Hz. İsmail’in Kurban Edilmesi - Müslüman Ahmediye Cemaati

Hz. İsmail’in Kurban Edilmesi

“İbrahim, “Ben, Rabbime gideceğim, bana başarı yolunu mutlaka gösterecektir” demişti. “Yarabbi! Bana iyi evlat ihsan et” (diye dua etmişti). Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğlanı müjdeledik. Bu oğlan onunla birlikte hızlı yürüyebilecek çağa gelince, (İbrahim, oğluna), “Oğlum! Ben rüyamda seni (sanki) boğazlarken gördüm. İyi düşün taşın, bunun hakkında senin görüşün nedir?” dedi. (Bunun üzerine oğlan), “Babacığım! Allah’ın sana dediğini yap, inşallah beni iman üzerinde kaim olan bir kimse olarak göreceksin,” dedi.” (Saffat Suresi 100-103)

Bu ayetten anlaşıldığına göre İbrahim (as) bu rüyayı daha önce görmüştü. Fakat çocuk koşabilecek çağa geldiğinde bundan bahsetti. Hatta ayette geçen “say” koşmak kelimesinin bir diğer anlamı da babasının işlerine yardım edebilecek çağa geldiğinde demektir.

Ehlisünnet, “Rü’yel enbiyayi vahyün” yani “Peygamberlerin rüyaları vahiydir” diye iman ederler. O halde İbrahim (as) Allah’tan aldığı vahyi neden hemen uygulamayıp onun büyümesini beklemiştir? Bu ayet bize çok yüce dersler vermektedir; Allah-u Teâlâ adaletli olmayı peygamberlerine iyice öğretmişti. Eğer oğlunun rızasını almadan bu emri uygulasaydı bu çocuğa karşı haksızlık olurdu. Hâlbuki İbrahim (as) bu haksızlığı yapmamış bunun yerine oğlunu çok iyi yetiştirmişti. Daha delikanlılığının başındaki bir çocuk Allah yolunda canını vermeye hazırdı. Bundan sonraki ayetlerden bir başka şey öğreniyoruz. Peygamberlerin rüyası bile bazen yoruma tabi olabilir.“ İkisi de itaat etmeye hazır oldular. (İbrahim, rıza gösteren oğlunu) alnı üzerine yere yatırdı. Biz İbrahim’e, “Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin. İşte Biz, iyilik edenlere böyle karşılık veririz,” diye seslendik. Şüphesiz bu apaçık bir sınavdı. (İsmail’in) fidyesini büyük bir kurbanla verdik.” (Saffat Suresi 104-108)

Eski müfessirler, ayetteki “zibhın azim” büyük bir kurban kelimelerinden İsmail’in yerine fidye olarak bir koç indirildiğini söylerler. Halen de kurban bayramlarında aynı hikâye tekrarlanır. Hâlbuki ayette koçtan filan bahsedilmemiştir. Zaten bir koç veya bir başka hayvan ne kadar büyük olursa olsun azim olamaz. Ayet “vefedeynahü bizibhın azim” biz ona fidye olarak büyük bir kurban verdik, yani biz ondan çok büyük bir fedakârlık istedik demektir. Nitekim onlar çok büyük bir fedakârlık yaptılar. Hem de bütün aile hep beraber. Buradaki emir, Hz. İsmail’in annesi ile beraber Kâbe’nin bulunduğu yere göç etmesiydi. O zaman orası yerleşim yeri değildi. Öyle bir yerde yiyecek ve içecek gibi en temel ihtiyaçları bile temin etmek çok ama çok zordu. Bu öylesine büyük bir fedakârlıktı ki, insan boynu kesilse bir defa ölür, düşünün ki Hz. İsmail ve onun annesi Hz. Hacer açlığa ve susuzluğa uzun süre katlanmaya razı olmuşlar, Hz. İbrahim ise oğlundan ve hanımından ayrı kalmaya razı olmuştu. Rivayetlere göre bir tulum su ve birkaç hurma ile onları oraya bıraktığında Hz. Hacer “Bizi kime bırakıyorsun” diye seslenmiş, İbrahim (as) bir şey diyememiş ve eliyle işaret etmiş “Allah’a” diye. O zaman Hz. Hacer “Öyleyse Allah bizi zayi etmez” demiştir. Bu çok yüce bir iman örneği idi. Ayette söylenilen “zibhın azim” işte buydu.

İşte bu apaçık bir sınavdı. Onlar teslimiyetin en güzel bir örneğini sergiledikleri için, Allah-u Teâlâ onlara birçok mükâfatlar vermiştir.

“ Daha sonra gelen milletlerin içinde onun daima iyilikle anılmasını sağladık. İbrahim’e daima selam olsun! Biz iyilik edenlere böyle karşılık veririz. Şüphesiz o, mü’min kullarımızdandı.” (Saffat Suresi 109-112)

Bundan başka Allah-u Teâlâ İbrahim (as)’ın dualarını kabul etti, en son ve en yüce şeriatı getiren, bütün peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed Mustafa (sav) onun neslinden doğdu. Resulüllah (sav) bir hadisinde; “Ben babam İbrahim’in dualarının meyvesiyim” buyurmuştur. İbrahim (as) ve oğlu İsmail, yeryüzünde Allah’a ibadet maksadıyla inşa edilmiş ilk ev olan Kâbe’nin temellerini yeniden yükseltmişler, Hz. Muhammed (sav) aynı yerde tevhit inancının öyle sağlam binasını kurmuştur ki kıyamete kadar bu inanç yok olmayacaktır. O mübarek yerde, Hz. Resulüllah (sav)’in yaptığı fedakârlıklar, Hz. İbrahim ve ailesinin yaptığı fedakârlıktan asla daha az değildi. Bildiğiniz gibi Resulüllah (sav) yatarken şöyle dua ederdi; “Allahümme bi ismike emutu ve ahya” “Allah’ım senin isminle ölürüm ve senin isminle tekrar hayat bulurum”.  İşte Resulüllah (sav) sanki binlerce defa can vermişti, ama bu yolda asla bir yılgınlık bir cesaretsizlik göstermemişti. Resulüllah (sav)’in en büyük aşığı Vâdedilen Mehdi ve Mesih Mirza Gulam Ahmed Hazretleri, bundan bahsetmiş, Onda bulunan cesaret hiçbir erkekte yoktu demiştir.

İşte biz her kurban bayramında bu büyük fedakârlıkları, Allah’a teslim olmanın bu en güzel örneklerini hatırlamalıyız. Bu büyük fedakârlıklara karşılık, Allah-u Teala ne kadar muazzam nimetler ihsan etmiştir, bunu hatırlamalıyız.

Bir Öncekini Oku

Kur’ân-ı Kerim İnsan Yaradılışına Uygun Olarak Onun Adım Adım İlerlemesini Sağlar

Bir Sonrakini Oku

Nasih ve Mensuh Kavramlarının Gerçek Anlamı