı şekilde soyağacı ilmi konusunda da çok yüce bir seviyeye varmıştı. İslam’dan önce kan bedeli ve diyet alma yetkisi Beni Teym bin Mürre kabilesinde idi, nitekim hz. Ebubekir (ra) yetişkin olduğunda bu görev ona yüklendi. Çaresizlere ve mazlumlara yardım sözleşmesi Hılfü’l Fudul’a hz. Ebubekir (ra) da dahildi. Peygamberlik görevinden önce hz. Resulüllah (sav) ile özel bir sevgi ve ihlas bağı vardı. Ticaret yolculuklarının çoğunda Peygamber Efendimiz (sav) ile birlikte olma şerefi elde etmişti.
Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) şöyle der: Hz. Resulüllah (sav) ile ilişkiler konusunda hz. Ebubekir (ra) birinci sıradaydı. Hz. Ebubekir (ra) cahiliyet zamanında bile şirkten nefret ederdi. Asla hiçbir puta secde etmedi. Aynı şekilde o, cahiliyet döneminde bile şaraptan nefret ederdi.
Hz. Ebubekir Sıddık’ın (ra) İslam’ı kabul edişi hakkında şu rivayet bulunur: Birgün hz. Ebubekir (ra), hz. Hekim bin Hizam’ın evinde iken Hekim’in hizmetçisi şöyle dedi: Senin halan Hatice, kocasının aynen Musa gibi Peygamber olarak gönderildiğini anlatıyor. Bunun üzerine hz. Ebubekir (ra) sessizce kalktı, Peygamber Efendimizin yanına geldi ve İslam’ı kabul etti.
Siret İbni Hişam’ın şerhi olan “Ravzü’l Ünuf”da şöyle yazılıdır: O (hz.Ebubekir) rüyasında ayın Mekke’ye indiğini ve parça parça olup her yere ve bütün evlere yayıldığını görmüştü. Sonra sanki o ay kendisinin kucağında toplandı. “Sübülü’l Hüda”da bahsedildiğine göre o (hz. Ebubekir) ticaret için Şam’a gitmişti. Kendisi bu rüyayı görünce Rahip Bahira onu şöyle tabir etmişti: Sizin kavminizden bir peygamber çıkacak; Siz onun hayatında onun veziri olacaksınız ve onun vefatından sonra onun halifesi olacaksınız.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver, bu konuda başka rivayetler de var, inşallah gelecek sefer beyan edilecek, dedi.
٭…٭…٭
[1] Tevbe suresi, ayet 40