18.05.2018 - Ramazan ve Takva - Müslüman Ahmediye Cemaati

18.05.2018 – Ramazan ve Takva

Huzur-i Enver (Atba)18 mayıs 2018’de Londra’da Beyül Futuh camisinde Cuma hutbesi verdi. Teşehhüd taavvuz ve fatiha suresinden Bakara suresinin 184. Ayetini ve tercümesini okudu.

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Tercümesi: Ey inananlar, oruç tutmak siz­den öncekilere farz kılındığı gibi (her tür­lü manevi ve ahlâki fenalıklardan) korunasınız diye, size (de) farz kılınmıştır.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Allah-u Teala’nın lütfu ile bize bir ramazana daha erişmek nasip oldu. Bu ayda Müslümanların büyük bir kısmı oruç tutmakla birlikte namazlar ve teravih kılmak için mescitlere de gelirler. Buna ilgi uyanır. Bizim mescitlerimizde de normal günlere nazaran daha fazla gelen olur. Farz kılınan orucun amacı takvadır. İslam, kıyamete kadar sürecek olan dindir, bunun talimatları daimîdir ve Kuran-ı Kerim asıl şekliyle korunmuş halde bugün dünyanın her köşesinde mevcuttur ve takva üzerinde yürüyenler için hidayettir. Bir de bunlara ilaveten ahir zamanda bizim ıslahımız ve Kuran-ı Kerim’in yayılması ve ona göre amel etmeye dikkat çekmek için, Allah-u Teala hz. Mesih-i Mevud’u (as) gönderdi, bize de ona inanmayı nasip etti. Velhasıl, orucun hakikatini anlamak ve ramazanın gayesi olan hedefi yani takvayı elde etmek için çabalamak, takvada ilerlemek biz Ahmedilerin büyük bir sorumluluğudur.

Ramazanda takva elde etmek için çaba sarfediyorsak o halde ibadetlerimize dikkatimizi vermemiz gerekecek, kötülüklerden sakınmak için ilgi olacak, Allah’ın emirlerini öğrenerek onlara göre amel etmeye dikkat verilmesi gerekecek. Eğer kötülüklerden sakınmıyorsak o zaman orucun amacı yerine gelmez. Oruç tuttuğumuz halde, kibir varsa, işlerimiz ve sözlerimize lüzumsuz böbürleniyorsak, kendini beğenme huyu varsa, insanların methetmesini arzuluyorsak, idaremiz altındakilere “hoşgeldiniz efendim,” dedirtmekten hoşlanıyorsak, birisi övünce aşırı mutlu oluyor yahut övülme arzusu taşıyorsak, işte bunlar takva değildir. Oruç sırasında, kavga dövüş, yalan, fesattan vazgeçmiyorsak, bu da takva değildir. Oruç esnasında ibadetler, dualar ve iyi işlerle vaktimizi geçirmiyorsak bu takva değildir ve orucun gayesi de yerine gelmez.

Kısacası ramazanda kötülükleri terk edip iyilikleri benimsemekle orucun gayesi yerine gelir ve insan bunda sebatlı olmak için çabaladığında, gerçekten orucun gayesine ulaşan birisi olabilir. Aksi takdirde aç kalmaktır. Hz. Resulüllah (sav) buyurdu ki; Allah-u Teala’nın, sizin aç kalmanızdan bir beklentisi yoktur eğer siz onun amacını elde etmiyorsanız.  Bazı insanlar oruç adıyla kandırırlar ve aç bile durmazlar. Kendilerini, biz de oruçluyuz diye gösterirler ama oruçlu değildirler. Bunlar öyle insanlar ki yeyip içmeyi bile kontrol altına alamazlar. Bunlar, Allah-u Teala’nın hatırı için kendilerini birkaç saat yeyip içmekten alıkoyamazlar. Bazıları da eğer bütün gün aç dursalar bile namazlara ve ibadetlere gereken ilgiyi göstermezler. Tek tük namaz kılarlar işte o kadar, Allah’ın emirlerine ve yasaklarına hiç dikkatleri yoktur. Böyle oruçlar, Allah-u Teala’nın takvayı edinin buyurduğu amaca ulaştırmaz.

Velhasıl hz. Mesih-i Mevud’a (as) inandıktan sonra, Allah’ın emrettiği şekilde oruçlarımızın hakkını vermeye çalışmak, biz Ahmedilerin büyük bir sorumluluğudur. Takvanın ne olduğunu ve onu nasıl benimseyeceğinizi anlamaya çalışın. Hz. Mesih-i Mevud (as) çeşitli vesilelerle müttakinin kim olduğunu bize anlattı. Gerçek rahat ve zevk aslında takvadan oluşur, dünya zevklerinde rahat yoktur.  İnsanın gerçek mümin olması için her işini Allah’ın isteği ve O’nun rızası için yapması gerekir ve işte bu, mümin ile kafir  arasında fark yaratan bir konudur. Kendisi bize şunu da anlattı; İnsanın, Allah’ın marifetini elde etmekte ilerlemesi gerekir. Her gelen gün, bizi Allah’ı tanımakta daha ileri götürsün.

Şimdi takva ile ilgili hz. Mesih-i Mevud’un bazı yazılarını sunacağım. O şöyle buyurur: Birçok defa Allah-u Teala tarafından vahyedildi ki sizler muttaki olursanız ve takvanın ince yolları üzerinde yürürseniz Allah sizinle birlikte olacak. Benim kalbimde büyük bir sızı oluyor, ne yapsam da cemaatimiz gerçek takva ve tahareti benimsese. Ben o kadar dua ediyorum ki dua ede ede zayıf düşüyorum, bazen bayılıyorum ve ölüme kadar yaklaşıyorum. Bir cemaat Allah-u Teala’nın gözünde muttaki olmadıkça Allah’ın yardımı nasip olamaz.  Takva, bütün mukaddes sahifelerin, Tevrat ve İncil’in talimatlarının özetidir. Kuran-ı Kerim bir kelime ile yani takva kelimesi ile Allah’ın yüce rızasını tam olarak beyan etmiştir. Ben şu fikirdeyim ki, cemaatimde gerçek muttakileri, dini dünyadan üstün tutanları ve munkati’in ilellah (dünya ile ilişkisini kesip yüzünü Allah’a çevirmiş) olanları ayırayım ve bazı dini işleri onlara yükleyeyim; Sonra da dünya üzüntülerine müptela olmuş ve gece gündüz murdar dünya arzusuyla canlarını helak edenlere aldırış etmeyeceğim. İşte hz. Mesih-i Mevud (as), cemaatimin her ferdi takva üzerinde yürüsün, sadece dünya üzüntülerine kapılanlar olmasınlar, derdi içindeydi.

Yine, takva üzerinde yürümek aslında şeriatin özetidir ve duaların kabul olmasını istiyorsanız takvaya göre hareket edin, diye dikkat çekerek hz. Mesih-i Mevud (as) Ahmedileri muhatab alarak şöyle buyurur: onların takva yollarını benimsemesi gerekir çünkü takva öyle bir şeydir ki şeriatin özeti denilebilir. Eğer şeriat özet olarak anlatılmak istenirse şeriatın özü takvadır. Takvanın dereceleri ve aşamaları pek çoktur. Ancak eğer (bu yola) talip (olan), sadık olup başlangıç mertebelerini ve aşamalarını ihlas ve kararlılıkla katederse, o zaman o, bu dürüstlük ve sıdk sebebiyle yüksek seviyelere ulaşır. Allah-u Teala buyurur ki;

اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ

Allah-u Teala muttakilerin dualarını kabul buyurur. Demek ki bu O’nun sözüdür ve O, “innellahe la yuhliful mi’ad” buyurduğu gibi sözünden caymaz. Duanın kabulü için temel ve kesin bir şart takva olduğuna göre, bir insan gafil ve günahkar bir haldeyken duanın kabul edilmesini isterse, acaba böyle birisi ahmak ve cahil değil midir? Bu yüzden bizim cemaatimizden her birinin mümkün olduğu kadar takva yollarına adım atması gereklidir ki duanın kabulünün sevincini ve hazzını alsınlar, imanları artsın.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Bizim oruçlarımızın ve her amelimizin takvayı elde etmek için olması gerekir; çünkü bu ramazandan fayda elde edebilmek için temel reçetedir. Bir çok insan, biz çok dua ettik, duamız kabul olmuyor, derler. Onların önce kendilerine bakmaları lazım ki içlerinde din üstün müdür, takvadan yana mıdırlar, yoksa dünyaya meyil daha fazla mı olmuştur? Velhasıl duanın kabulü için takva şarttır. Yine hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: Aslında muttakiler için büyük vaatler vardır ve Allah muttakilerin dostu olur ki bundan daha büyük ne olabilir. Allah-u Teala buyurur ki,

وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا ۞ وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ

Allah, muttaki için her zorluk anında bir çıkış yolu açar ve onun kurtulması için gaipten sebepler gönderir. Ona öyle yöntemlerle rızk verir ki haberi bile olmaz.

Huzur-i Enver şöyle dedi: bu duayı da çok etmek ve ezberlemek gerekir. Devamlı aklımızda tutarsak takva üzerinde yürümeye de her zaman dikkatimiz çevrilir.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: insanın en büyük arzusu dünyada mutluluk ve rahat elde etmektir. Bunun için Allah-u Teala bir tek yol belirledi, takva yolu. Diğer kelimelerle buna Kuran-ı Kerim yolu denir veya sırat-ı müstakim. Hiç kimse demesin ki kafirlerde de mal-mülk, zenginlik oluyor ve onlar zevk ve sefa içinde yaşıyorlar. Ben size doğrusunu söylüyorum, onlar rezil dünya düşkünü insanların ve görünüşe önem verenlerin gözünde mutlu gibi görünürler, fakat aslında onlar bir yangın ve üzüntüye kapılmış haldedirler. Siz onları dıştan gördünüz, ancak ben o insanların kalplerine bakarım. Onlar bir ateş, zincir ve demir halkaya bağlıdırlar. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurur:

اِنَّا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ سَلَاسِلَا وَاَغْلَالًا وَسَعٖيرًا

Şüphesiz Biz, kâfirler için çeşitli zincirler, (boyunlarına takılmak üzere) demir halkalar ve (Cehennem) ateşini hazırladık. Dünya düşkünü ve hırslarının esiri olmuş kimselerin görkemli saraylarda bile bulamadığı gerçek mutluluğu, muttaki birisi bir kulübede bile bulabilir.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Kanaatkarlık olursa, takva olursa, maksat Allah’ın rızasını elde etmek olursa  o zaman insan, imkanların azlığında da idare eder ve sükun ve haz meydana gelir. Halbuki  bir çok varlıklı insan hazzı elde edemez. Buyurdu ki, ne kadar dünya nasip olursa o kadar çok bela karşınıza çıkar. Unutmayın ki gerçek rahatlık ve haz, dünyaya düşkünlerin nasibine düşmedi. Mal çokluğu, güzel elbiseler ve yemeklerin bir mutluluk sebebi olabileceğini zannetmeyin. Kesinlikle hayır! Aksine mutluluğun temeli takvaya dayalıdır. Gerçek takva olmaksızın herhangi bir rahat ve mutluluğun nasip olamayacağı belli olduğuna göre bilmek gerekir ki örümceğin iplikleri gibi takvanın bir çok şubesi vardır. Takva, bütün insan uzuvları, inançlar, dil, ahlak vesairenin hepsiyle alakalıdır. Huzur-i Enver bunu izah ederek şöyle dedi: inançlarda da takva olmalı, dilde de takva olmalı, genel ahlakta da takva olmalı.

Velhasıl, emir sadece dilini başkalarına eziyet vermekten alıkoymak değildir. Aksine bencillik, kendini beğenme ve gösteriş de iyiliklerden ve takvadan uzaklaştırır. Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurdu: Allah-u Teala “iyyake nağbüdü” (yalnız Sana ibadet ederiz) talimatı öğretti. Şimdi belki de insan kendi gücüne güvenebilir ve Allah-u Teala’dan uzaklaşabilirdi, bu yüzden hemen akabinde “iyyake nestain” (yalnız Senden yardım isteriz) talimatı verdi ki yaptığın bu ibadeti kendi gücün ve kuvvetinle yaptığını zannetmeyesin. Hayır! Allah-u Teala’nın yardımı olmadıkça ve O Pak Zat muvaffakiyet ve güç vermedikçe hiçbir şey olamaz. Yine buyurdu ki, insan dili ile takvadan uzaklaşır gider. Hadis-i şerifte bildirildi ki, bir kimse göbeğin altındaki uzuvu ve dilini şerden korursa onun cennete gitmesini  ben garanti ediyorum. Siz dilinize hakim olun, diliniz size hakim olup ta abuk sabuk konuşmasın.

Hz. Mesih-i Mevud (as) şöyle buyurur: İnsan nefsaniyeti terk edip Allah’ın iradesine girince onun hiçbir ameli kötü olmaz, bilakis onun her bir ameli Allah’ın isteğine uygun olur. İnsanlar nerede ibtilaya düşerlerse belli olur ki orada o fiil Allah’ın isteğine uygun değildi. Öyle bir kimse kendi duygularının hükmü altına girer. Mesela öfkeye kapılarak öyle bir davranışta bulunulur ki bunun neticesinde mahkemeler kurulur cezalar verilir. Ancak eğer bir kimsenin, Allah’ın Kitabına danışmadan hareket etmemeye kesin niyeti olursa, o zaman Kitabullah ona akıl verecektir.

Sonra, bize hayatımızı tevazu ve sadelikle geçirmemizi nasihat ederek şöyle buyurur: Takva ehli için hayatını tevazu ve sadelikle geçirmek şarttır. Bu takvanın bir dalıdır, bunun sayesinde caiz olmayan öfkeye karşı koyacağız. Büyük arifler ve sadıklar için son merhale öfkelenmekten korunmaktır. Kibir öfkeden kaynaklanır.

Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur: Ben cemaatimin, aralarında birbirlerini küçük yahut büyük zannetmelerini, birbirlerine kibirli  yahut alaycı gözle bakmalarını istemem. Kimin büyük kimin küçük olduğunu Allah bilir. Bu bir çeşit hakarettir. Sizler birbirinize kötü isimler takmayın; bu fasıklar ve facirlerin işidir. Birisini kızdıran bir şahıs, bizzat kendisi ona müptela olmadıkça ölmeyecektir. Kardeşlerinizi hakir görmeyiniz. Hepiniz bir çeşmeden su içtiğinize göre kim bilebilir ki kimin nasibinde daha fazla su vardır. Saygınlık ve yücelik herhangi bir dünyevî usulle olamaz. Allah-u Teala’nın nazarında büyük, ancak muttaki olandır, “inne ekremeküm indellahi etgaküm.” Hiç şüphesiz Allah’ın indinde daha fazla saygıya layık olan ancak muttakidir. Mümin, herhangi bir sıkıntıda Allah-u Teala hakkında kötü düşünmez, o sıkıntıyı kendi hatalarının neticesi olarak görür ve Allah’tan merhamet ve lütuf talep eder ve o acizlik zamanı geçerse ve duaları kabul olursa o acizlik zamanını unutmaz aksine hatırında tutar. Allah-u Teala, takvayı benimseyeni himaye eder, yardım eder. Biz bu cemaate girdik diye sadece bununla sevinmemek gerekir, ancak gerçek takva olursa ve iyilikler de olursa, Allah’ın yardımı o zaman bizimle olacak. Yüce Allah da insanın amellerinin bir defterini tutar, insanın da kendi durumunun bir defterini hazırlaması iyiliklerde ne kadar ileri adım attığını takip etmesi gerekir.

Allah-u Teala bize bu ramazanda takva ile oruç tutmayı, ibadet etmeyi ve diğer hakları yerine getirmeye muvaffak kılsın ve bu ramazan cemaatimiz için de Müslümanlar için de her açıdan bereketli olsun. Dünya için de özellikle dua edin. Pakistandaki cemaatin durumu gün be gün zorlaşıyor, Allah-u Teala yardım etsin. Bir yandan orucun hakkını verelim, diğer taraftan  takva üzerinde yüreyerek bu hakkı yerine getirelim, dualara dikkatimizi çevirelim. Allah-u Teala Müslümanlara merhamet eylesin, onların başındakilere, liderlerine, ulemalarına akıl ve idrak versin de zamanın imamını kabul edenlerden olsunlar. Dünya şimdi savaşa doğru büyük bir hızla gidiyor ve artık ona bir engel çıkabileceğine dair bir iz görülmüyor. Bu yüzden Allah-u Teala Müslümanlar ve Ahmedileri savaşın kötü etkilerinden korusun ve genel olarak insanlığı onun kötü etkilerinden korusun. Eğer şimdi bile bu insanlar Allah’ın nazarında ıslah olabilirse, onların ıslahı ve Allah-u Teala’yı tanımaları için herhangi bir imkan varsa, Yüce Allah o imkanı ortaya çıkartsın ki Allah’ı tanısınlar ve kendi felaketlerinden kurtulabilsinler.

Kaynak: https://www.alislam.org/friday-sermon/2018-05-18.html

Print Friendly, PDF & Email

Bir Öncekini Oku

11.05.2018 – Yüce insanlar: Ashab-ı Kiram

Bir Sonrakini Oku

25.05.2018 – Allah’ın merhameti