Ramazanda Kuran okumak, okutmak, dinlemek, ibadetlere ve zikr-i İlahi’ye yoğunlaşmak gerekir
Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 15 Mart 2024’te İslamabad Mübarek camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver (aba) Teşehhüd ve Fatiha Suresinden sonra Bakara Suresinin 185-186. Ayetlerini okudu ve bu ayetlerin tercümesini sunarak şöyle dedi: Ey inananlar, oruç tutmak sizden öncekilere farz kılındığı gibi (her türlü manevi ve ahlâki fenalıklardan) korunasınız diye, size (de) farz kılınmıştır. (Onun için) şu sayılı günlerde (oruç tutun.) Aranızdan hasta veya yolculukta bulunanın, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutması (gerekir.) (Oruca) gücü yetmeyenlerin (maddi durumları da elverişli ise,) fidye olarak bir yoksula yemek vermesi gereklidir. Kim gönülden iyilik yaparsa, kendisi için hayırlıdır. Eğer bilgi sahibi iseniz, sizin için oruç tutmanın hayırlı olduğunu (anlarsınız.)
Allah’ın lütfu ile Ramazan ayı başladı. Hz. Resulüllah (sav), bu çok yüce ve bereketli bir aydır, buyurdu. Bu ayda, Allah-u Teala kullarına kendi lütuflarıyla ihsan etmek için çok şefkatli olur.
Aslında Allah-u Teala normal günlerde de kullarına öylesine ihsan eder ki biz onu tasavvur dahi edemeyiz. Bu ayda ise özel olarak şeytanı zincirleyip onun pençesinden kurtulma imkanları yaratır ki bunun bir örneğini anlatacak kelimeler bile yok. Geçmiş günlerde ibadetlerde ne kadar tembellik gösterdiysek, Allah-u Teala bu ayda, o eksikleri tamamlama imkanı yarattı. Ramazan ayında camilerde vaazlar verilir, aynı şekilde MTA Televizyonumuzda da programlar yapılır, onlardan istifade etmek ve Allah’a yaklaşmak için çaba sarfetmek gerekir.
Hz. Resulüllah (sav) şöyle buyurdu: Allah-u Teala, kulunun O’na doğru gelmesinden o kadar hoşlanır ki sanki bir annenin kaybolmuş çocuğunu bulduğundaki mutluluğu kadar, hatta ondan da fazla mutlu olur. Allah-u Teala kulundan hoşlandığında ona o kadar ihsanda bulunur ki onun bir sınırı olmaz. Nitekim eğer bizler ramazanın bu atmosferinden faydalanırsak ne kadar bahtiyar oluruz.
Bakara Suresinin bu ayetlerinde Allah-u Teala bir yandan, takvayı benimseyerek Allah’ın hükümlerine göre hareket etmeyi emrederken diğer taraftan bazı başka hükümlerden de bahsetti. Oruç emriyle birlikte, “sizden öncekilere de oruç farz kılınmıştı.” Diyerek bizim dikkatimizi tevazu yollarından yürümeye çekti. Yani, sizler oruç tutarak çok ayrıcalıklı bir iş yaptığınızı zannetmeyin, sizden öncekilere de oruç farz kılınmıştı.
Oruç tutmanın amacı takva üzerinde yürümektir. Zengin kimselerin etraflarındaki fakirlere ramazan ayında özellikle dikkat etmeleri gerekir. İftar programlarında sadece zenginler toplanmasınlar, aksine fakirlere de iftar verilsin. Bir davet şeklinde büyük iftar programları yapılır, ben zaten bundan yana değilim. Bunlar hep gösteriş ve bidat rengini almıştır. Ramazan ayında aslında, Kur’an-ı Kerim okumak, okutmak, dinlemek, ibadetler ve zikr-i İlahi’ye yoğunlaşmak gerekir.
Oruç, günahlardan korunmak için bir kalkandır; Fakat kalkanı da kullanmayı bilmek gerekir yoksa şeytan her zaman insanı saptırma çabasındadır, (kalkan doğru kullanılmazsa fayda yerine zarar da verebilir.)
İbadetler ve zikr-i İlahi kalesi bizi şeytanın saldırılarından koruyacaktır. Orucun hakikatini beyan ederek Hz. Mesih-i Mev’ud şöyle buyurur: İnsanlar orucun hakikatinden habersizdir. Oruç sadece insanın aç ve susuz kalması demek değildir. Aksine onun tecrübe ile belli olan bir hakikati ve etkisi vardır. İnsan fıtratı gereği, ne kadar az yerse o kadar nefsi temizlenir ve manevi keşif kuvveti artar. Bununla Allah, “bir gıdayı azaltıp diğerini arttır” demek istiyor. Tebettül ve inkıtaya nail olmak için insan Allah’ı anmakla meşgul olmalı. (Başka şeylerden uzaklaşarak kendini tamamen Allah’a verme hasletinin adı tebettül ve ınkıta’dır).
Hz. Mesih-i Mev’ud’un (as) söylediği ilhamî bir dua vardır:
سُبْحَانَ اللّٰہِ وَبِحَمْدِہٖ سُبْحَانَ اللّٰہِ الْعَظِیْم۔ اَللّٰھُمَّ صَلِّ عَلٰی مُحَمَّدٍ وَّاٰلِ مُحَمَّدٍ
(Subhanallahi ve bir hamdihi, subhanallahil azim. Allahümme salli ala Muhammedin ve âli Muhammed) Bu dua çok önemli bir duadır. Duaların kabulü için hz. Resulüllah’ı vesile edinmek son derece gereklidir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teala sık sık takva yollarını benimsememizi telkin etti. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) da hemen hemen her ortamda buna dikkat çekti. Hz. Mesih-i Mev’ud bir şiirinin bir mısrasında şöyle dedi:
“Her iyiliğin kökü takvadır”
Bunun üzerine Allah-u Teala ikinci mısra olarak ilhamen şöyle buyurdu:
“Eğer bu kök olursa her şey olur.”
Velhasıl, Allah-u Teala’nın hoşlandığı da her iyiliğe götüren de ancak takvadır.
Takva, dünyevi hırslardan arındırır, bu yüzden takvayı elde etmek her müminin en öncelikli görevidir. Hz. Mesih-i Mev’ud (as) der ki, Kur’an-ı Kerim daha başında ہُدًی لِّلۡمُتَّقِیۡنَ (Bu kitap takva sahipleri için hidayettir) buyurdu. Bu yüzden, Kur’an-ı Kerim’i anlamak ve ona göre hidayet bulmak için takva şarttır.
Yine şöyle buyurdu: Kalbi bozuk olup takvadan hiçbir pay bulundurmayan, buna rağmen dini ilimler ve hakikatlerin dilinden döküldüğünü söyleyen kimse yalan söylemektedir.
Dinin inceliklerini ve püf noktalarını kavramak için muttaki olmak şarttır. Takva, bütün dini ilimlerin anahtarıdır ve takva olmadan insan onları öğrenemez. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in hidayetine uyan başarıya ulaşacaktır.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Bu mertebeler sadece anlatmak için değildir, bu bir hazinedir onu asla bırakmayın. Bu hazine sizin evinizdedir ve azıcık çabayla onu bulabilirsiniz. Velhasıl bu (ramazan) günlerindeki ortamdan istifade ederek bu hazineyi çıkarmaya çalışmak üzerimize farzdır. Hep aklınızda olsun ki siz muttaki olmadıkça dualar kabul olmayacaktır.
Muttaki olunmadığı müddetçe namaz, oruç ve diğer ibadetler hep eksik kalır. Allah-u Teala’nın iki temel emri vardır; Birincisi hiç kimseyi Allah’a ortak koşmamak; İkincisi insanoğlunun hakkını eda etmek.
Takva öyle bir şeydir ki onu elde edenin başka hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış demektir. Takva öyle bir şeydir ki birisi onu elde ettiyse artık o kimseye muhtaç olmaz.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Bizim cemaatimizin takva yollarına adım atması gerekir. Düşmanınızın helak oluşuna boşuna sevinmeyin (çünkü onun helak oluşu kendi kötülüğü yüzündendir.) Siz iyi kimseler olmaya çabalayın. Takva bir panzehirdir, onu kullanan bütün zehirlerden kurtulur, ama bunun için takvanın kamil olması gerekir.
Yine kendisi şöyle der: Cemaatimizin şunu iyice zihnine kazıması lazım: Allah-u Teala hiçbir durumda unutulmamalı, her zaman yalnızca O’ndan yardım istenilmeli. Onun dışında insan hiçbir şey değildir. Hiç unutmayın ki O, bir anda yok edebilir. Türlü türlü sıkıntı ve musibetler mevcuttur, korkusuz ve cüretkar olma yeri değildir. Bu dünyada da cehennem olabilir ve türlü türlü musibetler gelebilir. Eğer tekrar tekrar, Kerim Allah’ın rahmetini isterseniz o halde takvayı benimseyin. İlahî korku hali olmadığı müddetçe takva elde edilemez. Muttaki olmak için çaba sarfedin. Takva sahibi olmayanlar helak olmaya başlayınca işte o zaman takva sahibi kimseler kurtarılır. Allah-u Teala ile gizli olarak mutlaka bağ kurmak gerekir. Akıllı olan, bu bağı koruyan insandır.
Okuduğum bu ayetlerden ikincisinde oruç ile ilgili bazı hükümlerden bahsedilmektedir. Buyuruldu ki, sayılı birkaç günde bile orucu farz etmesine rağmen Allah-u Teala size kolaylıklar sunar. Bundan dolayı hasta ve yolcu olanlar kendilerini sebepsiz yere yük altına sokmasınlar; Sağlıklı olduktan sonra yahut yolculuk bittikten sonra orucu tamamlasınlar. Farzı mutlaka yerine getirin ama gereksiz yük altına da girmeyin.
Fidye hükmü vardır. Ancak bu herkes için değil, gücü yetenler içindir ve bununla iki kat sevap elde edilir. Bu fazladan bir iyiliktir. Sonra, süt emziren anneler yahut daimi hastalığı olanların durumu vardır; Onlara güçleri ölçüsünde fidye vermeleri emredildi ve sizin fidye vermeniz (tutamadığınız) oruca bedeldir, buyruldu. Fidye ile fakirlere yardım edilir. Bir anlamda burada da kul haklarına, ibadet derecesi verilmiştir. İşte İslam’daki Hüda budur, baştanbaşa rahmettir.
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Bir keresinde, bu fidye neden konmuş acaba diye aklıma bir düşünce geldi. O zaman anladım ki Allah’ın güç vermesi içindir. Ta ki fidye vasıtasıyla oruç tutabilme gücü nasip olsun. Allah-u Teala Kadir-i Mutlak’tır (herşey gücü yeter). Eğer O isterse bir verem hastasına bile oruç tutma gücü verebilir. İşte fidyenin amacı o gücü elde etmektir ve bu da Allah’ın lütfu ile olur.
Yine kendisi şöyle der: Asıl olan şudur ki Kur’an-ı Kerim’in verdiği müsaadelere göre amel etmek de takvadır. Allah-u Teala yolcu ve hastaya başka zaman oruç tutma izni ve müsaadesi verdi. Bu emre göre de amel etmek gerekir.
Hasta veya yolcu olduğu halde oruç tutan bir kimse Allah’ın açık emrine aykırı hareket etmektedir. Necata kavuşmak Allah’ın lütfu iledir; Kendi amellerinin gücüyle hiç kimse necat elde edemez. Hasta ve yolcu eğer oruç tutarsa böyle birisi itaatsizlik fetvası hükmü altına girer. Takva ise Allah’ın hükümlerine göre amel etmektir.
Allah-u Teala bizi Kendi rızasının yolları üzerinde yürüyerek ramazanı geçirmeye muvaffak kılsın. Bizi takvamızın seviyesini yükseltmeye muvaffak kılsın. Bizler ne oruçtan kaçmanın bahanelerini arayanlardan olalım ne de sebepsiz yere kendini zora sokanlardan olalım. Daima İslam’ın güzel talimatına uygun amel edenlerden olalım ve bu ramazanda Allah-u Teala’nın sayısız bereketlerine ulaşanlardan olalım. Her gün bize bereket ve rahmet imkanlarıyla gelsin.
Bütün dünyadaki Ahmedi Cemaatlerin ilerlemesi ve zorluklarının uzaklaşması için de dua edin. Hükümetlerin ve her şerlinin şerrinden Allah bizi korusun. Hapiste olanların özgürlüğüne kavuşması için de dua edin. Şöyle de dua edin: Allah-u Teala’nın kapısına öyle yapışalım ki bizim herhangi bir sendelememiz yüzünden bu kapıyı asla bırakmayalım. Müslüman Dünyası için de dua edin, Allah-u Teala onlara akıl versin ve onlar gelmiş olan Vadedilmiş Mesih’i kabul edenlerden olsunlar. Savaşların kötü etkilerinden korunmak için de dua edin. Savaşların sürdüğü İslam ülkelerindeki iktidarlar için de dua edin.
Dünyanın genel durumu için de dua edin. Allah-u Teala savaştan ve onun kötü etkilerinden herkesi korusun. Öyle görünüyor ki dünya savaşı olacak ve Ahmediler de ondan etkilenecekler. Allah-u Teala bundan da herkesi korusun. Bundan korunmak için de her Ahmedi’nin kendi takvasının seviyesini yükseltmesi lazım.
Burada İngiltere’de de Müslümanların etrafını daraltmaya çalışıyorlar. Allah-u Teala bizi de buradaki diğer Müslümanları da bunun kötü etkilerinden korusun. Amin.
FacebookTwitterای میل کے ذریعے شیئر کریںپرنٹ کریں
٭…٭…٭