İsrailoğullarını Bekleyen Acı Son - Müslüman Ahmediye Cemaati

İsrailoğullarını Bekleyen Acı Son

Kur’an-ı Kerim’in Beni İsrail Suresinin 5-9 ayetinde, Hak Teala (c.c.)  şöyle buyurmuştur:

“Biz Kitap’ta İsrailoğullarına: “Siz bu  memlekette iki kere fesat çıkaracaksınız ve şüphesiz büyük bir isyankarlık  göstereceksiniz” diye açık olarak bildirmiştik. O iki kere fesat çıkarmanın  birinci vadesinin yerine gelme zamanı gelince, son derece savaşçı  kullarımızı üzerinize gönderdik. Onlar evlerinizin ta içine kadar girdiler.  Bu vaad elbette gerçekleşecekti. (Yani ilk defa fesat çıkararak cezaya  çarptırılmanız önceden verilmiş olan söz idi. Bunun elbette gerçekleşmesi gerekirdi. Hiç kimse ona karşı çıkıp onu önleyemezdi.) Bundan sonra Biz  size tekrar düşmanlarınıza saldırma gücü verdik ve mal ile oğullarınızı  çoğaltarak size yardım ettik. Sayılarınızı da eskiye nazaran çok  fazlalaştırdık. Eğer hayır işlerseniz, kendi yararınıza hayır işlemiş  olursunuz. Fakat eğer kötülük yaparsanız, kendiniz aleyhinde kötülük  yapmış olursunuz. İşte ikinci defa fesat çıkarma zamanı gelince, siz yine  kötülük işleyerek fesat çıkardınız. O yüzden Yüce Allah’ın kaderi tekrar  gerçekleşti ve düşmanlarınızın yüzlerinize kara lekeler sürerek, daha önce  de girdikleri gibi, ibadet yeriniz olan Kudüs’teki ‘Heykel-i Süleymani’yeye girerek, üstün geldikleri yerleri tarumar etmeleri vaadi yine yerine geldi. Yüce Rab’biniz size yine de rahmet edebilir. Ancak eğer siz gene kötü  hareketlerinize dönerseniz, biz de dönüp sizleri gene cezalandırırız. Cehennemin kafirler için bir zindan olarak hazırlandığını da unutmayınız.  (Yani İsrailoğulları üçüncü defa fesat çakarırlarsa, ondan sonra nihai bir  şekilde ceza görecekler ve bir kavim olarak tamamen yok olacaklardır.  Daha sonra öbür dünyada Cehennem vasıtasıyla cezalandırılacaklardır.)”

Bu ayetlerde İsrailoğullarının iki defa fesat çıkarıp ceza görmeleri ve  üçüncü defa şayet yine fesat çıkarırlarsa yine cezalandırılacakları  zikredilmiştir. İlk defa Yahudiler M.Ö.721’de Asuri’ler tarafından  cezalandırıldılar.

Daha sonra Babil hükümdarı Nebukadnazar  M.Ö.597’de, Kudüs’e saldırdı ve M.Ö.587’de İsrail hükümetini tamamen  yok etti. Birçok Yahudi köle olarak Babil’e getirildi. Hz.Hezekiel iki defa  cezaya çarptırılmış olan bu iki Yahudi saltanatını, Allah’ın emirlerine  uymayarak fuhuş yapan iki kahpeye benzetmiş ve Allah ile alakalarını  kestikleri için Yüce Allah’ın da onları yok ettiğini bildirmiştir. Böylece  İsrailoğulları hakkında verilen sözlerden biri gerçekleşmiş oldu.

M.Ö.551 yıllarında Hz.Hezekiel vasıtasıyla Farisiler’den yardım alan  Yahudiler, tekrar güç kazanarak M.Ö.539’de İran hükümdarı Sayrus’un  da yardımıyla tekrar Kudüs’e getirildiler. Ondan sonra Yahudiler yüzlerce  sene orada rahat yaşadılar.

Romalı imparator Pompey, M.Ö. 63’te Yahuda’yı ele geçirdi ve  böylece Yahudiler ikinci defa cezalandırıldılar. Daha sonra M.S.132’de  tanınmış Romalı İmporator Aadriam zamanında Yahudilerin cezaları  tamamlanmış oldu. Bu imparatorun saltanatı İngiltere’den Fırat nehrine,  diğer yönden Afrika’ya kadar uzanmıştı. İngiltere’nin kuzeyinde Çin seddine benzeyen bir duvar bulunmaktadır. Bu duvarın uzunluğu  yüzyirmi kilometreden daha fazladır ve Aadrian zamanında yapılmıştır.  Yahudiler isyan bayrağı açtıkları zaman bu imparator İngiltere’de görev  yapmakta olan çok becerikli ve cesur generalini geri çağırdı ve M.S.132 yıllarında onu Yahudileri ezmek üzere görevlendirdi.

Tarihçilerin  bildirdiğine göre o, beşyüz bin Yahudi’yi yoketti. Bundan da barış  zamanında, hayırlı işlerle meşgul oldukları takdirde, Yahudilerin  çoğalacakları konusundaki Kur’an-ı Kerim’in önceden verdiği haberin ne  kadar doğru olduğunu takdir etmemiz mümkündür. Romalı askerler,  Heykel-i Süleymani (Yahudilerin Kudüs’teki mabetleri) ve diğer kutsal  binaları da yerle bir ettiler. Böylece Yahudiler’in cezalandırılmaları  tamamlanmış oldu.

Bundan sonra Yüce Rabbimiz (c.c.) Yahudileri uyararak, fesat  çıkarmadıkları takdirde kendilerine acıyacağını, fakat isyan edip fesat  çıkardıkları ve hayırlı işlerden uzaklaşıp kötü işlerle meşgul oldukları  takdirde yine cezaya çarptırılacaklarını ve kuvvetlerinin tamamen  yokedileceğini bildirmiştir. Yüce Rab’lerinin Yahudi’lere acıması  konusunda yine Beni İsrail Suresinde şöyle buyurulmuştur:

“Yahudi’ler dağıldıkları ülkelerden tekrar toplanıp bir araya  getirileceklerdir.”

Şüphe yok ki, Yahudi’ler birçok kere Filistin’den çıkarıldıktan sonra  tekrar bu ülkeye döndüler. Ancak hiçbir zaman bu sefer olduğu gibi, büyük bir çoğunlukla geri dönmediler. Kuran-ı Kerim’in bildirdiği gibi  bu olay ilk defa İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanmıştır. Bu hadise insanlık tarihinde ilk defa cereyan etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in önceden  verdiği bu haberlerden de anlaşıldığına göre, ben Yahudi’lere, Nazi  Almanya’sında çektikleri zulümden sonra, Yüce Allah’ın kendilerine  acıdığını ve bir daha Filistin toprağına üstünlük bahşettiğini anlatmak istiyorum.

Hadislerden de anlaşıldığına göre, İsrail toprağında yer alan ve  Ürdün nehrinin aktığı bölgede bulunan Tabariye denizi civarında çok büyük bir ordu toplanacak ve bütün dünya barışını tehlikeye atacaktı. İşte  bu ordu İsrail ordusudur. Müslüman hükümetler bu orduya karşı durup  kuvvetini yok edemeyeceklerdir. Ancak Yüce Allah, hem bu orduyu hem  de onu destekleyen bütün diğer kuvvetleri yokedip birer ibret nişanesi  yapacaktır.

Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın hadislerinden anlaşıldığına göre Yüce  Allah, onların gırtlaklarında bir çeşit hastalık varedecek ve onlar o hastalıktan korkunç bir şekilde ölecekler. Hz. Navas Bin Sam’an(r.a.)’ın bildirdiğine göre:

Bir gün Hz.Resulüllah (s.a.v.) Deccal’dan bahsederken  Şam ve Irak civarında bulunan bir yerden çıkacağını; sağa ve sola, her  nereye giderse insanları öldüreceğini; (jet uçakları gibi) rüzgarla uçurulan  bulutlar gibi hızlı olacağını bildirdi. Ayrıca Yecüc ve Mecüc’ün de  tepelerden geçerek ortaya çıkacağını ve Tabariye denizinden geçerken  bütün suyunu içeceğini; tam o sırada Allah’ın peygamberi Vadedilen  Mesihin ortaya çıkacağını; Yüce Allah’ın Vadedilen Mesih’e hiçbir  kuvvetin Yecüc ve Mecüc ordusuyla savaşabilmek gücüne sahip  olmadığını vahiy edeceğini; bunun üzerine Allah’ın peygamberi Vadedilen Mesih ve onun yandaşlarının Yüce Allah’a dua edeceğini;  bunun üzerine Yüce Allah’ın o duaları kabul edip Yecüc ile Mecüc  ordusunun gırtlaklarında mikroplar çıkaracağını ve ondan sonra ordunun  hızlı bir şekilde yok olacağını detaylı olarak anlattı. (Sahih-i Müslim;  Kitab-ül Fiten; Babu Zikriddeccal)

Başka bir hadise göre eğer bir kavim fuhuşa yakalanırsa ve onu  gizlemeden açık olarak yaparsa, Yüce Allah(c.c.) onları daha önce  görülmemiş bir vebaya çarptırır. (Sünen İbn-i Mace; Kitab-ül Fiten)

Bu hadis özellikle “Aids” hastalığını açık bir şekilde işaret  etmektedir. Bu da bir çeşit veba olup, dünyada daha önce hiç  görülmemiştir.

İşte eğer bunlar tövbe etmezlerse, işledikleri günahların neticeleri  çok korkunç şekilde mutlaka çıkacaktır. Şunu da hatırda tutmak gerekir  ki, ister zikredilsin isterse zikredilmesin, bu çeşit va’idler (uyarıcı  haberler) daima tövbe şartına bağlı olur ve tövbeye başvurulduğu takdirde bu çeşit haberler önlenir.

Bunun en güzel örneği Hz.Yunus(a.s.)’ın  kavminin tövbesidir.

Kısacası İsrail’in kalışı yahut yok edilişi Yüce Rab’bimizin vereceği  karara bağlıdır. Eğer barış sever, insan dostu Yahudiler, fanatik  Siyonistlere üstün çıkarak onların intikam alma heveslerini yok ederlerse,  keza ister Müslüman olsun isterse Hıristiyan, her millete insaflı  davranırlarsa, Kur’an-ı Kerim’in vadettiği gibi Yüce Rab’bimizin ve bütün  Müslümanların kendilerine ihsan muamelesi yapacağını temin ederim.

Mollaların davranışı İslamiyet’in talimatına göre değildir. Kur’an-ı  Kerim’in talimatında ve Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın yüce karakterinde öc almak yoktur. Aksine affetmek, acımak ve düşmana karşı ihsan eylemek  vardır.

Batılı Hıristiyan uluslara da nasihatim şudur: Kur’an-ı Kerim ile  Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın hadislerinde zikredilmiş korkunç cezaları  küçümseyerek alay konusu yapmayınız. İlahî kader, kurnazlıklarla  önlenemez. Onun önlenmesi tövbe ve istiğfara bağlıdır ve onun için insanların kendi karakterlerinde büyük bir değişiklik yapmaları gereklidir.  Bu durumda Allah’ın gadabından da daha üstün olan rahmeti, her cezayı  önleyip yok etmesine de muktedirdir.

O bakımdan kendi politik, ekonomik, ahlakî ve sosyal düşünce  tarzında temel ile ilgili bir değişiklik yapmanız gereklidir. Her sahada  hiçbir istisna bırakmadan adaleti, milli ve ırk ile ilgili çıkarlarınızdan daha  üstün tutunuz. Zayıf ve geri kalmış milletlere ihsan muamelesi yapınız. Eğer İslam dinini kabul etmiyorsanız bari Tevrat ile İncil’in ileri sürdüğü pak talimata dönerek kendi kültürünüzü gittikçe artmakta olan  hayasızlıktan arındırınız. Böyle yaparsanız, sizin kötü kaderiniz hayırlı  kadere dönüşecek ve Ümmet-i Muhammed (s.a.v.) olan Müslümanlar,  keza diğer dünya insanlarıyla işbirliği sonucunda yeni bir düzen kurma  fırsatını elde edeceksiniz. Böylece insanların dünya barışı isteği gerçekleşmiş olacaktır.

Ancak eğer böyle yapmazsanız, şüphesiz varolan  eski düzen yok edilecektir. Bu arada bir çok milletin yüceliği ve  debdebesi de ebedi olarak silinmiş olacaktır. Benim temennim ve duam  şudur; dünyanın yeni düzeni, yok edilmiş olan milletlerin harabeleri  üzerine değil, aksine kendilerini değiştirmiş ve ıslah etmiş olan ulusların  çabaları sonucunda kurulsun.

Bize gelince Yüce Rab’bimiz(c.c.) zaten çok zayıf kullar olduğumuzu bize bildirmiştir. Hz.Muhammed Resulüllah (s.a.v.) bundan 1400 sene  önce, Yüce Râbb’imizin ilerde hiçbir insanın karşı duramayacağı kuvvetli  milletler ortaya çıkaracağını bildirmiştir. Bizim de dünya silahlarıyla o  güçlü milletlere karşı durmaya çalışmamamızı nasihat etmiştir. (Hadis  detaylı olarak Sahih-i Müslim’de mevcuttur.)

Yüce Rabb’imiz, bizim  dualarımız neticesinde Allah’ın kaderinin o kuvvetli ulusları yok  edeceğini de bildirmiştir. Bu güçlü uluslar dünyaya karşı kötü  davranmaya karar verince, Yüce Rabb’imiz onlara tek yönlü hareket etme gücü verdiğinden dolayı, zayıf ve savunmasız kullarının korunması da  Yüce Rabb’imizin elinde olacaktır.Yüce Rabb’imizin yardımını alabilmek için O Yüce ile temasa geçmeliyiz ve nefislerimizi ıslah etmeliyiz. Keza İslamiyet adına bir kötülük yapmaktan kaçınmalıyız. Terörizm kelimesi bile Müslümanların sözlüğünde bulunmamalıdır. Yaramazlık yapmanın, diğer bazı insanlara özenerek cahillik etmenin İslamiyet’le hiçbir alakası yoktur. Kendiniz barış içinde olunuz. Kendi aranızdaki ilişkileri düzeltiniz. Keza yabancı milletlerle ilişkilerinizi dengeleyiniz ve sabırla bekleyiniz. Ondan sonra da Yüce Rabb’imiz(c.c.)’in kaderinin, dünya uluslarının hilelerine nasıl üstün çıktığını müşahede ediniz.

M. Tahir Ahmed

Körfez Krizi ve Yeni Dünya Düzeni

08.03.1991

Bir Öncekini Oku

Haset etmeyin! Kimseye zarar vermeyin!

Bir Sonrakini Oku

Rahman’ın Kulları Yalanın Yüzünü Bile Görmez