Şimdi hiç mensubu ve adı kalmayan Ahrar adlı Müslüman olduğunu söyleyen bağnaz bir grup, 1934 yılında dünyevi gücüne dayanarak Ahmediye Cemaati’nin Merkezi olan Kadiyan’ı yerle bir etme tehdidinde bulunmuştu. Bunun üzerine Vâdedilen Mesih’in İkinci Halifesi ra, cemaatin Hindistan’la sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılabilmesi için Ahmedi Müslümanlardan özel fedakârlıklar talep etti.
Tüm Ahmedilerin canları, malları, zamanları ve ellerindeki tüm imkânlarıyla Allah yolunda bu fedakârlıkları göstermesini istedi.
Bu plan kendisine ait olmayıp, Allah tarafından kendisine ilham edilmişti.
O günden beri cemaat içinde gelenek olarak Ramazan Ayı bitmeden Tahrik-i Cedit çandalarını ödeyen kişiler Halife’ye bildirilir ve onun duasını alırlar. Bundan dolayı Ahmediler Tahrik-i Cedit çandalarını Ramazan Ayı bitmeden ödemeye çalışırlar.
İkinci Halifesi Hazretleri ra 23-30 Kasım ve 7 Aralık 1934’teki Cuma hutbelerinde istenen fedakârlıkların ayrıntılarını cemaatin önüne koydu ve Tahrik-i Cedid’e gönüllü olarak katılmak isteyenlerden ilk olarak aşağıdaki 19 istekte bulundu:
1. Bizimle beraber bu cihada katılmak isteyen her Ahmedi Müslüman bugünden itibaren üç sene evinde sadece bir tek yemek pişireceğine söz verecektir.
2. İhlâs sahibi kimselerin bir grubu gelirinin 1/5 ten 1/3’e kadarını cemaatin çıkarları için üç sene için Bait-ul Mal’da tutacak. Üç sene sonra biriktirdikleri onlara iade edilecektir.
3. İslam ve Müslüman Ahmediye Cemaati düşmanlarının kirli ve çamurlu literatürüne yazıyla cevap vermeli ve kendi görüşümüzü de insanlığa iletmeliyiz. Üç senelik bir müddet içinde bu iş için on beş bin rupiye ihtiyacımız var. Ayrıca 14 kişilik bir kurul antipropagandalara cevap hazırlamak için işe başlayacak ve merkezi Lahor’da bulunacak.
4. Kuran-ı Kerim; düşman bizi ezip yok etmek istediğinde başka ülkelere göç etmemizi ve İslamiyet’i buralarda yayma faaliyetinde bulunmamızı emrediyor. Şu ân hem devlet hem halk içindeki bazı güçler bizi ezip yok etmek istiyorlar. Bundan ötürü şimdi yabancı ülkelere çıkma zamanı gelmiştir. Kadiyan merkezimizdir. Ama “izzetimizin, kuvvet ve şevketimizin merkezi neresi olacak?” bunu kimse bilmiyor.
Bundan dolayı ikişer kişi üç ülkeye gönderilecek. Ama onlar masrafların tümünü veya bir kısmını kendileri karşılayacaklardır. Mesela, sadece yol masraflarını cemaat karşılayacak. Ama daha sonraki masraflarını biz ödemeyeceğiz. Onlar gittikleri ülkenin dilini öğrenip kendi geçimlerini kendileri sağlayacak ve tebliğ faaliyetlerinde de bulunacaklardır.
5. Aklımda özel bir tebliğ planı var. Bunu uygulamak için her ay yüz rupiye ihtiyacımız olacak. Bu plana da fakir yahut maddi gücü az olanların katılmalarına müsaade ediyorum.
6. Hayatlarını din için vakfedecek olanlardan beş kişi seçilecek ve onlar bisikletleriyle Pencap eyaletini gezip tebliğ olanaklarını ayrıntılı bir şekilde araştıracaklardır. Onlar üç sene için hayatlarını dine vakfedeceklerdir. Vazifeleri tebliğ değil tebliğ olanaklarını araştırmak olacaktır.
7. Devlet memurları üçer ay izin alacak ve onlar çalıştıkları il haricinde başka bir ile tebliğ için gönderilecek. “Melkana hareketi” esnasında olduğu gibi bütün masraflarını kendileri karşılayacaklardır.
8. Gençler üç sene için hayatlarını dine adasınlar.
9. İşlerinden üç ay izin alamayanlar, yıllık tatillerini veya tatil olan resmi izin günlerini dine vakfetsinler.
10. Toplumda saygın yeri olan kimseler dini konular üzerinde konuşmacı olarak toplantılara katılsınlar.
11. İslamiyet’in yayılışı için yeni yollar açmak Halifenin görevidir. Ama bunun için bütçeye ihtiyacımız vardır. Bu iş için özel bir fon oluşturulacak.
12. Emekli olmuş olanlar kendilerini dinin hizmetine tahsis etsinler.
13. Kadiyan dışındaki arkadaşlar tahsil için çocuklarını merkeze göndersinler. Bu İster lise tahsili isterse Medrese-i Ahmediye’de öğrenim görmek üzere olabilir.
14. Çocuklarına yüksek eğitim vermek isteyenler, gelecekleri hakkında cemaate danışıp karar versinler. Bu konuyla ilgili kurul çocukların imkânları, becerileri ve ilgi alanlarını göz önünde bulundurup onlara yol gösterecektir.
15. İşsiz olup anne babaya yük olan gençler, yuvalarını terk edip dünyaya, hiç değilse Hindistan’a dağılıp kendilerine iş edinsinler.
16. İnsanlar kendi işlerini kendi elleriyle yapmayı hor görürler. Hâlbuki bunu yapmakla insan küçük düşmeyip saygı kazanır. Bundan ötürü cemaat fertleri kendi işlerini kendileri yapmayı âdet edinsinler.
17. İşsiz olanlar yuvalarını terk edip uzaklara gidemiyorlarsa, boş oturmasınlar. Yaptıkları işten aylık iki rupi kazansalar dahi mutlaka bir işle meşgul olsunlar. Mesela; gazete ve kitap satabilirler.
18. Arkadaşlar evlerini Kadiyan’da inşaa etsinler.
19. Dünyevî sebeplere ne kadar başvurulursa vurulsun nihayetinde dünyevî sebeplerdir. İlerlememiz bunlarla değil Allah’ın desteğiyle gerçekleşecektir. Onun için özellikle duaya yönelin. Özürlüler, bakıma muhtaç hastalar, düşkünler vs. gibi sebeplerden ötürü yukarıdaki isteklerime iştirak edemeyenler üzülmesinler. Allah onlar için de hizmet kapısını açık tutmuştur. Nitekim “dinin muzaffer kılınacağı günün gelmesi için” dualarıyla Rabbin kapısını çalsınlar ve arşı titretinceye dek dualarına devam etsinler.
Aralık 1937’de Hz. Emir-ül Mümininra yukarıdaki fedakârlıklara aşağıdaki talepleri de ekledi.
20. İslam Şeriatının mal ve mülkünüzden kadınlar için tahsis ettiği hissenin onlara verilmesi.
21. Kadın haklarına saygı gösterip onları hayata geçirin. Ayrıca duygularını rencide etmeyin.
22. Her Ahmedi Müslüman tam manasıyla “emin” olup kimsenin emanetine hıyanet etmeyecektir.
23. Allah’ın yarattıklarına hizmet edin ve kendi ellerinizle köy vs. yollarını temiz tutun.
24. Her Ahmedi Müslüman, ilerde “devlet kanunları mecbur etmedikçe, mahkeme yoluyla karara bağlanması gereken davalarımı devlet mahkemelerine götürmeyip cemaat içinde kadılara takdim edeceğim. Kadı şeriate göre neye karar verirse ona gönülden rıza göstereceğim” diye söz verecektir.
25. Daha önce Ahmedilerin hayatlarının üç senesini vakfedip din hizmetine adamaları istenmişti. Ama 17 Aralık 1937’de Huzur Ahmedilerden vakıfta bulunmak isteyenlerin artık senelerini değil hayatlarını vakfetmelerini ve dine adamalarını istedi. Buna “vakf-ı zindegi” denildi.
26. 10 Mart 1944’te mülk veya taşınmazlarını bu mümkün değilse gelirlerini din için vakfetmelerini istedi. İlk olarak kendi mülkünü vakfetti. Bu konuda şöyle buyurdu: “Bu vakfın şekli şöyle olacak: Mülk ve taşınmazlar kendilerinde duracaktır. Gelirleri de sahibine ait olacaktır. Onun intizamından da kendisi sorumlu olacaktır. Ama eğer bir dini ihtiyaç “Çanda Âam” ile karşılanamazsa o zaman ihtiyacı gidermek için vakf olunmuş mülk veya gelirden karışlanacaktır. Buna “Vakf-ı Caidad” denildi.
27. 12 Temmuz 1944’te Ahmedi Müslümanların Hilf-ul Fudul gibi antlaşmalar yapıp emanet ödenmesi ve adalet ve insafın gerçekleşmesi için çalışmalarını istedi.
İşte o günden beri bu şartlar her Ahmedi ve ailesi için bir yaşam hedefi haline gelmiştir.
Raşit Paktürk