9 Nisan 2021
Seyid Maşhud Ahmad, MA İncil Araştırmaları, İngiltere
Bu makalede, İncil’de (Kitab-ı Mukaddes) yer alan Gospel açıklamalarına göre İsa’nınas çarmıhtan kurtulmasının beş büyük delilini sunacağım. Bu konuda birçok makale ve hatta kitap yazılmış olup, bu makalede yazılanların çoğu da daha öncesinde kayıt altına alınmıştır. Ancak ben, Vadedilen Mesih Hazret Mirza Gulam Ahmadas ve Halifelerinin eserlerine dayanarak bazı delileri daha ayrıntılı bir şekilde göstermeyi amaçlamaktayım.
- İsa’nın Getsemani’deki yürekten duası
İsaas, Yahudi rahiplerin kendisini bir suçlu gibi çarmıha germe planının farkına vardıktan sonra, derhal dua etmek üzere özel bir yere gitti. O Getsemani Bahçesini tercih etti ve düşmanların planlarını bozsun diye Tanrı’ya duada bulundu. (Matta 26:36-46) O büyük ölçüde “üzgün ve sıkıntılı” idi. Yalnızlık aradı ve secdede gibi yüzüstü yatarak saatlerce dua etti. Duası o denli yoğundu ki, kimi el yazmalarda (Sinaiticus and Bezae Kodeksleri) onun kan terlediği yazılmıştır. O, Tanrı’nın bu “kâseyi” kendisinden uzaklaştırması için duada bulundu. (Matta 20:22) Yani, kaderinin Tanrı’nın kontrolünde olan kısmını kaldırması için (niyaz etti.) İsaas kendi hayatı için endişe taşımıyordu, ancak Yahudi rahiplerin planından, yani halka açık infazdan korkmaktaydı. Eğer böyle bir plan gerçekleşecek olursa, bu İsa’nın İlahi misyonunu sona erdirebilirdi – havarileri ve onun Mesih olduğuna inananların hepsi bu inancı terk edeceklerdi, keza bu, İsa “lanetli ölüm” ile vefat etti anlamına da gelecekti. (Tesniye 21:22)
Yukarıdakiler kulağa, dünyaya tek geliş amacı çarmıhta ölmek olan bir adam gibi mi geliyor? Doğrusu Vadedilen Mesihas, yukarıdaki olay ile Hıristiyan kefaret öğretisinin bağdaşmaz olduğunu açıklamaya şöyle devam etmiştir:
“Eğer birisi İsa’nınas kefaret için geldiğini ve bu sebeple duasının kabul edilmediğini ileri sürecek olursa derdim ki, amacının insanın günahlarına kefarette bulunmak olduğunu öğrendiğinde, peki bu korkaklık niyedir? Eğer bir memur bir veba salgınıyla ilgilenmek üzere vazifeye gönderildiği halde dese ki, ben tehlikeli bir yola gönderilmekteyim, başka bir yere gönderilmek istiyorum, o takdirde böyle bir insan ahmak sayılmaz mı? Şimdi Mesih, kendisinin ancak insanın günahlarının kefareti için gönderildiğini öğrendiğinde, bu kadar uzun dualara ne gerek vardı ki? Kefaret istenip istenmeyeceği konusunda mesele hâlâ görüşülmekte miydi, yoksa bu mesele zaten karara bağlanmış mıydı? Bu nedenle, ister tek kusur, isterse iki yahut da sayısız kusurlar olsun, böyle birisinin ilah olması mümkün olabilir mi? Bırakın ilah olmayı, böylesi bir insan, büyük bir şahsiyet bile sayılamaz.” (Melfuzat (İngilizce tercümesi, Cilt II, s.215)
- İsa’nın çarmıhta feryadı
İsaas tutuklandı, yargılandı ve çarmıhta ölüme mahkûm edildi. O, Golgota’ya götürüldü ve ardından acısını dindirsin diye kendisine şarap ikram edildi (Markos 15:22-27), ancak dualarının cevaplanacağına ve lanetli bir ölümle çarmıhta ölmeyeceğine dair hala ümidi olduğu için, bunu reddetti. Saatler geçtikçe İsaas, Tanrı’nın kendisini terk etmiş olabileceğinden korkarak, şuurunu kaybettiğini hissetti ve feryat etti: “Eloy Eloy Lama Sabachthani?” yani “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” (Markos 15:34)
Bu umutsuzluk çığlığından rahatsız kimi Hıristiyan tarihçiler itiraz ederek, İsa’nınas sadece Mezmurlar 22:1’den alıntı yaptığını ileri sürerler. Ancak bu teoride bir sorun bulunmaktadır. Yukarıdaki sözler Aramca söylenmiştir. Mezmurların İbranicesi “Eli Eli lama azabtani?” dir. İsaas İbranice bir metni neden tercüme olarak alıntı yapmış olsun? O günlerde Yahudiler, Mezmurların çoğunu ezbere bilirlerdi, keza İsa’nınas da bunları biliyor olması gerekirdi. Öyleyse o, neden farklı bir dilde alıntı yapmış olsun?
Cevabı şöyledir. İşlerin beklediği gibi gitmediğini gördüğünde, bu onun bir çaresizlik çığlığıydı. Bununla biliyordu ki, Allah Peygamberi ve Mesihi’nin çağrısına ve duasına kulak verecekti. Ancak o, gücünün zayıfladığını hissedebilmekteydi ve belki de çileden kurtulmak için başka bir fırsat göremedi. O Tanrı’ya seslendi, “Beni neden terk ettin?”
- Onun bir tarafı delip geçilmişti
Cuma günü gün batımı ile başlayacak olan Şabat (Sebt günü) yaklaşmaktaydı. Bu nedenle çarmıhtaki suçluların Yahudi kanununa göre derhal indirilip öldürülmeleri gerekiyordu. İsa’nınas her iki tarafında bulunan iki hırsız infaz edildi, ancak askerler İsa’nınas bilincinin kapalı olduğunu görüp, onun çoktan öldüğünü düşündüler. Yine de numara yapmadığından emin olmak üzere bir mızrakla böğrünü deldiklerinde, bu ani bir kan ve sıvı akışına yol açtı. (Yuhanna 19:31-34) Öyle ki bu, onun kalbinin hala atmakta olduğuna ve de yaşadığına dair kesin bir işaretti.
Çoğunlukla bazı Hıristiyanlar tarafından, İsa’nınas mızrağın asıl darbesinden önce ölmüş olduğu ve eğer İsaas ölmemiş olsaydı, o zaman mızrak darbesi onu öldürmeliydi diye tartışılmaktadır. Oysa Gospel’in yazarı askerin eylemini anlatırken, küçük bir kesik ya da deliğe işaret eder şekilde Yunanca ηΰσσω (nussov) fiilini seçmiştir ki, (bunun anlamı) dikmek, bıçaklamak ya da delmektir. (Analytical Lexicon of the Greek New Testament, Friberg, Miller) Amaç, İsa’nınas gerçekten ölü olduğundan emin olmaktı, çünkü (batırılan) sivri uç İsa’nınas irkilmesine sebep olacaktı. Ancak İsa’yaas verilen ilaç işe yaramış görünüyordu, çünkü (batırılan) mızrak ucu dahi kendisinde istem dışı bir harekete neden olmamıştı.
Diğer Hıristiyanlar ise İsa’danas neden “kan ve sıvı” çıktığına dair akciğerlerde veya kalp çevresinde sıvı birikmesi tartışmaları gibi çok ilginç tıbbi koşullar ve kuramlar ortaya attılar. Yine de hatırda tutulmalıdır ki, mızrak küçük sivri bir uçtur ve (ortada) yana doğru derin bir darbe bulunmamaktadır. Holger Kersten şöyle yazmıştır:
“Görünen o ki, ‘kan ve su’ ifadesi, süslü Arap dilinden gelen geleneksel bir deyim olup, belli bir olayı vurgulamayı amaçlamaktadır. Bugün birisi için, eğer o çok çalışıyor yahut da çok endişeli ise, aslında kanın gözeneklerden gelmesi söz konusu olamasa da, ona “kan terliyor” dememiz mümkündür – Almanca karşılığı “kan ve su terlemektir” yani “ Blut und Wasser schwitzen.” Bir yara gözlemlenirken aynı deyim uygulandığında ise bunun, basitçe çok fazla kanın göründüğü anlamına gelmesi mümkündür. Görgü tanığı, küçük bir sıyrık yarasından sözde ölü bir vücuttan bu kadar çok kanın aktığını görünce, kuşkusuz şaşırmıştır ve şaşkınlığını yerinde bir şekilde dile getirmiştir.” (The Jesus Conspiracy: The Turin Shroud & The Truth About The Resurrection, s. 251)
- Bitkisel ilaçlarla sargılanmış
Romalı askerler hiçbir hareket görmeyip, onun öldüğünü düşündükleri için, bunu üstlerine rapor ettiler. Böylece İsaas Arimithea’lı Yusuf ve Nikodim adındaki havarilerine teslim edildi. Daha sonra onlar, (İsa’nınas) bedenine 45kg kadar mür ve aloe (yağı) sürdüler. (Yuhanna 19:38-42) Her iki bitki, iyileştirici özelliklere sahip olması ve antik dünyada ilaç olarak kullanıldığı için, kayda değer ve önemlidir, çünkü bunlar havarilerin İsa’nınas hala hayatta olduğunu bildiklerine dair daha fazla delil ortaya koymaktadır.
Aloe, en yaygını Aloe Vera olmak üzere yaklaşık 500 türü içeren ve Afrika ile Ortadoğu’da yetişen bir familyadır. O denli kıymetlidir ki; “büyük düşünür Aristoteles, Aloe’nin tedavi edici özelliklerinin savaşta yaralanan askerler için çok değerli olacağının bilincinde olarak, öğrencisi III. (Büyük) İskender’e, bunun yetiştiği tüm toprakları ve özellikle Doğu Afrika kıyılarında bulunan Sokorta adasını fethetmesini tavsiye etmiştir […] Roma ordusunda bir doktor olan Pedanius Dioscorides, ansiklopedik Yunan bitkisel De Materia Medica’da şifalı Aloe’den bahsetmiştir. (yaklaşık MÖ 75 civarında)” (www.aloe-spectrum.com/body_aloes.htm)
Mür de aynı şekilde değerlidir: “Geçmişte mür birçok kültür tarafında dini törenlerde ve tedavi edici bir etkin madde olarak kullanılmıştır. İncil’de ondan, İsa’nın doğumunda (Allah tarafından) bir hediye olarak bahsedilmiştir. Mısırlılar onun iyileştirici gücüne inanırlardı: ibadet ritüellerinin bir parçası olarak her gün onu yaktılar. Yunan kültüründe Mür, son derece yüksek antiseptik ve enfeksiyon giderici özellikleri sebebiyle, savaşa giden askerlerin teçhizatlarının önemli bir parçasıydı. Yaraları temizlemek ve enfeksiyonu önlemek üzere kullanılırdı. Ayrıca vücudun zaten enfekte olmuş kısımlarında kangrenin yayılmasını önlemek için de kullanılırdı.” (mdmd.essortment.com/whatismyrrh_riss.htm)
Bu kesinlikle Yahudilerin defin uygulaması değildi, yani temizlik amacıyla sıradan yağlar vücuda uygulanırdı, ancak pahalı ilaçlar değil. Bu, İsa’nınas yaralarını iyileştirmek ve kanamayı durdurmak içindi. Ve böylece İsa’nınas bedenini alan iki havari, onun hala hayatta olduğunu biliyorlardı. Onu kurtarmayı planlamışlardı, yanlarında İsa’nın vücudunu sarmak ve aşırı kanamayı durdurmak için çok miktarda şifalı ot ve ilaç getirmişlerdi.
- İsa havarilerine canlı göründü
Sonunda yaraları bir miktar iyileştikten ve yürüyebilecek duruma gelmesinin ardından İsaas, havarilerine görünür. Bazıları planın içinde değildi ve onun hayatta kaldığını da bilmiyorlardı, (bu yüzden) onun bir hayalet olduğunu düşündüler! (Luka 24:39) Ancak İsaas onların şüphelerini çabucak ortadan kaldırdı ve yaralarını gösterip onlara “hayatta” olduğunu söyledi. Acıkmıştı ve biraz yiyecek istedi ve ardından onların önünde yedi.
Bunun anlamı ne olabilir? Bu İsaas ölüyken dirildi mi? Aynı yaralarla mı ve aç mı? Yukarıdaki havarilerini eğiten aynı İsa’yaas benzemiyor mu? Tabiatıyla o, onları teselli etmekteydi.
İncil’de daha da çok delil bulunmaktadır. Dikkatli bir okuyucu bunları almak suretiyle Allah’ın planını baştan sona görebilir. O, İsa’nınas çarmıha nasıl istemeyerek gittiğini görecektir. Öyle ki, o Getsemani Bahçesi’nde böylesi bir çileden kurtulmak için dua etmiştir ve (geçirdiği) yargılamalarda Yahudi rahiplerin planlarından kurtulacağına sonsuz bir inanç göstermiştir. Onun duaları kabul edildi. Allah’ın planını kendileri bizzat Gospel metinlerinde görebilirler. İsaas çarmıhta yaşam belirtileri gösterdi, tıbbi merhemler ile sarıldı ve nihayetinde iyileşebileceği bir (lahit) mezar içine yerleştirildi.
Yahudi rahipler tarafından kendisine çarmıhta meydan okundu ve alay edilerek denildi ki: “O, başkalarını kurtardı; kendini kurtaramadı. İsrail Kralı İsa şimdi çarmıhtan insin de görelim ve inanalım.” (Markos 15:17-32)
Nihayetinde son gülen o oldu ve Mesih olduğuna dair iddiasının doğruluğu, canlı olarak “çarmıhtan indiğinde” ispatlandı, aynı Kuran-ı Kerim’in bizzat tasdiklediği gibi:
“Biz muhakkak, Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük,” demeleri sebebiyle (de, cezaya çarptırıldılar). Oysa onu, ne öldürdüler, ne (de) çarmıha gerip öldürebildiler. Ancak o kendilerine (çarmıhta, ölmüşe) benzer göründü. Bu konuda görüş ayrılığına düşenler şüphe içindedirler. Bu hususta hiçbir kesin bilgiye sahip değildirler, ancak zanna uyarlar. Onlar kesin olarak onu öldüremediler. Aksine Allah, onun şerefini Katında yüceltti. Allah her şeyden üstündür, hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 4:158-159)
Kaynak: El Hakem
Çeviren: Mehmet Önder