Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 8 Mart 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Uhud savaşında hz. Saad’ın duasının kabul olması için Peygamber Efendimizin duasının kabulüne dair olayı Aişe binti Saad babası hz. Saad’dan şöyle rivayet etti: “İnsanlar dönüp saldırdığında ben dedim ki ya ben kurtulacağım ya da şehit olacağım. Aniden kırmızı yüzlü bir şahıs gördüm, neredeyse müşrikler onu yeneceklerdi ki o şahıs avcunu taşlarla doldurup onlara attı. O anda benimle o şahıs arasına Mikdad (ra) geldi ve dedi ki, bu hz. Resulüllah (sav) idi ve seni çağırıyordu. Ben o zaman, sanki hiçbir sıkıntıya uğramamışım gibi hissettim. Derhal ayağa kalktım ve Peygamber Efendimizin yanına geldim. O beni karşısına oturttu. Ben ok atmaya başladım ve bir yandan da diyordum ki ‘Ey Allah! Senin okundur, Sen onu düşmana isabet ettir.’ Peygamber Efendimiz de diyordu ki, ‘Ey Allah! Saad’ın duasını kabul buyur; Ey Allah! Saad’ın hedefini düzelt; Ey Saad! Annem babam sana feda olsun.”
Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra), bu konuda şöyle yazdı: Saad bin Ebi Vakkas, ömrünün sonuna kadar bu kelimeleri son derece gururla beyan ederdi.
Hz. Resulüllah’ın (sav) yaralı olmasına rağmen sahabelerini dert edinmesine dair hz. Aişe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Ebubekir (ra) Uhud gününden bahsettiğinde derdi ki o gün tamamıyla Talha’nın günüydü. Sonra bunun ayrıntılarından şöyle bahsederdi: Uhud günü ben, hz. Resulüllah’ın olduğu tarafa dönenlerden idim. Bu esnada birisinin Peygamber Efendimizi koruyarak savaştığını gördüm. Bunun üzerine, inşallah o Talha’dır, dedim. Ancak gördüm ki o şahıs Ebu Ubeyde bin El-Cerrah idi. Sonra ben hz. Resulüllah’ın (sav) yanına ulaştım. Kendisinin ön iki dişi kırılmıştı, yüzü yaralıydı ve mübarek çehresine zırhının iki halkası saplanmıştı. Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Siz ikiniz, arkadaşınıza yani Talha’ya yardım edin, onun yaralarını iyileştirmeye çalışın.
Aynı şekilde Ziyad bin Seken’in beş arkadaşı, hz. Resulüllah’ı korurken birer birer şehit oldular ve Ziyad bin Seken de ağır yaralanmıştı ki o esnada Müslümanlardan bir bölük dönüp geldiler ve müşrikleri Peygamber Efendimizden uzaklaştırdılar. Bu sırada Peygamber Efendimizin emri üzerine sahebeler kendisini Ziyad bin Seken’e yaklaştırdılar. Peygamber Efendimiz (sav) mübarek ayağını ona yastık yaptı ve o, yüzü Peygamber Efendimizin mübarek ayağının üzerinde olduğu halde vefat etti. Onun bedeninde on dört yara vardı.
Medineli kadınların sabır ve metanetlerinin bazı örnekleri var. Uhud Gazvesinden sonra Peygamber Efendimiz Medine’ye döndüğünde hz. Mus’ab bin Umeyr’in hanımı Hamne binti Cahş’a (ra) kardeşinin ve dayısının şehit olduğu söylendiği zaman kendisi “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” okudu. Fakat kendisine kocasının ölüm haberi verildiğinde o ağlamaya başladı ve sükûnetini koruyamayarak “ne kadar yazık” dedi. Peygamber Efendimiz, neden öyle dediğini sorduğunda Hamne (ra) şöyle dedi: Ben yalnız kocam için bunu söyledim; Çocuklarının yetim oluşu aklıma geldi ondan ben bu kadar üzüldüm. Bu üzüntü ile bu kelime ağzımdan çıkıverdi. Bunu duyunca hz. Resulüllah (sav) Mus’ab’ın evlatları için şöyle dua etti: Ey Allah! Onların velileri ve büyükleri onlara şefkatli, merhametli ve iyi davransınlar.
Hz. Hind (ra), kocasının, kardeşinin ve oğlunun, şehit olduğunu öğrendiğinde, Medine’ye defnetmek için her üçünü devenin sırtında götürüyordu. Uhud’dan haber almaya giden hz. Aişe (ra), hz. Hind’i görünce durumu sordu. Bunun üzerine hz. Hind şöyle cevap verdi: “Hz. Resulüllah (sav) afiyette olduktan sonra her musibete katlanmak kolaydır.” Hz. Aişe (ra), devenin üzerindekilerin kim olduğunu sorduğunda hz. Hind (ra) şöyle dedi: “Benim kardeşim, oğlum ve kocamdır. Onları Medine’ye defnetmeye götürüyorum.”
Devenin yönü Medine’ye doğru olduğunda oturuyordu (yani gitmiyordu) ama yönü Uhud’a doğru olunca hızlı hızlı yürümeye başlıyordu. Hz. Hind (ra) Peygamber Efendimizin yanına gelip durumu bildirdiğinde hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: “Bu deve memur edilmiştir. Yani Allah-u Teala tarafından, Medine yönüne gitmeyip Uhud yönüne gitmekle görevlendirilmişti. Acaba kocan, savaşa gitmeden önce bir şey demiş miydi?” Hz. Hind şöyle cevap verdi: “O, Uhud’a doğru yola çıkarken Kıbleye dönerek şöyle demişti: “Ey Allah! Beni evime utanç içinde döndürme, bana şehitlik nasip et.” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “işte bu yüzden deve gitmiyordu.” dedi. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Ensar topluluğu! Aranızda öyle kimseler var ki eğer onlar, Allah adına yemin ederek bir şey söylerseler Allah onların söylediğini mutlaka gerçekleştirir; İşte Amr bin Cemuh da onlardan biridir.
Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle der: “İkinci Dünya Savaşında Almanyalı yaşlı bir kadının oğlu öldürülmüştü ve o bu habere tepkisini, suni bir kahkaha atarak göstermişti. Bunun üzerine o günlerde, “Bakın bu kadın ne kadar sabır gösterdi.” Diye haberler gelmişti.” Hz. Muslih Mevud şöyle der: “O kadın, kahkaha atmasına attı ama bunun zoraki bir davranış olduğu anlaşılıyor, aslında o içten içe ağlıyordu. Ancak sahabelerin olayları böyle değildir; Onların kendilerini tutup kalpten ağlamıyorlardı; tersine onlar, hz. Resulüllah (sav) hayatta olduğu için kalpten mutluydular.” Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle diyor: Ben ne zaman o hanım sahabenin olayını okusam kalbim ona karşı edep ve saygıyla doluyor ve canım istiyor ki o mukaddes kadının ellerini öpüp gözlerime süreyim; Çünkü o benim sevgili peygamberim için benzersiz bir hatıra bıraktı.”
Yine kendisi şöyle der: “Hz. Resulüllah ile ilgili bu sevgiyi, o insanların kalbinde Allah-u Teala yaratmıştı. Onlar Allah karşısında, anne-balarını, kardeşlerini, hanımlarını ve kocalarını umursamıyorlardı. Onların önünde bir tek hedef vardı; Allah-u Teala onlardan razı olsun. İşte bu yüzden Allah-u Teala onlar hakkında “razıyallahu anhü” (Allah onlardan razı oldu) buyurdu.
Bir siret yazarı şöyle yazar: Şüphe yok ki Medine’nin uğradığı hezimet çok üzüntü vericiydi. Ancak Mekke ve Medine’nin musibet karşısındaki tutumu arasında çok büyük fark vardı. Medine’de büyük bir musibet vardı, durum çok kötüydü. Müşrikler Bedir’deki hezimetlerini zaaf, ıstırap ve kaygı ile karşılamışlardı. Halbuki Medine uğradığı felaketi benzersiz bir sabır, iman, sebat ve yüreklilikle karşıladı. Uhud’da Müslümanlar da çok zarara uğradılar, ancak onlar zararı benzersiz sabır, iman, sebat ve kahramanlıkla göğüslediler. Medine ordusunun uğradığı zarardan dolayı Medinelilerden hiç kimsede kaygı, ıstırap ve zaafın izi bile yoktu. Bunun en büyük kanıtı, bir Müslüman kadının Uhud Savaşı’nda oğlunu, kocasını, kardeşini ve babasını kaybetmesine rağmen şaşırmaması ve bu felaketin onu dengesinden çıkaracak kadar etkilememesidir. O, savaş alanına giden Ben-i Dinâr kabilesinden bir kadındı. Oğlu, kocası, kardeşi ve babasını kanlar içinde yatarken şehit görünce dengesini kaybetmek şöyle dursun, aldırmadı bile. Sadece bu dördünden daha çok sevdiği kişiyi sormaya devam etti ve o da Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) idi. O, Peygamber Efendimizi sağ salim görünce, “ne kadar büyük olursa olsun her musibet, sizin afiyette olmanız karşısında bir hiçtir,” dedi.
Huzur-i Enver kalanını gelecek sefer anlatacağını söyledikten sonra Filistin halkı ve dünyanın umumi durumu için duaya çağırdı. Ayrıca Ahmedilere, dualarla birlikte ihtiyati tedbirler almalarını da telkin etti. Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Filistinliler için dua edin, Allah-u Teala onlara kolaylıklar yaratsın. Düşman, tüm aşağılık düşünceleri ve eylemleriyle onları yok etmeye çalışıyor. Büyük güçler savaşı durdurmak yerine onu körüklemeye çalışıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı önce geçen Pazartesi günü ateşkes çağrısı yapmıştı, şimdi ise Ramazan’dan önce ateşkes olacağını ve bunun da sadece geçici olarak altı hafta süreceğini söylüyor. Bu sadece İsrail’e bir fırsat vermek için bir hiledir, bu süre zarfında dinlenebilecekler ve sonra tazelenmiş bir şekilde zulmü tekrar başlatacaklar. Bu nedenle, onları durdurabilecek tek zat Allah’tır. Bu nedenle çok dua edin.
Benzer şekilde, Ahmediler, hangi yardım kuruluşu aracılığıyla yiyecek, ilaç veya herhangi bir tür yardım ulaştırabileceklerini bulmalıdır. Kendi bölgelerinde onlar lehinde, zulmü durdurmak için de çaba göstermelidirler. Daha önce de söylemiştim, politikacılara mektuplar yazmaya ve yorulmadan yazmaya devam etmeliyiz. Politikacılara, yaptıkları her şeyin büyük bir hata olduğunu anlatın. Allah Teala Filistinlilere de dua ve manevi durumlarını iyileştirme imkanı versin.
Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşa, Avrupa ve Amerika’nın doğrudan dahil olacağına dair haberlerin gelmesiyle dünya savaşı tehlikesi de artıyor. Bu nedenle, Allah’tan dünyayı yıkımdan koruması için dua etmeliyiz. Bununla birlikte, önlem olarak, daha önce de bahsettiğim gibi ve Hz. Halife-i Mesih IV’ün de nükleer etkilerden korunma için bir reçete verdiği gibi, cemaatimizde yeterince bulunan homeopati bölümümüz de en azından üç dozluk bir kurs tekrarlamayı önerecektir. Aynı şekilde Ahmediler, evlerinde iki-üç aylık erzak bulundurmalıdır. Özellikle savaş riskinin yüksek olduğu bölgelerde. Savaş olmasa bile, bunun faydası vardır. Daha önce insanlar tarafından toplanan eski erzak da çeşitli afetlerde kullanıldı ve insanlar bundan faydalandılar.
Yemendeki Ahmediler için de dua edin ki Allah-u Teala onların hürriyetlerine kavuşması için çabucak imkan yaratsın ve Ahmediye Cemaatinin ülke aleyhinde plan yaptığından şüphelenen Yemen ordusunun veya bir grubun şüpheleri uzaklaşsın. Onlar biran evvel özgürlüğüne kavuşsunlar.
Allah, dünyaya akıl versin ki, ilerleme adı altında dünyanın pisliğine batmak yerine Allah-u Teala’yı tanısınlar. Allah, Müslüman ülkelere de adaleti kökleştirerek bir olma imkanı versin. Bize de Allah-u Teala’nın mesajını her insana ulaştırmayı nasip etsin.