Dünyevi sıkıntılardan necat
Unutulmamalıdır ki anlattığım sebeplerden dolayı (“Sıkıntılar ödülmüdür? İbtila ile Azabın farkı nedir?” başlıklı makale) dünyevi sıkıntılardan kurtulmak imkânsızdır. Örneğin hastalıklardan tamamıyla kurtulmak mümkün değildir. Bazen aşırılaşınca insan teveccüh ile Allah’a döner ve dua ederse bu hastalıklar geri alınabilir ama bu tüm hastalıklar için geçerli değildir. Dediğim gibi ancak belli durumlarda mümkündür. Bu özel durumlar için Allah Kûr’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur;
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادٖى عَنّٖى فَاِنّٖى قَرٖيبٌ اُجٖيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ
Yani ben seslenenin seslenişini duyarım; duasını kabul ederim diyor.[1]
Peygamber Efendimizde “Her hastalığın ilacı vardır[2]” demiştir. Diğer ilaçlar ilaç olduğu gibi dua da bir ilaçtır.
Vicdan azabından necat mümkün müdür?
Simdi vicdan azabından kurtulmanın imkân dâhilinde olup olmadığına bakalım. Bu konuda İslam diğer dinlerden farklıdır. Diğer dinler bu azabı canlı tutmaya çalışırken İslam bunu yok etmenin yollarını gösterir. Örneğin Hıristiyanlarda küffare[3] ve Aryalarda Niyog[4] meselesi vardır. Bunlar insanın kalbinde bir vicdani azap doğuran inançlardır. İslamiyet ise bunları ret edip bu kapıyı kapatmıştır, insanın vicdanına rahat bir nefes aldırmıştır. Allah Kûr’ân-ı Kerîm’de İslam dininin üstünlüğünü anlatırken başkalarının bile gizlice belli konularda bunu övdüğünü söyler;
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمٖينَ
Bu (kitabı) inkâr edenler bazen “keşke bizde (ona) itaat edenler olsaydık” diye temenni ederler.[5]
Birçok zaman kâfirler gerçekten de bu meselelerin yarattığı utanç yüzünden “keşke biz İslamiyet’in sunduğu çözümlere inanıyor olsaydık” derler. Bu Müslüman olmak istediklerini göstermez. Zaten öyle olsaydı olurlardı. Sadece bizim bazı akidelerimize hasretle bakarlar. “Neden bizim dinimiz de böyle bir şey sunmadı” diye içlerine atarlar. Örneğin Aryalar “keşke Niyog gibi bir öğreti İslamiyet’te de olsaydı da bizde onlara sorsaydık. Bugün bize yapılan itirazları onlara yapardık” derler.
İşte Kûr’ân-ı Kerîm bu tür vicdani azaplardan bizi kurtarır. Vâdedilen Mesih İslamiyet’in sıkı düşmanı olan rahip Fender in içten içe ne kadar yandığına ışık tutan bir yazısından bahsetmiştir. Her fırsatta İslamiyet’e saldırmasına rağmen bir yerde “Hıristiyanlığın ulaşamadığı yerlerdeki insanlar ölünce Tanrı onlara ‘siz neden İslamiyet’in Allah’ına inanmadınız’ diyecektir çünkü Hıristiyanlığın Tanrısı onların akıllarına giremezdi; anlaşılamazdı” diye yazmıştır.[6]
Günahtan tamamen kurtulmak; necat bulmak mümkün müdür?
Acaba günahtan tamamen kurtulmak mümkün müdür? İslamiyet dışındaki tüm dinlerin bu soruya verdiği cevap “pratikte mümkün değildir” şeklindedir. “Pratikte” dedim çünkü bazı dinler sözde mümkün demelerine rağmen pratik olarak örnek sunmazlar. Örneğin Hıristiyanlar Hz. İsa’yı günahtan arınmış ve tertemiz derler ama diğer peygamberlerin az veya çok günaha karıştığını iddia ederler. Şimdi Hz. İsa onlara göre Allah’ın oğlu olduğu için pratik olarak pak ve tertemizdir. Ancak insan olarak pak ve tertemiz olan kimse yoktur. Bu gösteriyor ki aslında onlara göre insan için yüzde yüz günahtan kurtulmak mümkün değildir.
Ama İslam böyle birisini sunuyor. Hatta birisini değil yüzbinlerce örnek vardır diyor. İslamiyet’e göre günahtan arınmış olmanın üç seviyesi vardır. Peygamber Efendimize kâfirlere şunu söylemesini emreder;
فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Yani Ey Muhammed; bunlara söyle ki ben aranızda doğdum, aranızda gençliğime geldim ve yine aranızda yaşlandım.[7] Siz söyleyin; herhangi bir ayıbı hiç gördünüz mü? Günah işlemeyen ama iyilik de yapmayan insan toplumda meşhur olmaz. Eğer Peygamber Efendimiz’in hayatı sadece günahtan arınmış bir hayat olsaydı herkes tarafından tanınmazdı; ancak yakınları bir şeyler bilirdi. Ama kâfirler “nereden bilelim günah işleyip işlemediğini; işimiz sürekli seni izlemek mi?” diyebilirlerdi ama diyemedi. Peygamber Efendimiz’in iyiliklerle süslenmiş hayatı onların önündeydi; inkar edilecek bir tarafı yoktu. Kadiyan’da yaşayan Muhammed Nasib adlı birisi muhaliflerimize katıldı ve şimdi “Ben bunca sene Kadiyan’da yaşadım. Bir ayıbımı bilen var mı?” diyor. Oysa burada bir haysiyeti ve tanınmışlığı yoktu ki herkesin eleştirisine maruz kalsın. Öyle bakılırsa bir çöpçü de kalkıp “bir ayıbımı söyleyin” diyebilir. Bu ayetin anlamı o kadar basit değil. Bu ayet sadece Peygamber Efendimiz’in bir ayıbı olmadığını söylemiyor. Asıl anlamı şudur ki onun hayatı o kadar iyiliklerle süslenmişti ki kimsenin gözünden kaçması mümkün değildi. Öyle iyilikler yaptı ki lekesiz olduğu inkâr edilemez bir gerçek haline geldi; düşmanı bile boyun eğdi; itiraf etti.
Günahtan arınmış olanlarla ilgili ikinci misal Hz. İbrahim’dir. Kûr’ân-ı Kerîm onun hakkında şöyle der;[8]
مَا كَانَ اِبْرٰهٖيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلٰـكِنْ كَانَ حَنٖيفًا مُسْلِمًا
Yani o tamamen Allah’a yöneldi, O’na eğildi. Hatta öyle bir eğildi ki İncil’e göre şeytan Hz. İsa’yı sınamak için geldi ama Hz. İbrahim’in yakınından bile geçemedi[9]. Ayrıca Kûr’ân-ı Kerîm Hz. İbrahim (a.s.) hakkında “Sıddik”[10] der. Sıddik kelimesi Arapçada içi ve dışı aynı olan birisi için kullanılır. Zahiri ve batini aynı olan birisi böyle olur.
Bunlar zaten hep tertemiz ve günahtan arınmış insanların örnekleriydi. Oysa Kûr’ân-ı Kerîme göre günaha şu veya bu şekilde bulaşmış insanlar bile tamamen tertemiz hale gelebilirler. Şöyle buyurur;
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظٖيمِ
Ey Müslümanlar; eğer Allah tan korkarsanız ve sadece O’ndan yardım isterseniz O sizin sıkıntılı yollarınızı açacaktır, kötü alışkanlıklarınızı yok edecektir ve geçmişin günahlarını affedecektir. Şüphesiz O büyük lütuf sahibidir. [11]
Peygamber Efendimiz’in ailesi hakkında da şöyle buyuruyor;
اِنَّمَا يُرٖيدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهٖيرًا
Allah’ın sizin sıkıntılarınızı gidermekten başka bir amacı yoktur; Ey Ehl-i Beyt, şüphesiz Allah sizden her türlü çirkinliği giderip sizi tertemiz kılmak istiyor.[12]
Bunlar gösteriyor ki Kûr’ân-ı Kerîme göre bu dünyada insanın yüzde yüz günahtan arınması mümkündür.
Günaha olan meyilden kurtulmak mümkün müdür?
Peki, günaha olan meyilden kurtulmak imkân dâhilinde midir? İslamiyet’e göre mümkündür. Hıristiyanlar bu konuda çok övünürler; bu konunun sadece Hıristiyanlık tarafından gündeme getirildiğini söylerler. Oysa gerçek şudur İslamiyet gündeme getirmekle kalmayıp detaylarıyla da anlatmıştır.
Peygamberlerin seviyesi bambaşkadır. Sıradan müminler hakkında bile Allah bunun mümkün olduğunu söyler. Şöyle buyurur;
وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّپَاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ
Yani İslamiyet’in sunduğu Allah öyle bir İlahtır ki iman edip amel-i salih yapanların kötülüklerini yok eder; kalplerini dosdoğru kılar. Sadece zahiri amelleri düzelmez kalpleri de tertemiz olurlar ve günahın meyli bile yok olur. Peygamber Efendimiz zaten ümmetin başıdır; onun ruhani hizmetçilerinin bile günah meyilleri yok edilir, kalpleri pak kılınır.[13]
Bir hadisin gerçek anlamı
Konu ile alakalı olan bir hadis İslam sufilerini çok düşündürmüştür ama buna rağmen altından kalkamamışlardır. Hadiş şöyle der;
Eğer bir dağın yerinden oynadığını duyarsan bu mümkündür ama birisinin fıtratının değiştiğini duyarsan bil ki yanlıştır. [14]
Denilebilir ki eğer fıtratın değişmesi mümkün değilse günaha olan meyil nasıl yok olsun? Unutulmamalıdır ki fıtrat hakkında “değişmez” denmesinin iki anlamı vardır. Birincisi şudur ki eğer birisi hakkında “daha düne kadar böyleydi; şimdi böyle oldu” denilirse inanmayın. Bu tarz değişiklikler ancak uzun süren mücadeleler sonucunda mümkün olur. Düne kadar tertemiz bir hayat yaşayan birisinin birden bire Allah hakkında yalan söylemeye alışması olanaklı değildir.
İkinci anlamı şudur ki kastedilen “iyi birisi kötü olamaz ve kötü birisi iyileşemez” değildir. Kastedilen sadece şudur ki ahlakların membası olan temel meyiller değişemez. Örneğin sert bir yapısı olan yumuşak birisi gibi ve yumuşak huylu birisi fıtratı sert olan birisi gibi olamaz. Başka bir örnek verecek olursak siyasete meyilli olan birisi iyi bir general olamaz veya savaşmaya meyilli olan birisi iyi bir siyasetçi olamaz. Antrenman ve çabayla birisi ne kadar doğal meyline uygun olmayan bir mesleği öğrenmeye çalışırsa çalışsın, meyli o yönde olan birisi kadar başarılı olamaz. Bu hadis aslında Müslümanlara verilen bir nasihattir. Siyasi güç onlara verilince bu prensibi unutmamaları gerekir. İşin ehli kim ise ona verilmesi gerekir. Doğal meyli işe uygun olan birisi asıl sahibidir. Yoksa “iyi birisi kötüleşemez ve kötü birisi iyi olamaz” gibi bir şey kastedilmemiştir. Bu zaten Kûr’ân-ı Kerîm’in mesajına da aykırıdır, müşahedeye de ters düşer.
Ayrıca unutulmamalıdır ki iyilik veya kötülük başka şeylerdir; meyiller ise başka. Meyillerin doğru ve yerli yerinde kullanımı onları iyi veya kötü hale getirir. Hadis sadece meyillerin ana dengesinin değişmesinin çok zor olduğunu söylüyor. Onların yerli yerinde kullanımı hakkında bir şey demiyor.
Velhasıl bahse konu hadis iyilerin hep iyi ve kötülerin hep kötü kalacağından bahsetmiyor. Dediği şudur ki Müslüman olup Allah’ın sunduğu ruhani antrenmanlara boyun eğince zaten Müslüman olmadan önceki dönemin doğal meyilleri parlayacaklardır. Kâfir iken sert bir yapısı olan birisinin bu ahlakı İslamiyet’te de daha çok parlayacaktır, yerli yerinde daha iyi kullanacaktır. Doğal meyli yumuşak olan birisi de bu özelliğini daha çok parlatacaktır ve yerli yerinde kullanmayı öğrenecektir[15].
Örneğin Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ebu Bekir’i alalım. Hz. Ömer İslamiyet’i kabul etmeden önce sert birisiyken Hz. Ebu Bekir ise yumuşak kalpli birisiydi. İslamiyet ikisini aldı ve yüce insanlar haline getirdi. Takvanın o daracık yollarında yürüttü ama ikisinin temel meyilleri aynı kaldı. Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra bile sert birisiydi; Hz. Ebu Bekir ise sonradan da yumuşaktı. Ama oluşan fark şuydu ki eskiden onların sertliği veya yumuşaklığı yanlış ve dengesiz bir şekilde kullanılıyordu veya en azından kullanılabilirdi. Oysa İslamiyet’i kabul ettikten sonra yerli yerinde kullanılmaya başlandılar. Ömer yine sert birisiydi ve Ebu Bekir yine yumuşak ama artık amelleri yerli yerinde olmaya başlayınca ikisi iyiliğin ta kendisi oldular. Bu hadis bize sadece temel meyillerin değişmesinin çok zor olduğunu söylüyor. Bir iş için adam seçerken bunu dikkate almamızı istiyor.
Günahın fiziksel neticelerinden kurtulmak mümkün müdür?
Günahın fiziksel neticesinden kurtulmak; necat bulmak mümkün müdür? Kûr’ân-ı Kerîme göre bu da mümkündür. Şöyle buyuruyor[16]:
Bazı insanlar günah işledikçe öyle bir noktaya gelirler ki hem Allah’ın hem meleklerin hem de insanların lanetlerini üstlerine alırlar. Artık bir çıkmaza girerler ve günahın pençesinden bir türlü kurtulamazlar. Ne azapları diner ne de onlara bir mühlet verilir. Ama bu noktada olanlar için bile dönüş tevbeyle[17] mümkündür. Tevbe yapan günah’ın doğal neticesinden yani Allahtan uzaklaşmak ve laneti altına girmekten kurtulur.
Bu ayeti kerime günahın fiziksel ve doğal neticelerinden bahsediyor. Bunlar Allah tan uzaklaşmak ve günahtan bir türlü kurtulamamaktır[18]. Cehennem gibi şeriatla ilgili cezalar ayrıdır.
Günahın şeriatla ilgili neticelerinden kurtulmak mümkün müdür?
Şimdi günahın şeriatla ilgili neticelerinden kurtulmaya gelelim. Kûr’ân-ı Kerîme göre bu da mümkündür. Şöyle der;
قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
Allah kuluna Ey kulum; iyice günaha bulaştık diye neden tedirgin oluyorsun? Tüm günahları işlemiş olsanız bile yine hepsini affedebilirim. Çünkü Ben sonsuz bağışlayan ve rahmet edenim der[19]
Hazreti Beşiruddin Mahmud Ahmed
Vadedilen Mesih’in 2. Halifesi
Envar-ül Ulum adlı kitaptan
“Necat” konulu konuşma, “Calsa Salana” 28 Aralık 1922
[1] Bakara (2) sûresi, ayet 187
[2] Muslim Kitabul salam
[3] Tüm insanlığın günahlarının Hz. İsa tarafından üstlendiğini öne süren akide.
[4] Hinduların bir âdeti. Bu âdete göre bir kadının kendi kocasından çocuğu olmuyorsa çocuk olana kadar başka bir erkekle (kocasının izniyle) birlikte olabilir
[5] Hicr (15) sûresi, ayet 3
[6] İslamiyet dışında diğer mezhepler hep utandırarak yaşatırlar. Oysa İslamiyet başı dik günahtan kurtulmuş insanlar yaratmayı hedefler. *
[7] Yunus (10) sûresi, ayet 17
[8] Al-i İmran (3) sûresi, ayet 68
[9] Matta 4. bölüm.
[10] Meryem süresi 42. ayeti
[11] Enfal (8) sûresi, ayet 30
[12] Ahzab (33) sûresi, ayet 34
[13] Muhammed (47) sûresi, ayet 3
[14] Müsned Ahmed bin Hanbel
[15] Unutulmamalıdır ki yerli yerinde olmayınca ne sert huy ahlak sayılır ne de yumuşak huy.*
[16] Al-i İmran (3) sûresi, ayet 88-90
[17] Gerçek tevbenin ne anlama geldiğini öğrenmek için bu kitabın İrfan-ı İlahi adlı bölümüne bakınız.*
[18] İnsan günah konusunda çok ilerleyince artık Allah ondan yüzünü çevirir ve “madem sen benden uzaklaşmak istiyorsun; al Ben de senden uzaklaşıyorum” der. Bu çok büyük bir azaptır. Lanetin mefhumu çok tehlikelidir. Lanetlenmiş bir insan Allah tan karşılıklı olarak uzaklaşmış bir insandır. Bu günahın doğal ve fiziksel bir neticesidir. İşledikçe insan uzaklaşır. Ta ki bir gün Yaratan ve yaratılan birbirinden iyice uzaklaşmış olurlar. Günahın şeriatla ilgili neticesi ise ayrıdır. O daha çok ıslah edici cezalar içerir. Örneğin cehennem. *
[19] Zümer (39) sûresi, ayet 54