Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 1 Nisan 2022’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:
Hz. Ebubekir döneminin fitneleriyle ilgili hz. Mesih-i Mev’ud (as) “Sırru’l Hilafe” adlı eserinde şöyle yazar: İbni Haldun ve İbni Asir’in yazdığına göre Benü Tay, Benü Esed Tuleyha, Benü Gatfan, Beni Havazin ve Benü Selim kabileleriyle birlikte Arapların halk ve liderleri hepsi mürtet oldular ve zekat vermeyi reddettiler. Peygamber Efendimizin (sav) vefatı, Müslümanların azlığı ve düşmanın çokluğu yüzünden durum, yağmurlu bir gecede korkudan bir yerde toplanan keçi ve koyunların durumu gibi oldu. İnsanlar hz. Ebubekir’e, şuanda Usame’nin askerlerini yanından ayırma dediler. Ancak hz. Ebubekir, Peygamber Efendimizin verdiği kararı ben iptal edemem, buyurdu. Hz. Mesih-i Mev’ud (as), Abdullah bin Mesut’un (ra) şöyle söylediğini yazar: Hz. Resulüllah’ın vefatından sonra eğer Allah bize hz. Ebubekir vasıtasıyla lütfetmemiş olsaydı İslam’ın yok olması yakındı. Hz. Ebubekir bizi şu konu üzerinde birleştirdi: Ölüm bizi alıncaya kadar, zekatı almak için savaşalım ve Allah’a ibadet etmeye devam edelim.
Bütün Arapların dinden dönmesi ve zekat vermeyi inkar etmelerinden sonra hz. Ebubekir (ra) onların hepsine karşı savaştı. Tarih ve siret kitaplarında o gibi bütün kişiler için mürtet kelimesi kullanıldı. Bunun yüzünden siret araştırmacısı ve ulema, sanki mürtedin cezası ölüm imiş gibi bir yanılgıya kapıldılar. Halbuki ne Kur’an-ı Kerim ne de hz. Resulüllah (sav) mürtedin cezasının ölüm olduğunu açıklamadığı gibi başka bir ceza bile belirlemedi. Bu konuda birkaç ayet sunuyorum:
وَمَنۡ یَّرۡتَدِدۡ مِنۡکُمۡ عَنۡ دِیۡنِہٖ فَیَمُتۡ وَہُوَ کَافِرٌ فَاُولٰٓئِکَ حَبِطَتۡ اَعۡمَالُہُمۡ فِی الدُّنۡیَا وَالۡاٰخِرَۃِ ۚ وَاُولٰٓئِکَ اَصۡحٰبُ النَّارِ ۚ ہُمۡ فِیۡہَا خٰلِدُوۡنَ
Tercümesi: Aranızdan biri dininden dönüp kâfir olarak ölürse, (bilsin ki,) bu gibilerin bütün yaptıkları dünyada (da,) ahirette (de) boşa gider. Onlar Cehennemliktirler ve orada (uzun süre) kalacaklar. (Bakara Suresi, 218)
اِنَّ الَّذِیۡنَ اٰمَنُوۡا ثُمَّ کَفَرُوۡا ثُمَّ اٰمَنُوۡا ثُمَّ کَفَرُوۡا ثُمَّ ازۡدَادُوۡا کُفۡرًا لَّمۡ یَکُنِ اللّٰہُ لِیَغۡفِرَ لَہُمۡ وَلَا لِیَہۡدِیَہُمۡ سَبِیۡلًا
Tercümesi: Şüphesiz (bir kere) inandıktan sonra inkâr edenler, tekrar inandıktan sonra inkâr edenler, sonra kâfirlikte daha (da) ileri gidenleri, Allah asla affetmez ve kendilerine (kurtuluş) yolunu (da) göstermez. (Nisa Suresi, 138)
Görüleceği gibi bunlar mürtedin cezasının ölüm olduğu düşüncesini açık bir şekilde reddetmektedir. Aynısı bizim yayınlarımızda da açıklanmaktadır.
- Halifetü’l Mesih hazretleri kendi Kur’an tercümesinde şöyle der: eğer birisi mürtet olursa, sonra iman ederse, sonra tekrar mürtet olursa, sonra yine iman ederse işte böyle biri hakkındaki karar Allah’a kalmıştır, eğer birisi kafirlik durumunda ölürse şüphesiz o cehennemlik olacaktır. Şimdi eğer mürtedin cezası ölüm olsaydı, onun tekrar tekrar iman etmesi ve inkar etmesi söz konusu dahi olamazdı.
Huzur-i Enver şöyle buyurdu: İslam, her türlü zorlamayı reddederek şöyle buyurur:
لَاۤ اِکۡرَاہَ فِی الدِّیۡنِ ۟ۙ قَدۡ تَّبَیَّنَ الرُّشۡدُ مِنَ الۡغَیِّ ۚ فَمَنۡ یَّکۡفُرۡ بِالطَّاغُوۡتِ وَیُؤۡمِنۡۢ بِاللّٰہِ فَقَدِ اسۡتَمۡسَکَ بِالۡعُرۡوَۃِ الۡوُثۡقٰی لَا انۡفِصَامَ لَہَا ؕ وَاللّٰہُ سَمِیۡعٌ عَلِیۡمٌ
Tercümesi: Dinde zorlama (caiz) değildir. Çünkü hak ile batıl arasındaki fark iyice ortaya çıkmıştır. Kim şeytanı reddedip, Allah’a inanırsa o, kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa tutunmuş olur. Allah, en iyi işiten ve en iyi bilendir.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde münafıklardan da bahsedilmiştir ve hiçbir münafık için herhangi bir cezadan bahsedilmemiştir. Nitekim İslam tarihi şahittir ki herhangi bir münafığa münafıklığından dolayı herhangi bir ceza verilmemiştir. Münafıklardan bahsederek Kur’an-ı Kerim şöyle der:
قُلۡ اَنۡفِقُوۡا طَوۡعًا اَوۡ کَرۡہًا لَّنۡ یُّتَقَبَّلَ مِنۡکُمۡ ؕ اِنَّکُمۡ کُنۡتُمۡ قَوۡمًا فٰسِقِیۡنَ ﴿۵۳﴾ وَمَا مَنَعَہُمۡ اَنۡ تُقۡبَلَ مِنۡہُمۡ نَفَقٰتُہُمۡ اِلَّاۤ اَنَّہُمۡ کَفَرُوۡا بِاللّٰہِ وَبِرَسُوۡلِہٖ وَلَا یَاۡتُوۡنَ الصَّلٰوۃَ اِلَّا وَہُمۡ کُسَالٰی وَلَا یُنۡفِقُوۡنَ اِلَّا وَہُمۡ کٰرِہُوۡنَ ﴿۵۴﴾
Tercümesi: De ki: “İsteyerek ya (da) istemeyerek, (malınızı) Allah yolunda harcayın. Sizden asla kabul edilmeyecektir. Şüphesiz siz, itaat dışına çıkan bir topluluksunuz.” Harcamalarının kendilerinden kabulüne mani olan, onların Allah ile Resûlü’nü inkar etmeleri, namaza tembellik dışında yaklaşmamaları ve (mallarını) tiksinerek harcamalarından başka bir şey değildir. (Tevbe Suresi, 54-55)
Huzur-i Enver şöyle buyurdu: Kendisine Kur’an-ı Kerim indirilen ve “onun ahlakı Kur’an idi” sözünün mazharı olan mübarek zatın (sav) mürtet konusunda ne söylediğine bakalım.
Sahih-i Buhari’de hz. Cabir bin Abdullah (ra) şöyle beyan eder: Bir köylü, Peygamber Efendimizin yanına geldi ve İslam’ı kabul ederek biat etti. Daha sonra o köylü üç defa Peygamber Efendimizin yanına geldi ve biatimi bana geri ver, dedi. Peygamber Efendimiz (sav) üç seferinde de bunu reddetti. Ondan sonra o köylü Medine’den çekip gitti. Eğer bu doğru ise o zaman Peygamber Efendimiz (sav) sık sık yanına gelen adama neden şöyle demedi: İslam’da dinden dönmenin cezası ölümdür, eğer sen dinden dönersen öldürüleceksin?
Bunun (yani dinden dönmenin cezasının ölüm olmadığının) başka bir delili de Hudeybiye anlaşmasının ikinci şartıdır. Bu şarta göre eğer Müslümanlardan birisi mürtet olup müşriklerin tarafına giderse müşrikler onu geri vermeyeceklerdir. Bu şarttan açıkça belli olmaktadır ki eğer İslam Şeriatinde, dinden dönmenin cezası ölüm olsaydı şeriatın hükümlerini uygulamak konusunda Peygamber Efendimiz müşriklerin sözünü asla kabul etmezdi.
Bu ayetler ve hadisler ışığında mürtedin cezasının ölüm olmadığı ispatlandı. Şimdi şu soruyu ortaya çıkıyor: Eğer mürtedin cezası ölüm değilse o halde hz. Ebubekir neden mürtetlerin öldürülmesini emretti?
Gerçek şu ki hz. Ebubekir’in döneminde mürtet olanların suçu sadece mürtet olmaları değildi. Bilakis o mürtetler hunharca niyetlere sahip isyancılardı. Onlar sadece Medine yönetimine saldırıp Müslümanları öldürmek gibi korkunç planlar yapmakla kalmadılar, aksine çeşitli bölgelerde Müslümanları yakalayıp yakalayıp acımasızca öldürdüler. İşte bu yüzden savunma ve karşılık verme muamelesi olarak o (isyankar) saldırganlara karşı savaş yapıldı. Ve
وَجَزٰٓؤُا سَیِّئَۃٍ سَیِّئَۃٌ مِّثۡلُہَا
Kötülüğün bedeli, yapılan kötülüğe eşit olur, (Şura Suresi, 41) hükmüne uygun olarak onlar hangi suçlara bulaştıysalar aynı şekilde onlara da aynı ceza verilerek öldürülmelerine hükmedildi.
Allame Taberi şöyle yazar: Hz. Ebubekir muhtelif saldırgan kabileleri mağlup ettiğinde Benü Zübyan ve Abs, kendi aralarında yaşayan Müslümanlara saldırdılar ve onları çeşitli yollarla öldürdüler. Ondan sonra diğer milletler de İslam’a bağlı kalan kimseleri öldürdüler.
Sahih-i Buhari’yi şerh eden Allame Aynî şöyle yazar: Hz. Ebubekir (ra) zekatı inkar edenlerle savaşmasının sebebi sadece şuydu ki onlar kılıç vasıtasıyla zekata karşı çıktılar ve Ümmet-i Müslime aleyhinde savaş çıkarttılar. İmam Hitabî şöyle yazmıştır: Onlara mürtet denmesinin sebebi onların mürtetler topluluğuna dahil olmalarıydı.
Tarihi referansların özeti şudur: Devlete karşı silahlı isyan çıkaran, devletin malını yağmalayan, Müslümanları öldüren ve onları diri diri yakan mürtetlere bu suçlarından dolayı ölüm cezası verilmişti. Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:
اِنَّمَا جَزٰٓؤُا الَّذِیۡنَ یُحَارِبُوۡنَ اللّٰہَ وَرَسُوۡلَہٗ وَیَسۡعَوۡنَ فِی الۡاَرۡضِ فَسَادًا اَنۡ یُّقَتَّلُوۡۤا اَوۡ یُصَلَّبُوۡۤا اَوۡ تُقَطَّعَ اَیۡدِیۡہِمۡ وَاَرۡجُلُہُمۡ مِّنۡ خِلَافٍ اَوۡ یُنۡفَوۡا مِنَ الۡاَرۡضِ
Tercümesi: Allah ile Peygamberi’ne karşı savaş açanların, yeryüzünde kargaşa çıkartmaya uğraşanların cezası, öldürülmek, asılmak, elleriyle ayaklarının çapraz olarak kesilmesi veya memleketten sürülmektir. (Maide suresi, 34)
Huzur-i Enver, kalan kısmını inşallah gelecek sefer anlatacağım, buyurdu.
Hutbenin sonunda Huzur-i Enver, Amerika’da ikamet etmekte iken vefat eden emekli mürebbi sayın Muhammed Beşir Şad Bey; Siyalkot’tan sayın Rana Muhammed Sadık Bey; ve İslamabad’dan sayın Doktor Mahmud Ahmed Haca Bey’den hayır ile bahsederek onların cemaate hizmetlerini anlattı ve Cuma namazından sonra gaip cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.
٭…٭…٭