Ayeti kerimede “Onlar verdiklerimizden harcarlar” buyrulmuştur. Bu âyette takva sahibi için “mimmâ” kelimesi kullanılmıştır. Çünkü o bu makamdayken kördür. Bu yüzden Allah (c.c.) bu kelimeyi kullanmıştır. Bu yüzden Allah’ın (c.c.) verdiklerinden bir miktarını Allah (c.c.) yolunda da harcar. Ama gerçek şudur; eğer o sağlam bir göze sahip olsaydı o zaman zannettiği gibi kendisinin hiçbir şeyin sahibi olmayıp her şeyin sahibinin Allah (c.c.) olduğunu anlayacaktı. Ama bu takva makamına özgü hicaplardan biridir. Bu durumda ondan istenen Allah’ın (c.c.) verdiğinden bir miktar vermesidir. Peygamber Efendimiz son hastalığı esnasında Hz. Ayşe’ye (r.a.): “Evimizde ne var” diye soruyor. Hz. Ayşe, evde bir dinarın bulunduğunu söyleyince, Efendimiz “bir dinarın bile bizde bulunması şanıma yakışmaz” buyurdu. (Yani onun sadaka edilmesini istedi.) Peygamber Efendimiz takva makamından daha öte makamların sahibi olduğundan dolayı, onun için “mimme” şeklindeki kelime kullanılmadı. Çünkü bir miktarı evde saklayıp bir miktarı Allah (c.c.) yolunda harcamak köre yakışır. Ama takva makamı ve bu davranışın her ikisi, lazım-ı melzumdur[2]. Allah (c.c.) yolunda bu kadar vermesi bile nefsiyle bir mücadeledir. Ama Peygamber Efendimiz hiçbir şeyi (evinde) saklamayıp hepsini Allah (c.c.) yolunda harcadı.
Bundan önce dinler arası konferansta “İslâmiyet’in Öğrettiği Esaslar” adı altında sunduğum tebliğimde, insanın üç manevi durumundan söz etmiştim. İnsan bu yolu kat ederken başlangıçtan sonuna kadar bu üç hâlden geçer. Kur’ân-ı Kerim, bu üç yol kat edilirken insana yardım etmek için geldiğinden dolayı ilk olarak takvayı ele aldı. Takva tekellüf dolu tehlikeli bir yoldur. Bu yolda hem senin hem nefsinin elinde kılıç vardır. Nefsini öldürdüğün takdirde kurtuluş bulacaksın ama öldürüldüğün takdirde “esfel-üs safilin[3]”den olursun. Bu âyet-i kerimede takva sahibi için “verdiklerimizin hepsini harcar” denmemiştir. Çünkü takva sahibi bir peygamberde bulunan iman gücüne sahip değildir. Nitekim Allah’ın (c.c.) yolunda harcamanın tadına varıp, ilerde daha çok harcasın diye, bu yolun başında ondan sanki çok az vergi istenmektedir.
Bu âyet-i kerimeden Allah’ın (c.c.) rızktan kastettiği sadece mal olmayıp O’nun verdiği her nimettir. Mesela ilim, hikmet, tabiplik vs. Bunların hepsi rızka dâhildir. İnsan bunlardan Allah (c.c.) yolunda harcayıp gün geçtikçe, ilerlemek zorundadır. Eğer Kur’ân-ı Kerim de İncil gibi “Senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir[4]” deseydi veya “verdiklerimin hepsini harca[5]” anlamına gelen bir ifade kullansaydı o zaman bu emirlere uyulması imkânsız olduğundan dolayı, Müslümanlar da Hıristiyanlar gibi sevaptan mahrum kalacaklardı.
[1] Bakara Suresi; a.4
[2] Birbirinden asla ayrılmayan, birisi olunca diğerinin de olması şart olan
[3] Cehennemin dibi, mahlûkatın en aşağısı
[4] Kitab-ı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil: Matta; bab: 5,) a.39, İstanbul, 1993
[5] Matta; bab 6, a.19–20