Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 13 Kasım 2020’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra şöyle buyurdu:
Bugün Bedir sahabelerini anlatacağım. Bundan önce bir konuyu açıklamak istiyorum. İki hutbe önce Hz. Muaz Bin Cebel’den bahsederken bir rivayet sunmuştum. Bu rivayette Hz. Resulüllah (sav) buyurmuştu ki pek yakında sizler Şam tarafına hicret edeceksiniz ve orası sizin elinizle fethedilecek. Ancak orada çıban ve şirpençe hastalıkları size musallat olacak ve merdiven ayağından insanı yakalayacak. Bu tercüme doğru ve açık değil. Asıl tercüme şöyle olacak: O (hastalık) insanın göbek deliğinin alt kısmında ortaya çıkacak.
Huzur-i Enver rivayeti tam olarak beyan ettikten sonra şöyle dedi: Abdullah Bin Amr’dan bahsediyorduk, şimdi devam ediyorum. Hz. Cabir Bin Abdullah şöyle rivayet eder: Benim babam, kendisine musla yapılmış (vücudunun uzuvları kesilmiş) vaziyette Peygamber Efendimizin yanına getirildi. Abdullah Bin Amr’ın kızı Fatıma orada ağlamaya başlayınca Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Ağlama! Çünkü melekler devamlı olarak onun üzerine kanatlarıyla gölge yaptılar.
Huzur-i Enver, Uhud şehitlerinin kefenlenmesi ve defnedilmesi ile ilgili bir çok rivayetler anlattı. Sahih-i Buhari’de Hz. Cabir’den aktarılan rivayete göre Uhud şehitleri, ikişer kişi bir örtüye konulurdu ve Hz. Resulüllah (sav) ikisi arasından kim daha fazla Kuran biliyorsa önce onu mezara indirirdi. O şehitler ne yıkandı ne de cenaze namazı kılındı. Bir diğer rivayete göre Peygamber Efendimiz, Uhud şehitlerinin cenaze namazını sekiz yıl sonra kılmıştı. Sünen İbni Mace’de yer alan bir rivayete göre Uhud Gazvesi şehitleri Peygamber Efendimizin huzuruna getirildi ve Peygamber Efendimiz onar kişilik gruplar halinde cenaze namazlarını kıldırdı, bu esnada Hz. Hamza’nın naaşı Peygamber Efendimizin yanında duruyordu, ama diğer şehitler götürülüyordu.
Huzur-i Enver şöyle dedi: Hz. Mirza Beşir Ahmed, çeşitli tarihi bilgilerden şu sonucu çıkardı: O anda cenaze namazı eda edilmemiş olsa da daha sonra Peygamber Efendimiz vefatına yakın, özel olarak Uhud şehitlerinin cenaze namazını eda etti.
Hz. Cabir Bin Abdullah şöyle beyan eder: Ben babam için Uhud Gazvesinden altı ay sonra mezar yaptım ve kendisini o mezara defnettim. O zaman ben onun bedeninde en ufak bir değişiklik görmedim. Uhud Gazvesinden 46 yıl sonra Hz. Emir Muaviye bir nehir açtı. Onun suyu Uhud şehitlerinden Hz. Abdullah Bin Amr ve Hz. Amr Bin Cammuh’un kabirlerine girdi. Onların üzerine iki örtü örtülmüştü, onların yarasına dokunulduğunda kan aktı. Huzur-i Enver şöyle dedi: Bu imkansız bir şeydir, bu gibi gözden geçirilmesi gerekli olan rivayetler de araya girmiştir. 46 yıl sonra hiç değişmemiş ve kemikleri duruyor olamaz, bu Allah’ın tabiat kanunudur.
Hz. Resulüllah (sav), Hz. Cabir’i, babasının şehit olması ve alacaklıların ısrarından dolayı üzüntülü görüp şöyle buyurdu: Allah-u Teala perde arkasından konuşmak dışında hiç kimseyle konuşmadı. Fakat senin baban ile Allah-u Teala karşı karşıya konuştu ve ey benim kulum! Benden iste vereyim, buyurdu. O şöyle arzetti: Ey benim Rabbim! Beni tekrar dirilt, ta ki ben Senin yolunda tekrar öldürüleyim. Allah-u Teala şöyle buyurdu: Birisi bir defa öldüğünde o, tekrar dünyaya döndürülmeyecek, diye Ben kesin karar vermiş bulunuyorum. Bunun üzerine Hz. Abdullah Bin Amr, benim geride kalan yakınlarıma bunu ulaştır, diye arzetti.
Vadedilen Mesih’in 4. Halifesi hazretleri bu olayla ilgili görüşünü belirterek hilafetten önceki bir konuşmasında şöyle der: Hz. Abdullah Bin Amr’ın kalbinin durumunu haber vererek aslında Allah-u Teala Peygamber Efendimize şu mesajı veriyordu: Biz senin sevgini arif kullarımızın kalbine öyle doldurduk ki geçici alemden göçtükten sonra bile seni düşünmeden edemezler. Onlar seni cenk meydanında yalnız bırakıp (şehit olup) gittikleri için ne kadar üzgündürler.
Hz. Abdullah Bin Amr’ın borçlarının ödenmesi için Hz. Resulüllah (sav) bizzat onun hurmalarını alacaklılar arasında taksim etti. Hz. Cabir şöyle beyan eder: Borçların tamamının ödenmesinden sonra bile hurma arttı.
Bir diğer Bedir sahabesi Hz. Semak Bin Harişa’dır ve daha ziyade Ebu Dücane künyesi ile meşhurdur. O, Hazrec Kabilesinin Beni Saida kolundan idi. Hz. Utbe Bin Gazvan ile Hz. Ebu Dücane arasında muvahat kurulmuştu. Cesur ve mahir bir at binicisi olan Hz. Ebu Dücane Bedir Gazvesi de dahil olmak üzere bütün gazvelere katıldı. O, Ensar’ın ileri gelen sahabelerinden sayılırdı. O, cenk esnasında başına kırmızı bir bez bağlayarak kendini belli ederdi. Hz. Ebu Dücane, Uhud Gazvesinde ayakları sarsılmadan sebat gösteren sahabelerden idi. Uhud Gazvesi günü Hz. Resulüllah (sav) eline bir kılıç aldı ve bunu benden kim alacak, buyurdu. Bunun üzerine her bir sahabe, ben alacağım dedi. Peygamber Efendimiz tekrar, bunu hakkıyla kim alacak, buyurdu. Bunun üzerine insanlar durakladılar ancak Hz. Ebu Dücane, ben onu hakkıyla alırım, dedi. Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Bu kılıç ile herhangi bir Müslümanı öldürme ve bu varken hiçbir kafirin karşısından kaçma. Hz. Ebu Dücane’yi askerler arasında mağrur bir eda ile yürürken görünce Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Böyle yürümek, bu yer, yani savaş durumu hariç Allah’ın hoşuna gitmez.
Hz. Zübeyr (ra) Uhud gününün durumunu anlatarak şöyle der: Ebu Dücane’nin karşısına kim gelirse o onu helak ediyordu ve kafirleri biçe biçe ilerledi. Hatta askerleri geçip, dağın eteğinde def çalan kadınların başına kadar ulaştı. Hz. Ebu Dücane, bir kadına kılıç vurmak için elini kaldırdı ve fakat Hz. Resulüllah’ın (sav) kılıcına hürmet için kılıcı kadına vurmaktan vazgeçti.
Hz. Muslih Mevud şöyle der: Peygamber Efendimiz (sav) kadınlara karşı edep ve hürmet etmeyi daima emrederdi. Bu yüzden kafirlerin kadınları daha da cüretkar bir şekilde Müslümanlara zarar vermeye çalışırlardı. Ancak yine de Müslümanlar bunlara hep tahammül ederlerdi.
Meşhur müsteşrik Sir William Muir, Hz. Ebu Dücane’nin cesaretini resmederek şöyle yazar: Ebu Dücane kendine kırmızı bez bağlamış vaziyette Muhammed’in (sav) ona verdiği kılıç ile dört bir tarafa ölüm saçarak gidiyordu.
Hz. Resulüllah’ın (sav) vefatından sonra Müseyleme Kezzab yalancı peygamberlik iddiasında bulunarak Medine üzerine ordu yollamaya niyetlendi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir onun başını ezmek için Hicri 12’de bir birlik yolladı. Hz. Ebu Dücane de bu birliğin bir parçası idi. Müseyleme Kezzab yandaşlarıyla beraber Yemame’deki bir bağın içinde mahsur kaldı. Hz. Ebu Dücane’nin kendi isteği ile Müslümanlar onu bağın içine attılar. Böyle olunca Hz. Ebu Dücane’nin bir ayağı kırıldı. Fakat o yine de canını hiçe sayarak büyük bir cesaretle savaştı ve müşrikleri oradan geriletti ve Müslümanlar içeri girdiler. Müseyleme Kezzab’ın öldürülmesinde Abdullah Bin Zeyd ve Vahşi Bin Harb ile birlikte Hz. Ebu Dücane de vardı. Hz. Ebu Dücane, Yemame savaşında şehid oldu.
Hutbenin ikinci kısmında Huzur-i Enver dört merhumu hayırla yadetti ve gaip cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.
İlk cenaze Peşaver’den Mahbub Han bey idi. 8 Kasımda sabah saat 8’de, Ahmediyet’in muhalifleri ateş ederek kendisini şehit ettiler. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum takriben 80 yaşında idi. Kendisi birçok güzel vasıfları olan, ibadete ve tebliğe düşkün bir kişiliğe sahipti. Misafirperverlik ve cömertliği öne çıkan özellikleriydi. Arkasında hanımına ilaveten iki oğul, iki kız ve torunlar bıraktı.
İkinci cenaze, Pakistan Cemaati mürebbisi muhterem Fahr Ahmed Faruk beydir. Merhum 1 kasımda bir kazada vefat etmişti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Kendisi 1996’da Rabvah Camia Ahmadiya’dan mezun olduktan sonra Pakistan ve Fildişi Sahilleri’nde hizmet etme şansı buldu. Arkasında hanımından başka dört kız vardır.
Üçüncü cenaze Fahr Ahmed Faruk beyin oğlu sevgili İhtişam Ahmed Abdullah idi. O, babası ile birlikte aynı kazada vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Merhum vakfe nov’a dahildi ve birinci sınıfta okuyordu.
Dördüncü cenaze Rabvah’tan Dr. Abdul Kerim bey idi. O, 14 Eylül’de 92 yaşında vefat etmişti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. O, Kadiyan’daki Talim-ül İslam kolejinin ilk öğrencilerinden idi. Merhum IMF gibi Uluslararası Para Fonu idaresi ile birlikte çalışmaya ilaveten Cemaat içinde kurulmuş olan komitelerin de hep faal bir üyesi oldu.
Huzur-i Enver bütün merhumların mağfireti ve derecelerinin yükselmesi için dua etti.
٭…٭…٭