Kur’an-ı Kerim’in Beni İsrail Suresinin 5-9 ayetinde, Hak Teala (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Biz Kitap’ta İsrailoğullarına: “Siz bu memlekette iki kere fesat çıkaracaksınız ve şüphesiz büyük bir isyankarlık göstereceksiniz” diye açık olarak bildirmiştik. O iki kere fesat çıkarmanın birinci vadesinin yerine gelme zamanı gelince, son derece savaşçı kullarımızı üzerinize gönderdik. Onlar evlerinizin ta içine kadar girdiler. Bu vaad elbette gerçekleşecekti. (Yani ilk defa fesat çıkararak cezaya çarptırılmanız önceden verilmiş olan söz idi. Bunun elbette gerçekleşmesi gerekirdi. Hiç kimse ona karşı çıkıp onu önleyemezdi.) Bundan sonra Biz size tekrar düşmanlarınıza saldırma gücü verdik ve mal ile oğullarınızı çoğaltarak size yardım ettik. Sayılarınızı da eskiye nazaran çok fazlalaştırdık. Eğer hayır işlerseniz, kendi yararınıza hayır işlemiş olursunuz. Fakat eğer kötülük yaparsanız, kendiniz aleyhinde kötülük yapmış olursunuz. İşte ikinci defa fesat çıkarma zamanı gelince, siz yine kötülük işleyerek fesat çıkardınız. O yüzden Yüce Allah’ın kaderi tekrar gerçekleşti ve düşmanlarınızın yüzlerinize kara lekeler sürerek, daha önce de girdikleri gibi, ibadet yeriniz olan Kudüs’teki ‘Heykel-i Süleymani’yeye girerek, üstün geldikleri yerleri tarumar etmeleri vaadi yine yerine geldi. Yüce Rab’biniz size yine de rahmet edebilir. Ancak eğer siz gene kötü hareketlerinize dönerseniz, biz de dönüp sizleri gene cezalandırırız. Cehennemin kafirler için bir zindan olarak hazırlandığını da unutmayınız. (Yani İsrailoğulları üçüncü defa fesat çakarırlarsa, ondan sonra nihai bir şekilde ceza görecekler ve bir kavim olarak tamamen yok olacaklardır. Daha sonra öbür dünyada Cehennem vasıtasıyla cezalandırılacaklardır.)”
Bu ayetlerde İsrailoğullarının iki defa fesat çıkarıp ceza görmeleri ve üçüncü defa şayet yine fesat çıkarırlarsa yine cezalandırılacakları zikredilmiştir. İlk defa Yahudiler M.Ö.721’de Asuri’ler tarafından cezalandırıldılar.
Daha sonra Babil hükümdarı Nebukadnazar M.Ö.597’de, Kudüs’e saldırdı ve M.Ö.587’de İsrail hükümetini tamamen yok etti. Birçok Yahudi köle olarak Babil’e getirildi. Hz.Hezekiel iki defa cezaya çarptırılmış olan bu iki Yahudi saltanatını, Allah’ın emirlerine uymayarak fuhuş yapan iki kahpeye benzetmiş ve Allah ile alakalarını kestikleri için Yüce Allah’ın da onları yok ettiğini bildirmiştir. Böylece İsrailoğulları hakkında verilen sözlerden biri gerçekleşmiş oldu.
M.Ö.551 yıllarında Hz.Hezekiel vasıtasıyla Farisiler’den yardım alan Yahudiler, tekrar güç kazanarak M.Ö.539’de İran hükümdarı Sayrus’un da yardımıyla tekrar Kudüs’e getirildiler. Ondan sonra Yahudiler yüzlerce sene orada rahat yaşadılar.
Romalı imparator Pompey, M.Ö. 63’te Yahuda’yı ele geçirdi ve böylece Yahudiler ikinci defa cezalandırıldılar. Daha sonra M.S.132’de tanınmış Romalı İmporator Aadriam zamanında Yahudilerin cezaları tamamlanmış oldu. Bu imparatorun saltanatı İngiltere’den Fırat nehrine, diğer yönden Afrika’ya kadar uzanmıştı. İngiltere’nin kuzeyinde Çin seddine benzeyen bir duvar bulunmaktadır. Bu duvarın uzunluğu yüzyirmi kilometreden daha fazladır ve Aadrian zamanında yapılmıştır. Yahudiler isyan bayrağı açtıkları zaman bu imparator İngiltere’de görev yapmakta olan çok becerikli ve cesur generalini geri çağırdı ve M.S.132 yıllarında onu Yahudileri ezmek üzere görevlendirdi.
Tarihçilerin bildirdiğine göre o, beşyüz bin Yahudi’yi yoketti. Bundan da barış zamanında, hayırlı işlerle meşgul oldukları takdirde, Yahudilerin çoğalacakları konusundaki Kur’an-ı Kerim’in önceden verdiği haberin ne kadar doğru olduğunu takdir etmemiz mümkündür. Romalı askerler, Heykel-i Süleymani (Yahudilerin Kudüs’teki mabetleri) ve diğer kutsal binaları da yerle bir ettiler. Böylece Yahudiler’in cezalandırılmaları tamamlanmış oldu.
Bundan sonra Yüce Rabbimiz (c.c.) Yahudileri uyararak, fesat çıkarmadıkları takdirde kendilerine acıyacağını, fakat isyan edip fesat çıkardıkları ve hayırlı işlerden uzaklaşıp kötü işlerle meşgul oldukları takdirde yine cezaya çarptırılacaklarını ve kuvvetlerinin tamamen yokedileceğini bildirmiştir. Yüce Rab’lerinin Yahudi’lere acıması konusunda yine Beni İsrail Suresinde şöyle buyurulmuştur:
“Yahudi’ler dağıldıkları ülkelerden tekrar toplanıp bir araya getirileceklerdir.”
Şüphe yok ki, Yahudi’ler birçok kere Filistin’den çıkarıldıktan sonra tekrar bu ülkeye döndüler. Ancak hiçbir zaman bu sefer olduğu gibi, büyük bir çoğunlukla geri dönmediler. Kuran-ı Kerim’in bildirdiği gibi bu olay ilk defa İkinci Dünya Savaşından sonra yaşanmıştır. Bu hadise insanlık tarihinde ilk defa cereyan etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in önceden verdiği bu haberlerden de anlaşıldığına göre, ben Yahudi’lere, Nazi Almanya’sında çektikleri zulümden sonra, Yüce Allah’ın kendilerine acıdığını ve bir daha Filistin toprağına üstünlük bahşettiğini anlatmak istiyorum.
Hadislerden de anlaşıldığına göre, İsrail toprağında yer alan ve Ürdün nehrinin aktığı bölgede bulunan Tabariye denizi civarında çok büyük bir ordu toplanacak ve bütün dünya barışını tehlikeye atacaktı. İşte bu ordu İsrail ordusudur. Müslüman hükümetler bu orduya karşı durup kuvvetini yok edemeyeceklerdir. Ancak Yüce Allah, hem bu orduyu hem de onu destekleyen bütün diğer kuvvetleri yokedip birer ibret nişanesi yapacaktır.
Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın hadislerinden anlaşıldığına göre Yüce Allah, onların gırtlaklarında bir çeşit hastalık varedecek ve onlar o hastalıktan korkunç bir şekilde ölecekler. Hz. Navas Bin Sam’an(r.a.)’ın bildirdiğine göre:
Bir gün Hz.Resulüllah (s.a.v.) Deccal’dan bahsederken Şam ve Irak civarında bulunan bir yerden çıkacağını; sağa ve sola, her nereye giderse insanları öldüreceğini; (jet uçakları gibi) rüzgarla uçurulan bulutlar gibi hızlı olacağını bildirdi. Ayrıca Yecüc ve Mecüc’ün de tepelerden geçerek ortaya çıkacağını ve Tabariye denizinden geçerken bütün suyunu içeceğini; tam o sırada Allah’ın peygamberi Vadedilen Mesihin ortaya çıkacağını; Yüce Allah’ın Vadedilen Mesih’e hiçbir kuvvetin Yecüc ve Mecüc ordusuyla savaşabilmek gücüne sahip olmadığını vahiy edeceğini; bunun üzerine Allah’ın peygamberi Vadedilen Mesih ve onun yandaşlarının Yüce Allah’a dua edeceğini; bunun üzerine Yüce Allah’ın o duaları kabul edip Yecüc ile Mecüc ordusunun gırtlaklarında mikroplar çıkaracağını ve ondan sonra ordunun hızlı bir şekilde yok olacağını detaylı olarak anlattı. (Sahih-i Müslim; Kitab-ül Fiten; Babu Zikriddeccal)
Başka bir hadise göre eğer bir kavim fuhuşa yakalanırsa ve onu gizlemeden açık olarak yaparsa, Yüce Allah(c.c.) onları daha önce görülmemiş bir vebaya çarptırır. (Sünen İbn-i Mace; Kitab-ül Fiten)
Bu hadis özellikle “Aids” hastalığını açık bir şekilde işaret etmektedir. Bu da bir çeşit veba olup, dünyada daha önce hiç görülmemiştir.
İşte eğer bunlar tövbe etmezlerse, işledikleri günahların neticeleri çok korkunç şekilde mutlaka çıkacaktır. Şunu da hatırda tutmak gerekir ki, ister zikredilsin isterse zikredilmesin, bu çeşit va’idler (uyarıcı haberler) daima tövbe şartına bağlı olur ve tövbeye başvurulduğu takdirde bu çeşit haberler önlenir.
Bunun en güzel örneği Hz.Yunus(a.s.)’ın kavminin tövbesidir.
Kısacası İsrail’in kalışı yahut yok edilişi Yüce Rab’bimizin vereceği karara bağlıdır. Eğer barış sever, insan dostu Yahudiler, fanatik Siyonistlere üstün çıkarak onların intikam alma heveslerini yok ederlerse, keza ister Müslüman olsun isterse Hıristiyan, her millete insaflı davranırlarsa, Kur’an-ı Kerim’in vadettiği gibi Yüce Rab’bimizin ve bütün Müslümanların kendilerine ihsan muamelesi yapacağını temin ederim.
Mollaların davranışı İslamiyet’in talimatına göre değildir. Kur’an-ı Kerim’in talimatında ve Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın yüce karakterinde öc almak yoktur. Aksine affetmek, acımak ve düşmana karşı ihsan eylemek vardır.
Batılı Hıristiyan uluslara da nasihatim şudur: Kur’an-ı Kerim ile Hz.Resulüllah(s.a.v.)’ın hadislerinde zikredilmiş korkunç cezaları küçümseyerek alay konusu yapmayınız. İlahî kader, kurnazlıklarla önlenemez. Onun önlenmesi tövbe ve istiğfara bağlıdır ve onun için insanların kendi karakterlerinde büyük bir değişiklik yapmaları gereklidir. Bu durumda Allah’ın gadabından da daha üstün olan rahmeti, her cezayı önleyip yok etmesine de muktedirdir.
O bakımdan kendi politik, ekonomik, ahlakî ve sosyal düşünce tarzında temel ile ilgili bir değişiklik yapmanız gereklidir. Her sahada hiçbir istisna bırakmadan adaleti, milli ve ırk ile ilgili çıkarlarınızdan daha üstün tutunuz. Zayıf ve geri kalmış milletlere ihsan muamelesi yapınız. Eğer İslam dinini kabul etmiyorsanız bari Tevrat ile İncil’in ileri sürdüğü pak talimata dönerek kendi kültürünüzü gittikçe artmakta olan hayasızlıktan arındırınız. Böyle yaparsanız, sizin kötü kaderiniz hayırlı kadere dönüşecek ve Ümmet-i Muhammed (s.a.v.) olan Müslümanlar, keza diğer dünya insanlarıyla işbirliği sonucunda yeni bir düzen kurma fırsatını elde edeceksiniz. Böylece insanların dünya barışı isteği gerçekleşmiş olacaktır.
Ancak eğer böyle yapmazsanız, şüphesiz varolan eski düzen yok edilecektir. Bu arada bir çok milletin yüceliği ve debdebesi de ebedi olarak silinmiş olacaktır. Benim temennim ve duam şudur; dünyanın yeni düzeni, yok edilmiş olan milletlerin harabeleri üzerine değil, aksine kendilerini değiştirmiş ve ıslah etmiş olan ulusların çabaları sonucunda kurulsun.
Bize gelince Yüce Rab’bimiz(c.c.) zaten çok zayıf kullar olduğumuzu bize bildirmiştir. Hz.Muhammed Resulüllah (s.a.v.) bundan 1400 sene önce, Yüce Râbb’imizin ilerde hiçbir insanın karşı duramayacağı kuvvetli milletler ortaya çıkaracağını bildirmiştir. Bizim de dünya silahlarıyla o güçlü milletlere karşı durmaya çalışmamamızı nasihat etmiştir. (Hadis detaylı olarak Sahih-i Müslim’de mevcuttur.)
Yüce Rabb’imiz, bizim dualarımız neticesinde Allah’ın kaderinin o kuvvetli ulusları yok edeceğini de bildirmiştir. Bu güçlü uluslar dünyaya karşı kötü davranmaya karar verince, Yüce Rabb’imiz onlara tek yönlü hareket etme gücü verdiğinden dolayı, zayıf ve savunmasız kullarının korunması da Yüce Rabb’imizin elinde olacaktır.Yüce Rabb’imizin yardımını alabilmek için O Yüce ile temasa geçmeliyiz ve nefislerimizi ıslah etmeliyiz. Keza İslamiyet adına bir kötülük yapmaktan kaçınmalıyız. Terörizm kelimesi bile Müslümanların sözlüğünde bulunmamalıdır. Yaramazlık yapmanın, diğer bazı insanlara özenerek cahillik etmenin İslamiyet’le hiçbir alakası yoktur. Kendiniz barış içinde olunuz. Kendi aranızdaki ilişkileri düzeltiniz. Keza yabancı milletlerle ilişkilerinizi dengeleyiniz ve sabırla bekleyiniz. Ondan sonra da Yüce Rabb’imiz(c.c.)’in kaderinin, dünya uluslarının hilelerine nasıl üstün çıktığını müşahede ediniz.
M. Tahir Ahmed
Körfez Krizi ve Yeni Dünya Düzeni
08.03.1991