12.09.2025 – 8. hicri yılda meydana gelen bazı gazve ve seferler ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti

Emir’ül Müminin 5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 12 Eylül 2025 (12 Tebük 1404 Hicri Şemsi) tarihinde Mübarek Camii, İslamabad, Tilford, İngiltere’de bir Cuma hutbesi irad etti. Bu hutbe, MTA televizyonu aracılığıyla tüm dünyaya yayınlandı. Teşehhüd, Teavvuz ve Fatiha suresinin okunmasından sonra Huzur-i Enver şöyle buyurdu:

Huneyn Savaşı hakkında konuşuyordum.

Detayları şöyle: Huneyn Savaşı’nda da Allah Teala’nın, melekler olarak yorumlanan ordular gönderdiği zikredilir. Müfessirler ve siyer alimleri, bu savaşta meleklerin nüzulü hakkında çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.

Sahih rivayetlere göre meleklerin savaşa fiilen katıldığı kesindir. Ancak burada bir soru ortaya çıkıyor: Yardım için bir melek bile yeterliyken neden binlerce melek indi?

İmam İbn-i Kesir, Sahihayn’de savaş sırasında meleklerin indiğine dair hadisleri aktardıktan sonra şöyle yazıyor: “Allah tarafından meleklerin indirilmesi ve Müslümanlara bunun haber verilmesi müjde içindi. Yoksa Allah, düşmanlarına karşı Müslümanlara bunlar olmadan da yardım edebilirdi. Bu yüzden Allah, yardım yalnızca Allah’tan gelir buyurmuştur.”

Hz. Mesih-i Mev’ud (as) da Kur’an’daki meleklerin yardım müjdesinin, müminlerin kalplerinin ferahlaması ve savaşta korkmamaları için olduğunu belirtmiştir. Allah Teala, Kur’an’da müminlere beş bin melek ile yardım edeceğini vaat etmiş ve müjdelemiştir. Bu sayıyı çok göstererek, onlara müjde verilmek amaçlanmıştır.

Düşmanın yenilgisi ve kaçması

Daha önce, Hazreti Peygamber’in Ensarı çağırdığı, onların geri döndüğü ve büyük bir coşkuyla savaşmaya başladıkları detaylıca anlatılmıştı. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz dua etti ve bir avuç çakıl taşını eliyle kafirlere doğru fırlattı. Bunun sonucunda, “Bugüne kadar Muhammed (s.a.v.) hiçbir savaşçı kavimle karşılaşmadı, bizimle karşılaşınca savaşın ne olduğunu göstereceğiz” diyen ve aslında Arapların en güçlü kabilelerinden biri olan Ben-i Hevazin kısa sürede yenilerek kaçmaya başladı. Kimse karısının, çocuğunun ve mallarının peşine düşmedi.

Müslümanlar tarafından birçok kişi öldürüldü ve binlerce kişi esir alındı. Kaçanların büyük bir kısmı ise Evtas’a doğru kaçtı.

Hevazin’in kaçmasına rağmen Sakif kabilesinin savaşçıları direndi ve çok cesurca savaştı. Yetmiş kişi ölene kadar savaştılar. En son sancaktarları Osman bin Abdullah’dı. O öldürülünce Sakif de kaçtı.

Bu savaşta dört Sahabe şehit oldu: Ümmü Eymen’in oğlu Eymen bin Ubeyd, Sürâka bin Haris, Yezid bin Zema ve dördüncüsü Hz. Ebu Amir.

Bir ravi, kafirler yenildikten ve Müslümanlar çadırlarına döndükten sonra Resulullah’ı gördüğünü, insanlar arasında dolaşarak “Beni Halid bin Velid’e kim ulaştırır?” dediğini anlatır. Halid’in yanına vardığında, Halid devenin semerine yaslanmıştı. Resulullah (sav) Halid’in yanına oturdu, yarasını gördü ve oraya kendi tükürüğünü sürdü. Bunun üzerine Halid iyileşti.

Huneyn’in fethi Mekke ve Medine halkına müjdelendi.

Başlangıçta Huneyn meydanından kaçan bazı Müslümanlar Mekke’ye giderek, Müslümanların yenildiğini ve haşa Muhammed’in öldürüldüğünü söylediler. Bu haberle Mekke’deki münafıklar ve kalplerinde kin olanlar çok sevindi ve “Şimdi Araplar atalarının dinine geri dönecek” dediler. Ancak kısa bir süre sonra Huneyn’den Müslümanların zafer kazandığı ve Ben-i Hevazin’in çok kötü bir şekilde yenilerek kaçtığı haberi geldi.

Mekke’nin fethinden hemen önce hutbede, Seriyye-i İdam’ın detaylarında, Müslim bin Cesame adında bir Sahabinin, geçerken “Esselamu Aleyküm” diyen bir kişiyi öldürdüğü anlatılmıştı. Bu olayın bazı detayları da şöyledir: Huneyn Savaşı’ndan sonra, Peygamber Efendimiz Taif Savaşı’na giderken bir gün öğle namazından sonra bir ağacın altında oturdu. Uyeyne bin Hısn kalktı ve öldürülen Amir bin Azbat Eşca’î’nin kanının bedelini istedi. Onunla birlikte Akra bin Habis kalktı, o da Müslim bin Cesame’yi korumak istiyordu. Bu ikisi, Hazreti Peygamber’in önünde tartışmaya başladılar. Peygamber Efendimiz Uyeyne’ye “Diyetini al, elli deveyi şimdi al, elli deveyi de Medine’ye varınca alırsın” dedi. Ancak Uyeyne diyeti almayı reddetti. Ancak, bazı müzakerelerden sonra sonunda diyeti kabul ettiler. Katil Mehellim bir kenarda duruyordu ve kısas için hazırlanmıştı. Diyet kararı verildikten sonra Mehellim kalkıp Peygamber Efendimiz’in yanına oturdu, gözlerinden yaşlar akıyordu. “Size kadar ulaşan şeyden dolayı Allah’a tövbe ediyorum” dedi. “Siz de benim için bağışlanma dileyin.” Peygamber Efendimiz “Adın ne?” diye sordu. “Mehellim bin Cesame” dedi. Peygamber Efendimiz “Sen İslam’ın başında onu öldürdün” dedi ve yüksek sesle “Ey Allah’ım! Mehellim’i affetme!” dedi. Bunu herkes duydu. Mehellim tekrar “Ya Resulallah! Ben af diliyorum. Siz de benim için af dileyin” dedi. Peygamber Efendimiz yine yüksek sesle, insanlar duysun diye, “Ey Allah’ım! Mehellim bin Cesame’yi affetme” dedi. Üçüncü kez de aynı şeyi söyledi ve Peygamber Efendimiz de aynı duayı tekrarladı ve ona “Kalk ve yanımdan git” dedi.

İbn-i İshak’ın bir rivayeti de, kavminin sonradan Peygamber Efendimiz’in onun için bağışlanma duası da ettiğini anlattığıdır.

Seriyye-i Evtas

Huneyn meydanında kötü bir yenilgiye uğradıktan sonra Ben-i Hevazin ordusu kaçmaya başladı. Bir kısmı, Ben-i Hevazin’in komutanı Malik bin Avf da dahil olmak üzere, Taif’e doğru kaçtı ve Taif kalesine sığındı. Bir kısmı Evtas Vadisi’nde toplandı, bir kısmı da Nahle’ye doğru kaçtı.

Ben-i Hevazin, eşlerini, çocuklarını ve tüm mallarını yanlarına alarak saldırmışlardı. Kendileri kaçınca tüm bunlar ganimet olarak Müslümanların eline geçti.

Seriyye-i Tufeyl bin Amr Devsi

Sonra Zü’l-Kefeyn’e gönderilen Seriyye-i Tufeyl bin Amr Devsi’den bahsedilir. Bu, hicri sekizinci yılın Şevval ayında oldu. Peygamber Efendimiz Huneyn’den Taif’e gitmeye başladığında, Tufeyl Devsi’yi Zü’l-Kefeyn adındaki putu yıkması için gönderdi. Peygamber Efendimiz onu bu görevin emiri olarak atadı ve şu nasihatleri verdi:

“Selamı iyice yay yani barışa önem ver, isanları doyur, şerefli bir adamın ailesinden utandığı gibi Allah’tan haya et. Ne zaman bir hata veya günah işlersen, hemen ardından bir iyilik yap, çünkü iyilikler günahları siler.”

Ve sonra “Kavminin adamlarını yanına al ve bu işi tamamlayıp Taif’e geri dön” dedi. Bunun üzerine Tufeyl, kavminden dört yüz kişiyi yanına aldı ve ağaçtan yapılmış o putu ateşe vererek yaktı.

Gazve-i Taif

Bu da hicri sekizinci yılın Şevval ayında oldu. Taif, Mekke’nin doğusunda yaklaşık doksan kilometre uzaklıkta meşhur bir şehirdir. Taif çok güçlü bir yerdi. Peygamber Efendimiz, Hz. Halid bin Velid komutasında bin kişilik bir öncü birlik gönderdi. Onlar oraya varınca kale halkıyla müzakere etmeye çalıştılar, ancak onlar buna yanaşmadılar. Hz. Halid bin Velid’i gönderdikten sonra Peygamber Efendimiz de Taif’e yöneldi.

Taif halkı uzun zamandır bu savaş için hazırlanıyordu. Peygamber Efendimiz başlangıçta Taif’e çok yakın açık bir alana kamp kurdu. Ordu tam olarak yerleşemeden, kaledeki okçular şiddetli ok atışlarıyla birçok Müslümanı yaraladı.

Kuşatma sırasında her iki taraftan da ok atışları ve taş atmalar oldu. Bu durumla başa çıkmak için Peygamber Efendimiz mancınık kurarak Taif halkına büyük taşlar attı.

Bu sırada Peygamber Efendimiz bir kez Taif halkının üzüm bağlarının kesilmesini emretti. Sanırım bu, korkutmak için kullanılan son çareydi, çünkü daha sonra bundan vazgeçti.

Peygamber Efendimiz ve Sahabeler yarım ay veya daha uzun süre Taif halkıyla savaşmakla meşgul oldular. Ancak Huneyn yenilgisinin korkusu ve dehşeti kalplerine öyle bir yerleşmişti ki, kale içinden savaştılar ve dışarı çıkmadılar.

Bir keresinde Halid bin Velid meydana çıkarak Sakif’in cesur adamlarına meydan okudu ve teke tek dövüşe davet etti, ancak defalarca çağırmasına rağmen hiçbiri dışarı çıkmadı. Hatta Sakif’in lideri Abdü Yalil, Hz. Halid’e yüksek sesle “Bizden hiç kimse seninle dövüşmeye gelmeyecek. Biz kalemizde güvendeyiz ve bir yıllık yiyeceğimiz ve erzağımız var. Hiçbir endişemiz yok” dedi.

Hutbe-i Saniye’den önce Huzur-i Enver, namazdan sonra iki gıyabi cenaze namazı kılacağını söyledi.

Birincisi, aslen Hindistanlı olup şu anda Kanada’da bulunan Muhterem Doktor Seyyid Şehab Ahmed Bey. Kısa bir süre önce doksan altı yaşında vefat etti. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” Merhum, Musi idi. Bir oğlu ve üç kızı var. Kendisi, Hz. Mesih Mevud aleyhisselam’ın Sahabisi, Bihar eyaletinden Hz. Seyyid İradet Hüseyin’in torunuydu. Aligarh Müslim Üniversitesi’nden psikoloji alanında yüksek lisans, ardından Bihar Üniversitesi Muzafferpur’dan yüksek lisans yaptıktan sonra İskoçya’daki Glasgow Üniversitesi’nden aynı konuda doktora derecesi aldı. Merhuma çeşitli zamanlarda Hindistan ve Kanada’da cemaat hizmetlerinde bulunma fırsatı da nasip oldu. Onun önemli bir hizmeti, Hindistan’ın Bihar eyaletinin Ahmediyet tarihini derlemesidir.

İkincisi, Lahore’dan Mübarek Koker Bey’dir. İnşaallah Koker Bey’in oğluydu. O da kısa bir süre önce seksen bir yaşında vefat etti. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” 4. Halifetü’l Mesih hazretleri ile özel bir bağı vardı. Onun evliliğini bizzat 4. Halifetü’l Mesih hazretleri yaptırdı. Hilafetten önce de kendisiyle çok yakın bir ilişkisi vardı. Cemaat açısından önemli bir görevi olmamasına rağmen, cemaat hizmeti için ne zaman çağrılsa hemen hazır bulunurdu.

İngilizce Özet: https://www.alislam.org/friday-sermon/2025-09-12.html

Önceki

5.09.2025 – Huneyn Gazvesi ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti

Sonraki

19.09.2025 – Taif Gazvesi ışığında Peygamber (sav) Efendimizin sireti