5. Halifetü’l Mesih Hazretleri (Allah yardımcısı olsun) 11 Nisan 2025’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu: Hayber Gazvesinden sonra gerçekleşen bazı olaylardan bahsedeceğim. Bunlar arasında Teyma halkıyla barış anlaşması da vardır.
Teyma, Medine’den Şam’a giden yol üzerinde bilinen bir şehirdi. Teyma halkı kendi istekleriyle Hz. Resulüllah’a (sav) barış teklifinde bulundu ve Peygamber Efendimiz (sav) bu teklifi kabul etti ve Teyma Yahudilerinin mallarıyla birlikte kendi bölgelerinde yaşamalarına izin verdi.
Aynı zamanda, sabah namazının gecikmesi olayı da zikredilmiştir. Bunun detayı şöyledir: Hz. Resulüllah (sav) ve beraberindekiler Hayber Savaşı’ndan dönerken bütün gece yürüdüler. Uyku bastırınca Hz. Resululullah (sav) Medine yakınlarında dinlenmek için mola verdi ve hz. Bilal’e (ra) “Bu gece namaz vaktimizi sen koru” dedi. Hz. Bilal (ra) uyanık kalmak için nafile namazlar kıldı, Hz. Resulüllah (sav) ve sahabeler (ra) uyudular. Fecir vakti yaklaşınca Hz. Bilal (ra) bineğine yaslandı ve uyku ona da galip geldi. Böylece güneş üzerlerine doğana kadar ne Hz. Resulüllah (sav) ne sahabeler (ra) ne de Hz. Bilal (ra) uyanamadı. Hz. Resulüllah (sav) ilk uyanan oldu. Hz. Resulullah (sav) endişelendi ve hz. Bilal’e (ra) nedenini sordu. Sonra oradan hareket etmeyi emretti ve biraz ilerledikten sonra Peygamber Efendimiz (sav) abdest alıp sabah namazını cemaatle kıldı. Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: “Kim namazı unutursa, hatırladığı zaman kılsın. Çünkü Allah-u Teala, “Namazı beni anmak için kaim kılın” buyurmuştur.”
Hz. Ebu Musa el-Eş’ari (ra) anlatıyor: Medine’ye dönerken insanlar yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Sesinizi kısık tutun, bir sağırı veya burada olmayanı çağırmıyorsunuz.”
Müslümanların Hicri 7. yılının Muharrem ayında başlayan bu yolculuğu, Allah’ın lütfu ve başarılarıyla, Safer ayının sonunda veya Rebiülevvel ayının başında dönüşle tamamlandı.
Hayber’in fethinin Müslümanlar için birçok etkisi oldu. Bunlardan en önemlisi, Müslümanlara karşı komplo kurmayı planlayan Arap yarımadasındaki birçok kabilenin korkması oldu. Birçok kabile kendi isteğiyle barış elini uzattı, bazıları da itaati kabul etmeye tercih etti.
Hayber’in fethinin bir diğer büyük etkisi de Arap yarımadasındaki Yahudilerin gücünün sona ermesiydi. Ayrıca bu fetih, Medine’deki Müslümanların ekonomisi üzerinde büyük bir olumlu etki yarattı. Hz. Aişe (ra) dahil olmak üzere birçok sahabe (ra), Hayber’in fethinden sonra karınlarını doyuracak kadar yiyecek bulabildiklerini beyan eder.
Bundan sonra Zatü’r-Rika Gazvesinden bahsedeceğim. Bu sefere bu adın verilmesinin nedeni, bölgede aynı adı taşıyan bir ağaç veya dağ bulunmasıdır. Başka bir açıklamaya göre, bu gazvede sahabelerin çok az sayıda bineği vardı ve yolculuğun zorluğu ile kayalık arazide yürümeleri nedeniyle sahabelerin ayakları yaralanmıştı. Yaralarını yırtılmış eski kumaş parçalarıyla sarıyorlardı. Kumaş parçalarına “rika” dendiği için bu sefere bu ad verildi.
Bu gazvenin tarihi konusunda da farklı görüşler vardır. Tarih ve siyer kitaplarında onun tarihi Hicri 4 veya 5 olarak geçmektedir. Ancak İmam Buhari, güçlü bir kanıta dayanarak onun Hayber Gazvesinden sonra, Hicri 7’de gerçekleştiğini belirtmiştir.
Hazreti Mirza Beşir Ahmed (ra) da notlarında bu seferi Hayber Gazvesinden sonra, Hicri 7’de gerçekleştiğini belirtmiştir.
Bu gazvenin sebebi şuydu: Necd bölgesindeki bazı haydutlar yolcuları rahatsız ediyordu ve onlara karşı koymak zordu. Başka bir neden olarak, Medine’ye gelen bir tüccarın, Sa’lebe ve diğer kabilelerin Müslümanlara karşı bir ordu toplama niyetinde olduğu bilgisini vermesidir. Hz. Resulullah (sav) bu haberi alınca sefere çıkmaya karar verdi. Peygamber Efendimiz, dört yüz, yedi yüz veya sekiz yüz sahabe ile Medine’den yola çıktı.
Bu gazvede “Salatü’l Havf” (korkulu durumda namaz) eda edilişi hakkında da rivayet vardır.
Hazreti Cabir (ra) şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber (sav) Nahl’dan Zatü’r-Rika’ya gitti ve orada Gatafan ordusuyla karşılaştı. Ancak herhangi bir çatışma olmadı, sadece karşı karşıya gelindiği için saldırı tehlikesi vardı. Bu esnada namaz vakti gelince, Peygamberimiz (sav) Salât-ı Havf kıldırdı. Yani, bu namazda insanların yarısı namaza iştirak edip sonra geri çekildiler ve sonra kalan yarısı gelip Peygamberimiz (sav) ile namaz kıldı. Bu namazdan Nisa Suresinde bahsedilmiş ve korku halinde namazın bu şekilde kılınacağı anlatılmıştır.
Buhari şarihi Allame Bedreddin Aynî, Salât-ı Havf hakkında ihtilaf olduğunu, ilk defa hangi yılda bu konuda hüküm indirildiğini yazmaktadır. Cumhûr ulema, bu namazın ilk defa Zatü’r-Rika Seferi’nde kılındığını söylemektedir. Ancak hükmünün ne zaman indirildiği konusunda ulema ihtilaf etmiştir. Bazıları Hicri 4, bazıları 5, bazıları 6 ve bazıları da Hicri 7 olarak belirtmiştir.
Bu 15 günlük seferin ardından Peygamber (sav) Medine’ye geri dönüş için yola koyuldu.
Bu gazveye mucizeler gazvesi de denmiştir. Bir düşmanın Peygamberimize (sav) kılıç çekmesi olayı da bu sefer sırasında yaşanmıştı.
Bu gazve sırasında bir kuş olayı da yaşandı, detayları şöyle: Sefer sırasında sahabeden biri Peygamberimiz’in (sav) huzuruna bir kuş yavrusu getirdi. Peygamber Efendimiz (sav) ona bakarken, kuşun annesi veya babasından biri, sanki kendini sahabenin önüne atarak teslim ediyormuş gibi, sahabenin önünde yere düştü. İnsanlar bu manzaraya hayretle bakıyorlardı. Peygamber Efendimiz (sav) bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Siz bu kuşa şaşırıyorsunuz, yavrusunu yakaladınız ve bu kuş, yavrusunu kurtarmak için kendini sizin önünüze atıyor. Allah’a yemin ederim ki, sizin Rabbiniz size bu kuşun yavrusuna merhametinden daha çok merhamet eder.”
Aynı şekilde, bu sefer sırasında cinnet geçiren bir çocuğun iyileşme olayı da anlatılmaktadır.
Detayları şöyledir: Bu yolculuk sırasında bir köylü kadın Peygamberimiz’in (sav) yanına geldi ve “Bu benim oğlum ve şeytan ona musallat oldu, yani cinnet nöbetleri geçiriyor” dedi. Peygamberimiz (sav) kendi tükürüğünü çocuğun ağzına koydu ve “Ey Allah’ın düşmanı! Ondan uzaklaş, ben Allah’ın Resulüyüm” buyurdu. Bu kelimeleri üç defa tekrarladıktan sonra, “Bu çocuğu götürün, artık bu rahatsızlığı bir daha olmayacak” buyurdu.
Hazreti Cabir (ra) rivayet eder ki, bu gazve sırasında Alebe bin Zeyd Harisi, devekuşu yumurtlama yerinde bulunan üç yumurtayı Peygamberimiz (sav)’in huzuruna getirdi. Peygamberimiz (sav) “Ey Cabir, bu yumurtaları al ve pişir” buyurdu. Cabir (ra) der ki, yumurtaları pişirdim ve sonra ekmek aradım ama bulamadım. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) ve arkadaşları ekmeksiz yumurtaları yemeye başladılar, doyana kadar yediler, ancak tabakta yumurtalar aynı şekilde duruyordu. Sonra sahabeden birçok kişi onlardan yedi ve sonra yolumuza devam ettik.
Bu yolculuk sırasında bir deve Peygamberimiz (sav)’in yanına hızla geldi ve bağırmaya başladı. Peygamberimiz (sav) “Bu devenin ne dediğini biliyor musunuz?” buyurdu. Bu deve, sahibinin yıllardır kendisinden hizmet aldığını ve şimdi onu kesmeye niyetlendiğinden şikayet ediyor. Peygamberimiz (sav) sahibini çağırdı ve “Bu deveyi bana sat” buyurdu. Sonra deveyi satın aldı ve otlaması için ormana saldı.
Aynı gazvede Hazreti Cabir’in (ra) devesi kaybolmuştu. Hazreti Cabir (ra) anlatıyor: Karanlık bir gecede devem kayboldu. Onu ararken Resulullah (sav)’in yanından geçtim ve onun sorusu üzerine devemin kaybolduğunu söyledim. Bunun üzerine Resulullah (sav) “Deven filan yerde, git ve onu al” buyurdu. Cabir (ra) diyor ki, oraya gittim ama deveyi bulamadım. Geri dönüp huzuruna çıktım, kendisi yine oraya gitmemi emretti. Tekrar oraya gittim ama deveyi bulamadım. Bunun üzerine Resulullah (sav) şefkat göstererek benimle birlikte oraya geldi, sonunda deveye ulaştık ve sonra deveyi bana teslim etti.
Özetle, bu gazvede birçok mucizenin zikri geçmektedir. Örneğin, bu seferde Hazreti Cabir’in (ra) bir devesi yavaşlamıştı. Peygamber Efendimiz (sav) biraz su alıp üzerine üfledi ve devenin sırtına, başına ve beline o suyu serpti. Sonra asasıyla deveye birkaç kez vurdu ve deve hızlandı.
Aynı şekilde, bu sefer sırasında bir leğendeki suyun artması ve mucizevi bereket olayı da anlatılmaktadır. Hazreti Mesih-i Mev’ud (as), Peygamber Efendimizin (sav) bu tür mucizevi olayları hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a bu derece yakınlık halinde bazen insandan beşeri güçleri aşan ve içinde ilahi kudretin rengini taşıyan işler zuhur eder. Tıpkı seyyid ve efendimiz, resullerin efendisi, Hazreti Hatemü’l-Enbiya’nın (sav) Bedir Savaşı’nda bir avuç çakıl taşını kafirlere atması gibi. Bu taşlar, bir dua ile değil, kendi manevi gücüyle atılmıştı, ancak o taşlar ilahi bir güç göstermiş ve düşman ordusunda öyle olağanüstü bir etki yaratmıştı ki, gözü etkilenmeyen kimse kalmamış ve hepsi körler gibi olmuşlardı… Bu tür, herhangi bir dua olmaksızın, Peygamber Efendimizin yalnızca kişisel manevi gücü ile gösterdiği daha birçok mucize vardır.”
٭…٭…٭