Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 29 Ocak 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra, şöyle buyurdu:
Hz. Osman’ın gazvelere katılmasından bahsediyorum. Bedir Gazvesi ile ilgili olarak, kendisinin ona katılamadığından bahsetmiştik. Hicri 3 yılı Muharrem yahut Sefer ayındaki Ğatfan Gazvesinde, Hz. Resulüllah (sav) Hz. Osman’ı Medine’de Emir olarak bırakmıştı. Beni Ğatfan’ın kabileleri, Beni Sağlebe ve Beni Muharib, Medine’ye aniden saldırmak gayesiyle Neced’in Zî Emr bölgesinde toplanmaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Resulüllah (sav) savunma önlemi olarak dört yüz elli sahabe ile birlikte oraya yöneldi. Düşman, Peygamber Efendimizin gelişinden haberdar olunca civardaki dağlara saklandılar. Savaş tehlikesi o an için uzaklaştırıldıktan sonra Hz. Resulüllah (sav) geri döndü.
Uhud Gazvesi Hicri 3 yılında oldu. Hz. Osman buna katıldı. Savaş sırasında okçuların gafleti neticesinde Halid Bin Velid arkadan saldırma fırsatı buldu. Bu esnada Hz. Mus’ab Bin Umeyr’in şehit olmasından sonra, onun Peygamber Efendimize olan benzerliğinden dolayı Hz. Resulüllah’ın (sav) şehit olduğu söylentisi yayılınca Müslümanların ayakları kaydı. O dağılan sahabeler arasında Hz. Osman’ın ismi de zikredilir. O sahabelerin iman ve ihlasını ve o andaki durumlarını dikkate alarak Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de onları affetmişti.
Hudeybiye Sulh anlaşmasında elçi olarak Hz. Osman’ın rolü ile ilgili Hz. Mirza Beşir Ahmed şöyle der:
Hz. Resulüllah (sav) bir rüya görmüştü. Kendisi rüyada sahabelerle birlikte Beytullah’ı tavaf ediyordu. O zaman (kan dökülmesi) haram olan aylardan Zilkade ayı yakındı. Peygamber Efendimiz (sav) bu rüyaya istinaden sahabeleri Umreye gitmeye çağırdı. Savaş gayesi olmadığı için Peygamber Efendimiz (sav) sahabelere savaş malzemelerini yanlarına almamalarını emretti. Tabi ki örf-adete göre kılıçlarını kınına koyarak yolcu olarak yanlarında tutabilirlerdi. Hz. Resulüllah (sav) Medine’nin etrafında yaşayan Bedevilere de birlikte gitmeyi telkin etti fakat çok azı dışında kimse razı olmadı. Bu seferde Ümmü’l Müminin Hz. Ümmü Seleme Peygamber Efendimiz (sav) ile birlikteydi.
Zülhuleyfe adlı yere varınca Hz. Resulüllah (sav) kurbanlık 70 deveye nişan takılmasını ve ihram giyilmesini emretti. Kureyş’in durumunu öğrenmek için de Basr Bin Süfyan isimli haberciyi Mekke’ye yolladı. O, geri gelip, Mekkeli Kureyşlilerin çok galeyana geldiğini ve Peygamber Efendimizi durdurmaya kesin azimli olduklarını haber verdi. Hatta onlardan bazıları coşkularını göstermek için çita derisi giymişti. Aynı şekilde Müslümanları durdurmak için Kureyş, Halit Bin Velid’in komutasında bir birlik hazırlamıştı. Bu haberi alınca, çarpışmadan kaçınmak için Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’nin bilinen yollarından ayrılıp denize yakın zor olan yolu seçmelerini emretti. Peygamber Efendimiz bu yeni yoldan Mekke’nin 1 menzil, yani 9 mil uzağındaki Hudeybiye’nin yakınına ulaştığında Peygamber Efendimizin devesi Alkusva birden bire ayaklarını uzatıp oturdu ve kaldırmaya çalışılmasına rağmen kalkmadı. Peygamber Efendimiz (sav) bu İlahi işarete binaen, Haram-ı Şerif’in saygınlığı için Kureyş’in her talebini kabul etmeye azimli olduğunu gösterdi ve Sahabelere Hudeybiye’de kamp kurmalarını emretti.
Oradaki Huzaa Kabilesinin reisi Bedil Bin Varka beraberindeki birkaç kişiyle Hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna çıktı ve Kureyş liderlerinin kötü niyetlerini haber verdi. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Biz sadece umre için geldik ve Kureyş ile anlaşmaya hazırız. Kureyş benimle savaşmayı bırakıp, diğer insanlara İslam mesajını ulaştırmam için beni özgür bıraksın. Eğer Kureyş benim bu teklifimi reddederse ben savaşmaya hazırım. Peygamber Efendimizin konuşmasının Bedil üzerinde büyük bir etkisi oldu ve bu öneriyi Kureyş’e ulaştırdı. Kureyş’in hararetli ve sorumsuz kimseleri hiçbir şeyi dinlemeye razı olmadı ama tabii ki sözü geçer kimseler bu öneriyi dinlediler. Beni Sakif’in etkili liderlerinden Urve Bin Mesud, Muhammed (sav) size iyi bir öneri sunmuştur diye Kureyş’e anlatıp daha fazla müzakere için Peygamber Efendimizin yanına geldi.
Urve, usulen Peygamber Efendimizin önerisiyle hemfikir idi. O, sadece Kureyş’in elçiliğinin hakkını vermek için olabildiğince çok şart kabul ettirmeye çalıştı. Müzakerelerden sonra geri gidip Kureyş’e şöyle dedi: Ben Kayser ve Kisra’nın saray erkanını da gördüm, fakat Muhammed’in (sav) sahabelerinin Muhammed’e gösterdiği saygıyı başka hiçbir yerde görmedim. Urve’den sonra Kureyş tarafından Beni Kenane’nin reisi Halmis Bin Alkama elçilik yapmak için geldi. Peygamber Efendimiz onun geldiğini görünce sahabelere şöyle dedi: Bu adamın kabilesi kurban kesme manzarasından hoşlanır, derhal kurbanlık hayvanlarınızı onun önüne getirin. O adam kurbanlık hayvanları ve tekbir seslerini duyunca bunun onun üzerinde büyük bir etkisi oldu. Sonra Makrez Bin Hafs isimli adam geldi. Onun geldiğini gören Peygamber Efendimiz (sav), Allah hayır eylesin, bu adam iyi değil, dedi. Bu adamla görüşmeler henüz başlamıştı ki Mekkeliler adına, reisleri Suheyl Bin Amr geldi. Suheyl’i görünce Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki Suheyl geliyor, şimdi Allah isterse iş kolaylaşacaktır.
Kureyş’in elçiler göndermesinden sonra Peygamber Efendimiz (sav), kendi tarafından da akıllı birisinin görüşmeler için gönderilmesi gerektiğini hissetti. Nitekim Huzaa Kabilesinden Huraş Bin Ümeyye bu işi için seçildi. Peygamber Efendimiz (sav) ona kendi devesini verdi. Ancak bu görüşmeler daha başlangıç aşamasında olduğu için Kureyş’in hararetli genci İkrime Bin Ebu Cehil, Huraş’ın devesine saldırıp onu yaraladı. Müzakerelerin bu aşamasında o anda Kureyş tarafından Müslümanlara zarar verme çabaları meydana geldi. Hürmetli aylarda ve de Haram-ı Şerif bölgesinde böyle hareketler olunca Müslümanlar son derece hiddetlendiler. Fakat Hz. Resulüllah (sav) bunlara göz yumdu.
Huraş Bin Ümeyye’ye Mekkelilerin davranışını ve diğer entrikaları göz önünde tutarak Peygamber Efendimiz (sav) Kureyş’i sakinleştirmek için etkili birisini elçi olarak göndermeye karar verdi. Bu maksat için Peygamber Efendimizin bakışları Hz. Ömer Bin Hattab üzerinde yoğunlaştı. Hz. Ömer (ra), Mekke halkı benim katı düşmanımdır ve benim kabilemde hiçbir etkili adam yok, diye arzederek Beni Ümeyye Kabilesinden olan Hz. Osman’ın ismini önerdi. Hz. Resulüllah (sav) bu öneriyi beğendi.
Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Osman’a kendi tarafından bir yazı da verdi. Bu yazı da Peygamber Efendimiz (sav) gelişinin gayesinden, yani umre yapma isteğinden bahsetmişti. Hz. Osman (ra), Ebu Süfyan ve diğer Kureyş reisleriyle müzakereler yaptı. Kureyşliler, Müslümanların bu sene umre yapamayacakları konusunda inatlaştılar. Hz. Osman geri dönmeye hazırlandığında Kureyş’in şerli adamları Hz. Osman ve beraberindekileri Mekke’de alıkoydu. Öbür tarafta, Mekkelilerin Hz. Osman’ı şehit ettiği söylentisi Müslümanlar arasında yayıldı.
Bu durumda Hz. Resulüllah (sav) son derece üzüntü ve öfke ile bütün sahabeleri akasya ağacının altında topladı ve bu haber doğruysa biz Osman’ın intikamını almadan buradan gitmeyeceğiz, ahdiyle biat aldı. Biat sırasında Peygamber Efendimiz (sav) sol elini sağ elinin üzerine koydu ve bu, Osman’ın elidir, buyurdu. İslam tarihinde bu biat, “Biat-ı Rıdvan” adıyla meşhurdur. Ashab-ı Kiram, bu biatı daima büyük bir gurur ve mutlulukla anlatırlardı.
Bu biatten Kureşlilerin haberi olunca korkuya kapıldılar. Hz. Osman ve beraberindekileri serbest bıraktılar ve Müslümanlarla anlaşma yapmaya da amade oldular. Sulh görüşmesinin bütün görüşmeleri son derece güzel ve uzlaşmacı bir ortam içerisinde oldu ve sulh şartları kolay bir yöntemle kararlaştırıldı. Anlaşmaya göre Müslümanlar gelecek yıl, üç günlüğüne umreye gelebileceklerdi. Eğer Mekkelilerden bir erkek Medine’ye giderse o Müslüman bile olsa Hz. Resulüllah (sav) onun Medine’de kalmasına izin veremeyecekti; ancak eğer bir Müslüman Mekke’ye gelirse Mekkeliler onu geri göndermek zorunda değildi.
Her iki taraf da Arap kabilelerini kendilerine taraftar yapabilirdi. Bu anlaşma 10 yıl içindi, bu esnada Kureyşliler ile Müslümanlar arasında savaş olmayacaktı. Anlaşma iki kopya olarak hazırlanmıştı ve anlaşma metnine şahit olarak Hz. Osman ile birlikte her iki taraftan saygın kimseler imza atmışlardı.
Hutbenin sonunda, Hz. Osman (ra) bahsinin gelecek hutbede devam edeceğini söyledikten sonra Huzur-i Enver (aba) duaya yönelmeye dikkat çekerek şöyle buyurdu: Pakistan’daki durum için özel olarak dua edin. Orada Ahmediler artık evlerinin içinde bile güvende değiller. Mollalar nereye derse polis oraya gidiyor. Allah-u Teala kötü karakterli görevliler ve zalimlerden ülkeyi de bizim canımızı da kurtarsın ve her Ahmediye özgürlük versin ve emniyetli bir şekilde kendi vatanında yaşamayı nasip etsin. Eğer dualarımız devam ederse inşallah bu muhaliflerin sonunun ibretlik olacağını çok çabuk göreceğiz. Allah-u Teala bizi dua etmeye muvaffak kılsın. Amin.