4.04.2025 – Hayber Gazvesi ve Vadiü’l Kura Gazveleri ışığında Hz. Resulüllah’ın (sav) yüce sireti

5. Halifetü’l Mesih Hazretleri (Allah yardımcısı olsun) 4 Nisan 2025’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:

Ramazan’dan önce Peygamber Efendimiz’in (sav) siretinin çeşitli yönleri, gazveler bağlamında anlatılıyordu ve bu kapsamda Hayber Savaşı olayları zikrediliyordu. Bugün de aynı bağlamda bir şeyler anlatacağım.

Hayber’in fethi sevincinin yanı sıra, o günlerde Peygamber Efendimiz (sav) için bir başka sevinçli olay daha oldu ki, bu konuda “Hayber’in fethine mi yoksa bu olaya mı daha çok sevindim, anlatamam” buyurdu. Bu olay, Hz. Cafer’in (ra) Habeşistan’daki muhacirlerle birlikte Habeşistan’dan dönüşüydü.

Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Amr bin Ümeyye Zamri’yi (ra) bir mektup ile Necâşi’ye yolladı ve orada kalan tüm Müslüman muhacirleri Medine’ye yanına göndermesini istedi. Bunun üzerine, gurbette on dört on beş yıl geçirdikten sonra, bu insanlar iki gemiyle Medine’ye ulaştılar. Peygamber Efendimizin (sav) Hayber’e gittiğini öğrenince, ona bir an önce kavuşma arzusuyla Medine’de durmak yerine Hayber’e doğru yola çıktılar.

Bu insanlarla birlikte Hz. Ebu Musa el-Eş’ari (ra) (Abdullah bin Kays) de kavminden elliden fazla kişiyle Medine’ye gelmişti. Onlar oradayken, Devs kabilesinden de Ebu Hureyre (ra), Tufeyl bin Amr (ra) ve arkadaşları gibi bazı kişiler geldi. Eşca kabilesinden de bazı insanlar geldi. Resulullah (sav), gelenlerin hepsine Hayber ganimetinden bir şeyler verdi.

Hz. Cafer (ra) ve beraberindeki diğer Müslümanlar gemiyle seyahat ederek geldikleri için, onlara “Ashab-ı Sefine” (gemi yolcuları) denildi.

Medine’ye geldiklerinde on beş yıl geçmişti ve buradaki muhacir Müslümanlar birçok savaşa katılmış ve hicrette öncülük etmişlerdi. Bu nedenle, aralarında “Biz onlardan daha faziletliyiz” şeklinde konuşmalar olduğu anlaşılıyor. Bir keresinde Hz. Cafer’in (ra) eşi Hz. Esma bint Umeys (ra), Müminlerin annesi Hz. Hafsa’yı (ra) ziyaret etmek için geldiğinde, orada Hz. Ömer (ra) de vardı. Hz. Ömer (ra), “Bu hanım kimdir?” diye sordu. Öğrenince, “Habeşistanlı, deniz yolculuğu yapan mı?” dedi. Hz. Hafsa (ra), “Evet” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), “Biz Medine’ye hicrette sizden önce geldik, bu yüzden Resulullah’a (sav) sizden daha yakınız” dedi. Bunu duyan Hz. Esma (ra) üzüntü ve öfkeyle, “Allah’a yemin ederim ki, asla böyle olamaz. Sizler Resulullah (sav) ile birlikte yaşıyordunuz, O sizin açınızı doyuruyor, bilmeyenlerinize nasihat ediyordu. Biz ise vatanımızdan uzakta, gurbette, uzak bir düşman ülkesindeydik, orada türlü türlü korku ve endişe yaşıyorduk, tüm bu sıkıntıları Allah ve Resulü (sav) için çektik. Allah’a yemin ederim ki, Resulullah’a (sav) bu konuyu sormadan yemek yemeyeceğim” dedi. Sonra Peygamber Efendimizin (sav) huzuruna çıktı ve tüm olanları anlattı. Bunun üzerine Resulullah (sav), “Onların sizden daha fazla hakkı yoktur, onların ve arkadaşlarının bir hicreti var, sizin yani Habeşistan’a gemiyle gidenlerin ise iki hicreti var” buyurdu.

Burada, Müslüman olan Habeşli bir kölenin şehadeti de zikredilmektedir. Rivayette anlatıldığına göre, Hayberli bir adamın kölesi Yesar adında Habeşli bir köleydi ve onun sürüsünü otlatıyordu. Hayberlilerin Resulullah’a (sav) karşı silahlandığını görünce, Hayberlilere “Niyetiniz nedir?” diye sordu. Onlar da “Kendine peygamber diyen adamla savaşacağız” dediler. Hz. Resulullah’ın (sav) bahsi kalbine yerleşti. Koyunlarını alıp otlatmak için dışarı çıktı, Müslümanlar onu yakalayıp Resulullah’ın (sav) huzuruna getirdiler veya detaylı bir rivayete göre kendisi koyunlarıyla Resulullah’ın (sav) huzuruna geldi. Resulullah (sav) onunla konuştu, o da “Siz neye davet ediyorsunuz?” diye sordu. Resulullah (sav), “Seni İslam’a davet ediyorum ve Allah’tan başka ilah olmadığına, benim de Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik etmeni ve Allah’tan başkasına ibadet etmemeni istiyorum” buyurdu. Köle, “Eğer buna şahitlik edersem bana ne verilecek? Allah’a iman edersem bana ne verilecek?” diye sordu. Resulullah (sav), “Eğer buna iman edersen senin için cennet vardır” buyurdu. Bunun üzerine köle İslam’ı kabul etti ve “Ey Allah’ın Resulü! Ben siyah tenli, çirkin yüzlü, kötü kokulu ve malı olmayan biriyim. Eğer onlarla savaşıp öldürülürsem cennete girer miyim?” diye sordu. Resulullah (sav), “Evet, cennete girersin” buyurdu. Köle, “Ey Allah’ın Resulü! Bu koyunlar bana emanet, onlara ne yapayım?” dedi. Resulullah (sav), “Onları ordudan çıkarıp boş bir alana bırak, Allah emanetini senin yerine öder, yani onlara ulaşırlar” buyurdu. Ve öyle de oldu.

Huzur-i Enver buyurdu ki, İslam düşmanları Hz. Muhammed’in (sav) ganimet elde etmek için savaşlar yaptığını iddia ederek itiraz ederler, özellikle Hayber ile ilgili olarak, Yahudilerin mallarını haksız yere ele geçirmek için bu zulümlerin yapıldığına dair itirazlar da var. Eğer bu doğru olsaydı, savaşın tam ortasında ve Hayber’de sahabelerin açlıktan bitkin olduğu durumda, düşmanın koyun sürüsü bedava ganimet malıydı, kullanılabilirlerdi. Ancak Peygamber Efendimiz (sav), savaş halinde bile emanetin hakkını yerine getirerek koyunların iade edilmesini emretti.

Sonra o ileri atıldı ve savaştı, sonunda bir ok ona isabet etti ve şehit oldu, oysa bir tek secde bile etmemişti. Müslümanlar onu alıp ordularına getirdiler. Resulullah (sav), “Onu çadıra alın” buyurdu. Sahabeler onu Peygamber Efendimiz’in (sav) çadırına aldılar. Hz. Enes (ra) şöyle anlatıyor: Resulullah (sav) yanına geldiğinde o şehit olmuştu. Peygamber Efendimiz (sav), “Allah yüzünü güzelleştirdi, kötü kokunu güzel kokuya çevirdi ve malını artırdı” buyurdu.

Hayber olayında bazı fıkhi meseleler de zikredilmektedir.

Hz. Abdullah bin Ömer (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) Hayber gününde evcil eşeklerin etini yasakladı. Hz. Ali’nin (ra) rivayetine göre ise, eşek etini ve mut’a nikahını yasakladı.

Fedek halkının Resulullah (sav) ile sulh yapmasından da bahsedilmektedir.

Fedek, Medine’den altı gecelik mesafede, Hayber’in yakınında bulunmaktadır. Resulullah (sav) Hayber’e yönelip yaklaştığında, Muhayssa bin Mesud’u Fedek’e göndererek onları İslam’a davet etmesini ve Hayber gibi onlara da saldırılabileceği konusunda uyarmasını emretti.

Huzur-i Enver, onların da fesat çıkarmakta oldukça ileri gittiklerini veya bir şekilde Müslümanları rahatsız ettiklerini veya bir şekilde zarar verecek bir şeyler yaptıklarını açıkladı.

Hayber ganimetleri ve dağıtımı hakkında Hz. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) ile Hayber’e doğru yola çıktık ve ganimet olarak altın ve gümüş değil, sadece deve, hayvan, eşya ve bahçeler elde ettik. Bir rivayete göre ise mallar, giysiler ve eşyalar vardı. Resulullah (sav) Hayber’i toplamda otuz altı paya böldü. Yarısını, yani on sekiz payı Müslümanlara ayırdı ve her biri yüz paydan oluşuyordu, yani toplamda bin sekiz yüz pay vardı. Peygamber Efendimiz’in (sav) payı da diğer paylar gibiydi. Geri kalan yarısını ise gelecekteki durumlar, olaylar ve Müslümanların karşılaşacağı meseleler için ayırdı.

Hayber kalelerinden ganimet toplandığında, Tevrat’ın bazı sahifeleri da bulundu. Yahudiler, Peygamber Efendimiz’in (sav) huzuruna gelerek sahifelerinin iadesini talep ettiler ve Peygamber Efendimiz (sav), sahifelerinin güvenli bir şekilde iade edilmesini emretti.

Huzur-i Enver şöyle  buyurdu: Peygamber Efendimiz’in (sav) dini hoşgörüsü ve dini duygu ve hassasiyetlere saygısı o kadar büyüktü ki, Tevrat’larının güvenli bir şekilde iade edilmesini emretti. Günümüzdeki gibi Müslüman düşmanlığıyla Kur’an-ı Kerim’in yakılması söz konusu değildi. Peygamber Efendimiz (sav), onların sahifelerini koruyup iade etmekle yüce bir örnek sergilemişti.

Hayber’den dönüşte Vadi el-Kurâ Gazvesi de zikredilmektedir.

Resulullah (sav) Hayber’in fethinden sonra orada birkaç gün kaldı, sonra İslam ordusuyla birlikte dönüş için yola çıktı ve Vadi el-Kurâ’da Yahudilerle karşılaştı.

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Hayber’i fethettik, sonra Resulullah (sav) ile Vadi el-Kurâ’ya geldik. Resulullah (sav) ile birlikte Med’am adında bir kölesi vardı, onu Benû Zubab’dan biri Resulullah’a (sav) hediye etmişti. Resulullah’ın (sav) devesinin eyerini indirirken, bilinmeyen bir kişinin oku ona isabet etti ve köle vefat etti. İnsanlar, “Şehadeti mübarek olsun!” dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav), “Hayır, canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Hayber gününde ganimet malından, henüz paylaştırılmamışken aldığı o pelerin onun üzerinde ateş olup alevleniyor” buyurdu.

Bunu duyan bir kişi, bunun ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu ve bu pelerini çalması nedeniyle cehenneme gideceğini anlayınca, bir veya iki kayış getirerek, “Benim aldığım şey buydu” dedi. Resulullah (sav), “Bir veya iki kayış da olsa, ateşe götürmeye sebep olur” buyurdu.

Peygamber Efendimiz (sav) dört gün Vadiü’l Kuraa’da konakladıktan sonra Medine’ye geri döndü.

Huzur-i Enver, ikinci hutbeden önce vefat eden beş kişinin gıyabi cenaze namazını kıldıracağını duyurdu ve bu kişileri hayırla andı, ayrıca merhumların makamlarının yükseltilmesi ve mağfiretleri için dua etti.

Mevlana Muhammed Kerimüddin Şahid: Sadr Encümen Ahmediye Kadiyan başkanı. Kendisi Ramazan ayında 87 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum musi idi. 1954’te Medrese Ahmediye’ye öğrenim için girdi. 1957’de mezun oldu, ardından “Mevlevi Fazıl” hazırlığı yaparak 1960’ta Pencap Üniversitesi Çandigarh’dan Mevlevi Fazıl sınavını geçti. Daha sonra ileri eğitim için Rabva’ya gitti ve orada Cami’a Ahmediye’de iki yıl eğitim gördü. Şahid derecesi aldı. Bu şekilde Hindistan’da Şahid derecesi alan ilk mürebbi oldu. Kadiyan’da çeşitli hizmetlerde bulunma fırsatı buldu ve bu süre zarfında âlim olarak Sadr Encümen Ahmediye Kadiyan üyesi olarak atandı ve 2021’e kadar bu görevde kaldı. Daha sonra Nâzım İrşad Vakf-ı Cedid Hariciye Yardımcısı hizmetini de yapma fırsatı buldu. Genel başkan olarak da çalışma fırsatı buldu. Vakf-ı Cedid Meclisi başkanı olarak da hizmet etme fırsatı buldu. Daha sonra iki kez Camia’da müdürlük yaptı. Kaza Kurulu başkanı olarak da hizmet yaptı. Meclis-i Karpardaz başkanıydı. 2021’de kendisini Sadr Encümen Ahmediye başkanı olarak atadım ve vefatına kadar bu görevde kaldı. Böbrek hastalığı vardı, zayıflamıştı ama yine de görevlerini büyük bir gayretle yerine getiriyordu. Ve onun örneği gerçekten takdire şayandı. Altmış iki yıllık uzun bir süre boyunca cemaate hizmet etme fırsatı buldu. Çok çalışkan ve alçak gönüllü bir insandı. Her zaman işlerini kendi başına yapmaya, kimseye yük olmamaya çalışırdı, hatta kişisel işlerini bile kendi yapardı. İlmiyle amel eden bir âlimdi. Vakf sözünü yerine getirmenin hakkını verdi.

Abdülreşid Yahya: Kanada Kaza Kurulu başkanı. Geçtiğimiz günlerde 75 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum musi idi. Ta’limü’l-İslam Koleji Rabva’dan lisans derecesi aldıktan sonra Camia’ya girdi, ardından hayatını vakfetti ve 1975’te göreve  çıktı. Başlangıçta Pakistan’da yerel atamalar yapıldı, ardından Amerika, Kanada, Guatemala’da hizmet etme fırsatı buldu. Güney Afrika’da Ulusal Başkan ve baş mürebbi olarak hizmet etme fırsatı buldu. Guatemala ve Güney Kore’de baş mürebbi ve Ulusal Başkan olarak hizmet etme fırsatı buldu. Camia Ahmediye Kanada’da müdür yardımcısı olarak hizmet etme fırsatı buldu. 2017’de Kanada Kaza Kurulu başkanı olarak atandı. 2023’e kadar bu görevde kaldı.

Mirza İmtiyaz Ahmed: Haydarabad Sind bölge emiri. Geçtiğimiz günlerde vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum lisans eğitimini tamamladıktan sonra kendi işini kurdu. Bir eczane açtı. Merhum, Allah’ın lütfuyla gençliğinden hayatının son anına kadar dine hizmet etme fırsatı buldu. Düzenli olarak teheccüd namazı kılan, fakir ve ihtiyaç sahiplerine kimseye söylemeden gizlice yardım eden bir insandı.

Hacı Muhammed Bil’arabi: Cezayirli. Geçtiğimiz günlerde 82 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Kendisi Cezayir’dendi ama bugünlerde Fransa’da yaşıyordu. 2015’te İngiltere’deki yıllık toplantıya eşiyle birlikte misafir olarak geldi ve Allah’ın lütfuyla biat ederek geri döndü. Çocuklarına dini değerleri öğretmeye çok çalışırdı. Namaz ve Kur’an-ı Kerim öğretmek için dini okullara kaydettirdi. 2017’de polis Cezayir’deki merhumun evine baskın düzenledi ve çocuklarını Ahmedi oldukları suçlamasıyla gözaltına aldı. Bunun üzerine büyük bir cesaret sergiledi. Karakola gittiğinde ve kendisine Ahmedi olup olmadığı sorulduğunda, hemen ve tereddüt etmeden “Evet, elhamdülillah ben Ahmediyim” dedi. Kanunlara saygı duyduğunu, ancak yetkililer izin verdiği gün evinin Cemaat-i Ahmediye’nin ilk merkezi olacağını söyledi.

Muhammed Eşref Kotri Haydarabad bölgesinden. Geçtiğimiz günlerde 70 yaşında vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Kongo’daki mürebbi Nevid Eşref’in babasıydı ve mürebbi sahada olduğu için babasının cenazesine katılamadı. 1992’de birkaç günlüğüne esir-i rah-ı Mevla olma şerefine de nail oldu. Vefatında şiddetli bir muhalif bile üzüntülerini dile getirdi ve “Çok iyi ve dindar bir insandı. Böyle bir insan hiç görmedim” dedi. Vefatından bir gün önce bile amila toplantısına katıldı, çandasını ödedi ve vefat ettiği gün teheccüd namazını kıldı, Kur’an-ı Kerim okudu, sabah namazını kıldı ve ardından saat sekize çeyrek kala Hakkı’ın rahmetine kavuştu. Geride eşi, üç kızı ve dört oğlu kaldı.

٭…٭…٭

Önceki

Hz. Ebu Bekir halifeliğe nasıl seçildi?

Sonraki

11.04.2025 – Hayber Gazvesi ve Vadiü’l Kura Gazveleri ışığında Hz. Resulüllah’ın (sav) yüce sireti