Sadece biat etmekle Allah’ın razı olacağını düşünmeyin; bu sadece kabuktur.
İlmi olarak ilerlemek isteyenin Kur’an-ı Kerim’i dikkatle okuması gerekir.
Hakka talip olanın bir makamda durmaması lazım, yoksa lanetlenmiş şeytan başka bir yönden yanaşacaktır
Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 1 Eylül 2023’te Almanya Messe Stuttgart’taki calsagah’ta Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Bu Cuma hutbesi aynı zamanda Almanya Ahmediye Cemaati’nin 47. Calsa salanasının açılışı idi. Huzur-i Enver yerel saatle 2’yi 3 dakika geçe Liva-yı Ahmediyet’i göndere çekti, Almanya Emiri de Almanya bayrağını çekti. Daha sonra Huzur-i Enver topluca dua etti. Duadan sonra 2’yi 9 dakika geçe kendileri Calsagah’a teşrif etti.
Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Elhamdülillah! Bugün, Almanya Ahmediye Cemaati’nin Calsa Salanası, 4 yıllık kısıtlamadan sonra geniş bir şekilde tekrar düzenleniyor. Allah-u Teala calsaya katılanları, calsanın amacını elden eden kimseler kılsın. Calsaya katılanlar sadece şununla sevinmesinler ki biz yeniden bir araya gelme fırsatı bulduk; o halde sohbet edelim, birbirimizle görüşelim, yeter. Hayır! Aksine calsa düzenlenmesinin büyük bir amacı olduğunu Hz. Mesih-i Mev’ud (as) bize bildirdi ve büyük bir önem göstererek bunu belirtti. O amaç şudur: Hz. Mesih-i Mev’ud’a biat edenler ilim öğrensinler; Maneviyatta ilerlesinler; Allah-u Teala ile ilişkileri ve muhabbetleri artsın; Hz. Resulüllah’a (sav) kamil manada uyan kimseler olsunlar; Dünya sevgileri soğusun ve din üstün tutulsun. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Bu acize biat eden bütün ihlaslı kimseler bilsinler ki biat etmenin amacı, dünya sevgisinin soğuması ve Allah ve Resulü’nün (sav) sevgisinin üstün gelmesidir.
Bu yıl aynı zamanda, Ahmediye Cemaati’nin Almanya’da kurulmasının yüzüncü yılıdır. Almanya’daki Ahmediye Cemaati üyeleri bundan dolayı sevinçlidirler. Bundan 100 sene önce Hz. Mesih-i Mev’ud (as) vasıtasıyla İslam’ın güzel mesajının bu ülkeye ulaşmış olması elbette sevindirici bir olaydır. Buna sevinmekle birlikte bizim, bu 100 yılda ne elde ettiğimize de bakmamız gerekir. İmanımızı ne seviyede muhafaza ettiğimize de bakmalıyız. Cemaat burada kurulduğunda yalnız birkaç kişi vardı. Sonra Pakistan’ın durumu değişti, dünyanın durumu değişti ve birçok Ahmedi bu ülkeye gelip yerleşti. Birçok Ahmedi, kendi ülkelerinde Ahmedi olmaları yüzünden dini özgürlük bulamadıkları için geldiler. Buraya gelince dini özgürlük nasip olduysa o halde onların daha çok çabayla kendi durumlarında pak bir değişim yaratmaları gerekir. Eğer biz kendimizde ve evlatlarımızın içinde bu pak değişim yaratmak için çaba sarfettiysek işte gerçek anlamda şükür eda etmek budur -ki zaten bu durumda şükretmemiz gerekir.-
Şimdi ben size Hz. Mesih-i Mev’ud’un (as) bazı tembihlerini sunacağım. Bu uyarılar bizim amacımıza ulaşmak konusunda yol göstericidir. Kendisi şöyle buyurur: Sadece biat etmekle Allah’ın razı olacağını düşünmeyin; bu sadece kabuktur. Nitekim kim biat ve iman iddiasındaysa, acaba ben kabuk muyum, öz müyüm diye kendi kendini muhasebe etmesi lazım. Öz oluşmadığı müddetçe iman, muhabbet, itaat, biat, itikat ve müritlik iddiaları doğru bir iddia değildir.
Dini dünyadan üstün tutmak nedir? Bunu açıklayarak Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Benim kastettiğim kesinlikle Müslümanın tembel olması değildir. İslam hiç kimseyi tembel yapmaz. Kendi ticaretinizle ve işlerinizle de meşgul olun. Fakat Allah için insanın hiçbir boş vaktin olmamasından ben kesinlikle hoşlanmıyorum. Namaz vakitlerinde namazı bırakmayın; Her konuda dini üstün tutun; Dünya gayeleri, ana gayeniz olmasın, asıl amaç din olsun. İşte o zaman dünya işleri de dînî iş olacaktır.
Ayrıca şöyle dedi: İlerlemenin bir tek yolu vardır; Allah’ı tanımak ve O’na canlı iman edinmek. Dini dünyadan üstün tutmakla ilgili Hz. Mesih-i Mev’ud (as) ayrıca şöyle buyurur: Bakın, iki türlü insan olur; Birisi, İslam’ı kabul edip dünya işleri ve ticaretiyle meşgul olur. Şeytan onların kafasına biner. Benim demek istediğim ticaret yapmanın yasak olduğu değildir. Sahabeler ticaret de yaparlardı ama dini de dünyadan üstün tutarlardı. Onlar İslam’ı kabul ettiklerinde İslam ile ilgili gerçek ilim elde ettiler, bu ilim onların kalplerini kesin inançla doldurdu. İşte bu sebepledir ki onlar hiçbir meydanda şeytanın saldırılarından dolayı bocalamadılar.
Şöyle buyurdu: Ben daha çok, dini ilerlemesini ve arzusunu azaltmayan kimselerden ümitliyim. Bu heyecanını azaltan kimselerin şeytanın eline düşmesinden endişeliyim. Bu yüzden asla tembel olmamak gerekir. İlmi olarak ilerlemek isteyen, Kur’an-ı Kerim’i dikkatle okusun. Kur’an-ı Kerim, içinde pek çok nadide ve paha biçilmez mücevherlerin bulunduğu bir din denizidir.
Nitekim bizim kendimizi muhasebe etmemiz gerekir; Aramızdan kaç kişi düzenli olarak ve dikkatle Kur’an-ı Kerim okumaktadır.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) yine şöyle buyurur: Ben sık sık, benimle bağı olan kimselere şu konuda nasihat etmekteyim: Allah-u Teala bu cemaati, dini hakikatlerin ortaya çıkması için kurdu; Çünkü bu olmaksızın fiiliyatta bir nur ve ışık meydana gelmez. Ben istiyorum ki fiili doğruluk vasıtasıyla İslam’ın güzelliği dünyaya aşikar olsun. Allah-u Teala beni bu iş için memur kıldı. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’i çok okuyun; Ama gereksiz hikayeler zannederek değil, tersine (hikmet dolu) bir felsefe bilerek okuyun.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle der: Benim yolum şudur ki kim beladan korunmak isterse o, gizlice Allah-u Teala ile anlaşma yapsın ve kendini öyle bir değiştirsin ki ben o eski ben değilim diye bizzat kendisi hissetsin.
Doğru dinin temeli Allah’a imandır ve Allah’a iman ise gerçek anlamda (günahlardan) sakınmayı gerektirir. Takva sahiplerini Allah-u Teala asla zayi etmez. O, ona semadan yardım eder. Melekler ona yardım indirirler. Muttaki kimseden mucizeler görülür, bundan fazla daha ne olabilir. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: İçinde doğruluk ruhu bulunduran namaz, kötülüklerden uzaklaştırır ve onda feyiz etkisi bulunur. O namaz kesinlikle kötülükleri giderir. Namaz, oturup kalmanın adı değildir. Namazın özü ve ruhu, içinde lezzet ve mutluluk bulunduran duadır.
İşte bizim, namazdan tat alıp almadığımızı muhasebe etmemiz lazım. Tamamen sebeplere bel bağlamadığımızdan emin olmalıyız. Eğer biz namazlarını muhafaza eden kimseler isek o zaman biatın hakkını veren birisiyiz demektir; Aksi takdirde bu, kaygılanmamız gereken bir durumdur.
İlim ve irfanda ilerlemek ve mürşit-mürit ilişkileri hakkında Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: mürşit-mürit ilişkisini öğretmen-öğrenci örneğiyle anlamak gerekir. Öğrenci nasıl öğretmenden istifade ediyorsa aynı şekilde mürit de mürşitten istifade eder. Eğer öğrenci öğretmen ile bağ kurarsa ama eğitiminde adımını ileri atmazsa hiçbir fayda elde edemez; Müridin durumu da aynen böyledir. Nitekim bu cemaat ile bağ kurunca irfan ve ilmini artırmak gerekir. Hakka talip olanın bir makamda durmaması lazım, yoksa lanetlenmiş şeytan başka bir yönden yanaşacaktır.
Yine kendisi şöyle buyurur: Eğer bana biat ettiyseniz o halde beni hakem ve adil kabul edin. Şunu kesin olarak kabul edin ki ben her ne söylersem o, Allah-u Teala’nın ve hz. Resulüllah’ın (sav) talimatlarına uygun olacaktır. Yine şöyle buyurdu: Beni inkar edenler ve bana itiraz edenler beni tanıyamadılar; Beni kabul edip de sonra da itiraz eden ise daha da şanssızdır, çünkü o, gördükten sonra kör oldu.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) kendisinin gönderilişinin maksadını beyan ederek şöyle buyurur: Asıl gaye ve maksat tevhit, güzel ahlak ve ruhaniyeti yaymaktır. Tevhitten murat, yalnızca Allah’ı kendi matlubu, maksudu, mahbubu ve itaat makamı olarak kabul etmektir. Ahlaktan murat şudur: insanda yaratılıştan gelen ne kadar güç varsa onları yerli yerinde kullanmaktır. Bazısını tamamen âtıl bırakmak ve bazısına çok önem vermek doğru değil. Ruhaniyetten murat, Allah-u Teala ile gerçek bağ kurulduğunda görülen o belirtiler ve alametlerdir. Ve bu durumlar meydana gelmediği müddetçe insan bunları anlayamaz. Ancak asıl amaç da budur.
Kalbinde ne kadar tevhit coşkusu olduğuna her Ahmedinin dikkat etmesi lazım. Eğer bu coşku olursa işte o zaman biz camilerin hakkını veren kimseler olacağız. Aynı şekilde biz cami inşa ettiğimizde onu abat etmekle ilgili bir derdimiz de olmalı.
Sonra her Ahmedinin yüce bir ahlak sergilemesi de gerekir. İslam’ın mesajını ulaştırmakta çok önemli bir yeri olan işte bu yüce ahlaktır. Allah’ın haklarını ve kulların haklarını eda etmekte yüksek bir seviye tesis edilirse işte ancak o zaman ruhaniyet alanındaki ilerleme anlaşılacaktır. Almanya Cemaatinin emiri geçen gün bana, “bizim gelecek yüzyıldaki hedefimiz nedir” diye soruyordu.
İlk söyleyeceğim şudur: Bahsettiğim şu birkaç şeyi acaba geçirdiğimiz yüz yılda elde ettik mi? Acaba Allah-u Teala sapasağlam bir ilişki kurduk mu? Acaba bizim namazlarımız yüksek bir seviyeye ulaştı mı? Acaba biz namaz vakitlerinde dünyevi işlerimizi bırakıp namaz için hazır oluyor muyuz, yoksa bütün gücümüzü sadece camiler yaptırmaya mı harcıyoruz? Acaba biz Kur’an-ı Kerim okumak konusunda süreklilik gösteriyor muyuz? Acaba biz Kur’an-ı Kerim’in emirlerini araştırıp onlara göre amel etmeye çaba sarfediyor muyuz? Acaba biz çocuklarımızı dine bağlı yapmak için bütün gücümüzle çabalıyor muyuz? Acaba aramızdaki ilişkiler, “ruhemau beynehüm” (onlar kendi aralarında çok merhametlidirler) emrinin bir örneği sergilemekte midir? Acaba bizler yüksek ahlak sergileyerek yabancıları İslam’a meylettiriyor muyuz? Velhasıl önce şunu muhasebe edelim ki biz, Allah’ın haklarını ve kulların haklarını eda etmenin gereken seviyesini elde ettik mi? Eğer bunu elde ettiysek -ki bence daha henüz elde edilmemiştir- o halde gelecek yüzyıldaki hedefimiz, Hz. Mesih-i Mev’ud’un kelimeleriyle beyan ettiğim işte şu birkaç noktadır.
Bizler, dünyanın kalbini fethedeceğimiz iddiasıyla ayağa kalkıyoruz. Bizler Allah’ın vahdaniyetini dünyaya kabul ettireceğiz. Dünyayı hz. Muhammed Resulüllah’ın (sav) ayaklarına getireceğiz. Velhasıl bu konuda herkesin kendini muhasebe etmesi lazım ve Almanya Ahmediye Cemaatinin yeni yüzyıla yeni bir azimle girmesi gerekir. Azmetmeliyiz ki, dini dünyadan üstün tutarak bu amacımıza ulaşmak için bütün gücümüzle çabalayacağız; Evlatlarımıza ve nesillerimize de hep bunu telkin edeceğiz ve onları öyle terbiye edeceğiz ki Allah-u Teala ile bağ kurma ateşi bir nesilden diğer nesile hep yanmaya devam etsin. Allah-u Teala bizi buna muvaffak kılsın. Amin.
٭…٭…٭