Huzur-i Enver (Atba) 1 haziran 2018’de Londra’da Beyül Futuh camisinde Cuma hutbesi verdi. Teşehhüd taavvuz ve fatiha suresinden sonra şöyle dedi:
Hz. Resulüllah’ın (sav) sahabelerinden biri de hz. Ukaşe bin Mehsen (ra) idi. O, ileri gelen büyük sahabelerden sayılıyor. Kendisi, Bedir savaşına atlı süvari olarak katıldı. O gün onun kılıcı kırıldı, bunun üzerine hz. Resulüllah (sav) ona bir tahta verdi ve sanki o tahta onun elinde son derece keskin bir kılıç oldu ve Allah-u Teala fetih nasip edinceye kadar o onunla savaştı. İşte o kılıçla, Peygamber Efendimiz (sav) ile birlikte bütün gazalara katıldı ve vefat edinceye kadar o tahta kılıcı yanından ayırmadı. O kılıcın adı avn idi. Hz. Resulüllah (sav) onun hiç hesaba çekilmeden cennete gideceğini müjdelemişti. Bedir savaşında hz. Resulüllah (sav) sahabelere şöyle buyurdu: Arapların en iyi at binicisi bizimle birliktedir. Sahabeler, ya Resulallah! O kimdir? Diye sorunca Peygamber Efendimiz (sav), Ukaşe bin Mehsen, buyurdu.
Hz. Ebu Hüreyre (ra), Peygamber Efendimizden (sav) şöyle duyduğunu beyan eder: benim ümmetim arasından bir grup sorgusuz cennete girecek, onlar yetmiş bin kişi olacak ve onların yüzleri ayın öndördü gibi aydınlık olacak. Hz. Ukaşe bin Mehsen ayağa kalkarak, ya Resulallah! Dua edin de ben de onlardan olayım, diye arz etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav), ey Allah’ım! Bunu da onlara dahil et, dedi. Sonra Ensar’dan bir adam ayağa kalktı ve ya Resulallah! Dua edin de Allah beni de onlardan yapsın, dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: Bu konuda Ukaşe seni geçti.
Hz. Resulüllah (sav) hz. Ukaşe’yi çeşitli seriyyelere kumandan yaparak gönderdi. Hicri 6 yılında hz. Ukaşe’yi 40 Müslümanın lideri yaparak Beni Esved kabilesine karşı koymak için gönderdi. Bu kabile bir su kaynağının yakınına konaklamıştı, onun adı ğaben idi, Mekke ile Medine arasında birkaç günlük mesafe de idi. Ukaşe’nin (ra) grubu, onların şerrine engel olmak için hızlı hızlı yol alarak onlara yaklaştılar. Yaklaşınca öğrendiler ki o kabilenin insanları, Müslümanların geldiğini haber alarak oraya buraya dağılmışlardı. Bunun üzerine hz. Ukaşe ve beraberindekiler Medine’ye doğru geri döndüler ve herhangi bir çatışma olmadı.
Hz. İbni Abbas şöyle rivayet eder: Nasr suresi nazil olduğunda Hz. Resulüllah (sav) hz. Bilal’e (ra) ezan okumasını buyurdu. Namazdan sonra Peygamber Efendimiz (sav) bir hutbe verdi ki bunu dinleyen bir çok insan ağladı. Daha sonra Peygamber Efendimiz (sav) sordu; Ey insanlar! Ben nasıl bir peygamberim. Bunun üzerine insanlar şöyle dediler: Allah size mükafat versin, siz en iyi peygambersiniz, siz bizim için merhametli baba, şefkatli ve güzel nasihat eden kardeş gibisiniz, siz Allah’ın mesajını ve vahyini bize ulaştırdınız, hikmet ve güzel nasihat ile bizi Rabbimizin yoluna çağırdınız. Allah-u Teala size, peygamberlerine verdiği mükafatın en iyisini versin. Peygamber Efendimiz (sav) tekrar şöyle buyurdu: Ey insanlar! Ben size Allah’ın ve üzerinizdeki kendi hakkımın adına yemin vererek söylüyorum; Eğer benim tarafımdan birisine herhangi bir zulüm yahut sert muamele olduysa, ayağa kalksın ve benden onun bedelini alsın. Fakat kimse ayağa kalkmadı. Hz. Resulüllah (sav) ikinci defa yemin vererek aynı şeyi söyledi, yine kimse çıkmadı. Peygamber Efendimiz üçüncü defa yine şöyle buyurdu: Ey insanlar! Ben size Allah’ın ve üzerinizdeki kendi hakkımın adına yemin vererek söylüyorum; Eğer benim tarafımdan birisine herhangi bir zulüm yahut sert muamele olduysa, ayağa kalksın ve Kıyamet günündeki karşılıktan önce benden onun karşılığını alsın.
Bunun üzerine insanlar arasından yaşlı birisi ayağa kalktı, onun adı Ukaşe (ra) idi. O, Müslümanların arasından ilerledi ve hz. Resulüllah’ın (sav) karşısında durdu ve şöyle arz etti: Ya Resulallah! Annem babam size kurban olsun. Eğer siz sık sık ve yemin ederek söylemeseydiniz ben asla kalkmazdım. Ben sizinle beraber bir gazada idim, oradan geri dönüşte benim devem sizin devenize yaklaştı, bunun üzerine ben bineğimden inerek size yaklaştım ki ayağınızı öpeyim fakat siz kamçınızı vurdunuz o da benim yanıma değdi, siz kamçıyı deveye mi vurmuştunuz yoksa bana mı vurmuştunuz ben bilmiyorum. Bunun üzerine hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Allah’ın Celaline yemin olsun ki Allah’ın Peygamberi bile bile sana vuramaz. Sonra Ey Bilal! Fatma’ya git ve o kamçıyı getir buyurdu. Hz. Bilal gitti ve hz. Fatıma’ya şöyle dedi: Ey Allah’ın Resulünün değerli kızı! Bana kamçıyı ver. Hz. Bilal kamçıyı getirip Peygamber Efendimize verdi ve hz. Resulüllah (sav) de onu hz. Ukaşe’ye vererek, ey Ukaşe! Vur, dedi. Hz. Ukaşe arz etti; Ya Resulallah! Siz bana vurduğunuz zaman benim sırtımda elbise yoktu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) sırtından örtüyü kaldırdı. Bu durumda Müslümanlar ağlamaya başladılar ve Ukaşe, sen gerçekten Peygamber Efendimize vuracak mısın, dediler. Hz. Ukaşe Peygamber Efendimizin bedenin beyazlığını gördü, ilerledi ve hz. Resulüllah’ın mübarek bedenini öpmeye başladı ve şöyle dedi: Ya Resulallah! Sizden öç almaya kimin kalbi tahammül edebilir. Peygamber Efendimiz (sav), öç mü alacaksın, yoksa affedecek misin, buyurdu. Bunun üzerine hz. Ukaşe dedi ki, Ya Resulallah! Kıyamet günü Allah beni affetsin diye umarak ben affettim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) insanlara hitaben şöyle dedi: Cennette benim yanımdakini görmek isteyen, bu yaşlı adama baksın. Müslümanlar kalkıp hz. Ukaşe’yi alnından öpmeye, tebrik etmeye başladılar, dediler ki sen çok büyük makam ve Peygamberin refakatini elde ettin.
Hz. Ebubekir’in (ra) hilafet döneminde, hz. Halid bin Velid ile birlikte hz. Ukaşe, mürted isyancıları bastırmak için çıktılar. Hz. Halid bin Velid, hz. Ukaşe ve hz. Sabit bin Ekrem’i düşmandan haber getirmeleri için gözcü olarak gönderdi. Onların her ikisi de atlı idiler, hz. Ukaşe’nin atının adı rezam idi ve hz. Sabit’in atının adı muhabbet idi. Müslümanların durumunu öğrenmek için isyancı grubun önünde gelmiş olan Tuleyha ve kardeşi Selma ile karşılaştılar. Tuleyha, hz. Ukaşe (ra) ile ve Selma da hz. Sabit (ra) ile karşı karşıya geldiler. O iki kardeş, bu her iki sahabeyi şehit ettiler. Bu olay, hicri 12 yılında meydana geldi ve hz. Ukaşe bu şekilde şehit oldu.
Peygamber Efendimizin (sav) bir başka sahabesi hz. Harice bin Zeyd idi. Hz. Harice’nin kızı Habibe (ra), hz. Ebubekir’in (ra) eşi idi. Peygamber Efendimiz (sav) hz. Harice bin Zeyd ile hz. Ebubekir Sıddık arasında kardeşlik kurmuştu. O, kabile lideri idi ve ileri gelen sahabelerden sayılmaktadır. O, Ukbe’de biat etti. Medine’ye hicret ettikten sonra hz. Ebubekir Sıddık (ra) hz. Harice bin Zeyd’in evinde kalmıştı. hz. Harice bin Zeyd (ra) Uhud savaşında kahramanca savaşarak şehadet mertebesine erişti. Mızraklara hedef oldu ve on iki den fazla yara aldı. Yaralı bir vaziyette iken yanından Safvan bin Ümeyye geçti ve kendisini tanıyıp saldırdı ve şehit etti, ayrıca müsle bile yaptı (yani burnunu kulağını filan kesti) ve dedi ki, bunlar Bedir’de Ebu Ali’yi yani benim babam Ümeyye bin Half’i öldürmüşlerdi. Şimdi, bu Muhammed’in (sav) ashabı arasından en iyilerini öldürme ve yüreğimi soğutma fırsatı buldum. O, hz. İbni Kavkel, hz. Harice bin Zeyd ve hz Evs bin Erkam’ı şehit etti. Amca çocukları olan Hz. Harice ve hz. S’ad bin Rebii, aynı mezara defnedildiler.
Rivayet edilmiştir ki Uhud günü hz. Abbas bin Ubade yüksek sesle şöyle diyordu; Ey Müslümanlar topluluğu, Allah’a ve peygamberinize bağlı kalın, uğradığınız musibet sizin peygamberinize itaatsizliğiniz neticesinde ulaştı, o size yardım vadetmişti ama siz sabretmediniz. Sonra hz. Abbas bin Ubade miğferini ve zırhını çıkardı ve hz. Harice bin Zeyd’e, bunları ister misin, diye sordu. Harice, hayır dedi, sen neyi istiyorsan ben de onu istiyorum. Sonra düşmanla karşılaştılar. Hz. Abbas bin Ubade diyordu ki, gözlerimiz göre göre eğer Resulüllah’a (sav) bir zarar gelirse Rabbimizin huzurunda ne mazeretimiz olacak. Ve hz. Harice de diyordu ki Rabbimizin huzurunda ne bir mazeretimiz olacak ne de bir delil. Hz. Abbas’ı, Süfyan bin Abduşşems selma şehit etti. Hz. Malik bin Duhşem, hz. Harice bin Zeyd’in yanından geçti. Hz. Harice yaralı halde oturuyordu, onun on üçe yakın ağır yarası vardı. Hz. Malik ona dedi ki, senin haberin yok mu hz. Muhammed Resulüllah (sav) şehit edildi. Hz. Harice dedi ki, eğer o şehit edildiyse bile kesinlikle Allah diridir ve ölmeyecek. Muhammed (sav) mesajı iletti, siz de dininiz için savaşın.
Yine Hz. Resulüllah’ın (sav) başka bir sahabesi hz. Ziyad bin Lebid idi. İkinci Ukbe de yetmiş ashab ile birlikte geldi ve İslam’ı kabul etti. İslam’ı kabul ettikten sonra Medine’ye geri döner dönmez, kendi kabilesi olan Benü Beyaza’nın putlarını kırdı. Sonra Hz. Resulüllah’ın (sav) yanına Mekke’ye gitti ve oraya yerleşti. Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye hicret edince o da Medine’ye hicret etti. Bu yüzden hz. Ziyad’a muhacir ensarî denilir. Hz. Ziyad, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazvelere hz. Resulüllah (sav) ile birlikte katıldı.
Hz. Resulüllah (sav) hicret edip Medine’ye ulaştı ve Benü Beyaza kabilesinden geçti, o zaman hz. Ziyad ehlen ve sehlen dedi ve ikamet etmesi için kendi evini sundu. Bunun üzerine hz. Resulüllah (sav), benim devemi serbest bırakın, o kendisi hedefini bulacaktır, buyurdu. Peygamber Efendimiz (sav) Hicri 9 yılı Muharrem’de sadaka ve zekat toplamak için ayrı ayrı tahsildarlar belirledi ve hz. Ziyad’ı Hazarmut bölgesine tahsildar olarak tayin etti. Hz. Ömer’in devrine kadar kendisi bu göreve devam etti. Emekli olduktan sonra Kufe’ye yerleşti ve orada hicri 41 yılında vefat etti.
Hz. Resulüllah’ın (sav) bir başka sahabesi de Muğteb bin Ubeyd idi. Hz. Muğteb bin Ubeyd Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı ve Reci vakasında şehit oldu. Hz. Mirza Beşir Ahmed bey şöyle yazar: O dönem Müslümanlar için çok tehlikeli bir dönem idi, hz. Resulüllah (sav) dört bir taraftan korkulu haberler alıyordu. Ancak Peygamber Efendimiz (sav) en büyük tehlikeyi Mekkeli Kureyş tarafından hissediyordu, çünkü onlar Uhud savaşından dolayı çok cüretkar ve yaramaz olmuşlardı. Bu tehlikeyi hissederek hz. Resulüllah (sav) hicri 4 yılı sefer ayında on sahabesinden oluşan bir grup hazırladı ve başlarına Asım bin Sabit’i lider olarak tayin etti ve onlara, gizlice Mekke’ye yaklaşarak durumu öğrenmelerini, yaptıklarını ve niyetlerini kendisine haber vermelerini emretti. Fakat daha bu grup yola çıkmadan Adal ve Kare kabilelerinden birkaç kişi Peygamber Efendimizin huzuruna geldi ve şöyle dediler: Bizim kabilelerimizden birçok insan İslam’a meyillidir, siz bizimle beraber birkaç kişi gönderin de onlar bizi Müslüman yapsın ve İslam’ı öğretsin. Hz. Resulüllah (sav) onların bu talebini öğrenince bilgi almak için hazırladığı o grubu bunlarla birlikte yolladı. Ancak, sonradan da anlaşılacağı gibi o insanlar aslında yalancı idiler ve Benü Lehan’ın kışkırtması ile Medine’ye gelmişlerdi. Onlar, reisleri Süfyan bin Halid’in öldürülmesinin intikamını almak için, bahane ile Müslümanları Medine’den çıkartmak ve saldırmak gayesiyle bu tertibi kurmuşlardı. Adal ve Kare’nin bu hain insanları, Asfan ile Mekke arasına ulaşınca, Müslümanlar bizimle birlikteler diye Benü Lehan’a gizlice haber yolladılar. Bunun üzerine Benü Lehan’dan iki yüz delikanlı Müslümanları takibe başladı. Onlardan yüz tanesi de okçu idi. Nihayet onlar Müslümanları Reci denilen yerde yakaladılar. On kişi, iki yüz adama nasıl karşı koyabilirdi. Ancak Müslümanların düşman karşısında silahlarını bırakmaları caiz değildi. Bundan dolayı bu sahabeler hemen bir tepenin üstüne çıkarak karşı koymaya hazırlandılar. Kafirler onlara, aşağı inin, biz size sağlam söz veriyoruz ki sizi öldürmeyeceğiz, diye seslendiler. Asım (ra) sizin sözünüzün bizce hiçbir itibarı yoktur, diye cevap verdi sonra da yüzünü gökyüzüne çevirerek dedi ki Ey Allah’ım! Sen bizim şu durumumuzu görüyorsun, Sen Kendi Resulüne bu durumu ilet. Kısacası Asım (ra) ve yanındakiler karşı koydular ve savaşa savaşa şehit düştüler.
Bedir sahabelerinden biri de hz. Halid bin Bukeyr’dir. Hz. Halid bin Bukeyr, Âkil, hz. Amir, hz. Eyyas, hep birlikte Dar-ı Erkam’da İslam’ı kabul etmişlerdi. Bu dört kardeş Dar-ı Erkam’da ilkönce biat etmişlerdi. Hz. Resulüllah (sav) hz. Halid bin Bukeyr ve hz. Zeyd bin Dasna arasında muahat (kardeşlik) kurdu. Hz. Halid bin Bukeyr, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştı. Hicri 4 yılı sefer ayında 34 yaşında iken Reci olayında, Asım bin Sabit ve Mersed bin ebi Mersed ile birlikte Adal ve Kare kabilelerine karşı savaşarak şehit oldu.
Huzur-i Enver şöyle dedi: İşte bu insanlar, dini korumak, imanlarını korumak için fedakarlıklar yaptılar ve Allah’ın rızasını elde edenler oldular.
Hz. Mesih-i Mevud (as) bir yazısında sahabelerle ilgili şöyle der: Allah’a şükür ederiz ki O ihsan eden ve üzüntüleri giderendir. Ve O’nun Resulüne salavat ve selam olsun ki o ins ve cinnin imamı, kalbi pak ve cennete doğru çekendir. Ve onun ashabına selam olsun ki onlar iman pınarına doğru susuzlar gibi koştular ve sapıklığın karanlık gecelerini ilmî ve amelî kemalleri ile aydınlattılar. Gündüzleri sahada arslan, geceleri rahip (yani ibadet eden) ve dinin yıldızları idiler.
Allah-u Teala bizi de ilmî ve amelî durumumuzu iyileştirmeye ve geceleri ibadetin seviyesini yükseltmeye muvaffak kılsın.
Huzur-i Enver, Cuma hutbesinin sonunda, 25 mayıs 2018’de vefat eden Uganda’nın mürebbisi muhterem İsmail Malagala beyin güzel vasıflarından bahsetti ve Cuma namazından sonra kendisinin gaip cenaze namazını kıldıracağını bildirdi.
Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2018-06-01.html