Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 11 Ekim 2024’te Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresini okuduktan sonra şöyle dedi: Bu günlerde Ahzap savaşını anlatıyorum. Kafirlerin, gece kopan fırtına yüzünden meydandan çekildiklerini anlatmıştım. Allah-u Teala, düşman ordularını Peygamber Efendimizin karşısından kaçmaya mecbur edince o şöyle buyurdu: “Gelecek defa biz Kureyş’e karşı harekete geçeceğiz, ancak onların bize karşı harekete geçmeye yürekleri olmayacak.” Ve daha sonra aynen böyle oldu.
Hendek kuşatması on beş gün, yahut bir rivayete göre yirmi gün ve gece yahut bir aya yakın sürdü. Hendek gazvesinde dokuz kişi şehit oldu. Ebu Süfyan’ın ordusu hakkında bilgi almaya giden İki sahabe de önceden şehit olmuştu. Böylece toplam on bir sahabe şehit oldu. Müşriklerden ise üç kişi öldürüldü.
Ahzap savaşı mucizevi bir şekilde sonuçlandı. Bu konuda hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) şöyle yazdı: Aşağı yukarı yirmi günlük kuşatmadan sonra küffar ordusu muradına eremeden Medine’den geri dönüp gitti. Onlara yardıma gelmiş olan Benü Kureyza da kalelerine geri döndü. Bu savaşta Evs Kabilesinin en büyük reisi Saad bin Muaz (ra) öyle bir yara aldı ki sonunda kurtulamadı. Bu savaşta Kureyş o kadar büyük bir darbe aldı ki, bundan sonra bir daha asla Müslümanlara karşı bu şekilde bir ordu oluşturup Medine’ye saldırmaya cesaret edemediler ve Peygamber Efendimiz’in (sav) verdiği gaybi haber tam anlamıyla gerçekleşti.
Küffar ordusunun çekilip gitmesinden sonra hz. Resulüllah (sav) sahabelere de geri dönmelerini söyledi ve Müslümanlar savaş alanından kalkıp Medine’ye girdiler.
Hendek yahut Ahzab Savaşı, beklenmedik ve ani bir şekilde sona eren çok tehlikeli bir savaştı. O ana kadar Müslümanların başına böyle büyük bir bela gelmemişti ve bundan sonra Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatında da bundan daha büyük bir musibet yaşanmadı. Bu, İslam’ın temellerini sarsan büyük bir deprem gibiydi ve zayıf insanlar artık her şeyin bittiğini düşündüler. Benî Kureyza’nın ihaneti de bu belanın acısını ikiye katladı.
Bütün bu fitnenin temelinde, Peygamber Efendimizin kendilerine ihsanda bulunarak Medine’den güven içinde çıkıp gitmelerine izin verdiği Benü Nazir’in kadir bilmez Yahudileri vardı. Arap yarımadasının bütün ünlü kabileleri, bu Yahudi liderlerinin kışkırtmasıyla İslam düşmanlığı sarhoşluğuna kapılıp Müslümanları yok etmek için Medine’ye toplanmışlardı. Şurası kesindir ki, eğer o vahşi hayvanlar şehre girme fırsatı bulsaydılar, tek bir Müslüman bile hayatta kalamazdı ve hiçbir temiz Müslüman kadının namusu bu insanların kirli saldırılarından korunmazdı. Ancak bu sadece Allah’ın lütfu ve kudretinin görünmez eli sayesinde oldu ki, bu kafirler ordusu amacına ulaşamadan geri dönmek zorunda kaldı ve Müslümanlar şükrederek huzurlu bir nefes alarak evlerine döndüler.
Fakat Benü Kureyza’nın yarattığı tehlike daha devam ediyordu ve onların fitnesine engel olmak şarttı. Çünkü onların varlığı Müslümanlar için koyunlarında yılan beslemek gibiydi. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Benî Kureyza’ya karşı bir savaş yapıldı. Bu savaşa, ‘Benî Kureyza Savaşı’ denir ve Hicretin 5. yılı Zilkade ayında, Miladi takvime göre Mart ve Nisan 627 yıllarında gerçekleşmiştir.
Hendek Gazvesinden geri dönünce hz. Resulüllah (sav) ve sahabeler silahlarını indirdiler. Hz. Aişe (ra) şöyle buyurur: Biz evdeydik, o esnada bir adam Peygamber Efendimize seslendi ve şöyle dedi: Ya Resulallah! Silahlarınızı bıraktınız mı? Allah’a yemin ederim ki biz silahları henüz bırakmadık ve biz şimdi ahzabı (düşman hiziplerini) takipten dönüyoruz. Biz Hamraü’l Esed’e kadar vardık ve Allah-u Teala onları yenilgiye uğrattı. Ve sonra işaret ile Benü Kureyza’ya doğru yönelmesini söyledi.
Hz. Aişe (ra) Peygamber Efendimize, o, hz. Dihye Kelbî miydi diye sorunca hz. Resulüllah (sav); O, onun şekline bürünmüş olarak gelen Cebrail (as) idi, buyurdu.
Peygamber Efendimiz (sav) derhal, Benü Kureyza’ya doğru yola çıkılacağını ve ilkindi namazının orada kılınacağını ilan etti. Nitekim ilanı duyar duymaz ashab-ı kiram hızlıca çıktılar. Bazı sahabeler, ilkindi namazının vaktinin kaçacağından endişe ederek yolda namaz kıldılar. Bazı sahabeler ise Benî Kureyza’ya varıp güneş batmış olmasına rağmen ilkindi namazını orada kıldılar. Hz. Resulüllah (sav) her iki türlü davranan kimselerin hiçbirine bir şey demedi. Hz. Ali’yi çağırdı ve ona “Ukab” (yanı Katal) adında siyah bir sancak verdi. Peygamber Efendimiz (sa.v), Hz. Ali’yi bir grupla birlikte öncü bir birlik olarak gönderdi ve kendisi de onların ardından yola çıktı. Müslümanların Benî Kureyza’yı kuşatması hakkındaki detaylar şöyle beyan edilir: Muhasara uzayıp Yahudiler anlaşma olamayacağını anlayınca, kabilelerinin reisi Ka’b bin Esed, kendi kabilesine üç seçenek sundu.
Birincisi; Muhammed’e (sav) iman edip Müslüman olalım. Çünkü onun doğruluğu ayan beyan ortaya çıktı, böylece savaş sona erecektir.
İkincisi; Biz çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürüp arkamızı düşünmeden kılıçları çekip meydana çıkalım, ondan sonra ne olacaksa olsun.
Üçüncüsü; Bu gün Sebt akşamıdır ve Muhammed (sav) ve arkadaşları bugün kendilerini bize kaşı emniyette zannedecekler. Nitekim biz bu gece kaleden çıkıp Hz. Resulüllah’a (sav) ve yanındakilere saldıralım, galip gelmemiz uzak bir ihtimal değil.
Ancak Benü Kureyza her üç öneriyi de reddetti ve durum öylece kaldı. Kaab’dan sonra başka bir Yahudi, Amr bin Sadi şöyle dedi: Siz Muhammed (sav) ile anlaşma yaptınız ve onu bozdunuz. O halde Yahudilikte sebat edin ve onlara cizye verin. Ancak bu Yahudi’nin önerisi de reddedildi. Bunun üzerine o kaleden dışarı çıktı ve Peygamber Efendimizin izni ile gitmesine izin verildi. Peygamber Efendimiz ona, sen, vefalı olması sebebiyle Allah’ın necat verdiği bir adamsın, buyurdu. Peygamber Efendimizin bu sözünü duyan başka üç kişi de aynı gece kaleden çıkıp Müslüman oldular ve kendi canlarını, ailelerini ve amellerini kurtardılar.
Hz. Ebu Lebabe ile ilgili olay da beyan edildi. Bu konuda şöyle yazıldı: Benü Kureyza’nın isteği üzerine görüşmeler yapmak için Peygamber Efendimiz (sav) Ebu Lebabe bin Münzir Ensari’yi onların kalesine gönderdi. Benü Kureyza bir oyun oynadı ve hz. Ebu Lebabe kaleye girer girmez kadınlar ve çocuklar onun önünde ağlamaya başladılar. Hz. Ebu Lebabe onlara karşı yumuşadı. Onlar şöyle dediler: Muhammed (sav) kendi kararını kabul ettirmekten başka bir şeye razı değil, ne dersiniz acaba biz onun hükmünü kabul edelim mi? Hz. Ebu Lebabe “evet” dedi. Aynı zamanda eliyle boğazını işaret ederek hz. Resulüllah’ın onların katledilmesine hükmedeceğini ima etti. Halbuki bu kesinlikle doğru değildi ve hz. Resulüllah (sav) kesinlikle öyle bir niyeti olduğunu göstermemişti. Hz. Ebu Lebabe diyor ki, Vallahi ben Allah ve Resulüne hıyanet etmiş gibi hissettim. Böyle bir işaret yaptığım için utandım. İnna lillahi ve ileyhi raciun okudum. Geri geldiğimde hz. Resulüllah’ın yanına gitmedim ve mescide gidip ceza olarak kendimi direğe bağladım ve canım çıkmadıkça ya da Allah benim bu yaptığım fiilin tövbesini kabul etmedikçe buradan kımıldamayacağım, dedim. Ayrıca Allah’a şöyle ahdettim: Benü Kureyza’nın topraklarına adımımı atmayacağım ve de Allah ve Resulüne ihanet edenlerin yerleşimine asla bakmayacağım. İbni Hişam şöyle der: O, altı gece orada bağlı kaldı. Sonunda Allah-u Teala Ebu Lebabe’nin tövbesini kabul etti ve bununla ilgili hz. Resulüllah’a (sav) sahur vakti ayet nazil oldu. Peygamber Efendimiz (sav) hz. Ümmü Seleme’nin evindeydi. Hz. Ümmü Seleme Peygamber Efendimizin izniyle Ebu Lebabe’ye müjde verdi. Hz. Ebu Lebabe, şimdi hz. Resulüllah (sav) beni çözecek dedi. Sonra hz. Resulüllah (sav) sabah namazı için teşrif buyurduğunda kendi mübarek elleriyle onu çözdü. Hz. Ebu Lebabe şöyle dedi: Ya Resulallah! Benim tövbem şudur ki ben, bu günahı işlediğim o evi bırakacağım ve bütün malımı mülkümü Allah ve Resulü’nün yolunda bağışlayacağım. Peygamber Efendimiz, üçte biri yeterlidir, buyurdu.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Her ne ise, bilinmesi lazım ki hz. Ebu Lebabe’yle ilgili bu olay sahih hadis kitaplarında yer almıyor ama tarihte zikredilmektedir. Hz. Mirza Beşir Ahmed (ra) de bu olaydan bahsederek şöyle yazar: Hz. Ebu Lebabe’nin bu yanlış merhameti Benî Kureyza’nın yıkımına sebep oldu. Onlar, Peygamber Efendimiz’in kararına karşı çıkarak kaleyi terk etmeye yanaşmadılar.
Gelecek sefer bunun detaylarını anlatacağını söyledikten sonra Huzur-i Enver, Pakistan, Bangladeş, Cezayir ve Sudan’lı Ahmediler ve de büyük güçlerin ellerini zulümden çekmeleri için dua çağrısında bulundu. Şöyle dedi:
Pakistanlı Ahmedilerin kendilerinin de duaya sarılması lazım. Bugünlerde hayat onlara zindan edilmeye çalışılıyor. Allah-u Teala’nın rızasını elde etmek için onların eskisinden daha fazla çabalaması gerekir. Çünkü söylediğim gibi, durum gitgide daha da kötüleşiyor. Allah lütfedip merhamet etsin.
Aynı şekilde dünyanın neresinde olursa olsunlar Pakistan kökenli Ahmediler Pakistan’daki kardeşleri için dua etsinler. Allah-u Teala onları sıkıntılardan kurtarsın. Amin.
Aynı şekilde Bangladeş’teki Ahmediler için de dua edin ve onlar da kendileri için dua etsinler. Allah-u Teala her şerden onları da korusun. Orada da Ahmediler çok sıkıntı içindeler.
Cezayir’deki Ahmediler için de dua edin. Allah-u Teala onları da her şerden korusun. Onlar da tutuklanıyorlar. Allah onların imanını güçlü kılsın.
Sudan’daki Ahmediler de orada savaş hali yüzünden kötü durumdalar. Onlar için de dua edin.
Her yerde, tevhide inananları, yine tevhide inananlar sıkıntıya sokuyor. İşte bu yüzden de yabancılar, İslam’a muhalif kimseler hiç çekinmeden Müslümanlara zarar vermeye çalışıyorlar. Çok dua edin. Allah-u Teala İsrail hükümetini, Amerika hükümetini ve büyük güçleri durdurabilir. Bütün güçler O’nun elindedir. Ancak bunun için Müslümanların da amellerini Allah’ın rızasına uygun hale getirmeleri ve aralarında kardeş olmanın en güzel örneği olmalılar. Aralarındaki ihtilaflara son vermeleri lazım. Ama bunu hiçbir yerde göremiyoruz. İşte ancak o zaman Allah’ın yardım vaadi gerçekleşecektir. Bunun dışında kesinlikle olamaz. Müslümanların bir mümin olarak yaşamaları lazım. Allah-u Teala bizi de bütün Müslümanları da buna muvaffak kılsın.
https://www.alfazl.com/2024/10/11/107889/