Vadedilen Mesih’in (as) İkinci Halifesi şöyle buyurur: Vadedilen Mesih (as) oruç konusunda, hasta veya yolcu oruç tutarsa onlar için geçerli olacak fetva itaatsizliktir, buyurmuştu. Diğer taraftan Alfazl Gazetesinde benim tarafımdan bir ilan yayınlandı. Buna göre Calsa Salanaya gelen Ahmediler, buraya geldiklerinde isterse oruç tutabilirler, oruç tutmak istemeyenler ise daha sonra oruç tutarsa her ikisi de caizdir. İşte bununla ilgili soru soruldu. Bu konuyla ilgili söylemek istiyorum ki Elfazl’da yayınlanan benim fetvam değildir. Aksine benim rivayet ettiğim, Vadedilen Mesih’in bir fetvasıdır.
Aslında ben hilafetimin ilk günlerinde yolculuk esnasında oruç tutmaktan men ederdim, çünkü ben Vadedilen Mesih’i böyle davrandığını görmüştüm. Bir keresinde Mirza Yakup Bey, ramazan ayında oruçlu olarak Kadiyan’a geldi. Geldiğinde ikindi vakti idi. Vadedilen Mesih (as), yolculuk sırasında oruç tutmak caiz değildir deyip ona orucunu açtırdı. Bu konu o kadar uzun uzadıya tartışıldı ki Mevlana Nurettin hazretleri, birileri tökezleyebilir düşüncesiyle ertesi gün Muhyuddin İbni Arabi’nin bu konudaki görüşünü içeren bir referans getirdi. Onun görüşü de Vadedilen Mesih’inkiyle aynıydı.
Bu olay beni öylesine etkilemişti ki ben, yolculuk esnasında oruç tutmaktan men ederdim. Tesadüfen bir keresinde ramazan ayında Mevlevi Abdullah Senuri bey ramazanı geçirmek için Kadiyan’a geldi ve bana şöyle dedi: Duyduğum kadarıyla siz Kadiyan’a dışardan gelenleri oruç tutmaktan men ediyorsunuz. Ancak ben şahidim ki bir keresinde adamın biri Kadiyan’a geldi ve Vadedilen Mesih’e, ben burada kalacağım, kaldığım süre içinde oruç tutayım mı, tutmayayım mı, diye sordu. Bunun üzerine Vadedilen Mesih (as) şöyle buyurdu: “Sen oruç tutabilirsin, çünkü Kadiyan Ahmediler için ikinci vatan hükmündedir.”
Şüphesiz Mevlevi Abdullah bey Vadedilen Mesih’e çok yakın birisiydi. Ancak buna rağmen ben onun rivayetini kabul etmedim ve diğer insanların şahitliğine başvurduğumda, misafirlerin Kadiyan’da ikamet ederken oruç tutmalarına Vadedilen Mesih’in (as) izin verdiğini öğrendim. Elbette geldikleri gün ve geri döndükleri gün oruç tutmalarına izin vermezdi. Bundan dolayı ben ilk görüşümden vazgeçmek zorunda kaldım. Daha sonra bu sene Calsa Salana ramazana denk geliyordu. Bundan dolayı calsaya gelenler oruç tutacak mı tutmayacak mı sorusu gündeme geldi. Bunun üzerine adamın biri, Vadedilen Mesih (as) hayattayken calsanın ramazana denk geldiğini ve bizzat kendisinin misafirlere sahur yemeği yedirdiğini anlattı. Durum böyleyken ben, calsaya gelenlerin oruç tutmalarına izin verdiysem, bu Vadedilen Mesih’in (as) fetvası gereğidir. Eski alimler, yolculuk esnasında oruç tutmanın caiz olduğunu söylediler. Ahmedi olmayan hocalar ise çağımızdaki yolculukları yolculuktan bile saymıyorlar. Ancak Vadedilen Mesih (as) bir taraftan yolculuk esnasında oruç tutmaktan men ederken, diğer taraftan Kadiyan’a gelindiğinde orucun tutulmasına cevaz vermiştir. Bundan dolayı onun bir fetvasını alıp, diğerini göz ardı etmemiz mümkün değildir.[1]
Bu konuyla ilgili Siret-ül Mehdi’de şöyle bir rivayet vardır:
Hz.Mirza Beşir Ahmed (ra) şöyle yazar: Rahmetli Doktor Halife Reşidüddin beyin hanımı, Lacna İmaillah Kadiyan’ın vasıtasıyla yazılı olarak şunu iletti: 1903 senesinde ben ve rahmetli doktor bey Rurki’den (Kadiyan’a) 4 günlüğüne geldik. Vadedilen Mesih (as), Yolculuk esnasında oruç tuttunuz mu? Diye sordu. Biz hayır diye cevap verdik. Huzur bize kalmak için bir yer tahsis etti. Doktor bey, biz oruç tutacağız dediğinde Huzur şöyle dedi: “İyi ama, siz yolcusunuz.” Doktor bey, Efendim! Biz birkaç gün burada kalacağız, gönlümüz oruç tutmak istiyor, dedi. Bunun üzerine Huzur, “Peki o zaman biz size Keşmir katmeri ikram ederiz,” buyurdu. Biz Keşmir katmerinin ne olduğunu bilmiyorduk. Biz teheccüd kılıp sahur vakti başladığında Vadedilen Mesih (as) odamıza bizzat teşrif buyurdu. Bu oda birinci kattaydı. Hz. Mevlevi Abdulkerim bey ise üçüncü katta yaşıyordu. Onun birinci eşi Kerim Bibi -ki ona Mevleviyani denilirdi- Keşmir’den idi ve Keşmir katmerini çok güzel yapardı. Huzur bizim için katmerleri onun yapmasını rica etmişti. Yukardan sımsıcak taze katmer hazırlanır ve Huzur bize bizzat ikram eder ve “İyice karnınızı doyurun,” derdi. Ben de doktor bey de çekinirdik ancak Vadedilen Mesih’in bu şefkati ve sevgisi kalplerimizi öylesinde etkiliyordu ki vücudumuzun her zerresi mutlulukla doluyordu. Bu esnada ezan okununca Huzur şöyle buyurdu: Karnınızı iyice doyurun daha çok vakit var.” Ayrıca Huzur şöyle buyurdu: “Allah Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurur: Tan yerinde ak çizgi ile kara çizgi sizce birbirinden ayırt edilinceye kadar yiyin için.[2] İnsanlar Kuran’ın bu emrine uymazlar. Daha çok vakit var yemeğe devam edin. Müezzin, vaktinden önce ezan okumuştur.” Biz yemek yiyene kadar Huzur orada durup dolaştı. Doktor bey ısrarla şöyle diyordu: Huzur! Teşrif buyurun, hizmetçiden katmeri biz kendimiz alırız. Ancak Huzur buna razı olmadı ve bize ikramda bulunmaya devam etti. Gelen yiyecekler arasında yemek ve sütlaç vesaire de vardı.[3]
Hz. Seyyid Muhammed Server Şah bey şöyle yazar: Vadedilen Mesih (as) ramazan orucuyla ilgili şöyle buyurmuştur: Eğer bir kimse gittiği yerde üç günden fazla kalacaksa oruç tutar, üç günden az kalacaksa oruç tutmamalı. Ancak eğer Kadiyan’da daha az ikamet ettiği halde oruç tutarsa, ramazandan sonra tekrar onu kaza etmesine gerek yoktur.[4]
[1] Alfazl Gazetesi, 4 ocak 1934, sayfa 3-4
[2] Bakara 188
[3] Siret-ül Mehdi, cilt 2, sayfa 202-203
[4] Fetava, Hz. Seyyid Muhammed Server Şah Bey, defter no 5, Dar-ül İfta, Rabvah