Tebük Gazvesi ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti
Emir’ül Müminin 5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 5 Aralık 2025 (5 Fetih 1404 Hicri Şemsi) tarihinde Mübarek Camii, İslamabad, Tilford, İngiltere’de bir Cuma hutbesi irad etti. Bu hutbe, MTA televizyonu aracılığıyla tüm dünyaya yayınlandı. Teşehhüd, Teavvuz ve Fatiha suresinin okunmasından sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:
Geçen hutbede, Hz. Ka’b bin Malik (r.a.) ve bazı diğer sahabenin Tebük Seferi’nden geri kalmaları ve bunun üzerine Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) hoşnutsuzluğu konu edilmişti.
Bu husustan Hz. Muslih Mev’ud (r.a.) da bahsetmiş ve 1936 senesinde bir konuşmada cemaate nasihatte bulunmuştur. Kendisi, bu olayı anlattıktan sonra şöyle buyurmuştur: “Burada (Kadiyan’da) ben şunu gördüm: Kendileriyle konuşmanın yasak olduğu kişiler, Müslümanların mahallelerine, Ahmedilerin mahallesine bile giriyorlar; mahalle sakinleri ise uyuyor, haberleri bile olmuyor. Buradaki bazı Ahmediler, yılanları besliyorlar ama şunu unutmasınlar ki, bu yılanlar ne Allah’ı, ne Allah’ın Resûlü’nü, ne de Halifeyi sokabilir. Onlar, ancak kendilerini besleyenleri sokacaklardır. Biz ise Allah’ın lütfuyla korunmuş durumdayız, çünkü Allah-u Teâlâ bir kimseyi kendi koruması altına alırsa, onu kim sokabilir ki?”
Huzur-i Enver, o dönemde bazı fitnelerin ortaya çıkması nedeniyle Hz. Muslih Mev’ud’un bu sözleri söylemek zorunda kaldığını belirtti.
Tebük Seferi, öyle hikmet dolu ve mübarek bir sefer oldu ki, tüm Arabistan’da Müslümanların saygınlığı ve heybeti yerleşti ve kısa bir süre içinde bütün Arap Yarımadası üzerinde İslam bayrağı dalgalanmaya başladı.
Bu hususta Hz. Muslih Mev’ud (r.a.) şöyle buyurmaktadır: “Tebük’ten dönüşten sonra, Taif halkı da itaat etti ve ardından Arabistan’ın çeşitli kabileleri de sırayla gelerek İslam yönetimine katılma izni istediler ve tüm Arap Yarımadası üzerinde İslam bayrağı dalgalanmaya başladı.”
Tebük’ten dönüşten sonra Halid bin Velid Seriyyesi olarak adlandırılan bir seriyye daha düzenlenmişti.
Bu sefer, Necran’ın bir kısmı olan Benu Haris kabilesine doğru gönderilmişti. Bir rivayete göre bu seriyye, Hicretin 10. yılı Rebi’ul-Evvel ayında gerçekleşti.
Resûlullah (s.a.v.), bu sefere gönderirken Halid bin Velid’e (r.a.) şu talimatı vermişti: O kabileye saldırmadan önce onları üç defa İslam’a davet et. Eğer kabul etmezlerse, o zaman onlarla savaş. Hazreti Halid (r.a.) bu talimata uydu ve o topluluğun tamamı Müslüman oldu.
Hazreti Halid (r.a.), hz. Resûlullah’a (s.a.v.) bir mektup gönderdi. Mektubunda şunları yazdı:
“Sizin talimatınız üzerine onlara İslam mesajını ulaştırdık ve onlar da İslam’ı kabul ettiler. Şu an aralarında ikamet etmekteyim ve onlara dinin hükümlerini, emirlerini ve yasaklarını öğretiyorum. Sizin tarafınızdan gelecek bir sonraki emre göre hareket edeceğim.”
Bunun üzerine Hz. Resulüllah (s.a.v.) o mektuba cevaben şöyle buyurdu:
“Mektubundan, Benu Haris’in İslam’ı kabul ettiğini öğrendim. Öyleyse onları Allah’ın sevabıyla müjdele ve Allah’ın azabıyla korkut ve içlerinden birkaç kişiyi yanına alarak bize gel.”
Hazreti Halid (r.a.), o kişilerden bazılarını yanına alarak Peygamber Efendimizin huzuruna geldi.
Huzur-i Enver, Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) Benu Haris heyetiyle yaptığı ayrıntılı konuşmadan bahsetti.
Hz. Resulüllah (s.a.v.), Kays bin Hüseyin’i Benu Haris’in Emiri (lideri) olarak atadı ve Şevval veya Zilkade ayının sonunda onları geri uğurladı.
Onların dönüşünden dört ay sonra Hz. Resulüllah (s.a.v.) vefat etti.
Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) son gazvesi Tebük Gazvesi idi ve kendisinin gönderdiği son seriyye ise Usame Ordusu idi.
Buhari’de, Hz. Enes’ten (r.a.) nakledilen bir rivayet vardır:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insanlara hz. Zeyd (r.a.), hz. Cafer (r.a.) ve hz. Abdullah bin Revâha’nın (r.a.) şehadet haberini verdi ve o sırada gözlerinden yaşlar akıyordu.
Bundan sonra şöyle buyurdu: “Sonra Allah’ın kılıçlarından biri olan Halid bin Velid, İslam sancağını eline aldı ve Allah, onun eliyle Müslümanlara fethi nasip etti.”
Veda Haccı’ndan dönüşünde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye ulaştığında, artık Müslümanlar için güney yönünden hiçbir tehlike kalmamıştı. Ancak kuzeyden, Rûm (Bizans) halkı tarafından hala bir tehlike mevcuttu, zira o Hristiyanlar henüz kendi güçlerine çok güveniyorlardı. Bu yüzden her an onların tarafından bir saldırı olabilirdi.
Aynı şekilde, henüz Mûte Savaşı’nın şehitlerinin intikamı da alınmamıştı. Çünkü o savaşta hz. Halid’in (r.a.) mahareti sayesinde Müslüman ordusu Medine’ye geri dönmeyi başarmıştı.
Hac’dan döneli çok fazla gün geçmemişti ki, Hz. Peygamber (s.a.v.), hz. Usâme bin Zeyd’in (r.a.) komutasında bir orduya Şam’a saldırma emrini verdi.
Bu ordunun hazırlığı, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hastalığından önce başlamış olup, vefatından iki gün önce cumartesi günü tamamlandı.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Safer ayının sonunda Rumlarla savaş emrini vermişti ve bu vesileyle hz. Usâme’yi (r.a.) çağırarak şöyle buyurdu: “Babanın şehit olduğu yere doğru yola çık ve onları, yani düşmanları ez. Ben seni bu ordunun komutanı olarak atadım.”
Hz. Usâme (r.a.), Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kendi eliyle bağladığı sancağı alarak yola çıktı, onu hz. Bureyde bin Husayb’a (r.a.) teslim etti ve orduyu Cürf mevkiinde topladı. Cürf, Medine’nin üç mil kadar kuzeyinde bulunan bir yerdir.
Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenlerinden neredeyse hepsi bu orduda bulunuyordu. Bunların arasında hz. Ebû Bekir (r.a.), hz. Ömer (r.a.), hz. Ebû Ubeyde (r.a.), hz. Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.), hz. Sa’îd bin Zeyd (r.a.), hz. Katâde bin Nu’mân (r.a.) ve hz. Seleme bin Eslem (r.a.) vardı. Tüm bu seçkin sahabelerin üzerine hz. Usâme (r.a.) emir olarak atanmıştı.
İnsanlar, bu kadar büyük sahabelerin (r.a.) üzerine bir gencin komutan tayin edilmesi hakkında konuşmaya başladılar.
Bu, Hz. Resulüllah’a (s.a.v.) ulaşınca, O çok üzüldü ve minbere çıkarak insanlara hitap etti. Bu hitabında hz. Usâme (r.a.) ve babası hz. Zeyd (r.a.) hakkında çok övücü sözler söyledi.
Bir yandan Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hastalığı artıyor, diğer yandan da Usâme’nin ordusunun her hâlükârda yola çıkması için ısrar ediyordu.
Pazar günü insanlar Peygamber Efendimize ilaç içirdiler ve o gün onun sağlığı daha da kötüleşti.
Usâme (r.a.), Cürf mevkiinden geri dönerek kendisiyle (s.a.v.) görüşmek üzere huzuruna geldi. Hz. Resulüllah (s.a.v.) konuşamıyordu, ancak iki elini göğe kaldırıyor ve Usâme’nin (r.a.) başına koyuyordu; sanki Üsâme (r.a.) için dua ediyordu.
Pazartesi günü Peygamber Efendimizin sağlığı biraz düzelince, Usâme’ye (r.a.) “Allah Teâlâ’nın bereketiyle yola çık,” buyurdu.
Usâme (r.a.) ordugâha geri döndü ve hareket emrini verdi. Tam o anda, hz. Usâme’ye (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) son anlarına dair bir haber ulaştı. O , hz. Ebû Bekir (r.a.) ve hz. Ömer (r.a.) gibi sahabelerle birlikte geri geldi. O sırada Peygamber Efendimiz can çekişme halindeydi. Kısa bir süre sonra Hz. Resulüllah (s.a.v.) vefat etti.
Hz. Üsâme’nin (r.a.) ordusu, hz. Ebû Bekir’e (r.a.) biat edildikten sonra yola çıktı. Bu ordunun sayısı üç bin kişiydi ve bin tanesi süvariydi.
Bu ordu başarıyla geri döndü; düşman ya öldürüldü ya da esir alındı. Müslümanlardan kimsenin hiçbir kaybı olmadı.
Huzur-i Enver, bu gazveler serisinin sona erdiğini ve gelecekte Hz. Resulüllah’ın (s.a.v.) Siyer-i Nebi’sinin bazı diğer yönlerini ele alacağını söyledi.
Hutbenin son bölümünde Huzur-i Enver, iki merhumun hayırla yâd edileceğini ve gıyabi cenaze namazlarının kılınacağını duyurdu.
Muhterem Azizurrahman Halid Sahib (Cemaat Mürebbisi), 79 yaşında Amerika’da vefat etti. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn .
Muhterem Edhi Hamidi Sahib (Endonezya’dan). Geçtiğimiz günlerde 77 yaşında, Umre ibadetini yerine getirdikten sonra hastalanarak Medine-i Münevvere’de vefat etti. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Cennetü’l-Baki’de defnedildi.
Huzur-i Enver, her iki merhumun da mağfireti ve derecelerinin yükseltilmesi için dua etti.










