(6 Eylül 1934 tarihinde Hazret Muslih-e-Mev’ud tarafından Üçüncü Halife Hazretleri eğitim için İngiltere’ye giderken yazılan mektuptan alıntıdır.)
Nasir Ahmad azizim,
Şehadet veriyorum ki Allah’tan başka İlah yoktur; O tektir; eşi benzeri de yoktur ve şehadet veriyorum ki Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve resulüdür.
İşte kendi kulağımla duyduğum, kendi gözlerimle gördüğüm ve diğer tüm hislerimle hissettiğim büyük gerçek budur! Ben kulaktan dolma bilgilere iman etmedim. Tam tersine Allah’ın zatını tüm çıplaklığıyla müşahede ettim; cilvelerine tanık oldum. Kudretlerini kendi vücudumda ve etrafımdaki eşyalarda iyice gözlemledim. Yani ben O’nun kudretlerinin yaşayan bir tanığıyım; kusursuz güzelliğinin bir aynasıyım. Gerçek şudur ki dünyanın hiçbir delili artık beni O’nun eşiğinden vazgeçiremez; herhangi bir hırs veya korku O’ndan uzaklaştıramaz. Ben gördüm ve doğrudan gördüm ki O’nun bahşettiği ilmin dışında başka ilim yoktur ve O’nun lütfettiği akıldan başka da akıl yoktur.
Dünyanın akilleri O’nun yanında birer aptaldırlar ve âlim diye geçinenler ise resmen birer cahil. O’ndan uzaklaşan, gerçek ve hakiki ilimden de uzaklaşır ve aynı şekilde O’ndan gelen ilim pınarından başka bir kaynaktan ilim sahibi olabileceğini düşünen son derece ahmaktır. İlmin hepsi Kur’ândadır ve bu benim bizzat gördüğüm bir gerçektir. Ben dünyevi açıdan hiçbir şey öğrenmedim; okulda hep kaldım ve eninde sonunda yarım bıraktım. Kur’ândan başka bir eğitim ise almadım. Ama Allah (c.c.) Kur’ân’dan tüm ilimlerin temel usullerini bana anlattı. İnsanların kullandığı terimleri bilmediğim doğrudur ama insanın zihnine ışık tutan ve amellerinin ıslahı ve gelişimi için gerekli olan tüm ilimlere sahibim. Bugüne dek herhangi bir ilim sahibinden korkmadım ve sadece Allah’ın lütfüyle hep galip geldim. O benim aklıma ışık tuttu; ilmimi ise nurlarla bereketlendirdi ve eninde sonunda cahil bir insanı âlimlerin muallimi hale getirdi.
İngiltere’ye yollamanın amacı
Bu tecrübelerimden sonra seni İngiltere’ye ilim öğrenmek için yolladığımı sanmam büyük bir nankörlük olur; resmen aşağılık bir davranış olur. Tüm ilimler Kur’ân’da vardır. İşte bu sebeple her şeyden önce sana Kur’ân’ı okuttum; hatta ezberlettirdim. Böylece daha reşit bir yaşa gelmeden ilmin membası içinde yerleştirildi ve irfan nehri içinden akar hale getirildi. Artık bundan faydalanıp faydalanmamak senin elindedir. Eğer dışarıda öğrendiklerinden daha fazlasını Kur’ân’dan öğreniyorsan, diğer tüm ilimlerin birer ceset gibi olup sadece Kur’ân ilminin yaşayan bir ilim olduğunu hissediyorsan ve bütün bunları sadece bir his olarak değil; apaçık bir gerçek olarak her gün yepyeni şekillerde müşahede ediyorsan; işte o zaman gerçek imanı elde ettiğini anlayabilirsin.
Ondan sonra ise sadece irfan ve süluğun[1] sonsuz aşamalarının kat edilmesi kalmıştır. Ama eğer durum bu değilse; eğer tam dediğim gibi Kur’ân’ın üstünlüğünü müşahede etmemişsen ve eğer oluşan iman sadece pozitif bir his kadarsa iyi bil ki istenilen makamın yakınından bile geçememişsin ve O mahbubun evinden tamamen habersizsin. Durum böyleyse çok dikkat et çünkü bu şeytanın yakın olduğunun göstergesidir ve iblis her an atağa geçebilir. Belki de amacımdan sapıyorum.
Tüm ilmin Kur’ân’da olduğunu söylüyordum ama unutma ki bu ilmin anahtarı İlahi aşktır. Bu ilim sadece Allah’a âşık olana bahşedilir ve ancak kendisini O’na havale eden bu sütten içer. İyi bil ki ben seni İngiltere’ye herhangi bir ilim öğrenmen için yollamıyorum. İlim olarak adlandırılmaya hakkı olan her şey Kur’ân’da zaten vardır; orada olmayan ise ilim değildir, cehalettir. Abartmıyorum; yazdıklarımı süslemek için etkili ama içi boş cümleler kullanmıyorum. Tam tersine bu bir hakikattir; müşahede edilmiş bir gerçektir ve bunun için her tür yemini etmeye hazırım. Kelamımda noksanlıklar olabilir ama abartı kesinlikle yoktur.
Seni Peygamber Efendimizin (s.a.v), sahabeleri Mekke fethedilmeden önce Mekke’ye yolladığı gibi İngiltere’ye yolluyorum.
Batının bakış açısını anla diye yolluyorum. İnsanın ruhaniyetini öldüren o zehri yakından gör ve tanı diye yolluyorum. Deccal’ın İslamiyet’e karşı kullandığı silahlara vakıf ol diye yolluyorum. İşin İslamiyet’e hizmet vermek için ve deccalın fitnesiyle savaşmak için gerekli bilgileri toplamaktır. Oradan bir şey elde edebileceğini sakın sanma. Orada ne varsa burada da vardır. Seni oradakilere bir şeyler öğretmek için yolluyorum. Onlarda iyi bir şey görürsen bu seni etkilemesin çünkü Müslümanlarda yoksa bu, İslam’da da olmadığını göstermez. Asıl sebep şudur ki Müslümanlar onu unutmuşlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
Kendisinin bu kavli İslamiyet’in dışında herhangi iyi bir şeyin olmadığının göstergesidir. Eğer böyle bir şey görürsek ya sandığımız gibi iyi çıkmayacaktır ya da eğer gerçekten iyiyse zaten Kur’ân’dan alınmış olacaktır; zaten bir müminin kaybolmuş malı olacaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne dediyse her konuda ben canlı bir tanığım. O doğruların ve gerçeklerin kralı olan büyük zatın sadakatinin ispatıyım. Dolayısıyla sakın batıdan etkilenme. Bize bahşedilen hazine onlarda yoktur. Bize verilen güç de onlarda yoktur. Sen İslamiyet’i savunan bir asker gibi ol. İslamiyet için faydalı olan her şeyi topla ve ona zarar veren her şeyi abes ve beyhude bilip terk et. Öyle şeylerin hiçbir değeri yoktur. Onu bir zehir gözüyle değerlendir; incele ama yeme ki zehir yiyen kimse kendi kendini öldürmüş olmakla kalmayıp diğerlerinin gözünde de alay konusu hale gelir.
Şeytani hilelerinden kurtulmanın yolu
Sen şeytanın akli olarak herkesi yenip amellerini de çürütüp kendisine benzetmek istediği bir ülkeye gidiyorsun. Eğer Kur’ân’ı bir zerre kadar anladıysan bu iki fitne sana zarar veremez. Tam tersine şeytanın her fitnesini gelip geçici birer su kabarcığı gibi göreceksin. Ama eğer kalbin biraz zayıf ise bil ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda bize önceden ilacını vermiştir. Her gün Kehf suresinin ilk ve son on ayetini okuyuver; iyice de anlamaya çalış; hakkında derin derin düşün. İşte o zaman oranın kötülükleri sana zarar vermeyecektir; hiç etki yapmayacaktır. Aynı şekilde her gün yatmadan üç kez ayet-ül-kürsi ve üç kul’un[2] hepsini de muhakkak oku ve üzerine üfle.
Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed
Hutbet-e Mahmud adlı eserinden
[1] Salik’in yola koyulduğu zaman Allah (c.c.) tarafından gördüğü güzel muamele*
[2] “kul” ile başlayan üç süre.