7.05.2021 - Hz. Resulüllah’ın (sav) yüksek mertebeli sahabesi ve 2. Halifesi hz. Ömer bin Hattab’ın güzel vasıfları - Müslüman Ahmediye Cemaati

7.05.2021 – Hz. Resulüllah’ın (sav) yüksek mertebeli sahabesi ve 2. Halifesi hz. Ömer bin Hattab’ın güzel vasıfları

Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 7 Mayıs 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra, şöyle buyurdu:

Hz. Ömer’in (ra) İslam’ı kabul etmesinden bahsediyorduk.  Hz. Muslih Mevud (ra) bununla ilgili şöyle der: Hz. Ömer (ra) hep İslam’a muhalefet etti, bir gün kalbinde bir düşünce uyandı; Niye bu dinin kurucusunun işini bitirmiyorum ki diye düşündü. Nitekim kılıcı eline alıp evden çıktı. Yolda bir adamdan, kızkardeşi ve eniştesinin İslam’ı kabul ettiğini öğrenince doğruca kız kardeşinin evine gitti. Orada bir sahabenin Kuran-ı Kerim okuduğunu duydu. Kapının da geç açılması üzerine hz. Ömer’in öfkesi daha da arttı ve hemen eniştesine İslam’ı kabul etmesiyle ilgili sordu. Eniştesi soruyu geçiştirmek isteyince hz. Ömer (ra) onu dövmek için ilerledi. Kızkardeşi araya girince hz. Ömer’in yumruğu kız kardeşinin burnuna isabet etti ve kan akmaya başladı.  Hz. Ömer (ra) duygusal bir insandı. Nitekim bu durumu görünce içinde acıma duygusu oluştu ve onlardan Kuran sayfasını göstermelerini istedi. Kız kardeşinin isteğiyle hz. Ömer (ra) önce yıkandı. Gusül yaptıktan sonra Kuran ayetlerini okudu ve içinde bir değişiklik oluşmuş olduğu için o ayetleri okuyup bitirdiğinde kelime-yi şehadet okudu. Daha sonra elinde yalın kılıç, hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna, Dar-ı Erkam’a gitti. Hz. Ömer’i (ra) o şekilde yalın kılıç kapının önünde görünce sahabeler endişelendiler. Hz. Hamza (ra), kapıyı açın, bakayım ne yapacak, dedi. Kapı açılınca hz. Ömer ilerledi ve Peygamber Efendimiz sorduğunda, ben sizin köleniz olmaya hazırım, dedi. O Ömer (ra), daha bir saat önce İslam’ın şiddetli düşmanıydı ve hz. Resulüllah’ı (sav) öldürmek için evden çıkmıştı; bir anda yüce dereceli bir mümin oldu.

İslam’ın ilk günlerinde Müslümanlar arasında sadece iki kişi cesur ve yiğit kabul edilirdi; biri  Hz. Ömer ve diğeri Emir Hamza (ra). Bu ikisi Müslüman olduğunda hz. Resulüllah (sav) onların ricasıyla Kabe’de alenen namaz kıldılar.

Hz. Ömer’in (ra) İslam’ı kabul ettiği haberi yayılınca kafirler onun evini kuşattılar. O zaman Mekke’nin büyük reisi Âs bin Vail Ömer’i (ra) korumasına aldığını ilan etti. Hz. Ömer (ra) birkaç gün emniyet içinde yaşadı, ancak onun dini duyguları bu durumu içine sindiremedi ve Âs bin Vail’in korumasından çıktı. Hz. Ömer (ra) şöyle der: Ondan sonra ben Mekke’nin sokaklarında bazen dövülür bazen döver, hep kavga içinde kalırdım.

Hz. Seyyid Zeynel Abidin Veliyullah Şah şöyle yazar: Âs Bin Vail’in kabilesi Beni Sehem ve hz. Ömer’in kabilesi Beni adey birbirinin halefi idi. Bu anlaşma ve dostluk sebebiyle Âs Bin Vail, hz. Ömer’e yardım etmeyi kendi ahlaki sorumluluğu bildi.

Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: Bakın, hz. Resulüllah’ın ne kadar şiddetli düşmanları vardı, ancak sonra onlarda nasıl değişiklik meydana geldi. Hz. Ömer (ra) İslam aleyhinde elinde sopayla dolaşırdı, ama ona İslam’a girmek nasip olunca o gece gündüz İslam’ın menfaati için kendi canını tehlikeye atmaya başladı.

Hz. Mesih-i Mevud (as), hz. Ömer’in İslam’ı kabul ediş olayını beyan ederken, Ebu Cehil’in, Peygamber Efendimizi öldürene ödül vereceğini ilan etmesi ve hz. Ömer’in gece vakti Kabe’de Peygamber Efendimizi dua ederken dinlemesinin ayrıntılarını anlatarak şöyle der: Hz. Ömer (ra) kendisi beyan eder ki, Resulüllah (sav) secdede o kadar ağlaya ağlaya dua etti ki ben titremeye başladım, o duaları dinleyince ciğerim parça parça olurdu. Nihayet hakkın heybeti yüzünden elimden kılıç düştü ve ben  hz. Resulüllah’ın (sav) doğru olduğunu ve mutlaka başarıya ulaşacağını anladım.

Başka bir yerde hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Sonunda hz. Ömer Müslüman oldu ve Ebu Cehil ve diğer muhaliflerle olan ilişki ve dostluğu birdenbire kesildi ve onun yerine yeni bir kardeşlik kuruldu. Hz. Ebu Bekir ve diğer sahabeler ile birleşti ve bir daha eski ilişkileri hayal bile etmedi.

Hz. Ömer’in (ra) İslam’ı kabul edişi ile ilgili Hz. Mesih-i Mevud’dan (as) üç değişik referans sunduktan sonra Huzur-i Enver şöyle dedi: Bu üç yerde de gece vakti Kabe’de saldırıdan bahsedilmiştir. Belki de ondan sonra nefsine uymaya mecbur olarak gündüz de çıkmış olabilir ve kız kardeşi ve eniştesinin evindeki olay meydana gelmiştir.

Hz. İbni Ömer (ra) şöyle beyan eder: Hz. Ömer (ra) İslam’ı kabul ettiğinde hz. Resulüllah (sav), ey Allah! Bunun kalbinde ne kadar buğuz varsa uzaklaştır ve onu imana dönüştür, diye dua ederek üç defa elini onun göğsüne sürdü.

Hz. Ömer (ra) İslam’ı kabul edince insanlara, Kureyş’te en fazla laf yayma adeti olan kimdir, diye sordu. Cemil bin Muammer’dir denildi. Nitekim hz. Ömer (ra) sabah sabah onun yanına gitti ve İslam’ı kabul ettiğini söyledi. Ta ki kendisinin İslam’a girdiği kimseden gizli kalmasın.

Bir defa hz. Ömer (ra) Peygamber Efendimize (sav) şöyle arz etti: Ben, kendi nefsim hariç, sizi herkesten fazla seviyorum. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Kendi nefsinden bile daha fazla beni sevmedikçe imanın kemale ermez. Hz. Ömer (ra) arz etti: Allah’a andolsun ki artık siz bana kendi nefsimden daha sevimlisiniz. Peygamber Efendimiz (sav), evet şimdi tamamdır, buyurdu.

Hz. Ömer’in (ra) Medine’ye hicreti ile ilgili Hz. Ali’nin (ra) şu rivayeti vardır: Hz. Ömer (ra) hicret etmeye karar verdiğinde kılıcını, okunu, yayını kuşanıp Kabe’ye gitti ve annesini evlatsız, evladını yetim, karısını dul bırakmak isteyen benimle şu vadide buluşsun, diye ilan etti.

Bu şekilde açıkça hicret ettiğine dair sadece bu bir tek rivayet vardır ve siret yazarlarının ekseriyeti bunun aksi görüştedir. Mesela Muhammed Hüseyin Heykel şu soruyu ileri sürdü: Hz. Resulüllah (sav) sessizce ve gizlice hicret edilmesini emrettiği halde hz. Ömer (ra) nasıl ona itaatsizlik edebilirdi.

Muhacirlerden hz. Mus’ab bin Umeyr ve hz. İbni ümmü Mektum’tan sonra hz. Ömer (ra) yirmi kişi ile birlikte Medine’ye ulaştı. Kuba’da hz. Ömer (ra) Refaa bin Abdulmünzir’in misafiri oldu. Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’de hz. Ömer ile hz. Ebubekir arasında muvahat kurdu ve Medine’ye  varınca da hz. Uveym bin Saide ile onu kardeş kıldı. Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) şöyle yazdı: Hz. Ömer’in muvahatı hz. Utban bin Malik ile kurulmuştu.

Hz. Muslih Mevud (ra) ezanın başlangıcından bahsederek şöyle der: Hz. Abdullah bin Zeyd’e Allah-u Teala rüya vasıtasıyla ezanı öğretmişti. Bu rüyaya dayanarak  hz. Resulüllah (sav) Müslümanlar arasında ezanı yürürlüğe koydu. Hz. Ömer şöyle der: Allah-u Teala bana da ezanı öğretmişti ancak başka birisi zaten bunu beyan etti düşüncesiyle ben yirmi gün sessiz kaldım.

Hz. Ömer (ra) ile konuların gelecek sefer devam edeceğini söyledikten sonra Huzur-i Enver şöyle dedi:

Özet olarak şuna da dikkatinizi çekmek istiyorum; Bugün ramazanın son cumasıdır. Bunu sadece ramazanın son cuması olarak görmeyin. Aksine bu Cuma bize, gelecekte yeni yollar tayin edici olmalı. Ramazanda ilgimizin oluştuğu konular ve nasip olan iyilikleri ramazandan sonra devam ettirmeye çalışmamız gerekir. Hatta onu daha iler seviyeye taşımak lazım. Aksi takdirde, eğer iyilik ve temizlik kalıcı olmadıysa ve ilerleme sağlamadıysa ramazanı yaşamak faydasızdır.

Geçen Cuma ben, salavat ve istiğfar konusuna dikkat çekmiştim. O sadece ramazanla sınırlı kalmasın. Ramazan biter bitmez dünyevi işlere gark olup salavat ve istiğfar unutulmasın. Ben özellikle söylemiştim ki bunu kalıcı hale getirmeliyiz.

Bu çağda deccal yeni yeni silahlar kullanıyor, dünyanın çekiciliği çoğunu etkisi altına almıştır.  Bizim gençlerimiz ve çocuklarımız bile onun etkisi altına giriyor. Böyle bir durumda kendimiz için de çok dua etmek gerekir. Allah-u Teala bizi bu şeytanî, bu deccalî saldırılardan korusun. Çocuklarımızı yanımıza alıp onlarla özel bir ilişki kurarak, onlara Allah-u Teala’nın varlığı ve İslamiyetin güzel talimatlarını anlatmak gerekiyor. Ve sonra tam bir kesin inanç oluşturarak, çocukların kalbinde tam bir kesin inanç aşılayın; sonra onları Allah-u Teala ile öyle birleştirin ki, onların hiçbir duygusu, hiçbir ameli, hiçbir düşüncesi Allah’ın rızasına aykırı olmasın; O’nun öğretisine aykırı olmasın. Her dünyevi düşünce ve fitnenin cevabı onlarda olsun. Bazı şeylerin cevabını bilmediğini için başkalarından etkileniyor olmasınlar. O cevaplarla kendi kendilerini fitne fesatlardan koruyabilsinler. Çocuklarımızın gelecek hayatını güzelleştirmenin ve bekalarının garantisi ancak budur. Her türlü fitneden neslimizi korumanın yolu ancak budur. Fakat, biz kendimiz iman ve yakinde yüksek seviyeye varmadıkça bu hedef elde edilemez. Bir müminin hususiyeti olan seviyeye varmadıkça olmaz. Bu ancak, bizim Allah-u Teala ile ilişkimiz güçlü olduğunda mümkün olacaktır. Bizim namazlarımız, bizim ibadetlerimiz yüksek seviyeli olduğunda; Biz bu sorumluluğumuzu anladığımızda; yani biz neden Mesih-i Mevud’a (as) biat ettiğimizi anladığımızda (bunları başarabiliriz.) Bu, bize yüklenmiş olan çok büyük bir sorumluluktur; Kendi imanımızı güçlü hale getirerek, amellerimizi düzenli olarak kontrol ederek, neslimizi koruyanlar olalım. Bugünlerde yaygın olan hayasızlık ve boş işler -ki böylesi, şimdiye kadar belki de hiç olmamıştır- evlerimize televizyon ve internet vasıtasıyla girmiştir. Önceden bu tehlikeler dışarıda olurdu, şimdi ise evlerin içinde tehlike var. Gizlenerek ve sessizce oturup bakıyorlar, neye baktıkları belli değil. Velhasıl, çok dikkatli olmak gerekiyor.

İleri seviyedeki Ahmedilerin, yahut eski Ahmedilerin, yahut bizzat kendisi cemaate girmeyi seçip zamanın imamına itaat etmiş olan ve kendini kurtarmak için her fedakarlığa razı olan, fedakarlıklar yapagelenlerin, daima hatırında olması gerekir ki biz kendimiz de dini dünyadan üstün tutarak, durumumuzu kontrol edeceğiz.  İşte o zaman biz kendimizi de koruyabiliriz, neslimizi de kurtarabiliriz.

Herhangi bir ermiş ailenin, bir ermişin çocuğu olmak, Allah’ın mutlaka ona daima ihsanda bulunacağını, yahut ondan hep razı olacağını garantilemez. Allah-u Teala’nın rızasını elde etmek için, her şahsın kendi amelleri gereklidir. Kendi amellerimiz bizi kurtarabilir. Birinin akrabası, birinin ailesi onu kurtaramaz. Bu yüzden bunun için daima çok dua da etmek gerekir; Kendi dini eksikliklerini de gözden geçirmesi gerekir;

Kendi çocuklarının ve neslinin dünyadan daha fazla dinde ilerlemesi için dua etmek gerekir. Dünyevi ilerleme için çok dua ediyoruz, dinde ilerleme için ondan çok daha fazla dua etmek gerekir.

Aynı şekilde kendisi Ahmedi olanların da, düşüncelerini, amellerini bu niyetle sürdürmeleri gerekir. Bizim bekamız da, neslimizin bekası da ancak bundadır. Kısacası, ramazanın bu kalan günlerinde bunun için çok dua edin ki, Allah-u Teala bizim ve neslimizin dinini sağlam kılsın, maneviyatımız ilerlesin; Ramazandan sonra da ibadetlerimizin seviyesi yükseldikçe yükselsin. Allah-u Teala sağlam ilişkimiz kurulsun. Deccalın oyunlarından korunaklı kalalım. Sadece dünyevi rahatlık bizim gayemiz olmasın; Bilakis Allah-u Teala bizi öyle dini ve dünyevi nimetler ihsan etsin ki onlar bizi Allah’a şükür güzar yaparak daima Allah’a eğilen kimseler yapsın. Daima Allah’ın kamil abid kulları yapsın.

Aynı şekilde şuna da dikkatinizi çekmek istiyorum: Bugünlerde bütün dünyayı etkisi altına almış ve yayılmış olan korona salgınından kurtulmak ve Allah’ın merhametini cezbetmek için de çok dua edin.

Aynı şekilde, Ahmediyete karşı muhalefetin arttığı ülkelerde  hayat onlar çok sıkıntılı hale gelmiştir. Onlar için de çok dua edin. Allah-u Teala onlar için kolaylık yaratsın.

Pakistandaki Ahmedilerin de bu günlerde de daha sonra da özellikle sadaka ve dualara sarılmaları lazım. İnşallah bu dualar ve Allah’ın rızasını elde etmek için gösterilen çabalar, düşmanın her hile ve silahını başarısız ve muratsız kılacaktır.

“Rabbi küllü şey’in hadımüke, Rabbi fahfaznî vensurnî verhamnî”

“Allahümme inna nec’alüke fî nuhurihim ve neuzü bike min şürûrihim” Dualarını çok okuyun.

Ancak şunu da aklınızda tutun ki sadece dil ile yapılan dualar fayda vermez. İnsanlar mektuplar yazıp, hangi duayı edelim, diye soruyorlar. Namazlarımızı güzelleştirerek kılmadıkça, onun hakkını vermedikçe, sadece ağız ile dua etmek işe yaramaz. Namazlara ramazanda nasıl ihtimam gösteriliyorsa, onu daha sonra da devam ettirmek gerekir. Ancak o zaman Allah’ın merhamet ve yardımını gerçek manada cezbedenler olabiliriz.

Aynı şekilde her türlü fitneden sakınmak için de çok dua edin. Allah-u Teala bize güç versin ki biz ramazanın bu kalan dört beş gününü başarıyla geçirenler olalım.  Ve sonra ramazandan sonra da bu iyilikleri devam ettirenler olalım.

Şunu da unutmayın; Biz dualarımızın dairesini ne kadar geniş tutarsak o kadar Allah’ın rahmetleri bize nasip olacaktır. Bu yüzden her Ahmedinin her türlü sıkıntısının gitmesi için de dua etmek gerekir. Bu sayede aranızda muhabbet, kardeşlik ve bağ atmosferi oluşacaktır. Allah-u Teala’nın lütuflarından zaten hisse nasip olacak, ancak bunun fiili bir faydası da olacak;  yani daha fazla sevgi ve muhabbet meydana gelecek.

Genel olarak Müslüman ümmet için de dua edin, tuttukları yol ile ve zamanın imamını inkar etmek suretiyle kendi dünyalarını ve ahiretlerini harap ediyorlar, Allah-u Teala onları bundan korusun.

Bütün insanlık için dua edin. Allah-u Teala onları da doğru yola eriştirsin ve Allah’ın öfkesinden kurtulmaya muvaffak kılsın.

Velhasıl, bizim görevimiz; Dua etmek, dua etmek, hep dua etmek;  Ramazanda da, Ramazandan sonra da. Allah-u Teala hepimizi buna muvaffak kılsın.

Bir Öncekini Oku

Muslih Mevud’un anlamı nedir? Muslih Mevud kimdir?

Bir Sonrakini Oku

Peygamber Efendimiz sav Mehdi’ye as tabi olmanın önemini nasıl anlatmıştır?