Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 15 Nisan 2022’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:
Geçen Cuma hutbelerinde hz. Ebubekir Sıddik’in (ra) mürtetlere karşı yaptıklarından bahsediyordum. Çeşitli referanslar ışığında ispatlanmıştı ki hz. Ebubekir (ra), mürtetlere dinden döndükleri için değil, bilakis onların isyan ve savaş suçlarından dolayı ceza vermişti. Hz. Mesih-i Mevud (as) da bu dinden dönme olayını isyan olarak yorumlamıştır. Nitekim kendisi şöyle buyurur: Hz. Resulüllah’ın (sav) vefatından sonra İslam ve Müslümanlar üzerinde musibetler koptu. Birçok münafık, mürtet oldu. İftiracıların bir grubu peygamberlik iddia ettiler. Müseyleme Kezzab ile birlikte yüz bine yakın cahil ve kötü karakterli adam birlik oldu ve fitne patlak verdi. Müminler üzerinde şiddetli bir sarsıntı oldu. Öyle bir zamanda hz. Ebubekir (ra) halife oldu.
Hz. Aişe (ra) şöyle buyurur: Babam halife olur olmaz hemen başlangıçta her türlü fitnenin koptuğunu, yalancı peygamberlik iddiacılarının başkaldırmasını ve münafık mürtetlerin isyanını gördü. Onun üzerine o kadar musibetler geldi ki eğer o musibetler bir dağın üzerine inse yıkılır, yerle yeksan olurdu. Fakat hz. Ebubekir’e (ra) peygamberlerin sabrı ihsan edildi. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: nihayet Allah’ın yardımı ulaştı. Yalancı peygamber öldürüldü ve mürtetler helak edildi. Fitne uzaklaştırıldı. Allah, müminleri afetlerden kurtarıp onların korkulu durumlarını emniyetli hale getirdi. Dini güçlendirdi ve bir dünyayı hak üzerinde kaim kıldı. Fesatçıların yüzünü karartıp, kendi vaadini gerçekleştirdi. O sıkıntılardan sonra müminlerin kalbi münevver ve yüzleri aydınlık oldu. Onlar, hz. Ebubekir’i (ra) mübarek bir zat ve peygamberler gibi Allah tarafından desteklenen birisi olarak görürlerdi. Ve bütün bunlar onun sıddik oluşu ve derin bir yakine sahip olması sebebiyle idi.
İsyancıları dağıtmak için hz. Ebubekir (ra) orduyu gruplara ayırdı ve 11 birlik komutanına İslamî sancak vererek değişik bölgelerdeki cephelere yolladı. Bu görevlendirmeyi şöyle yaptı:
Hz. Halid bin Velid’i (ra), Tüleyha bin Huveylid ve Malik bin Nüveyre’ye karşı;
Hz. İkrime’yi Müseyleme’ye karşı;
Hz. Muhacir bin Ebu Ümeyye’yi (ra) Ansi’nin askerlerine karşı ayrıca Kays bin Mekşuh ve Kunde’ye karşı;
Hz. Halid bin Said bin As’ı (ra) Hamkateyn’e karşı;
Hz. Amr bin As’ı (ra) Kuzaa Vedia ve Haris’in gruplarına karşı;
Hz. Huzeyfe bin Muhsin Ğalfani’yi (ra) Ehli Diba’ya karşı;
Hz. Arfece Hersema’yı (ra) Muhra’ya karşı;
Hz. Şurahbil bin Hasene’yi (ra) Yemame ve Kuza’ya karşı;
Hz. Tarife bin Haciz’i (ra) Beni Selim ve Havazin’e karşı;
Hz. Süveyd bin Makran’ı (ra) Tehama’ya karşı;
Hz. Âlâ bin Hazremi’yi (ra), Bahreyn’deki isyancılara karşı.
Hz. Ebubekir (ra) her birliğin komutanına şu talimatı verdi: Nerelerden geçerseniz oradaki güçlü Müslümanları yanınıza alın ve bazı güçlü kimseleri de orada kendi bölgelerini korumak için bırakın.
Hz. Ebubekir’in (ra) bu taksimatından bahsederek bir yazar şöyle yazmaktadır: Bu görevler için Zülkussa adlı yer, ordu merkezi olarak belirlendi. Buradan düzenli İslami birlikler irtidat hareketini bastırmak için muhtelif bölgelere yollandı. Taksimat ve onların mevkilerinin belirlenmesinden açıkça anlaşılıyor ki hz. Ebubekir (ra) coğrafya konusunda çok bilgiliydi ve insan yerleşimlerinin ve Arap Yarımadasının yollarına çok iyi bir şekilde vakıftı. Askerlerle irtibat da son derece güçlüydü. Bütün askerler aralarında irtibatlı idiler ve bu hilafetin önemli başarılarındandı. Çünkü askerler arasında başkanlık mahareti ile birlikte güzel bir düzen de vardı. Mürtetlerin her biri kendi bölgelerinde birbirlerinden bağımsız idiler ve birkaç ayda bütün Müslümanları temizleyeceklerini düşünmüşlerdi. Bu yüzden hz. Ebubekir (ra) birdenbire onların heybet ve gücünün yok edilmesini ve bu fitneler artmadan ondan haberdar olup başkaldırmalarına fırsat verilmesin ve böylece Müslümanlara sıkıntı veremesinler istedi.
Hz. Ebubekir’in (ra) komutanları belirlemesi konusunda çeşitli konulardan bahsederek başka bir yazar, Doktor Ali Muhammed Salabi şöyle der: Sıddik-i Ekber (ra) Hilafet Merkezi Medine’nin muhafaza edilmesi için ordunun bir kısmını kendi yanında tuttu ve aynı şekilde devlet işlerinde fikir ve öneri almak için ileri gelen sahabelerden bir grubu da yanında tuttu. Komutanlara şöyle talimat verdi: irtidat (dinden dönme) fitnesinden etkilenmiş bölgelerdeki gücü ve takati olan Müslümanları da yanınıza alın ve o bölgeleri korumak için bazı kimseleri orası için görevlendirin. Mürtetlerle savaşarak hz. Ebubekir (ra) اَلْحَرْبُ خُدْعَةٌ usulünü benimsedi, yani görünürde hedef başkaymış gibi gösterme usulünü uyguladı. Böylece Ebubekir’in (ra) başkanlığında siyasi maharet, ilmi tecrübe, sağlam bilgi ve İlahî yardım ve fetih belirgin olarak göze çarpmaktadır.
O zaman hz. Ebubekir (ra) iki ferman da yazmıştı, birisi Arap kabilelere, diğeri askeri komutanlara. Hz. Mesih-i Mevud (as) “Sırru’l Hilafe” adlı kitabında Arap kabilelere yazılan mektuptan bahsederek şöyle buyurdu: Bizim o mektubu burada yayınlamamız da uygun olacaktır. Ki böylece bu mektuptan haberdar olanlar, Sıddik-i Ekber’in (ra) Allah’ın hürmetli kıldığı şeylere nasıl itina gösterdiğini ve hz. Resulüllah’ın (sav) bütün sünnetlerini korumakta nasıl sapasağlam durduğunu görüp iman ve basirette ilerlesinler.
Bu mektupta hz. Ebubekir (ra) kabilelere hitaben şöyle yazmıştır: “Ben size Allah’ın takvasını, Allah’ın yanında sizin için mukadder kılınmış nasibinizi elde etmenizi ve Peygamberinizin (sav) getirdiği talimata göre hareket etmenizi size telkin ediyorum. Ayrıca hz. Resulüllah’ın (sav) gösterdiği hidayetten hidayet elde edin ve Allah’ın dinine sıkıca sarılın. Çünkü Allah’ın hidayet vermediği her şahıs yoldan sapmıştır; O’nun kurtarmadığı her şahıs iptilaya girecek; O’nun yardım etmediği her şahıs yarsiz ve yardımsız kalacak. Nitekim Allah kime hidayet verirse hidayet bulmuş olan odur ve O kimin sapmış olduğuna hükmederse yoldan sapmış olan odur.” Sonra o şöyle yazdı: “Ben elçilerime şu emirleri verdim: Onlar benim bu mektubumu sizin toplantılarınızda okuyup size dinletecekler. İslam’ın belirtisi ancak ezandır, Müslümanlar ezan okuduğunda onlar da ezan okusun ki böylece birbirlerine saldırmasınlar. Eğer ezan okumazsanız derhal size saldıracaklar. Siz ezan okuduğunuzda üzerinizdeki sorumlulukları yerine getirmenizi talep edecekler. Eğer reddederseniz size saldıracaklar ama siz ikrar ederseniz onlar bunu kabul edecekler.
Hz. Ebubekir (ra) ikinci mektubu birlik komutanlarına yazdı ve içte ve dışta her konuda Allah’ın takvasını benimsemelerini her birlik komutanına sıkı sıkıya emretti. Şöyle emretti: Allah’tan yüzünü çeviren ve İslam’dan dönerek şeytani arzuları benimseyenlerle gücünüz yettiğince cihat edin. İlk önce onlara itmam-ı hüccet yapın (delillerle ikna etmeye çalışın,) onları İslam’a davet edin. Eğer onlar bunu kabul ederse onlarla savaşmayın. Ama eğer onlar kabul etmezlerse boyun eğinceye kadar derhal onlara saldırın. Sonra onların haklarını ve sorumluluklarını anlatın. Onların ne sorumluluğu varsa bunu yaptırın ve ne hakları varsa onlara verin. Kim reddederse onunla savaş yapılsın. Eğer Allah size fetih nasip ederse onları silah ve ateş ile öldürün.
Doktor Ali Muhammed Salabi şöyle yazar: Bu mektupta, mürtetlerin ve isyancıların ateşte yakılmasından bahsedilmektedir. Birine ateşte yakma cezası vermek aslında caiz değildir. Ateş vasıtasıyla azap vermek sadece Allah’ın işidir. Ancak burada onların yakılması şu yüzden verildi ki o canavar ruhlular iman sahiplerine aynen öyle davranmışlardı. Bundan dolayı kısas olarak onlara da aynısı yapıldı.
Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de de aynısını emretmiştir. Kim ne yaptıysa intikam almak için ona uygun ceza verilir. İsyancılar Müslümanları yakmak ve iğrenç yollarla öldürme suçlarını işlemişlerdi. Bundan dolayı hz. Ebubekir (ra) onların da aynı şekilde öldürülmesi ve Müslümanlara yaptıkları muamelenin aynısının onlara da yapılmasını emretti.
Huzur-i Enver sonunda şöyle dedi: Bu konu gelecekte de inşallah sürecek. Ramazanda diğer konularda da hutbeler araya girerse belki de vakit alacaktır. Ancak gelecekte bu konudaki hutbelerde inşallah tafsilatıyla beyan edilecektir.
٭…٭